Yazarı ilk olarak Gül ve Avcı romanından tanımış ve hayran kalmıştım, yazdığı diğer hikayeleri internette bulup büyük çoğunluğunu okudum. Önceden internette şimdi kitap olarak çıkan "Dikkat Aşk Çıkabilir" romanı, yazarın yazmış olduğu "Cehennem Çiçeği"ni aşarak en sevmediğim kitabı oldu. Öncelikle kapaktan başlamak istiyorum. Bir kere arka fon çok güzel, kitapta geçen eşya veya yerlerin kapakta yer alması, rengi, kitap başlığının şekliyle on numara beş yıldız olabilecek bir kapak. Ancak orada bulunan insanlar... Hadi kıza az da olsa alıştım ama ne zaman Turner yerine konan o smokinli palyaçoyu görsem kitaptan soğumamam mümkün değil. Bu açıdan 1-0 yenik başladı. Gelelim hikayeye; normalde Asude'nin yarattığı karakterlerin büyük çoğunluğuna hayran olmamak elde değil. Ama bir kitapta bu kadar mı sinir bozucu, tatlılıktan uzak, düşünce ve davranışlarda saçmalama oranını aşan karakterler olur? Demek ki olabiliyormuş. İlkim her ne kadar bilimle haşır neşir, asosyal olsa da insanların davranışlarını anlayabilecek bir kapasiteye sahipken tamamıyla akıl yaşı da dahil 5 yaşında bir çocuk gördüm ben. Martin ise... Başlarım onun yakışıklı, karizmatik olmasına! Sanki hiç insan görmemiş, tamamen vahşi hayatta yaşamış bir varlık gibi önüne gelene -kendisiyle alakası olmayan insanlara bile- şimdi kaba diyeceğim o kelime bile adamın yanında nezaket gibi kalıyor, kaçık gibi davranıyor. Hele hele o İlkim'in annesi olacak ukalaya ne demeli! Kızına taktığı isimler buram buram yapmacıklık kokuyordu, cidden o sahnelerde midem ağzıma geldi. Ve aşk romanlarda en sevmediğim özelliği Asude çok kullanmaya başladı: Yan aşk olayı. Aslından İlkim-Martin geri zekalılarını yazacağına bu çifti yazsa daha az sinirim hoplayıp zıplardı ancak bunlar da ayrı bir geri zekalıydı. Mary kocan sana evlendikten sonra kötü davranmış, ne güzel boşanmışsın,sende en başta güçlü kadını görmüştüm, bu kız ne yapar eder bu manyaktan kurtulur dedim, sen niye gidip de o salağa geri döndün ki? O Seth de ayrı bir sinir. O da Martin gibi insanlara bağırmaktan zevk duyuyor, kimseyi dinlemeden kendi bildiğini okuyor. Gerçekten Martin ve Seth ikilisinde kızlar ne gördü de ayılıp bayıldı hiç anlamadım. Martin-İlkim sahneleri o kadar baydı ki beni. Cidden bunların yaşadıklarını liseliler onu da geçtim orta okul öğrencisi bile yaşamaz. Genelde birbirlerine hakaret etmeye doyamayan, birbirinin canını yakmaya her zaman hazır bir çift gördüm ben. Sonra beyfendinin kafasında durup dururken "Ben bu kıza aşık oldum" düşüncesi oluşmaya başladı daha da geri zekalı oldular. Bir de yazar niyeyse mafya ve mafya işlerine kafayı takmış durumda. Örneğin Yamuk Prenses, Büyük Aşklar Nefretle Başlar, -okumadığım için bilmiyorum ama sanırım Pabucumun Ajanı romanında da Tuna mafya ile içli dışlıymış- ve bu roman. Kesin Rüya-Tekin'in anlatılacağı romanda da Tekin mafyayla alakalı şeyler yapacak. Asude ne olursun artık mafyayı bırak! Asude'nin romanlarına bakınca aşkı çok güzel anlatıyor, komedi yazması da birçok Türk yazara taş çıkaracak cinsten. Ancak aşk-komedi veya bizim bildiğimiz adıyla romantik komedide yazar bazı romanlarda bocalıyormuş gibi geldi örnek verirsem bu roman ve Cehennem Çiçeği olur, bu romanda hangisine daha ağırlık vereyim pek karar verememiş. İnternette okumadığım bölümler içinse tek diyeceğim şey "Böğğğğğğğğğğ!!!!!!!!!!!!!!" Yazar ne güzel İlkim hamile olmasına rağmen bir bebek düşürme tehlikesi geçirtmişti, dedim "Aha da bu bebek düşecek böylece bu tuhaf ikiliden kurtulur, kitabı genel olarak beğenmesem de bu sonla kitabın gidiş altı güzel biter". Ama ne oldu. Hanımefendi bir bebek doğurtması