'Hayvan Çiftliği' diktatör rejimin çok güzel ifade edildiği bir eserdir. Bir çiftlikte yaşayan hayvanların insanlara başkaldırarak, çiftlik yönetimini ele geçirirler ve böylece amaçları eşit bir toplum oluşturmaktır. Kendilerini karar merci olarak atayan domuzların dönemin Stalin' in kopyası bir liderleri de vardır. Başta eşit başlayan düzen yine güçlünün üstünlüğüyle devam eder. Kitap kapağı ve karakter seçimi çocuk masal kitaplarını andırsa da bambaşka bir içeriğe sahip. Belki de çocukların ve gençlerin de ilgisini çekmek üzere tasarlanmıştır ve bence bu konuda da başarılı olmuştur. Kesinlikle her yaş grubunun okuması gereken bir eser. Şiddetle tavsiye edilir.
Kitabın baş karakteri Veronika hayatının baharında hem de sorunsuz bir yaşantı sürerken, intihar etmeye kalkışır ve başarısız olur. Daha sonra akıl hastanesine yatırılır. Aldığı ilaçların etkisi olarak kalbinin zayıf düştüğü ve bir hafta içinde öleceği söylenir. Ölümü dört gözle bekleyen genç kadın, hem delilere hesap sorulmadığı hem de yakında öleceği için, canının istediği gibi yaşamaya başlar. Bu noktadan sonra da mutlu olmanın, hayatı sevmenin mümkün olduğunu keşfetmiş olur. Yazar 'acılaşmak' adını verdiği görünüşte sorunsuz, mutlu, tek düze hayatımızın; gerçekten istediğimiz gibi değil, çevremizin istediği biçimde şekillenmesinin; ruhumuzu nasıl çürüttüğünü, ustaca bir kurgu ve örneklerle okuyucuya sunmuş. Kitapta özellikle pazar öğleden sonraları için yapılan bir tespit var ki; aynını bir dönem yaşadığım için hayretler içinde kaldım. Her lezzetli kitapta olduğu gibi akıcı, sayfa sayısı da az ve mutlaka kendinizden bir parça bulacağınız 'Veronika Ölmek İstiyor'u gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum kitap dostlarım.
Ted Dekker'ın kitabı; ilgi çekici bir isim, etkileyici bir kapak ve Tess Gerritsen referansı ile karşıma çıkınca, elbette ki beklentim de büyüktü. Kitabın konusu; şizofren etkileri görülen bir adamın güzel kadınları, sözde Tanrı'nın gözdelerini dehşet bir yöntemle öldürmesi ve bunu ayin havasında gerçekleştirmesi. Bu davranışı ile Tanrı'nın sevdiği bir insan olduğunu düşünecek kadar hastalıklı bir yapıya sahip. Son ve en gözde geline giderken de her defasında daha kutsanmış olduğunu düşünüyor. Kurbanların bulunması ile olaya karışan FBI, deneyimli ajanı Brad Raines soruşturmaya dahil ediyor. Bundan sonrası daha çok bulmaca havasında ve az biraz aksiyonla ilerliyor. Olaya FBIdan çok diğer hastalar müdahil ve çözmeye çalışıyor. Konu güzel fakat kurgu vasat, boşluklarla dolu ve zorlama tesadüfler çok fazla kullanılmış. Ben bu kitaptan umduğumu bulamadım. Elinizde varsa kitabı okuyun hatta sizin yorumunuzu da duymak isterim fakat almaya değmeyeceğini düşündüyorum.
'Aykırı Aşklar' Naşide Gökbudak'ın yasak aşklar için kullandığı bir tanımlama. İsminden de anlaşılacağı üzere yazar, yasak bir kaç farklı aşkı anlatmış. Naşide Gökbudak yıllar öncesinde gerçekleşen olayları kendi kurgusuyla harmanlayıp okuyucuya sunan bir yazardır. Bu kitapta da çizgisinden şaşmamış. Kolay okunan ve merak uyandıran bir kitap. Fakat aşktan çok, yasak ilişki daha ön planda. Ya aykırı ilişki yaşayan çiftler var, aşk yok; ya da büyük aşk var onda da aykırı bir durum yok.
