Ckmksm, 110 adet değerlendirme yapmış.  (4/16)
Tatlı Bela (Beautiful, #1)
Efsane (Efsane #1)
Efsane (Efsane #1)

9

İkinci kitabı almaya gidiyorum şu an.Duramayacağım galiba zira cidden kitabın kurgusunu çok sevdim.Ve devamını da merak ediyorum bir hayli.Hemen kendi içine çekiyor sizi ve kitaba adeta esir oluyorsunuz.Uzun zamandır içinde şaşırabileceğim yerler olan kitap okumamıştım.Hem şaşırdım bazı yerlerde üzüldüm hem de büyük bir zevk aldım.Tabi küçük kuzenimin sünneti olduğu için onunla ilgilenmem gerekti ve bu içinde koskoca bir Cumhuriyet barındıran kitabı okuyamadım. Kitap herkes tarafından milyonlarca kez anlatıldı,tavsiye edildi ama bir de benim ağzımdan konuyu okuyun. 😉 June Cumhuriyet denen, komşularıyla savaş içerisinde (komşuların genel adı Koloniler) olan bir toplulukta elit kısımda yaşamaktadır.Ve kendisi yürüyen bir dehadır.Ülkede yapılan 10 yaşındaki çocukların hayatını belirleyen Deneme adlı sınavlar topluluğunda tam puan alarak bu ünvanı kazanmıştır.Ülkedeki tam puan yapan tek insan olma ayrıcalığı da vardır. Bir gün abisinin ölüm haberiyle evinden alınır.Abisini öldüren kişi ise Cumhuriyet'in azılı düşmanı olarak bilinen,adeta bir hayalet olan Day'dir. İşte tam da bu noktada bizim iki gencin yolları kesişir ve tam da beklenen olur:Aşk. Bu tür kitapları seviyorum.Ne kadar yaşları 15 de olsa ben pek rahatsız olmadım.Herkes o yaş mevzusuna takılmış ama beni çok da etkilemedi.Ölümcül Oyuncaklar Serisi'nde de Clary'nin yaşı 16'ydı ama o kadar çok yaşının küçük olduğunu belli ediyordu ki beni epey rahatsız etmişti.Ama bu kitap yaşlarından daha mantıklı olan iki genci konu alıyor.Kısacası pek hissetmiyorsunuz. **********SPOİLER********** John'un,annesinin ve Metias'ın ölümlerine o kadar üzüldüm ki halen sindiremedim.Hele John'un kendini feda etmesi olayı... Metias olayını aslında arka kapak anlatmış ama ben okumadım ve bana bir şok geçirttirdi.Ve şunu da dipnot olarak geçireyim karakterler aslında özellikle June çok duygusuz geldi bu ölümler olayında.Ben hissedemedim o üzüntüyü.Her neyse... **********SPOİLER SONU********** Yorumumu burada noktalayayım.Bence okumanız gereken bir kitap,başlamanız gereken bir seri ;)

Kalbimin Sahibi
Kalbimin Sahibi

9

Normalde olsa bu kitabı seveceğimi sanmazdım.Hatta başlarken bile umudum da yoktu açıkçası.Ama beni bu kitap çok şaşırttı.Kurgusuyla değil ama yazarın o anlatış şekli o kadar duygu yüklü geldi ki kayıtsız kalamadım.Adeta kitabın içine çekildim.Ve,evet sevdim. Kitap William'ın rüyasıyla başlıyor.Kabus desek daha doğru aslında.Ve bu kabuslar kitap boyunca hep tekrarlanıyor.Ta ki mutlu sona ulaşana kadar.He, yeri gelmişken söyleyeyim.Kitap mutlu sonla bitiyor.Rahatlıkla okuyunuz. Her neyse,işte bizim William doğduğu büyüdüğü kasabadan,ailesinden bir anda ayrılmıştır.Sanki bir terk ediş gibi.Hiç kimse bunun nedenini bilmemektedir.Bir kişi hariç:Kalbinin sahibi olan kız.Ailesi perişan durumdadır.Doğal olarak William da.Kendi kişiliğini yitirmiştir.Başka birisi olmak için kendini heba etmiştir.Geçmişinden kurtulmak için her yolu denemiştir ama nafile.Bir gün Blake'ten yani abisinden telefon gelir.Ve geri dönmek zorunda kalır geçmişine.İşte böyle başlar bizim duygu yüklü masalımız. Bu kitap benim "tatilden döndükten sonra eski sıkıcı hayata uyum sağlama sendromu"ma denk geldiği için yavrucak süründü.Aslında 3 oturuşta bitirdim gibi bir şey.Bir günde de bitebilirdi zira elime ne zaman alsam 150 sayfa bir anda akıp gidiyordu.Ben kitabın o karanlık,karamsar havasını çok sevdim.Aslında klişe de denebilen bir olay örgüsü var.Olayları tahmin edilebilirdi.Bendeniz klişelerden nefret eden ve olayların tahmin edilebilir olmasını sevmeyen biri olarak bu kitabı sevdiysem siz de seversiniz gibi geliyor. Aklıma gelmişken söyleyeyim,kitapta bir sürü yazım yanlışı vardı.O kadar çoktu ki bir kaçını not aldım gerisine uğraşamadım üşendim.Mesela en basitinden birini size göstereyim: "Önemli olan, onu sonsuza dek onu yanımda istememdi." Velhasıl-ı kelam,ben bu kitabı be kadar kurguda zayıf da olsa çoğu chik-lit kitabında daha çok sevdim.Beni etkileyen kitaplar her zaman öndedir.Ve bu kitap gereğinden fazla etkiledi.Sizde bir bakım derim.

