maggie, 752 adet değerlendirme yapmış.  (69/108)
Doctor Who - Siluet
Çapkın Düşler
Sonuna Kadar
Sonuna Kadar

8

Bu seneye kadar günümüz aşk romanları okumazdım ben. Tabi tarihi aşk romanların çıkışında fazla azalma olunca mecbur bunlara yöneldim ve şu ana kadar okuduklarım da tam tahmin ettiğim gibiydi. Çoğu fazla sıkıcı, her şey oldu bittiye getirilmiş, karakterler arasındaki romantizm sıfır. Bu kitaptan da beklentim aynen bu yöndeydi. Fakat beni ters köşe yaptı çoğu yerde. Yazar karakterleri gerçekten başarılı bir şekilde bizlere tasvir etmiş ana karakterinden yan karakterlerine kadar. Ayrıca yan karakterlerin bulunma sıklığı tam kıvamındaydı. Ne gereğinden az görünerek o zaman niye bunlar konulmuş dedirtti, ne de ana karakterlerden daha fazla görünerek kitabı bir tarafa fırlatma isteği oluşturdu. Gavin-Miranda arasındaki tutku ve aralarını düzeltme çabalarını okumak çok güzeldi. Gavin biraz eşek olsa da ikisi de ne istediğini bilen ve olgun kişilerdi. Günümüz aşkın da böyle bir sorunu var. Bir çift anlatılıyor ve bu çift çoğunlukla saçma davranışlarda bulunuyor veya yazarın aralarında geçenleri aktarması çok yüzeysel kalıyor. Bu kitapta bunu bir an bile görmedim. Yazar ikisini de gayet başarılı anlatmıştı. Kitapta hakikaten kötü biri vardı. Kim olduğunu söylemeyim ama o sahneleri okurken cidden ben de Miranda gibi sinirden deliye döndüm. Kitapta beklenmedik gelişmeler de yaşandı ve bunları karakterlerle beraber öğrendim ben de. Ve ben bunu çok sevdim. Çoğu aşk yazarının yaptığı hatalardan biri de bu. Okuyucuyu şaşırtma hakkı vermeden olanları önceden yazıyor ve bunu karakterin öğrenmesi anca kitabın sonlarına doğru gerçekleşiyor ve okuyucu da o sahneleri okurken işkence çekiyor, şahsen onlardan bir de benim :( Kitap erotik kategorisinde olsa da cinsellik tam dozundaydı. Ve Gavin, nasıl desem kirli konuşmada gayet iyi diyebilirim. Kitabı gayet beğendim, yazarın bizde çevrilen başka kitapları da var, belki bir gün okurum. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/sonuna-kadar-yorum.html

Lordum (Ciltli)
Lordum (Ciltli)