yetmemiş gibi "ikiz" yanlış okumadınız, hamilelikte başına gelenlerden sonra "İKİZ" doğurmuş. Bu da kitabın ne kadar okuyucular doğrultusuna gittiğini, bu kadar saçma bir iyimserlikle kitabın bitmiş olduğunu görmemi sağladı. Ve şunu söyleyim ben bu kitabı internette okudum,dün kitapçıya gidip sadece sonu nasıl bitmiş diye kitaba baktım, inanın bana okumadığınız bölümler 50-60 sayfa arası. Başka yazar olsa buna çok sinirlenirim çünkü o yazarların sonraki kitabı anca 1-2 sene sonra çıkıyor. Ama Asude'nin "Pabucumun Ajanı 2" üzerinde çalıştığını ve mümkün olduğunca erken yetiştirme çabasında olup okuyucularını mutlu etmek istediğini bildiğimden bu gayet hoşgörülebilir. Ayrıca İlkim karakterinin dersle hayatı bir tutması sonucu kullandığı kelimelerin gerçekten araştırılmış olması kitabın tek artı yönü sanırım. Yani değil Türk, yabancı yazarlar bile bu tarz bir karakter yaratsa konuşması günlük dile göre aktarılıyor. Kitaba aslında 1 vermek en doğrusu ancak kapağın arka fonu ve yazarın bu kitabı yazmak için biyolojik terimleri araştırmış olması bunu da İlkim'e başarılı bir şekilde uygulamış olmasından dolayı puanım 3.
Sonunda bir seri daha bitti. Öncelikle son kitap için yayın evi bizi fazla bekletmedi. İkinci kitap da güzeldi ama beklediğim gibi değildi bütün umudumu son kitaba bağlamıştım, son kitap bu durumu hemen hemen karşıladı diyebilirim. İkinci kitap tamamen romantizm üzerine kuruluydu. Bu kitapta da baya romantizm var ama heyecan verici olaylar da yaşanıyor. Okumaktan en zevk aldığım kardeş Caelen oldu. McDonald reisi olunca yaşadıkları çok gerçekçi ve güzel aktarılmıştı. Size söylüyorum bu romanı başkası yazsa kesin Caelen gittiği anda herkes onu kabul eder, severdi ancak bu romanda McDonald kadınlarından tam not alsa da erkekleri Caelen'a çok çektirdi. Önceki reisin kötü olduğunu bilseler de kendilerinden biriydi, Caelen ise başka bir klandan gelmiş bir yabancı. Bu inatları yüzünden Caelen'i bir türlü reis olarak kabullenmeleri çok uzun sürdü. Tek bu durum istediğim gibi oldu ama büyük çoğunluk çok kısa geldi bana. Örneğin Caelen başta Rionna'ya soğuk ve alaycı davranıyor ancak bu durum 60 sayfa kadar sürüyor bence bu durum 100-150 sayfa sürmeliydi. 60 sayfadan sonra Caelen ona güvenmeye başlıyor ama mesafesini koruyor sadece sonra bu durum iyice açılıyor yani aralarında fazla kavga, anlaşmazlık olmadı bu yönden de beğendim romanı. Ve Rionna, bizim iki McCabe kardeş tarafından sevdikleri kadın uğruna terk edilmiş savaşçı prensesimiz... Okuduğum tarihi aşk romanlarında en sevdiğim 5 kadın karakter arasına girmeyi başardı. Diğer kadınlardan farklı olarak görgü kuralı nedir bilmez,kadın kıyafetleriyle rahat edemeyen, babasından korktuğu için kendini tam anlamıyla erkek gibi yetiştirmiş ancak bu konumundan asla pişman olmayan, ayrıca asil bir kadındır kendisi. Ve zaman içinde görüyoruz ki Caelen sayesinde kadınsılığına da kucak açmayı öğrenen bir leydiye dönüşümünü görüyoruz. Ama bu kitaptan asıl beklentim serinin ilk kitabından daha da fazla olaylar bekliyor olmamdı. Caelen'in tutsaklığı biraz daha uzun olabilirdi. Hele o savaş sahnesi... 3-4 bölüm bu kısma ayrılmalıydı. Açıkça en çok bu kısımda hayal kırıklığına uğradım. ve 9 verdim. Bakalım yayın evi bundan sonra nasıl bir roman çıkaracak. Maya'nın "Highlander" dışında tarihi aşk olarak "Montgomerys and Armstrongs" isminde bir serisi var. Sonrası ya Harlequin, ya normal hayat ya da +18'liğin yoğun olduğu normal hayatlar hakkında romanları var. Yayın evinin Harlequin hariç bundan sonra ne çıkarır fikrim yok ama bana tarihi aşk romanından devam ederlermiş gibi geliyor ve umarım öyle olur.
