maggie, 752 adet değerlendirme yapmış.  (86/108)
Gözlerinin Esareti
Gözlerinin Esareti

10

Sonunda çok sevdiğim bir yazarın ilk kitabı çıkmak üzere! Bildiğim kadarıyla Ephesus Yayınları aylar öncesinde yazarla anlaşmıştı, ben de bunu yaklaşık beş ay kadar önce öğrenmiştim. O zamana kadar ben normalde sanal ortamda paylaşılan hikayeleri hiç okumazdım. Sonrasında yazarı biraz araştırayım dedim, tahmin ettiğim üzere yazar Türk'tü. Bazı sayfalarda yazarın hikayelerinden bir iki alıntı görmüştüm ve alıntılar da gayet hoşuma gitmişti. Ayrıca yazar en sevdiğim türde yazıyordu, böylece yazdığı hikayeleri okumak için Wattpad'e üye oldum ve yazarın hikayelerini okumaya başladım. İlk okuduğum hikayesi de Kalbimin Efendisi idi. Okumaya başlar başlamaz beni kendine çekmişti hikaye. Bittiğinde ise hadi bir hikayesini daha okuyayım diyerek, yazmış olduğu hikayelerin büyük çoğunluğunu okumuş oldum. Yazar hakkında gözlemlerime gelirsem: Ben yazarla iletişim haline geçmedim ama iletişime geçtiği kişilere verdiği cevaplara bakarak yazar gayet tatlı dilli, samimi bir insan diyebilirim. Her hikayesi birbirinden güzel, okumaya doyamıyorsunuz. Yazarın yarattığı karakterlerle hem gülüyor hem hüzünleniyorsunuz. Okuyucular genelde erkek karakterlere hayranlık duysa da ben kadın karakterlerini daha çok seviyorum yazarın. Şu ana kadar nefret ettiğim bir kadın karakter olmadı. Yazarda en sevdiğim özellik şu: Genelde tarihi aşk romanlarında ya olaylar mümkün olduğunca toz pembe anlatılır, ya da gerçekçi yaklaşacağım derken ipin ucunu iyice kaçırılır ve hayatta olmayacak kötülükler başlarına gelir karakterlerimizin. Jennifer'ın romanlarında bunu asla görmezsiniz. Gerçekçi yaklaşım-toz pembe karışımının oranlarını ayarlamada bir usta diyebilirim. Bence yazar gerçekçi yaklaşımlarında, herkesin başına gelebilecek olayları yazmada Brenda Joyce; esprili ortam yaratmada, karakterler arasındaki arkadaşlık bağını işlemede, mutlu zamanları anlatmada Julie Garwood 'dan esinlenmiş. İçimizi ısıtan aşklara gelirsek o zaten yazarın kendi sihri diyebilirim. Yazar çokça hikaye yazmasına rağmen büyük çoğunluğunu kaldırdı hikayelerinin çünkü onlar da bir süre sonra kitap olarak karşımıza çıkacak. Yazarımızın şu an devam etmekte olduğu üç hatta başlamak üzere olduğu yeni bir hikayesi de var. İlk kitaptan sonra yazardan memnun kalırsanız diğer hikayelerine devam edebilirsiniz. Bunun bir kitap yorumu olması gerekiyordu ancak hikayeyi önceden okumuş olsam da kitap olarak daha yeni yayınlanacak. Ben kitap hakkında herhangi bir yorum yapmıyorum şu an çünkü kitap çıkmadan spoiler vermeyi gerçekten istemem. Kitaba yapılan bir iki yorumdan sonra ben de kitap hakkında düşüncelerimi yazarım. Benim gibi tarihi aşk romanı hastasıysanız bu yazarı mutlaka okuyun derim. Hem yazdıkları size ilaç gibi gelecek hem de bizim ülkenin insanlarında ne cevherler varmış demekten alıkoyamayacaksınız kendinizi.

Yatağımdaki Yabancı (Historical #2)
Yatağımdaki Yabancı (Historical #2)

9

Okuduğum ilk Sylvia Day kitabıydı. Isabel'in, Gray'e karşı olan tutumunda bazen ona hak verdim; bazense bırak şu inadı, görmüyor musun adam sana deliler gibi aşık demekten kendimi alamadım. Sonuçta ben de olsam en yakın arkadaşıma aşık olmaya başta çekinirim ve ayrıca Gray daha önceden sevmiş olduğu kadına da pek sadık değildi, doğal olarak insan ilerde bu adam bana da aynısını yapabilir diye düşünüyor. Gray, aşık olduğum kitap karakterleri arasındaki yerini aldı. Dört sene sonra geri dönen Gray daha aklı başında, geçmişinden dersini almış ve Isabel'i kazanmak için elinden geleni ardına koymayan tapılası biri. Kitabın ismi de hikayeye tam oturmuş. Yalnız ilk kez bir Pegasus kitabında çeviri hataları gördüm. Elbette çevirisi gerçekten iyi olanlarda bile bir iki hata vardır ara sıra bunlar Pegasus'ta da görülüyor ancak bu kitabın bazı cümlelerinde ne anlatıldığını cidden anlamadım. Kim ne yapmış, ne demiş biraz karışmış bu kitapta. Bunu haricinde kitaptan memnun kaldım.

