Müthiş bir kitap kesinlikle. Aklını kullanmaya değer veren her insanın okuması gereken bir kitap. Çünkü içinde sadece fizik yok, fiziği ortaya çıkaran o en temel sorular ve bunlara tarihin en büyük bilim insanlarından bazılarının cevap bulma arayışı var. Stephen Hawking de hiç şüphesiz bunlardan biri, yaşayan bir efsane desem yanlış olmaz galiba. Birçok sağlıklı insanın bile aciz kaldığı bir bilim dalında, büyük engeline rağmen başardıklarıyla şimdiden tarihte kendine yer edinmiş bir insan. İşte, bu kitap da bir yerde aslında onun kendi macerasının sonucu. Kitabın ilk bölümlerinde evrene dair görüşlerin gelişimini, değişimini anlatıyor. Kopernik, Galilei, Newton gibi bilim insanlarının deneyimlerine değiniyor. Sonra 20. yüzyıla geliyor, big bang fikrinin doğuşu Einstein ve görelilik kuramları, kuantum kuramı ve daha neler neler... Fakat kitabı mükemmel olmaktan alıkoyan bir yanı var: aşırı kompleks meseleleri anlattığından, her ne kadar Stephen Hawking herkesin anlaması için konuları elinden geldiğince basitleştirmeye çalışsa da sıradan bir kişiye göre ağır olduğunu kabul etmek gerek. En azından benim gibi eşit ağırlık çıkışlı olup fizik gördüğü her yerden sıvışmış bir geçmişiniz varsa, bütün o kuramlar anlaşılması zor konular olabilir :) Gerçi bu halinden daha basit olabilir mi, sanmam. Yine de kitabın sonuna eklenmiş kavram sözlüğü büyük iş görüyor. Okuma sürecim boyunca hissettiğim şaşkınlık ve heyecandan etrafıma bakınıp durdum paylaşacak birini bulmak için. Keşke dedim, bu kitabı okurken anlamadığım yerleri alanında bilgili biriyle tartışabilseydim, müthiş olurdu... Evet okuduklarımın büyük bölümünü anlamadığımı kabul ediyorum, fakat anladığımı düşündüğüm yerler bile bu kitabı iyi ki de okumuşum dememe yetiyor. Çünkü düşünebilen bir varlık olarak insan, bu kabiliyetinin hakkını vermeli ve yaşadığı süre boyunca evren hakkında düşünmelidir. Böyle kitaplar da bu faaliyetler için birer hazine...
şu ana kadar okuduğum şeyler arasında hiçbir şeye benzemiyor, oldukça tuhaf doğrusu. fakat bana öyle geliyor ki, üzerinde saatlerce tartışılabilecek bir potansiyel taşıyor.
Yüzyıllık Yalnızlık'ın Arap versiyonu gibi. Ama bence ondan çok daha başarılı. Bir ailenin nesiller boyu süren hikayesine eşlik ediyoruz. Hayatta ne varsa onu görüyoruz: iyilikler, kötülükler, erdemliler, sefihler, açgözlüler, güçlüler, ezilenler... El-Naci ailesiyle aslında insanlığın hikayesi anlatılıyor, yükselişler ve çöküşler... Ama hep umut var. Bu romanı farklı kılan şey, ustaca kaleme alınmış olması yanında ait olduğu kültürden beslenmesi ki bu kültür aslında bize hiç yabancı olmayan bir kültür. Dervişler, aşiret reisleri, kocakarılar, camiler tanıdık figürler.
savaşın nasıl bir şey olduğunu, savaşın insanın iç halini nasıl etkilediğini, savaş öncesi ve sonrası psikolojisini birinci elden bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren bir kitap. şu ana kadar savaşa dair izlediğim filmler ve okuduğum kitaplar arasında savaşı en iyi gösteren şey bu kitap sanırım...
Okuduğum ilk çizgi roman ve tadı damağımda kaldı. 19. ve 20. yy'a damga vurmuş kişiler eşliğinde mantık, matematik ve felsefe yolculuğu... Ama başrolde Bertrand Russel ve daha küçükken hissettiği kesin bilgiye ulaşma arzusu... Her insanın hissettiği bu arzuyu, tutkulu bir şekilde yaşayan ve ömrünü bu uğurda harcayan bir insan var, doğrularıyla ve yanlışlarıyla. Bu deneyimler okuyucu için en büyük kazanç tabi ki. Kitabın müthiş olmasının bir nedeni de bu girift hikayeyi ustaca, yormadan anlatması. Akıcı anlatım okuyucuyu alıp götürüyor, neredeyse tek oturuşta bile bitirilebilir.
Sinemanın seçkin örneklerinden yola çıkıp, felsefeye yöneliyor yazar. Hakikat yolculuğu dediği şey bağlamında yaşadıklarını, düşüncelerini paylaşıyor. Altı çizilesi birçok cümle, paragraf var. Dücane Cündioğlu ülkemizin kayda değer entelektüellerinden bence. Okunmalı. Fakat iyi bir sinema altyapısı şart, zira yazıda geçen filmi izlemiş olmak okuyucunun yazıları daha iyi anlamlandırmasını sağlıyor. Örn. Tarkovski, Kurosawa, Lars von Trier izlenmeli.