Berfin., 319 adet değerlendirme yapmış.  (23/46)
Barbarlar Zamanı
Barbarlar Zamanı

8

Rayver Mirzali derin bir iç çekip, "Evlat, o general hayaleti boşaltılmış bütün köylerde gezinip durur hala. Bütün hakikati o bilir. Elindeki defteri silmeden alırsan öğrenirsin köylülere ne olduğunu. HAKİKAT SİLİNENDİR!" Göndermeler ve kelimelerin içinize işleyişine bayılacaksınız. İnce bir işçilikle tarihi ve günümüzü hayal ve gerçeği bir birine harmanlamış yazar. 38'i bir de bu açıdan okumak benim için büyük bir farklılıktı. Dersim'i her yılda görebiliyoruz. Ve bu yıllar da başa geçen her hükümdar için Dersim'e hep aynı gözle bakılmış hangi paşa hangi padişah hangi dönem olursa olsun Dersim onların gözünde isyankar bastırılması gereken bir yermiş..

Çarpışma (Collide, #1)
Çarpışma (Collide, #1)

8

Kitabın ikincisi çıkmadan okumamanızı tavsiye ediyorum. Çünkü pekte hoş olmayan hatta yuh ve oha laflarımla ve tatmin etmeyen bir sonla bitti. Ve öyle bir kadın karakter var ki sinirden patladım. Hele bu kadın, ana karakter oluyorsa durumun vahametini siz düşünün.. Kitabın odak noktası bir aşk üçgeniydi. Emily annesini kaybettikten sonra “iğrenç” erkek arkadaşı Dillon ile beraber yeni bir hayata başlamak için New York’a taşınıyor. Adama iğrenç diyorum çünkü gerçekten de öyleydi. Peki, daha kötü olanı neydi? Davranışlarını ve ikiyüzlülüğünü okurken Emily’nin bunları görememesi. Bana göre de bunları içten içe fark etse bile ayrılığa cesareti olmadığı. Gavin ise Em için bir fırsattı. Onunla tanıştıktan sonra kitabın işleyişi değişiyor. İlk sayfalarda hemen Dilliondan soğumasını zaten beklemiyordum. Ama birçok olayda ve Gavin ile yakınlaşmalarını hissettikçe artık bitirmeli dedim. Tahmin edersiniz ki saçma davranışlarla Emily beni kendisinden soğuttu. Ve hala “ben Dillon’u seviyorum.” saçmalıklarına devam etti. Sırf bu yüzden kitap okunması zor hale geldi. Hatta belli bir okumadan sonra kızın davranışları tahmin edilebilir seviyedeydi. Sürekli Gavin’i kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Yine de Gavin’e karşı koymak zor. Uslanmaz birisi. İlk görüşte âşık oldu Emily’e. Ve kitabı sırf onun için okuduğumu itiraf edeyim.  Davranışları, düşünceleri ve kendisine engel olmaya çalışsa da yapamayan halleri boğazımda kocaman bir yumru bıraktı. Yaşanılan şeyleri hak eden son kişi bile değildi. Son olarak kitap üçüncü bir kişinin ağzından yazılmış. İlk başlar da yadırgasam da olayların içine girebildim. Anlatım biçimini benimsemeniz zaman alsa da olayların akıcılığı sayesinde çok takılacağınız sanmıyorum. “Senin her parçanı sevmeme izin ver. Aklını…” Parmaklarını boynundan aşağıya kaydırdı. “Vücudunu… kalbini… yaralarını…” Elleri belli belirsiz kalçalarındaydı. “Garipliklerini… alışkanlıklarını… düşüncelerini… her şeyini. Bana her şeyini ver Emily.” “Her parçan benim için yapılmış. Dudakların benimkileri öpmek için, gözlerin her sabah yatağımda uyandığında sana baktığımı görmek için ve lanet olası dilin adımı söylemek için. Biz olmamız gerektiğine, nefes almak için oksijene ihtiyacım olduğunu bilmekten daha fazla eminim.” –Gavin

Jacob (Gece Gezginleri #1)
Jacob (Gece Gezginleri #1)