Unutulmaz Gece (Fairleigh Sisters #2)
Unutulmaz Gece (Fairleigh Sisters #2)

8

Çok sevdiğim yazarlardan birinin ülkemizde yayınlanmış olan son kitabını da bitirmiş bulunuyorum. Kitap konu olarak cezbedici, yazarın konu işleyişi de her zamanki gibi muhteşemdi. Ancak kitap öncekilere oranla biraz farklıydı. Diğer kitaplarda aşk önde olurken, bu kitapta bir adamın geçmişiyle yüzleşmeye çalışmasını ve Lottie sayesinde bir ailenin eski haline dönmesindeki aşamaları okuyorsunuz. Gerçi diğer kitaplarda da aile sevgisi vb.kavramlara önem veriyor yazar ama bu kitapta daha derine girmiş. Kitabın muhteşemliğini görmeme rağmen nedense pek içine giremedim. 40-50 sayfa sonra hep bırakıp durdum. Ve açıkçası ben Lottie'yi anlatan daha çılgın, daha heyecanlı bir kitap beklerdim. Bence Lottie'ye göre bu kitap çok durgun kalmış. Ben olsam biraz daha hayat dolu bir karakteri Lottie'yle eş yapardım. Kapağa gelince: Aslında kapağa bayıldım, kitap elimdeyken bolca baktım, bakmaya doyamadım. Ancak kapak kızı biraz kitabı bozuyor. Sonuçta kitap 1800'leri anlatıyor 60'lı-70'li yılları değil. Ayrıca kitapta kızımızın saç rengi sarı, kızıl değil - buna rağmen kızın kıyafetine, saçına ve duruşuna bayılmadım dersem yalan söylemiş olurum- . Yazarın ülkemizde çıkan tüm kitaplarını okudum, şimdi yeni kitaplarını bekliyorum.

Harika Yabancı (The Beautiful Bastard, #2)
Harika Yabancı (The Beautiful Bastard, #2)

8

İlk kitaba oranla daha duygusaldı. Aralarında sırf cinsellik yok aşklarını da hissedebiliyorsunuz. Sara ve Max'i sevdim. Sırada Will'in kitabı var, bekliyoruz.

Unutulmaz Öpücük (Fairleigh Sisters #1)
Unutulmaz Öpücük (Fairleigh Sisters #1)

