güzyagmuru, 30 adet değerlendirme yapmış.  (4/5)
Araba Sevdası
Araba Sevdası

4

İçimi sıkan betimlemeler, sonu gelmeyen upuzun cümleler, ana karakter Bihruz Bey'in Fransız özentiliğini gözümüze sokmak için kullandığı yabancı kelimeler, çeviri tartışmaları... Akıcılığı oldukça bozan bu unsurların dışında kurgu basit ama ilgi uyandırıcıydı. Sonuna kadar ne olacak diye okumayı sürdürdüm fakat sonu maalesef tatmin etmedi. Fazla havada kalmıştı. Sayfalarca anlatılan, adamın karakterini değiştiren böylesi bir aştan çabucak kaçması ve tiksinmesi? Ayrıca, o dönemin 'sosyete'lerini okumak bir nevi keyifliydi.

Germinal
Germinal

10

Okuduğum yayın evinin (İlya) çevirisinin berbatlığına ve imla hatalarına rağmen Suç ve Ceza'dan sonra okuduğum en güzel klasik. Kitap, Etienne adındaki bir gencin kasabaya gelmesiyle başlıyor. Diğer işçilerle beraber madene inip kısa zamanda Maheu ile yakınlık kuruyor. Bu esnada da madencilerin yaşamının zorluğuna yakından tanık olabiliyoruz. Bu sefil hayat ve Etienne'in kafasında filizlenen sosyalist fikirler sonucunda büyük bir grev G. Zola, tüm bu süreci o kadar gerçekçi anlatıyor ki geceleri kendimi aç yatmışım gibi hissetmekten alıkoyamadım. Madendeki göçük ise Soma olaylarının tekrar hatırlatıp canımı daha da yaktı zira okurken bile kendimi orada boğuluyor gibi hissettim. Ve yüzyıllardır değişen hiçbir şey yok! Aynı acıları yaşayıp duruyoruz. "Ölüm lambaya üflüyor işte."

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)

9

O kadar gerçekçi bir anlatıma sahip ki kitabın son satırlarını da okuduğumda Winston'ın umutsuzluğuna ve umarsızlığına kapılmıştım. İki kere ikinin beş edebileceğine inanmış, ruhumda o acıları hissetmiştim. Kurgulanan dünya fazlasıyla ürkütücü. Bir an için Winston'ın gerçekten de bir şeyleri başarabileceğine, aslında her yerin izlendiği bir dünyada gizli kaçamak işler yapabileceğine hepimizi inandırıyor yazar. Fazlasıyla merak uyandırıcı ve her dönemde okuyucunun kendi iktidarından bir şeyler bulabileceği bir kitap.

Müze Bekçisi
Müze Bekçisi

8

"Hayat ruhun yabancılama ve uzlaşma dramlarından oluşur." Kitaptaki bu söz tüm olay örgüsünün temeli belki de. Imogen'in kendi hayatından, ruhundan uzaklaşıp, bambaşka biri olma saplantısını, belki de hastalığını anlatıyor. Okuduğum ilginç kitaplardan biriydi. Sürükleyici ve diyaloglarıyla düşündürücü. Çok sevdim Müze Bekçisi'ni. "Bir nehir asla bir insanı boğulmaktan kurtarmaz, öyle değil mi?"

Sergüzeşt
Sergüzeşt

5

Sergüzeşt diğer Türk klasikleri gibi oldukça basit bir kurguya sahip ama anlatımı çok daha güzel. Aşırıya kaçan betimlemeleri bazen sıksa da çabucak bitirdim. Keşke sonu daha farklı olsaydı, neden tüm Türk klasikleri mutsuz sonla bitiyor? Yine de okumaya değer olduğunu düşünüyorum.

Adları Saklıdır
Adları Saklıdır

6

Bu kitap elime geçtiğinde edebi bir kaygıyla okumadım. Merakım, yakın geçmişte, siyasi bir suçtan mahkum olmuş birisinin yaşadıkları üzerineydi. İç parçalayıcı bir yaşama tanık olmanın yanında inandıkları ve sıkı sıkıya bağlandıkları bir ideoloji uğruna nasıl öldüklerini, yok olduklarını anlamaya bir adım daha attım belki de. Sade bir üslupla yazılmış, aklımda şu satırlarla yer etmiş bir kitaptır: "Sadece mümkün olsaydı onlara ideolojinin girdiği her yerde kendisine benzemeyeni yok sayan tuzağına hepimizin düştüğünü söylerdim. Din, vatan, millet düşmanı olarak her zaman herkesin tanımlanabileceğini, insanlara kötülük yapabilmek için her zaman ikna edici mazeretler bulunabileceğini, bu pusulardan ancak vicdanımızın adalet duygusu ile sakınmanın mümkün olabileceğini söylerdim."

Milena'ya Mektuplar
Milena'ya Mektuplar

8

"Ama lütfen beni dinleme ve bana her gün yaz Milena, çok kısa olabilir, bugünkü mektuptan da kısa olabilir, iki satır da, bir satır da, hatta tek kelime bile olabilir ama onlarsız kalırsam çok acı çekerim." Kafka'yı diğer kitaplarının dışında, en saf haliyle görmek, aşkına ve çektiği acılara bu kadar somut bir şekilde tanık olmak çok etkileyici. Üstelik Milena'nın da Kafka'nın da gerçek olduğunu bilmek kitabı daha da değerli kılıyor benim gözümde. Fakat diyorum keşke Milena'nın yazdığı mektupları da görebilsek, keşke Milena yaktırmasaymış o kağıtları. Zaten kitapta da en sevdiğim kısımlardan birisi kadının Max'e yazdığı mektuplardı zira onun bakış açısından da bu aşkı görebilmek güzel.