10

Yeni favori serim oldu. Söze böyle başlıyorum çünkü çok beğendim. Yazarın dilini, Olay örgüsünü, karakterleri anlatışını, heyecanı iyi bir şekilde yansıtıp bize tattırmasını… Kısacası kitabın her yerini beğendim. İlk başlarda iç seslerin uzunluğundan dert yansam da kitap bittiğinde iyi ki başlar da o kadar uzun yer verilmiş dedim. Çünkü karakterlerin tüm duygularını anlayabilmemi sağladı. Olayları kabullenişleri, bir birleri arasındaki hisleri, hepsi oturdu kafamda. Kitaptaki isimlerden kaynaklı( Jacop Bella  ) bir an içime kurt düştü. Alacakaranlık özentisi bir şey mi yoksa demedim değil. Ama Bella ve Jacop’ın tanışması bile bence diğerlerine göre çok farklıydı. Konuya gelirsek, Bella sıradan bir insan(!) -mı acaba?- Jacop ise bir İnfazcı. Gece Gezgini. İblis. Yakışıklı. Karizmatik. Seksi. Hangisini söylerseniz kabulümüz. Görevi söz konusu olunca sert ve acımasız olabilen, duygularına ket vurmuş biri. Ama Bella ile tanıştıktan sonraki değişimi okunmaya değer. İkili çok tatlıydı. Birbirlerine olan uyumu benden tam puan aldı. Bella’nın hayatı Jacop geldikten sonra başlıyor diyebilirim. Çünkü birkaç sayfada kitap kurdu bir kütüphaneci olarak karşımdaydı. Ama ilerleyen sayfalarda onunda değişimi bazen kahkaha atmama neden oldu bazen de vay be dememe. Kitapta bulunan yan karakterlerin(Noah, Legna, Elijah, Gideon ) hepsi ziyadesiyle olayların içindeydi. Ama bu kafa karıştırıcı veya sıkıcı bir biçimde değildi. Hepsini çok sevdim. Tek sıkıntım Bella ve Legna’nın çok yakın arkadaş olmalarını kanıtlayan birkaç sayfanın olmayışıydı. Aralarında gelişen yakınlığı tam hissedemedim. Bir tek Legna da değil Bella’nın kardeşi Corrinede de aynısı oldu. Kitap boyunca ‘Kardeşine ne oldu. Nasıl bir anda onu bırakıp gidebildi. Gittiyse düşüncelerinden bile neden geçmedi?’ dedim. Kitabın ilk birkaç sayfası ve son birkaç sayfası dışında görülmedi. Bu biraz mantıksız gelse de sonunda toparladı ve yazarın aslında bir gerçeği sakladığı için ortaya çıkarmadığını anladım. Yine de en azından birkaç konuşmaya yer verseydi diyorum hala. Ben çok beğendim ve tavsiye ediyorum. Diğer kitap Gideon’u anlatıyormuş. Umarım çok beklemeyiz. “Bak sana ne diyeceğim, Isabella. Çok uzun olan yaşamım boyunca pek çok insana pek çok şey adadım. Ama sen… sen sadece kendim için kendimi adama gereği hissettiğim tek varlıksın.” “Ona çok dikkatli bak eski dostum. Bu yüz,” dedi Noah usulca, “bir gemiye yelken açtıran Truvalı Helen’in yüzü olabilir.” –Bella için en iyi tasviri yapmış. "Isabella!" Kızgın bir sesle konuşuyordu ama sonunda kahkahasını bastıramadı. "Bana cevap verecek misin vermeyecek misin?" "Bana soru mu sormuştun ki?" "Sana evlenme teklif ettim sanırım." "Ah.. Önümde diz çöktüğünü filan hatırlamıyorum hiç" dedi Jacob. "Bak, modern bir kadın olabilirim ama bu biraz aşırıya kaçıyor. Elmas yüzük de istersin sen şimdi." "Aslında, bana zümrüt daha çok yakışır," diyerek gülümsedi Jacob. Jacob'ın düşüncelerini okuyamaması Isabella'yı kanı görmekten daha fazla korkuttu. Aklının bir köşesinden hızla panik duygusu yükseldi ama öfkeyle bu düşünceyi bir kenara bırakıp duruma odaklandı. "Onu nasıl böyle kolayca alt ettiğimi merak ediyorsundur. Eğer ağzını açıp bana onun adını söylemezsen bunu öğreneceksin!" "Adı..." Sesi çatlak çatlak çıkıyordu. "Evet, hadi söyle," dedi adam hevesle. "Bond. James Bond." "Jacob," dedi usulca Isabella, "nasıl bundan emin olmayayım? Sen benim kaderimsin. Bana bunu bir kehanetin filan söylemesine gerek yok." Uzanıp parmaklarını hafifçe yüzünün çevresinde ve üstünde gezdirdi. "Ruhumun yeri senin yanın. Kalbinin yeri benim yanım. Varlığımın her parçasında hissediyorum bunu.”

