Berfin., 319 adet değerlendirme yapmış.  (22/46)
İblis Kral'ın Öpücüğü (Immortals After Dark, #7)
İblis Kral'ın Öpücüğü (Immortals After Dark, #7)

10

Heyecanı dorukta tutan bir kitaptı. Ve karakterler… Woede’ler tartışmasız bu seride favori karakterlerim. Rydstrom, isteklerini her zaman krallığının gerisinde tutmuş, tacı için mücadele eden yakışıklı iblis kralı. Ve en merak ettiğimdi. Sabine, İllüzyonlar Kraliçesi. Ne iyi ne de çok kötü. Ama İsteklerinin peşinde koşan ve almayı bilen biri. Sert ve seksi ayrıca yalancı. Kardeşinden başka güvendiği ve önemsediği kimse yok. Bilin bakalım kime kadar? Eveet Rydstrom’a kadar. Zevk Mahkûmu kitabının son sayfalarında nasıl tanıştıklarını hatırlarsınız. Kitap oradan başlıyor. Okurken bir birine bu kadar zıt iki kişi nasıl olacak diye endişelendim çünkü Sabine kitabın başlarında gözüme kötü bir kadın gibi görünmüştü. Tabi İblisimizin de ezeli düşmanının kardeşi. Böyle olunca yalnız ve uzun zamandır eşini bekleyen Rydstrom için bir hayal kırıklığı olabileceği beynimi yedi durdu. Bu cümlenin sonunda koca bir ama bekliyorsunuz değil mi? Evet, ama öyle olmadı. İlerledikçe olaylar çözülmeye başladı Sabine’in asıl amacı anlaşıldı. Aslında böyle katı ve sevgisiz olmasının nedenleri bence epey sağlamdı. O yüzden birbirini çok iyi dengeleyen bir çift oldular. Laf dalaşları güldürdü, yan yana olma istekleri duygulandırdı ve mücadeleleri vay be dedirtti. Ve yan karakterlerden en beğendiğim çatlak Nix yine beni diğer kitabı okumaya sevk etti. Kitapta Karanlığın efendilerine Nix (her şeyi bilen Nix) tarafından yapılan gönderme çok meraklanmama neden oldu. Diğer kitap ne zaman? Yazara değinmeme gerek var mı bilmiyorum. Serinin 6. kitabında artık hoşuma giden merak uyandıran ve akıcı olan anlatım biçimini çok benimsedim. Ve her kitapta olaylar birbirinde farklı olsa da karakterler arasında bir bağ var. Seri, sürekli kendisini bir tık yukarı çeken farklı gelişmelerle karşımdaydı. Bence başlamayan varsa başlamalı. Farklı hayal dünyalarını okumak her zaman güzel olmuştur. Hele kitap sizi o dünyanın içine tamamen alabiliyorsa bundan güzeli yok. Bu seri de onlardan biri. Lanthe’nin sesi fısıltı şeklinde çıkıyordu. “Şuan uçan canavarlardan kaçıyorum. Sen?” Sabine, “ İki metre on santimlik bir öfke iblisinden kaçıyorum.” :) “Bilmiyorum.” Diye bağıran Rydstrom yumruğunu duvara vurdu. “Bir şey hissetmeni istiyorum. Benim için.” Ardından tekrar Sabine’in üzerindeydi, ensesini kavradı. “Çünkü sen yüreğimi yerinden oynatıyorsun.”

Eksik Parça (Mara Dyer, #1)
Eksik Parça (Mara Dyer, #1)