Medcezir
Medcezir

8

Kitabın ilk 100 sayfasında sorsaydınız sevdin mi bu kitabı diye size cevabım her zamanki gibi bu tür kitapları çok sevemiyorum olurdu.Zira ilk görüşte acayip bir şekilde birbirlerinden etkilenme olayı ve bunun sonucunda ilk birleşme bu kadar yakın ve hızlı olunca ister istemez biraz soğuyorsun.İşte bana da çok hızlı ilerledi gibi gelmişti.Ama sonraya doğru tabiri caizse kitabın içinde yaşadım.Beni içine çekebildi kitap ve bundan adım gibi eminim ünlülere bakış açım da değişti.Her zaman imrenmişizdir sanatçılara/aktrislere.Ama bu kitap bütün bu bir nevi önyargıları kırıyor.Başka bir taraftan bakmanızı sağlıyor.İşte belki de bu yüzden sevmiş olduğum bir kitap.Özellikle son 60-70 sayfasını ne kadar tahmin etmiş olsam da ve bu tahminim doğru olmuş olsa da sevdim,hüzünlendim.Bu kitabı seveceğimi ilk başlarda açıkcası düşünüyordum.Ama şu an ne kadar eksiklikleri olsa da sevmiş olduğumun farkına vardım. Kitabın konusunu kosaca anlatayım.Willow Avery,ünlü bir aktristtir.Ama daha önceden  yaşamış olduğu şeylerden kaçmak için, kendini kaybetmek için çeşitli kötü alışkanlıklara atmıştır kendini.Ve bunun sonucunda Serenity Hills adındaki bir nevi rehabilitasyon yerinde kalmıştır bir süre.İşte bizde buradan çıkışından itibaren yanonda oluyoruz Willow'un.Kendini aniden bir film projesinde bulmasını ve bu film yüzünden sörf eğitimi almasını okuyoruz.Tam da bu sırada Yakışıklı Sörfçü Çocuk ile tanışıyoruz,tanıştırılıyoruz.Willow'un hikayesi de böyle başlıyor ve mutlu sonla bitiyor. Tam çerezlik bir kitap ve çok kolay okunabiliyor.Hele kitabın içinde geçen Adventure Time,Kill Bill,Ellie Goulding,Ed Sheeran gibi sevdiğim şeylere de atıflarda bulunmasondan ayrıca hoşlandım. Çok süper bir kitap değil idi ama kesinlikle çok kolay okutturup önyargılarınızı kırıyor.Bir denemenizi tavsiye ederim sanki.  😂