Yazarın iki kitabını okuduktan sonra yeni çevrilen kitabının konusu güzel olursa bir şans vermeyi düşünmemle kitabı okudum bitirdim. Kitabın başında çiftimizi birbirine aşık bir şekilde görüyoruz ancak ben tanıştıkları andan ayrılıklarına kadar geçen süreyi oradan da asıl konuya gelinmesini isterdim, ara paragraflarda nasıl tanıştıklarının ve ayrıldıklarının anlatılmasını değil. Julienne birçok okuyucuya kendini sevdirecek bir karaktere sahip. Dıştan normal bir insan gibi dursa da içinde fazlasıyla acı bulunduran ve kocaman bir yüreği olan bir kadın var karşımızda. Dare ise... Ben şahsen onu da çok sevdim. Değişim üstüne değişim geçiren bir karakteri tanımış oldum. Önceden boş bir hayat, Julienne'yle ayrılıklarından sonra daha da boş bir hayata düşmüş olması ve yedi sene sonra Julienne'yi elde etmek için gösterdiği çabalar gayat başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Ama bunların dışında kitabın çok da istenileni vermedi bence. En önemli eksiği aksiyondu. Yazar konu olarak gayet aksiyonlu bir şey seçmiş ama romantizmle dengelemeyi başaramamış. Sürekli Caliban kim diye araştırıldı duruldu. Asıl maceranın başlaması gereken yerde (17. bölüm) hep bir durağanlık sonrasında oldu da bitti bir hava vardı. Romantizm fazlaca ön plandaydı. Konuşmadan çok iç sesler mevcuttu. Hadi onu geçtim bu iç seslerin bir süre sonra kendini tekrar etmesi hoş değildi. Kitabın sadece Julienne, Dare, Lucian ve şu an adını hatırlayamadığım Julienne'den hoşlanan diğer adamın üzerinden gidilmesi bir süre sonra sıktı. Ve Epsilon'un bu sene olmazsa olmazı çeviri faciaları. Sanırım bu yazara bir şans daha vermeyeceğim benim için eh'lik bir yazar olarak kalacak kendisi.
Okuyanlar kitabı baya beğenmişler anca bende bu kitap tiksinme duygusu yarattı. Baş karakterler sinir bozucu, konunun ilerleyişi daha da sinir bozucu. Çoğu yerde durgundu, cinselliğe karşı değilim ama sürekli cinsel imalar, hareketler rahatsız ediciydi.
Bana göre Elizabeth'in en güzel romanı Yabani Aşık'tı. Beatrice ve Reynaud'un kendileri kadar ikili arasındaki çekime hayran kalmamak elde değil. Belki Reynaud'un dönüşünden sonra ailesinin tepkisi biraz daha üzüntülü olabilirdi ancak bu pürüz o kadar dikkat çeken bir durum değil.
Yazarın okumadığım tek kitabını okuyup bitirdim. Birçok okur kitabı Mahrem'e benzetmişti. Ben benzemesinden çok andırdığını düşünüyorum. Ancak okurken biraz hayal kırıklığına uğradım, belki önceden okuduğum 4 kitabın muhteşemliğinden sonra bu bana yavan gelmiş olabilir. Karakterlere zaten değinmeyeceğim gayet güzel işlenmişlerdi. Şimdi bu yazarın ülkemize yeni kitabı ne zaman gelecek diye beklemekten başka bir şey yapamamak çok sinir bozucu.