9

Kafamda binlerce soru dönüp duruyor şuan. Acayip karmaşık bir 400 sayfa okudum ve sorularımın cevabını bulmak yerine bir de bir ton soru ekledim. Kendimi tutabilseydim ikinci kitaba kadar az da olsa merakım giderilirdi ama yok meraklı yanım ağır bastı. Merak kediyi öldürürmüş. Ayneen katılıyorum bu söze çünkü bu sona yüreğim dayanamayabilir.. Öncelikle kitaba bayıldım. Kurgusu, akıcı olan yazım tarzı sıkılmamı engelledi. Ve o her sayfada merak uyandıran his peşimi hiç bırakmadı. Ne olacak diye diye kör olmaktan son anda yırttım. Çünkü günün yarısında başladığım kitabı kafamı hiç kaldırmadan bitirdim. Kitaba dönecek olursak, okumaya başlayıp yarısına geldiğimde Mara’nın psikolojik bir rahatsızlığı olduğunu düşündüm. Ama yavaş yavaş sayfaları çevirdikçe normal bir durumun olmadığı ortaya çıktı. Ve ben hala ne olduğunu çözemedim. Mara ne? Bilen varsa beni de aydınlatsın lütfen. Tramvatik şeylerle nasıl baş edebildi? edebildi mi ondan da emin değilim. Çevresinde gelişen tuhaf olaylara odaklanmaktan kızı aslında kafam da hiç tartmamışım. Sessiz, dikkat çekmemeye çalışan, arkadaşlarının yasını tutarken bir yandan da kendisinde ki tuhaflıklarla uğraşan birisiydi. Okurken onun adına çok üzüldüm. Emrah oldu resmen kız. Ama sonra Noah çıktı sahneye. Onu Mara’nın sözleriyle tanıtayım size; “Tıraşsız geçen gün sayısı: Uç ile beş arasında. Çarpık tebessüm: Tehlikeli. Gözler: Mavi ve sonsuz. Saçlar: Güzel, mükemmel bir karmaşa.” Bende bir kaç kelime ekleyeyim ki güzel görünüşten ibaret olmadığını anlayın. Serseri görünüşünün altında sakladığı kocaman bir sırrı var. İlerleyen sayfalarda Mara’nın yanında olan ve hep ona yardımcı olan Noah bu hikâyedeki favorim. Ama ondaki sırrı fark etmedim değil. Yazar bunun hakkında ipucu vermese de çoğu kitapta başımıza gelen tahmin edilebilirlik bir durumdu. Bunun dışında kitaptaki karamsar hava bana göre çok ağırdı. Umarım ikinci kitapta azcık da olsa bu hava dağılır. Tavsiyemdir.

Karmakarışık (Tangled, #1)
Karmakarışık (Tangled, #1)