Kağıttan Kentler
Kağıttan Kentler

6

O kadar çok övülmüş bir yazar ve bir o kadar övülmüş ve övülmeye devam edilen bir kitap.Bugüne kadar okuduğunuz Kağıttan Kentler yorumlarını bir kenara alalım lütfen başlamadan.Zira sanırsam bir ben "beğenmedim" yorumu yapacağım bu kitaba. Beğenmedim çünkü;konuyu sevemedim.Beğenmedim çünkü;karakterler hayak kırıklığı (bkz.Benners Starling).Ve yine beğenmedim çünkü;beklentilerimi karşılamadı. Eminim bana karşı olanlar çook olacak.Ama şimdiden şunu belirteyim;zevkler ve renkler tartışılmaz.😉 Kitabı bitirmiş olduğum şu vakit ne düşüneceğimi bilmiyorum.İnanın kitabın başını bile şimdiden unuttum. Genelde bir kitabı güzel yazmış oldu diye (bkz.Aynı Yıldızın Altında) bir yazar,ondan sonra ne yazsa çok beğeniliyor,üstüne atlanılıyor.Her neyse,kendime bir hatırlatma;zevkler ve renkler tartışılmaz! Ön yorumu çok uzatmışım hemen konuya geçeyim.Quentin ve Margo küçüklükten beri komşulardır.Ve küçükken de olsa iyi bir arkadaş olmışlardır birbirlerine.Sonra bu ikiliyi yıllar ayırır.İkisi de başka arkadaş çevreleri arasına karışırlar.Ama Quentin her zaman Margo'yu sever.Ulaşamayacağını bilse de.Bir gün penceresinde Margo'nun güzel yüzü belirir.Ve bir gecelik kelimenin tam anlamıyla birilerini rahatsız ederler,çılgınlık yaparlar.Bundan sonraki gün Margo kaybolur.Ve arkasında bir ipucu bırakır.Bu ipucu sadece Q'yadır.İşte bizlerde bu gizemin içinde buluruz kendimizi. Kitabı aslında ne sevdim ne de nefret ettim.Ama bu kadar abartılınca ister istemez sevemiyor insan. Yorumumun sonlarına yaklaşırken şunu da belirtmek istiyorum;Ben ve onun kullandığı kelimeleri,davranışlarını hiç ama hiç sevemedim."Bir kitabın gençlere(!) hitap etmesi için çeşitli argolar koymak,yeni ergen olmuş ve belirli yerinin yeni farkına varmış bir karakter yaratmak gerekir"felsefesinden yararlanılmış olması da cabası. E,şunu da itiraf edeyim."'John Green'in kalemi'diye de bir şey var." kanısındayım.Zira başka biri bu kitabı yazmış olsaydı şöyle derdim;Bir kız olsun,şu popüler olanından.Bir erkek olsun,ezik ve sevimli olanından.Erkeğin yanına,damsız ve grubun hepsi erkek olan arkadaş grubu.Kızın yanına,zengin, zorba ve iki yüzlü arkadaş grubu. Kitaba biraz felsefe yaptıralım.Tamamdır arkadaş.Boşver kitabın dilini,üslubunu vs... Ama John Green bu konuyu cidden okunacak hale getirmiş.Bu kitabı okumamda,yarım bırakmamamda büyük rolü var.😊 Velhasıl-ı kelam,ben tavsiye etmiyorum.Bu yorumumdan hoşnut olmayacaklardan da özür diliyorum.Biraz ağır da olmuş olabilir yorumum.Ama zevkime laf anlatmak zor diyerek yorumumu burada noktalıyorum.😊

Sen Gittiğinde (If I Stay, #2)
Sen Gittiğinde (If I Stay, #2)

8

En sonunda okuma cesareti gösterebildiğim bu kitap beni cidden şaşırttı.Yakın bir gelecekte okumayı planlamadığım ama serileri yarım bırakmama kuralım yüzünden "Okunmayı Bekleyen Ama Bir Türlü İstenmeyen/Sıra Kendisine Gelmeyenler Kulübü" üyesi olan bu kitap bir şekilde dün okunmaya başlandı.Hakkında çeşitli yorumlar okundu ama o yorumları yazanlar birinci kitaba ölüp bitmişti ve ben onlardan biri değildim.Bunun sonucunda çok da inanmadım ikinci kitabın da güzel hatta bazılarına göre birinciden de iyi olduğuna.Ama dediğim gibi bir şekilde içimde bir şeyler uyanmış ve Mia ile Adam'ın kaldıkları yeri,hayatın onları sürüklediği olayları okumak istememe sebep olmuş.İyi ki de olmuş. Her zamanki gibi "Kitabın konusuna değinmek istiyorum." bölümüne geçmiş bulunuyoruz.😆Hazırsanız bir sonraki paragrafa,aşağı alalım sizi o zaman. Mia birinci kitabın sonunda gözlerini Adam sayesinde hayata açmıştır.Ne kadar kötü bir furumda olsa da çello sayesinde,müzik sayesinde hayata daha füçlü turunmaya başlamıştır.İşte tam bu sıralarda Julliard'ı kazandığı bilgisi de gelir ve bunu hemen kabul eder.İşte böylelikle hayat bu iki aşık genci ayırır.Biz de bu tekrardan kavuşma hikayesine ve bu zamana kadar olaylardan çokca etkilenmiş olan Adam'ın kelimenin tam anlamıyla yeniden hayata tutunma hikayesine tanık oluyoruz.Birinci kitaptan farklı olarak bu kitap Adam'ın hayata tutunmasını anlatıyor.Her şeyin yoluna girmesini daha doğrusu. Kitap çok kısa bir zaman dilimini konu alıyor ve bunun nihayetinde çokca geri dönüşler yaşıyoruz.Ayrı kaldıkları zamanı bize anlatıyor Adam.Ve hayatının nasıl söndüğünü... Kitaba başlarken Gayle Forman'ın dilini ve bu yazarın neden bu kadar beğenildiğini sorgulamış olabilirim.Ama şu an neden beğenildiğini anlıyorum.Zira bir kitabı daha olsa okurum.Ama bu seriyle ilgili olmasın.Çünkü bir sonraki kitabı olsaydı herhalde araya bir yıl koyup okurdum. Kısaca ben gayet beğendim.Bazen kitaptan ve konudan koptuğum oldu.Ama geri dönüşleri çok geçmeden yapabildim.Ben sevdim.Ve devamını okuduğuma sevindim.İlk kitabı biraz...şey bulmuştum.Nasıl söylenir bilemiyorum.O vücuttan ayrılma ve her şeyi görme olayını galiba sevemedim.Yani hani gerçek hayattan bir kitap sonuçta.Olağanüstü şeylerin olmaması gerekir.Tabi böyle vücuttan ruhun ayrılma durumu ve her şeyin farkında olma durumu var mıdır bilemiyorum.Ama ben duymadım.😅 Her neyse belki takıldığım yer çok saçma ama sonuçta benim okuma isteğimi kırmıştı.Ve tekrardan söylüyorum,devam ettiğine gerçekten sevindim.Ben tavsiye ederim ilk kitabı okuyanlara. Hoş,bu kitabı/seriyi okumayan kaldı mı bilemiyorum.Her neyse tavsiye ederim.