6

Sonunda bir kitabı da bitirip rahatlamış oldum. Lordum, gerek kapağı, gerekse konusu itibariyle "Beni okumalısın" dedirten bir kitap oldu benim için çıktığı günden beri. Ayrıca paylaşılan alıntıları da genel olarak beğenmiştim o zamanlar. Biraz da yazara ve kalemine değinmek isterim. Freya Mclowell, aslında bir Türk yazar ve Wattpad yazarlarından biri. Wattpad'de edindiği başarısından sonra Ephesus ile anlaşıp ilk kitabını bizlerle buluşturdu. Ephesus'un Türk yazar konusunda genelde iyi seçimler yapması ile Rita Hunter, Jennifer Royce gibi Türk yazarların tarihi aşk konusundaki başarılarından sonra bu yazarımıza da bir şans vermek istedim. Ben yazarın kalemini gerçekten çok beğendim. Betimlemeleri gayet sağlam ve akıcı bir kalemi var. Fakat zevkle aldığım kitap beni hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan olur. Hepsini tek tek sayacak olursam: Hikaye kesinlikle orijinal değildi. Aslında bana göre İskoç hikayelerinin hiçbiri orijinal değil. İskoçları anlatan romanlarda oluşturulan karakterler de hikayenin genel akışı da çoğunlukla birbirine benzer veya daha önceden başka bir yazardan okuduğum hikayenin aynısını okuyor ve karakterlerini görüyor olurum. Bu hikaye ise bugüne kadar yazılmış bütün İskoç romanlarının bir toplamıydı. Bazı yerleri Julie Garwood, bazı yerleri Monica Mccarty'den alınmış mesela. Rose karakteri acayip dengesiz biri. Eider'den hoşlanmayan kızımıza evlendikten sonra ne olduysa aniden adama aşık oldu. Ayrıca millete cesur görüneceğim diye salaklıkta uzmanlık seviyesine çıktı. Örneğin sevdiği birine önemsiz bir şey olsa da sanki o kişiyi öldürmüşler gibi çevresindekilere afra tafralar yapmalar. Savaş mı çıktı, ille kendisi en önde olup her şeyi çözmek zorunda. Biri kızımıza yardım edecek veya uzak durmasını söylediği zaman da daha da psikopatlaştı. Hele bir salaklığı var ki off off. O da şu. Eider savaşa gider ve Rose durur mu, tabi ki hayır. Yalnız şöyle bir durum var: Rose hamile. Evet yanlış okumadınız. Kızımız hamile ve ben savaşa gidersem çocuğumu kaybedebilirim düşüncesi bir kez bile aklından geçeden Eider'i korumak istiyor o haliyle. Hem de bu salaklığı 2 kez yaptı. Ve sıfır zarala çıktı bu savaşlardan. Ağzımı bozduğum için özür dilerim ama senin yaptığına ve "Oha!" derler Rose. Yazar sayesinde ilk kez bıyığı ve sakalları olan bir baş erkek karakter okudum. O yön hoşuma gitmedi desem yalan olur. Çünkü benim bildiğim eski zamanlarda İskoçlar bıyık ve sakal bırakan erkeklerdi ama ne hikmetse okuduğum İskoç romanlarındaki bütün erkeklerin bıyık sakal yok, saçlar da kısacık. Yazarın kalemini beğensem de hikayeyi anlatmada sorunlar da yok değildi. Örneğin karakterlerimiz arasında konuşma geçecek. Rose cümlesini söylüyor, ardından yazar cümledeki anlamı karakterin durumu ile beraber 2-3 paragrafla anlatıyor. Sonra Eider kuruyor cümle aynı şey onda da yaşanıyor. 470 sayfa boyunca da sürdü bu durum. Veya bu karakterlerimiz kendi arasında aşk yapacak gel gör ki o durumdan aslında çok uzaktalar, o durumda bile birbirlerini lafla ezme çabalarını okudum. Ayrıca karakterlerin Tanrı ile konuşması ne allasen? Rose ve Eider iç sesleriyle Tanrı ile konuşuyor ve Tanrı da onlara cevap veriyor. Yani olmamış, hem de hiç. Eider, Rose'a "Senin sevemem çünkü kimi sevdiysem onlara zarar geldi." diyor. Gel gör ki yazar bu cümleyi 3-4 yerde kullandı ve hepsinde ya Rose bunu ilk kez duydu veya dinlemedi onu. Kitabın eksikleri ve kötü yönleri çok fazla ama okutturdu mu kendini? Evet, okutturdu. Yazarın üslubunun değişeceğini sanmıyorum ama 2. kitaba düzelteceğini düşünüyorum kendisinin. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/lordum-yorum.html

Sen Benimsin (Line of Duty, #1)
Sen Benimsin (Line of Duty, #1)