9

Ne kadar güldüm öyle. Okuduğum birçok güzel yorumu her yönüyle hak ettiğine gözlerimle tanıklık ettim.  Bütün kitap Drew’un bakış açısından, okuyucuyla sohbet eder bir havayla yazılmış. Ve Drew beni kendine hayran bıraktı. Çoğu zaman tavsiyeleri ve yaptıkları sinirlerimi bozsa da genel itibariyle tatlı, yemelik bir şekerdi adeta. Duymasın genel de tatlı lafını erkekler sevmezmiş. Bu da tavsiyelerinden biriydi. Şaşırdığım nokta yazarın kadın olması. Ama yazılanlar sanki bir erkeğin yazabileceği, bir erkeğin iç dünyasından çıkabilecek şeylerdi. Tebrikleeer Emma.. Dili ve anlatımı harikaydı. Şimdiki zamanla yazılmış olsa da bu durum ilk kez beni etkilemedi. Normalde o ekle yazılan kitaplarda kapıda kalmış gibi hissederim ama tam tersi bana böyle bir şey hissettirmedi. Ve çevirmene teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü bilmemiz gereken her şeyi çevirmiş. Bazı kitaplarda başınıza gelmiştir mutlaka, çeviri esnasında bazı kısaltmalar veya bir film hatta bir kaç kelime aynen o şekilde, sayfanın sonunda açıklaması yapılmadan bırakılır ve bizler de netten yardım almak zorunda kalırız. Heh işte kitapta bunların hiç birine gerek kalmadı. Bu yüzden çevirmene minnettarım. Bu arada adı geçen filmleri bulabilirsem izlemeyi düşünüyorum. Karakterler arasında ki diyaloglar en çok güldüğüm noktalardı. Zekice yapılan göndermeler, ince manalar vardı. Ve öyle bomboş, küfürlü konuşmalarla gülmeyi amaçlayanlardan kesiinlikle değildi. Tamam, belki azcık edepsizlik vardı ama Drew bunu bize bilimsel bir şeymiş gibi yansıttı bana göre. Adam çok iyi kelime oyunları yapıyor yahu! Kate’e gelirsek onun için pek bir şey diyemeyeceğim ama çetin cevizdi. Hırslı ve zeki. Drew’u alt edebilecek türden biri. Hatta ‘tam bir Alexandra’ dyebiliriz. ;) Bence okuyun Drew’u tanıma fırsatını kaçırmayın. Pardon Drew’un grip olma macerasını kaçırmayın diyecektim. Elimde olsa bütün kitabı alıntı şeklinde paylaşacaktım ama bunlarla idare edin okuyana kadar :) "Sen, ona Salak Sally demiyor muydun?" "Evet," diye buyuk bir ciddiyetle başını sallayarak onaylıyor. "Diyordum. Ve ona aşıktım." Hala hicbir şey anlamış değilim. "Bütün üçüncü sınıfların onu, Salak Sally diye çağırmasına sen sebep olmadın mı?" Tekrar başıyla onaylıyor ve "Aşk, insana aptalca şeyler yaptırıyor işte." diyor, sesinin bilgece çıkmasına özen göstererek. Sanırım öyle. Çünkü... "O kız, sırf sen başına bela oldun diye, haftada iki kez terapiste gitmek icin dersten erken cıkmıyor muydu?" Bunu bir sure duşunuyor. "Evet, doğru. Bilirsin, aşkla nefret arasında cok ince bir cizgi vardır, Drew." "Sally Jansen, o sene okul değiştirmemiş miydi, hani-“ "Bak dostum, demek istediğim, o kızdan hoşlandım. Onu sevdim. Harika olduğunu duşunuyordum. Ama bu duygularla başa cıkamıyordum. Bunları nasıl doğru şekilde ifade edebileceğimi bilmiyordum." Ne zaman birisi - bu birisi de genellikle ben oluyorum - küfür etse, içine bir dolar koymaları gerekiyor. Bu hızla giderse, Mackenzie üniversite parasını o kavanozdan çıkaracak. Görünüşe göre, pek çok kadının ant içtiği 'karşı cinsin yanında salatadan başka bir şey yemem' kuralını pek takmıyor gibiydi. Hem kadınlar bu fikri nereden edindiler ki? Sanki bir adam kalkıp arkadaşına, "Oğlum, kız çok çirkindi ama o marulu öyle güzel yedi ki, ona sahip olmak zorundaydım," diyecekmiş gibi. “…şu çocuğa Sindirella'yı seyrettirme. O çizgi filmin nasıl bir örnek teşkil etmesi gerekiyor cidden? Başkahramana bak bir kere. Lanet olası ayakkabısını nerede bıraktığını bile hatırlamayan, malın teki. Sonra bir de kalkıp tayt giymiş bir puştun ayakkabıyı getirmesini bekliyor. Böyle boktan şey görmedim." Yaşlı kadınların bana karşı bir şeyi oluyor. Nasıl açıklarım bilmiyorum ama yanağımdan makas alma, kafamı sıvazlama türünde bir şeyden bahsetmiyorum. Kıçımı avuçlama, şeyimi okşama ya da 'neden tekerlekli sandalyemi süpürge dolabına itmiyorsun, içeride neler neler yaparız' türden bir şeyi kastediyorum. İnsanın psikolojisi bozuluyor. NYU bir inceleme yaptı. Farelerle. Erkek farelerin beyinlerine elektrotlar yerleştirerek kafeslerine iki buton koydular. O küçük şanslı piçler mavi butona bastığında, elektrotlar orgazmı tetikliyordu. Kırmızı butona bastıklarında ise, yemek veriliyordu. Farelerin hepsine ne olduğunu bilmek ister misiniz? Öldüler. Açlıktan hem de. Hiçbiri asla kırmızı butona basmadı. “…Bana küfret, vur, içinde ne varsa dök. Hepsini kaldırabilirim. Çünkü sen beni ittikçe, ben bunun gerçek olduğunu ispatlamak için daha çok savaşacağım. Hiçbir yere gitmediğimi ve sana olan hislerimin değişmeyeceğini göstereceğim. Ve sonra bir gün — belki yakın zamanda değil, ama bir gün — sana, 'sen, Kate Brooks. Sen hayatımın aşkısın’ diyeceğim ve sen, bunun doğru olduğundan hiçbir şüphe duymayacaksın."