Keşke Senden Nefret Edebilseydim
Keşke Senden Nefret Edebilseydim

10

Uzun süredir bir kitap beni bu kadar duygulandırıp ağlatmamıştı.O iki damla yaş kitabın son sayfasına karışıp giderken bu kitabın ne kadar değişik olduğunu ve iyiki de okumuş olduğumu düşünüyordum. Öncelikle biraz konuya değineceğim.Gemma ve ailesi havaalanına seyahat için gelirler.Ve Gemma'nın ilgisini bir adam çeker.Bu adam delici buz mavisi bakışlarıyla kendisini izlemektedir.Bu bakışların bir yerden tanıdık geldiğini düşünen Gemma,o gökyüzü mavisi bakışlara kapılır gider.Kısa bir süreliğine ailesinde ayrılır ve kahve almaya gider.Arkasına bir bakar o adamda sıradadır.İşte bir nedenle bu adamla konuşmaya ve beraber kahve içmeye başlarlar.Gemma'nın görüşü bulanıklaşır ve hiçbir şey hissetmemeye başlar.Yarı baygın halde Dünya'nın öbür ucuna, ıssız ucuna gelmiştir.Bir çöldedir ve yanında o adam:Ty.Yürek burkan hikaye işte böyle başlar. İlk defa bir karakterle aynı duyguları hissettim kitabın her bir satırında.O Ty'dan nefret ederken ben delicesine nefret ettim.Ve o severken ben aşık oldum.Sorunlu bir adam ve bir o kadar mantıklı.Yanlış yoldan, bir kızı onun rahatsız olduğunu zannettiği ve kendisinin nefret ettiği bir şeyden kurtarmaya çalışıyor. Şehirden ve tüm o pialiklerinden.Onu doğaya,kendi yanına getiriyor.Onu korumak için.İşte bu noktada adamın gençliğinde yaşamış olduğu olaylar silsilesinden ötürü böyle davrandığını ve bu yüzden düşünce yapısının yıpranmış olduğunu anlıyoruz.Kötü bir amacının olmadığını. İşte Gemma öğrenirken bizde öğreniyoruz ve kızla beraber bizimde düşüncemiz,bakış açımız değişiyor. Kitabın diline bayıldım.Koskoca bir mektup olduğu için kendisi ve ben de ilk defa böyle tarz kitap okuduğum için büyük ihtimalle favorim olmasında en büyük etken kitabın dili.Yazar bütün duyguları okuyucuya geçirmiş.Bu özelliği bir bakımdan Julie Berry'e benziyor.Bir Sır Saklı İçimde kitabının yazarına. Kitapta beni rahatsız eden sadece bir şey var.Gemma'nın sadece bir gün önce ölesiye nefret ettiği adamdan bir gece sonra ona dokunmayı,onu öpmeyi arzulayacak kadar sevmesini anlamlandıramadım. Kitabın sonuna da değimip yorumumu bitirmek istiyorum.Galiba kitabı sevmemdeki en büyük ikinci etlen ise o son.Ben kesinlikle böyle bir şey bekleniyordum.İçten içe anlasam da kendime söyşemek istemedim.O kadar umutsuz bitti ki...Ama düşününce başka nasıl bitebilirdi ki?Sonuçta bir adama yazılmış mektubu okuyorsunuz.Bir mektubu. Ben eminim ki ikinci kere okusam da aynı zevki pardon hüznü alırım bu kitaptan.Bu yüzden okumaktan hiçbir zaman üzülmeyeceğim bir kitap olacak.Ama okuduklarımdan üzüleceğim bir kitap her zaman olacak.İlla her kitap mutlu son olmalı derseniz okumayın.Ama biraz böyle kitaplar da bünyeye alınmalı.Tavsiye ederim.