8

Günümüz aşk romanları pek tarzım olmasa da historical eksikliğinden ve boş vaktimi doldursun diye bunlara baya sarmış durumdayım bugünlerde. Ve ne yazık ki çoğu tam tahmin ettiğim gibi çıkıyor. "Keşke okumasaydım, zamanım çalındı resmen!" cümlelerini baya kullanmışımdır bu tür için. Sanırım bu döngüyü kıran şimdilik 2 kitapla karşılaştım. Biri blogumda da yorumu olan Jennifer Probst'un Sonuna Kadar kitabı, ikincisi de şimdi yorumunu yapacağım Sen Benimsin kitabı. Öncelikle kapaktan başlamak istiyorum yoruma. Şu kapak Nemesis Kitap'ın en güzel kapakları sıralamamda ilk 10'a girer. Yalnız Nemesis'in hangi kapağı güzel değil ki? Gerçekten, kapak işini ciddiye almalarını seviyorum, beni çıkardıkları kitaplara daha bir istekli başlamamı sağlıyorlar. İtiraf ediyorum ki kitabın başları benim için facia idi. İlk sayfaları okurken baya sıkılmıştım ve bırakmak istedim. Sanırım Ginger ve Derek'in tanışma faslından sonra kitap benim için açılmaya başladı. Yazarın kullandığı dil oldukça eğlenceliydi, kitabı gayet rahat bir şekilde okutturdu. Karakterlere gelince; Berfin'in de dediği gibi Willa'ya ben de yazarın kalemi sayesinde ısındım. Fakat Willa bazı yönlerden eksik geldi bana. Örneğin kız kardeşiyle olan ilişkisi çok yüzeysel anlatılmış. Ayrıca karakterin yaşadığı 180 derecelik değişimi bizler Ginger ile beraber öğreniyoruz. Bilmiyorum, kardeşiyle fazla ilgili denilse de bu kadar da olup bitenden habersiz olmamalı diye düşünüyorum Ginger hakkında. Gelelim o anne diye hitap edilen, ben deyim haspa (daha ağır laf ederim de Berfin'e ayıp olmasın diye bulabildiğim en nazik sıfatı kullanayım) siz ne dersiniz bilemeyeceğim şahsa. Yeminle o kadını bulup ben öldürmek isterdim. Madem çocuk doğurmaya hiçbir zaman hazır olmadın, ne diye bunu yaptın o zaman? Kitapta Ginger'ın yaşamak ve kardeşi için verdiği mücadeleleri okudukça boğazım düğümlendi ve o kadına lanet ettim. Günümüz veya kitapta geçmiş hiç fark etmez, sadece kendini düşünen, çocuğuna herhangi bir sevgi ve ilgi göstermeyen bu yaratıkları gördükçe ve okudukça onlardan tiksinmemem mümkün değil. Neyse, şimdilik geçelim bu iğrençliği, daha güzel şeylere odaklanayım. Benim için kitabı okutturan en büyük etken Derek'ti desem yalan olmaz. Çoğunlukla alfa erkeği şekilde takılsa da (ki kendisi alfa bir erkek gerçekten de) Ginger'a karşı gösterdiği ilgi ve nazik olma çabaları kendisini çok sevdirdi bana. Aşırı alfa erkekler beni cidden kendinden soğutur, fazla işlevi olmayan erkeklerse kitapta sıkar beni. Derek tam bu ikisinin ortasıydı yani benim için tam kıvamında bir erkek. Ha unutmadan bir de kirli dil dediğimiz olayı cidden başarılı kullanan biri. Bir de şöyle bir şey var. Bu kitabın bulunduğu Line of Duty serisi 6 kitaptan oluşuyor ve sadece son kitabın ana karakterleri yine Ginger ve Derek. Bu kitap kaç sene sonra çevrilir muallak, ama başıma bir şey gelmezse bu karakterleri yeniden okumak zevkli olacak bence. Ben tabi yine tutamadım kendimi, baya uzun bir yorum yaptığımın farkındayım ama son bir şey söyleyerek bitiriyorum. Bu kitaptan çok Nemesis'le ilgili diyeyim. Şimdi Nemesis'in çıkardığı tür belli, günümüz aşk. Fakat bazı yazarları, erotik roman kategorisinde kitaplar yazıyor. Tessa da onlardan biri. Tamam bu kitaplar Grinin Elli Tonu veya Günahkarlar serisi gibi ağır erotizm içeren şeyler değil ama bu konuda biraz daha dikkat etmelerini isterim. Zira bunu okuyan bizden küçükler de var, bu kitaplar için en fazla +15 ibaresi belirtse iyi olur sanki. Vikitap'ın son zamanlardaki yavaşlığından dolayı pek yorum girmiyordum buraya, sanırım hafiften düzelmeye başladı. Hem blogumda hem burada bir de Vikitap kullanıcılarından biri olan Berfin'in yorumu var, girmek isteye olursa: http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/sen-benimsin-yorum.html

Cazibenin Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #2)
Cazibenin Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #2)

8

İlk kitapla arasında 3.5 senelik bir fark olduğu için acaba ilk kitabı yeniden okusam mı sorusunu baya sormuştum kendime ama okumadım. İyi ki de okumamışım çünkü kitapta, önceki kitapla bağlantılı hiçbir şey yoktu. Branden'in klasik tarihi aşk erkeğinden farklı bir yapıda olması okumayı daha zevkli kılıyor. Maggie isimli kızlar bir başka tatlı oluyor, bunu anladım ben. Kitaptaki Maggie'yi çok sevdim ben çok narin ama lafı yeri geldi mi gediğine oturtan biri. Sevmemdeki bir sebep de Vikitap'taki kullanıcı adım olması. Onu da en meşhur Maggie'den almıştım: Simpsons ailesinin şeker üyesi, her bölüm beni kendine daha bağlayan, canımın için Maggie Simpson.*-* Kitap diğer tarihi aşk romanlarına oranla daha çerezlik bir kitap. Okunması gayet rahattı. Sırada sürgün kardeş Sin var ama o da bir 3.5 yıl sonra çıkar, ben de bu kitabı çoktan unuturum. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/cazibenin-efendisi-yorum_26.html