10

Aman Allahım bu nasıl bir kitaptı! Bayıldım, bayıldım, bayıldım! Bu kitabı önceden görmüş olmama rağmen zamanında okumuş olduğum Güllerin Fısıltısı kitabı yüzünden almayı düşünmüyordum çünkü bence o kitap cidden kötüydü. Bu kitabı da bildiğimiz historical tarzında yazılmış olduğunu düşünüyordum. Ama kitap beni öyle bir ters köşe yaptı ki ne siz sorun ne ben söyleyim. Julia Quinn'in Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü kitabından sonra bu kitap beni çok derinden etkiledi ve ağlattı. Öncelikle kurgudan başlamak istiyorum. Karakterler arasındaki kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü diyaloglar çok zekice ve içten yazılmış. Sterling'in, annesinin son mektubunu ve Laura'nın mektubunu okurken karakterin neler hissettiğini resmen yaşadım ve içim parçalandı; böylece benim çeşmeler akmaya başladı. Sanırım o mektuplar aklıma geldikçe bir süre böyle ağladım ağlayacağım modunda olacağım. Karakterlerin hepsine ama hepsine bayıldım ben. Yazar onların duygu ve düşüncelerini öylesine güzel aktarmış ki onların hissettiklerini çok iyi anlıyorsunuz ve onlarla dolu dolu yaşıyorsunuz. Laura, ailesiyle yaşadıkların evin ve onların sorumluluklarını üstüne almış, ciddi gibi duran ama içinde tam bir romantik barındıran şirin mi şirin bir hanımefendi. Sterling ise küçüklüğünde ailesinden koparıldığı ve amcası tarafından duygusuz biri olarak yetiştirilmiş olmasından dolayı sevgi denen kavramı bilmeyen, yaptığı onca şeyden dolayı insanların Devonbrooke Şeytanı olarak andığı ancak kendisi farkında olmasa da çocukluğunda her gün pencere önünde annesini bekleyip onu bir gün buralardan almasını dileyen, birinden sevgi görmeyi umutsuzca isteyen, yaşına ve yaptıklarına rağmen bence içinde hala saf bir çocuk barından muhteşem bir karakter. Ve kehribar gözlü. Bu göz renginde olan karakterlere ayrı bir sempati duyuyorum ben çünkü mavi gözden bile bulunması zor bir renk bence ve ortaya çıkan manzara inanın beni cezbediyor. Ben resmen Sterling'e aşık oldum. Kitap boyunca ona hep sarılmak ve sevgimi vermek istedim. Aklıma yaşadıkları geldikçe -mutlu veya hüzünlü- gözyaşlarımı durduramıyorum. Laura'nın kardeşleri Lottie ve George da ayrı bir hayran kaldım. George, aklı başında ve karşılaştığı durumlarda ne yapması gerektiğini bilen ancak ben sorumluluk sahibiyim diyerek kendini kasmayan, içindeki çocuğu göstermekten de çekinmeyen tatlı biri. Lottie ise ben bu kıza ne desem az olur şimdi. Dıştan tam melek ama içinde bir psikopat barındıran delinin teki :D . Bilmiyorum ben birçok kişinin aksine Lottie'ye bayıldım. Ve onun kitabını okumak için sabırsızlanıyorum. Diğer karakterler de ayrı eğlenceli, ayrı sevilesiydi. Ama ben yazarın yerinde olsaydım Diana-Thane arasında geçenleri ayrı bir kitap olarak yazardım. Bir oralarda elektrik aldım alamadım havası oluşu bende. Aralarındaki aşkı hissettim ancak biraz yarım kaldı be. Benim en sevdiğim yazar Julia Quinn'dir ve Teresa bence yazdıklarıyla Julia'ya en yakın olan kişi. İkisi de sizi gülmekten krizlere sokacak zekice diyaloglar buluyorlar, aile kavramını inanılmaz güzel işliyorlar. Kalemleri çok akıcı. Aralarındaki fark ise bence Julia aşk kavramını güzel işiyor ama Teresa'nın kitaplarında aşkı daha fazla hissediyorsunuz. Ah ah niye ben bu yazarı çok geç keşfettim ona yanarım! Geriye Lottie'nin kitabı kaldı, sonrasında Pegasus'tan bekle yeni kitabı :( .