Başka Dilde Aşk
Başka Dilde Aşk

10

İşaret dilini öğrenmeye başlıyorum  Okuduktan sonra bana sürekli bir şeyler öğrenme merak etme hissi uyandıran bu ve buna benzer kitapların olması gerçekten harika. Birkaç vasat kitaptan sonra Archer ve Bree çok iyi geldi. Bana göre sıradanın tam tersi bir kitap okudum. Geçmişte yaşamış oldukları sorunlar(sorun demek çok hafif) yüzünden saçma ve sinir bozucu davranışlarla daha doğrusu çoğu romanda okuduğum şekilde önüme çıkan karakterlerden olmadıkları için memnunum. Ergence davranışlar, sorunlu garip tepkiler yerine, yaşanılan şeyleri yan yana olarak, olgunca karşılamaları ve yavaş yavaş bir birlerini iyileştirmeleri çok güzeldi. Ama hüzünlü olan havası ortalara hatta sonlara doğru beni ‘kesin şurada çok kötü olacak’ demek zorunda bıraktı. Diken üstünde olmak bile kitabın beni içine nasıl aldığını gösteriyor. Tahmin etmediğim olaylar dizisi beni çok etkiledi. O olaylarda ufacık bir oynama gözlerimi devirmeme, sıkılmama neden olabilirdi. Tabi ki çok fazla mutsuzluk, acı da aynı şekilde hissetmeme neden olurdu. Ama her şey bence yerli yerinde tam istediğim şekilde önüme sunulmuştu. Ve içinde saf kötülüğü barındıran insanlar vardı bu kitapta. Arada kalmış ne iyi ne kötü diyebileceklerim de vardı. Ve melek dediğim Arc ve Bree. Tek takıldığım nokta konuşamama kavramı neden bu kadar büyütülmüştü. Yani tabi ki yaşanılan hayata ayak uydurma da zorluk çekilebilir insanlara karşı yansımaları farklı olabilir ama kendini aciz hissetmeye kadar gitmeli miydi? Emin değilim. Bu açıdan biraz yadırgasam da Arc her şeyin üstesinden gelmek için çabaladı sonunda da hak ettiği yaşamı buldu.  Anlatım biçimi akıcıydı. Dili yalın, öyle süslenip önümüze sunulan kelimelerden ziyade açık ve net biçimde anlaması kolaydı. Yazar, kitabın konusu, karakterleri ve kelimeleriyle takip listeme girdi. "Senin için buradayım. Sen olduğun için buradayım. Buradayım çünkü beni sadece gözlerinle değil, aynı zamanda kalbinle gördün. Buradayım çünkü ne söylemem gerektiğini bilmek istedin çünkü haklıydın… Herkesin arkadaşa ihtiyacı var. Senin için buradayım ve her zaman senin için burada olacağım." "Sessizliği getirdin sen, Duyduğum en güzel sesti, Çünkü senin olduğun yerdi. Şimdi bunu benden alıyorsun. Ve artık dünyadaki tüm o sesler, Kırık kalbimi tamir edebilecek kadar yüksek seste değil. Sonsuz, uçsuz bucaksız yıldızlara bakıyor ve fısıldıyorum, Bana geri dön, Bana geri dön, Bana geri dön."

Acıtan Güzellik 2 Adanmış Güzellik (Beauty, #2)
Acıtan Güzellik 2 Adanmış Güzellik (Beauty, #2)

4

Biraz farklılık katsalar konuya çok güzel olabilirdi ama olaylar ve konuşmalar klasik, karakterler ise tek tipleşti. Hepsi bir birinin aynısı gibi geliyor artık. Kitap boyunca sıkıntıdan patladım maalesef. İlk kitap da tür olarak diğerlerinin aynısı gibiydi ama yine de yeni bir ikiliyi, olayları okumak merak uyandırıyordu ve kendisini okutmuştu. Serinin bu ikinci kitabında ise sıradanlaşan bir ilişki okudum. Üstüne bir de sayfalar dolsun diye anlamsız cinsellik. ikinci kitap her anlamda vasattı...

Hayvan Çiftliği
Koruyucu (Return of the Highlanders #1)
Koruyucu (Return of the Highlanders #1)

4

Okurken hiç zevk alamadım. Yaşanılan olaylar çok klişe ve yüzeysel geldi bana. Böyle olunca da kitabın, olayların içine giremedim...