Bu Adam  (This Man, #1)
Bu Adam (This Man, #1)

6

Bu Adam kitabını ilk önce D&R'ın mağazalarında görmüştüm, o zamanlar kitap Türkçe'ye çevrilmemişti. Goodreads'ta da olumlu yorumları görünce kitabın bizim dilimize çevrilip çıkmasını bekledim haliyle. Çevrildi falan derken pdf şekli de geldi, ben de durur muyum okumakta olduğum bir kitabı yarıda bırakarak hemen okumaya başladım. Kitaba bayıldım, beklediğime değmiş demeyi gerçekten çok isterdim ama maalesef bunları diyemeyeceğim. Öncelikle karakterlerden başlayalım: Kitabın arka kapağından çıkardığım kadarıyla Ava kariyerinde başarılı, ayakları yere sağlam basan, biraz ciddi ama hoş bir bayan. Keşke gerçekten de öyle olsaydı. Aslında ben bunu Jesse ile ilk karşılaşmalarında anlamalıydım. Tamam, hadi ilk karşılaşma diye bunu azıcık mazur görelim; kızımız çalışamayacağını anladığında işi arkadaşlarından birine devrediyor, Jesse de kızı aşırı derecede rahatsız ederek bir şans daha ver şu projeye, yanına yaklaşmayacağım diyor. Tabi bunun yalan olduğunu okuyan herkes anladı. Kız ne yaptı peki, bir öpücükle hemen adamın kollarında eridi. Sonra yok yapamam seninle diye işin içinden çıktı. İç tasarımını yaptığı terası da şansa bakın ki Jesse almış. Ava, Jesse'nin zorlamalarına dayanamayıp onunla beraber oluyor fakat ertesi sabah nedenini bilmediğimiz şekilde görüşmüyor adamla. Ve Ava bunu kitap boyunca 2-3 kez daha yaptı. Yani Ava başarılı biri ama fazla tripli, ne istediğini hiç bilmeyen biri aslında. Bir de Ana Stelle karakterine ben ergen diyordum, Ava, Ana'yı da aştı. Jesse, Jesse, Jesse... Bu adam için söyleyebileceğim cümle şu olur: Christian Grey'in huy bakımından tıpatıp aynısı. Gerçi Grey de Ana'ya baya baskı uyguladı ama yeri geldi mi kıza biraz alan tanıdı. Jesse, Ava'nın ne istediğini bir an olsun önemsemedi. Her gün telefon,mesaj, ev tacizi yaptı. Anla işte kız istemiyor seni. Yok beyfendi durur mu? Adam baskıcılıkta dünya markası. Yeminle illallah getirtti bana şu herif. Yazarın diline gelirsem akıcı olduğu doğru, ki bun sayede kitabı birkaç saatte bitirdim. Genel anlamda konu toparlaması da iyi. Fakat cümleleri aşırı aşırı basit yapıdaydı. Yani Türkçe'sini beklemeye hiç gerek yokmuş kitabın aslında. Ayrıca o kitaba 528 sayfa fazlaymış. Kitap erotik olsa da fazla mı +18'lik sahne vardı acaba? Kitabın son 20-30 sayfasında asıl konuya gelmiş yazar. O +18 sahnelerin bir kısmını çıkar, asıl konuyu son 100 sayfaya aktar, böylece kitap pek boşa gitmemiş olurdu. Aspendos'un yine çeviri hataları olsa da önceden çıkardığı kitaplara göre çeviride büyük gelişme var. Gözüme fazla çarpan hatası yoktu. Ama kitap sanırım bugüne kadar okuduğum en açık saçık çeviriden meydana gelmiş. Aslında orijinal dillerdeki erotik romanlar gerçekte Aspendos'un çevirisi gibi ama bizde bu çeviriler genelde biraz daha yumuşatılıyor. Yayın evi bodoslama dalmış resmen. Bu durum rahatsız etti mi beni, aslında hayır. Dürüst olan çeviri daha hoşuma gitti. Yalnız bu kitap Can Yayınları'nın bazı kitapları gibi bir folyo ile kaplanıp satılmalı çünkü dil baya baya... Serinin 2. kitabını okumayacağım dersem yalan olur. Umuyorum ki kitap Elli Ton serisinden kopar, ertotizm kadar Jesse'nin sorunlarına da değinir, Ava da artık kendine çeki düzen verir. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/bu-adam-yorum.html