Chuck Palahniuk yeraltı edebiyatında okumaktan hoşlandığım bir yazardır. Fazla aşırıya kaçmayarak türünün örneğini okuyucuya sunar. Ayrıca kurgusu mükemmeldir ve harika bir kalemi vardır. 'Ninni'de de yine kalemini konuşturmuş. Özgür iradeyi, medyanın etkisini ve yönlendirilmenin etkilerini sorguluyor. Kara büyüyle ölümlere yol açan bir ninni olduğunu keşfeden Bay Streator'ın hayatı o andan itibaren daha da karanlığa gömülür ve esrarengiz bir kadın olan Helen'dan kopamaz duruma gelir. Artık o bir seri katildir. Sonrasında olaylar akıcı ve şaşırtıcı gelişmelerle ilerler. Bir kaç yerde de ters köşe okuyucunun karşısına çıkar. Tabi bir dövüş kulübü kadar olmasa da; okurken müthiş zevk aldığım kitabı, özellikle yeraltı edebiyatını merak edenlere öneriyorum.
1992 - 1995 yılları arasında Sırplar tarafından başlatılan, yaklaşık 50 bin müslüman Boşnak'ın katledildiği soykırımı konu alan 'İncir Ağacı' o dönemde yaşayan bir kadının başına gelenleri konu alıyor. 21. yüzyılda dünyanın sessiz kaldığı böylesi bir vahşetin kadın, çocuk, erkek ayırmadan nasıl yaşandığına şahit olmuş ve bizzat yaşamış konservatuvar öğrencisi Suada, Tarık isimli bir gence aşık olur. Güzel bir birliktelik yaşarlar. Bu arada Suada'ya aşık Sırp bir genç daha vardır ve karşılık göremeyince ilerde intikamını almak üzere yemin ederek okulu bırakır. Savaş değil canice bir soykırımın; ayrılış, kavuşma ve yürek dağlayan acı gerçeklerini göz yaşları içinde okudum. Özellikle yakın bir tarihte gerçekleşmiş olması da ayrıca üzücü. Gerçek, yaşanmış öykü okumayı sevenlere tavsiye edebileceğim bir kitap 'İncir Kuşları'...
Kitap, atom savaşı sırasında, saldırılardan kaçarken uçakları ıssız bir adaya düşen bir gurup çocuğun başından geçenleri konu almaktadır. Aralarında oylama sonucu şef belirleyen 6 ila 12 yaş arasındaki çocuklardan biri, kurdukları düzeni bozar ve yeni bir gurup oluşturur. Kendilerine 'avcılar' diyen bu çocuklar adadaki domuzları avlamanın zevkine ulaştıkça vahşileştiklerinin farkına varmazlar. Asıl şeflerinin, adadan tek kurtulma şanslarının yanan ateşin sönmeyip, dumanın yakınlardan geçen bir gemi tarafından görülmesi olduğunu anlattığı halde ona kulak asmazlar. Bu arada vahşileşmeye ve avlanmaya devam eden gurup, bir kaç arkadaşlarının ölümlerine sebep olurlar. Aslında, bir nevi büyükler arasındaki atom savaşının farklı bir versiyonu da çocuklar arasında, adada yaşanır. 'Sineklerin Tanrısı' uygar toplumun yaşam şekillerinin, korkunun, açlığın ve hayatta kalma mücadelesinin; insanı vahşileştirebildiği ve acımasız yapabildiği anlatılmaktadır. Hatta bu insanlar küçücük çocuklar olsalar bile... Ayrıca insanlarda var olan kötü ve iyi içgüdünün aynı şekilde çocuklarda da olduğu; eğitim, çevre ve aile etkenleri ile iyilik yönünün gelişip, kötülük yönünün köreltilmesinin gerekliliği ve gerçekliği vurgulanmaktadır. 'Sineklerin Tanrısı' kesinlikle önerebileceğim kitaplar arasındadır. Keyifli okumalar, bol kitaplı günler...