Pabucumun Ajanı -2
Pabucumun Ajanı -2

4

ÇOK ŞÜKÜR Kİ BU İŞKENCE DOLU, SAÇMA KİTAP BİTTİ! Uzun zamandır bu kadar sinirimi bozan, bu kadar vıcık vıcık aşk sahneleri olan bir kitap okumamıştım. Gül ve Avcı'dan sonra güzel bir kitap kapağı seçilebilmiş sonunda. Kitabın tek güzel yanı Mert-Yasemin arasındaki geçenler diyebilirim. İlk kitaba göre onların aşkını da Tuna-Deniz kadar sıkıcı, insanı geren, bunalımdan bunalıma sürükleyen bir aşk beklemiştim ancak yazar sadece beni bu konuda yanılttı diyebilirim. Onları okurken gerçekten büyük keyif aldım. Yasemin sandığımdan tatlı bir şey çıktı. Mert'e de aşık olmak çok yakıştı. İkisinin arasında oluşan masum aşkı okurken çok keyif aldım. Ve burada kesinlikle iğneleme yapmıyorum, cidden hoşuma giden ve kitabı okutturan onlardı aslında benim için. Yalnız Yasemin bir yerde beni acayip sinir etti. Mert'e "Senle birlikte olamam, çünkü Deniz üzgün." dedi. Kızım sen iyi misin? Onun en iyi arkadaşı olsan da sana ne kızın depresyonundan. Bırak üzüntüden harap olsun kendini yesin bitirsin. Ancak geri kalan kısım tamamiyle çöp! Deniz sen ne kadar karaktersiz, ne kadar bencil bir s...ksün! İlk kitapta sinirdin, ikinci kitapta tiksindiricisin! Senin sonun aslında tamamıyla sürünmek olmalıydı. Ve süründüğün sahnelerde ben sadistçe zevk aldım. Tuna gerçekleri öğrendikten sonra Deniz'e "Keşke ölsen." dedi ya. O konuda Tuna'ya %100 katılıyorum. Kitabın sonunda keşke ölseydin Denizciğim :) Tuna da ayrı bir pislik! Sözde sakinmişmiş. Hadi be! 653 sayfa boyunca köpürmediği tek bir yer yoktu. Ben her şeyi bilirim havaları da ayrı sorun. Gerçekten kasıntı, insanı her saniye uyuz eden bir karakterdir kendisi. Ve her sayfada Deniz ve yazar tarafından sırf hayranlar memnun olsun diye o kadar abartılı bir şekilde övülmüş ki gel de kitaptan iyice soğuma. Kitapta Mert-Yasemin dışında Aydan karakterine bayıldım desem yeridir. Ama bir farkla. Ben önceki kitap için "Yazar kesin Aydan'ı gıcık biri gibi gösterip asıl çiftimizin arasını bozacak." gibi bir cümle kurmuşum. Ve haklı çıktığımı görmek beni gerçekten üzdü. Bence Aydan o kadar şımarıklığa rağmen Deniz'den kat be kat akıllı, olgun ve karakterli bir karakter bence. Hatta ben onun için bir hikaye bile yazdım. Aydan bir süreliğine Tuna'yla çıkar, onu sever ancak Tuna yine kasıntılığını yaparak kızı üzer ve kızımız Londra'ya taşınarak kariyer yapar ve kendini toparlar. Bir süre sonra Türkiye'ye iş için mecburi olarak döner ve Tuna'ya bir şans daha vermek ister ancak Tuna'nın evlendiğini öğrenir ve başta onu geri kazanmak ister. Ancak Tuna onu geri çevirir, kızımız da Deniz gibi kendini hırpalamaz "Ne halin varsa gör!" der. Zaman içinde Tuna, Deniz'in gerçekte kim olduğunu anlar ve perişan hallere düşer. O arada Aydan'ın kıymetini anlar ve ona "Bana geri dön!" diye yalvarır. Ancak kızımız "Sana acıyorum,sen zavallının tekisin. Bunca şey yaptın ve ben sana geri döneceğim. Oldu paşam! Hadi ikile buradan!" diyerek Tuna'ya postasını koyarak İngiltere'ye geri döner ve bir süre sonra hayatının aşkını bulup evlenir ve çok mutlu bir hayata sahip olur. :) Sonuç olarak büsbütünüyle berbat, büsbütünüyle sizi psikolojik olarak çökerten bir kitap. 4 puan sırf Yasemin-Mert için yoksa kitap 1 puancık. Bu kitapla artık Asude de benim için resmen bitti! Yazarı Gül ve Avcı, Katilimi Beklerken, Büyük Nefretler Aşkla Başlar hikayeleriyle hatırlayacağım çünkü onlar gerçekten güzeldi. Hele Gül ve Avcı benim için çok ayrı bir yere sahiptir. Geri kalan hikayeleri ne yazık ki hayal kırıklığı.

Ateş  (Nefes Nefese Üçlemesi, #2)
Ateş (Nefes Nefese Üçlemesi, #2)

7

Serinin ilk kitabında fazlasıyla sıkılmış olan ben, bu kitabı biraz daha güzel buldum diyebilirim. Maya'nın yaratmış olduğu kadın karakterleri çok seviyorum. Bethany de beni bu durumda hayal kırıklığına uğratmadı. Bir kere kız gayet aklı başında, nerede ne olması gerektiğini bilen, birinin kendisini sevmesinden ve sevmekten korkmayan hatta bunu dürüstçe dile getirebilen bir kadın. Özellikle ilk defa deneyimlediği şeylerdeki tepkileri çok duygusaldı. - ilk yılbaşı ağacına sahip olması, ilk defa bulunduğu sıcak aile ortamı vb.- . Bethany ta kendisine göre bir adam buldu bence. Yalnız hikaye güzel olmasına rağmen kocaman bir kusur vardı. Bu sene her zamanki gibi Epsilon'dan çokça kitap okudum. Ancak her ne olduysa 2014'te çıkarmış oldukları birçok kitabın çevirisi için söyleyeceğim tek şey şu olur: FACİA! Bu faciayı şu anda gördüğüm son kitap buydu. Hadi yeni bir yayın evi olsa belki biraz anlayışla karşılarım ama sen yaklaşık 16 senelik bir yayın evisin. Zaten kitapların sayfa sayısına göre biraz fazla fiyat alıyorsun bari bu hataları yapma. Elinizde oldukça güzel yazarlar var ve bunların kitaplarının çıkmasının yılları almasını hiç söylemiyorum bile. 2015'te birçok şey yapacağız demişsiniz. İnşallah bu yapacağınız şeyler yeni yazarlara yönelmek ve bolca çocuk kitabı çıkarmak yerine elinizdeki yazarların yılda 3-4 kitabı çıkması gibi güzel şeyler olur