xtina, 238 adet değerlendirme yapmış.  (10/34)
Eleanor & Park
Eleanor & Park

9

Gerçekçiliği, masumluğu ile beni benden alan bir kitap oldu. Çok akıcı ve sade bir dili var zaten hemen bitti o yüzden. Karakterlerin kendine has özellikleri olmasını çok seviyorum kitaplarda. İki karakter de kendi hayatlarında kabul edilmeme hissi ile debeleniyordu. Aile ilişkilerini de buruk bir şekilde okudum. Kırdığım bir puan, sonunun tam olarak ''son'' gibi olmaması ve havada kalmasından. Keşke bu şekilde bitmeseydi.

Aşk Her Şeyi Affeder Mi?
Aşk Her Şeyi Affeder Mi?

1

Öncelikle Demir, Burcu'yu görür görmez bir takım yakıştırmalar yaptı, sonra tekrar karşılaştı, hemen öptü, sonra da aşık oldu. ''Yanıyorum, tutuşuyorum.'' dedi, sevişti, aşık oldu. Bu mu yani? Bakireliğini bozdu diye erkeklik gururlarına girdi falan. Kadının masumluğunu vurgulama düşüncesi içinde bakire yakıştırmaları, kızaran yanaklar, ''makyaja ihtiyacı yok'' diye belirtmeler. Türk yazarlar aşk kitabı yazarken bir insanın aşık olduğunu bu şekilde yansıtıyor çoğunlukla. Tüm kitap erkek karakterin ''Öyle yapacaksın, böyle duracaksın.'' söylemlerinden ibaret. Tartışma ortasında kadına zarar vermek, hırpalamak isteyen Demir Aras sonra konuşmayı bile doğru düzgün beceremeden Burcu'yu öpüyor ve neymiş? Aşıkmış. Aşık olmak bu mu, sevgi bu mu? ''Öldürürüm sana benim gibi delice arzulayanı.'' Gerçekten mi? Kadınlara bir eşya gibi davranan da kendine aşık diyor. Bu kitapları okuyan gençler de özeniyor böyle şeylere. Yazık gerçekten. İnanılmaz samimiyetsiz tepkiler, konuşmalar bana kalırsa. Aynı zamanda son derece anlamsız. Vee sonrasında yaşanılanlar da hiç şaşırtmadı açıkçası... Gerçekten karakterler hiç gerçekçi değildi, hiçbir şekilde bana aşık olduklarını hissettiremediler. Bu şekilde hem kadını, hem de erkeği küçülten kitaplar okumaktan sıkıldım açıkçası.

Marslı
Marslı

7

Okurken bazı yerlerde eğlendim, bazı yerlerde sıkıldım. Öncelikle matematikler içinde oldukça bunaldım. Mark'ın kendine has bir karakter olması da hoştu ve kitabı okunur kıldı ama ''çok iyi, 2014 bombası'' gibi değenlendirmelerin de ne kadar abartılmış olduğunu, kitabın da genel olarak ne kadar da sıradan olduğunu görmüş oldum aynı zamanda. Mark'ın her sayfa yaptığı hesaplardan çok duygu durumunu, Mars'ta kalmış bir insanın düşüncelerini okumayı diledim ve de bana göre kitabı en çekilmez yapan taraf Mars'ta her şeyin kusursuz gitmesi. Çıkan sıkıntıların hissettirmesi gereken telaşı, paniği hiç hissedemedim. Zira dünyanın en soğuk kanlı insanı bile panik yapar böylesi görülmemiş bir durumda. Tamam anladık, Mark espirili bir kişilik ama bambaşka bir gezegende ölmekten bahsediyoruz burda. Bunlar dışında Tayfa ile Mark arasındaki bağ güzeldi. Bir çok şey tahmin edilebilirdi ve kesinlikle filmi kitaptan daha güzeldi. (Bu her filme nasip olmaz.)

Dava
Dava

4

Okuduğum üçüncü Kafka kitabı ve hâlâ en sevdiğim kitabı Dönüşüm. Bir türlü akmadı, sanırım Franz Kafka herkesin sevebileceği bir yazar değil. Çeviriden mi yoksa Kafka'nın kendi dilinden mi kaynaklandığını bilmediğim bir uzamışlık vardı. Kitaba dair etkilendiğim tek kısım Rahip ile K arasında geçen Bekçi hikayesiydi. Eski zamanlarda yazılan diyalogları da tuhaf bulmamak elde değil. Acaba eksik kalan kısımları tamamlasaydı yine aynı düşünür müydüm, emin değilim. Sonuç olarak, vermek istediği mesajları aldık ama bitirirken de canım çıktı.

Kaplan! Kaplan!
Kaplan! Kaplan!

7

Kitap, uzayda ölüme terk edilen Foyle'un takıntılı intikam dürtüsüyle hayata tutunmasıyla başlıyor. Akıcı bir şekilde olaylar gerçekleşiyor. 24. yüzyılda jauntlamanın etkileriyle baş etmeye çalışan taraflar da işin içine girince intikam, gizem, bilim, sırlar birbirine giriyor. Okunması kolay bir bilim kurgu. O yıllarda böyle bir kitap yazılması da etkileyici.

Bir Günah Gibi
Bir Günah Gibi

4

Başlarda güzel gelse de sakız gibi uzadı da uzadı. Bir süre sonra sadece cinsellik ve toz pembe, klişe okumaya başladık. Erkek karakterlerin ''bu elbiseyle başka ne istiyor olabilir?'' zihninde olması, kadınların da boynu bükük havası olması kitabı biraz çekilmez kıldı benim açımdan.

Ölüm Büyüsü
Ölüm Büyüsü

9

Okuduğum ikinci Christie kitabı. İlki On Küçük Zenci'ydi. Belki daha kısa ve karakter bakımından daha detaysız olduğu için çoğu okuyan o kitabı daha çok sevmiş ama bende bu durum değişiyor. Bir çok yazarın en çok övülen, beğenilip okunan kitabını okuduktan sonra hayal kırıklığı yaşıyorum ama sonrasında bir şans daha verdiğimde çok daha iyi kurgulara, çok daha akıcı bir dile sahip olduğunu keşfedersem, mutlu olmaktan kendimi alamıyorum ve iyi ki bir şans daha vermişim diyorum. Ölüm Büyüsü'nü (The Pale Horse) bitirdikten sonra tam olarak bu gerçekleşti. Başından sonuna kadar ''ne oluyor, nasıl oluyor'' diye parçaları birleştirmeye çalıştım. Evet, benim için bariz bir şekilde kişi belliydi. Kendini her yerde ot gibi bitmesiyle açıkça belli etse de bu sefer kim yaptı yerine ''neden, nasıl yaptı?'' diye düşünürken buldum. Bu biraz ''Who done it?'' konseptine ters düşüyor sanırım. Yine de, hiç sıkılmadan bitirdim.