Gıdım gıdım okuyacağım diye söz vermiştim kendime, tabii ki tutamadım. Her gece bir iki mektup diye başladım kitaba. Ama bu gece dayanamayıp kalan 130-140 sayfayı bir çırpıda okuyuverdim. Yazar, şair mektup derlemelerini okuduğum zaman hep aynı şeyi düşünüyorum. Yazmak bu insanların bütün hayatına hakim. Alelade yazılmış satırlar bile ahenk içinde. Günlük şeylerden bahsederken bile sihirli bir hava hakim yazdıklarına. Mektuplar Sabahattin Ali'nin hislerini o kadar iyi yansıtıyor ki, Aliye Hanım'ı sevme biçimine, aşkının coşkunluğuna ve gerçekliğine hayran oldum. Filiz'e yazdığı mektuplarda baba şefkatini hissettim. Sabahattin Ali'yi tüm gerçekliğiyle tanımak için okunmalı bu kitap. "Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin."
Dün bitirdim kitabı. Bir süredir doğu ülkelerine karşı ilgim var bu sebeple onların edebiyatlarını okuma listeme dahil etmeye çalışıyorum. Hindistan'a dair ne kadar kitap varsa Pakistan'a dair o kadar az kitap var Türkçeye çevrilmiş. Kenize Mourad aslında Osmanlı hanedanının bir üyesi. Yıllarca Fransa'da yaşamış ve bildiğim kadarıyla babası bir Raca( Hint prensi). Aynı zamanda da Kenize Hanım birçok ülkede görev yapmış bir gazeteci. Bütün bunlar birleştiğinde ortaya farklı bir kültür çıkıyor. 2018 yılında çıkan bu son romanı bilmediğimiz kardeş ülke Pakistan'a odaklanmış. Kardeş ülke diyoruz ama gerçekten Pakistan hakkında o kadar az şey biliyoruz ki. Roman bu durumu biraz kıracak nitelikte. Beni tatmin etmeyen yönü ise aşka dair pek az şey içermesi. Aşk romanı olarak lanse ediliyor ama daha çok bir macera romanı niteliğinde. (Macera ne derece uygun oldu bilemedim ama) Aşk son 20 sayfaya sıkıştırılmış ve neredeyse geçiştirilmiş. Tahmin edilmesi zor olmayan bağlantılar da var kitapta. Anlatıcı tarafından şimdiki zaman ve gelecek zamanla veriliyor ki bu benim çok da sevmediğim bir biçem. Yer yer gerçek kişilerin hayatlarından kesitler sunması da güzeldi. Pakistanlı aktivistlerden, politikacılardan ve askerlerden bahseden, bilinmeyen Pakistan'a parmak basan bir kitap oldu benim için.
Ev Anası, benim orta yaşı geçmiş bir ananın ağzından yazıldığını düşündüğüm bir kitaptı. Fakat öyle değilmiş. Diyaloglar yer yer gerçeklikten koptu gibi geldi bana. Nur' un 8 Mart'la ilgili yazdığı yazı enfesti. Kitapta en beğendiğim kısım o oldu. Ev Anası kısa zamanda biten, yer yer güldüren, doğru tespitlere parmak basan bir kitaptı benim için.
1256 sayfa boyunca yazar bir sürü şey anlattı. Zaman zaman gereksiz olduğunu düşündüğüm ayrıntılar verdi.Yazarın bu titizliliği, her şeyi ilmek ilmek işlemesi güzeldi. Peki ama 1000 sayfa boyunca okuduğumuz karakterleri neden zart diye bir kenara itti? Bu hikayeyi anlatmak için 1256 sayfa cidden gerekli miydi? Sanki kitap ardında bir sürü soru işareti bırakarak bitti. Ben bu kitabı sevdim mi bilmiyorum. Adı geçen şarkıları dinledim, kitapları araştırdım. Farklı bir deneyimdi yine de 1Q84 benim için biraz eksik bir tat bırakıp gitti.