Bülbülü Öldürmek
Aşkın Ritmi (Stage Dive #2)
Aşkın Ritmi (Stage Dive #2)

10

'Kötü çocukların büyüsü neydi böyle? Birinin bir tedavi bulması gerekiyordu.' Çok beğendiim. İlk kitaptan daha da güzeldi. Ve Mal beni hayal kırıklığına uğratmadığı için çok mutluyum :) Tam beklediğim gibi bir karakterdi. Eğlenceli, çılgın, arada sinir bozucu ama çoğunlukla tatlı. Ve acayip enerjik. Anne'de bence davranışlarıyla yakıştı Mal'in yanına. Geçmişi pek parlak değil ama yazar, kendine acıyan hüzünlü bir karakter olarak yansıtmamış Anne'i çokta iyi yapmış. Kitap boyunca hiç bir yanlış anlaşılma ya da büyük kavgalar olmadı ve buna rağmen hiç sıkıcı değildi. Ufakta bir sır vardı. Mal'in ilk başta bir türlü söyleyemediği şeyi öğrendiğimde üzüldüm. Ve okuyunca anlayacaksınız ki Mal sorunlarla nasıl baş edebileceğini bilmiyor. Anne de taam bu noktada yanında oluyor. Anlayacağınız sadece güldüğümüz bir roman da değildi. Araya bir kaç hüzünde katmış yazar. Böylelikle kitap basit olmaktan çıkmış bana göre. Bu seri sevdirdi kendini. Dili akıcıydı. Diyaloglar ise kahkaha atmama yetecek kadar komikti. Ama içinde çok fazla duygusallık beklemeyin. Kitap boyunca seni seviyorum lafını duymak için kendimi yedim bitirdim amaa maalesef hiç de önemli bir şey söylenmiyormuş gibi son sayfalarda bir iki kere rastladığım bir kelime oldu. Buna rağmen ikisi arasındaki çekim o eksiği kapattı. Diğer kitabı sabırsızlıkla bekliyorum. Ben bir kolunu Mal’in boynuna doladı, saçlarını dağıttı. “Gel, başka bir oyuncak bul kendine.” Mal dudaklarını büzdü. “Ben çocuk değilim.” “Ona ne dersin?” Ben zayıf, havalı bir sarışına işaret etti, kız da cevap olarak gülümseyip saçlarını düzeltti. “Bahse girerim seninle tanışmak onun hoşuna gider.” “Vaaay, parlıyor.” “Neden gidip ona ismini sormuyorsun ki?” diye öneride bulundu Ben. Mal’in sırtına bir şaplak attı. “İsmini bilmem gerekiyor mu?” “İşe yaradığını duymuştum.” Mal “hıh”layarak, “Belki senin için,” dedi. “Ben sevişirken sadece kendi ismimi haykırırım.” :D “O kadar iyisin yani, ha?” Bir bakışla susturdu beni. “Hiçbir fikrin yok, Bayan Rollins.” “Biliyor musun, egonun iğrenç mi, yoksa etkileyici mi olduğuna cidden karar veremiyorum.” “Senden hoşlanıyorum,” dedi sadece. “Beni doğru dürüst tanımıyorsun bile.” “Evelyn’in ve Lauren’in arkadaşısın. Sohbet ettik. Üstüne atladım. Yerde beraber yuvarlandık. Epey bağlayıcı bir tecrübeydi.” Gözlerimi kırpıştırdım. “Daha da mı? Ciddi misin?” “Biliyorum, biliyorum. Benim ihtişamıma kıyasla o hiçbir şey.” Parmakları parmaklarımı okşadı ve bakışları yumuşadı. “Ama sadece meraktan soruyorum, alnına ismimin dövmesini yaptırmak konusunda ne düşünürsün?”

Katalonya'ya Selam
Aylardan Aşk (Sancaktarlar Serisi #1)
Aylardan Aşk (Sancaktarlar Serisi #1)

8

Eylül ayı sanırım en çok bu kitaptan sonra anlamlı oldu. Çünkü en önemli olaylar o ay da oldu. Diğer ayların da anlamlarını, isimlerini nereden aldıklarını o sayfalarda görmek çok hoştu. Esasa gelirsek, kitabı beğendiğimi söyleyeyim ama yine şu gereksiz uzunluktan yana dertliyim. Tanem’ in hastane süreci çok fazla uzatılmış ve sıkılmama neden oldu. Neyse ki sonradan uyandı da asıl olaylar başladı. Ve diğer bir nokta, birçok karakterin anlatılması dikkatimi dağıttı. Hangisine odaklanacağımı şaşırdım. Doruk ve Asya’ya mı Ahmet ve Sena’ya mı Burak ve Yağmur’a mı? Bilemedim. Bir de üstüne Ailenin büyük sırrı ve biri tarafında Taneme zarar vermek istenmesi eklenince iyice karmakarışık oldu her şey. Ama yine de her karakter kendini sevdirdi. Yağız’ı şu cümleyle anlatabilirim size “Sevmeyi bilen, sevginin en güzel halini yaşatan bir gün gelecek sevdiğini de söyleyebilecekti. Sevdiğini söyleyemeyen, sevmesi güzel Abime.” Bu sözler küçük kardeşine ait. Son sayfaları okurken Yağız’ı kafamda hangi cümlelerle anlatmam gerektiğini bilmiyordum Kalın Kafalı? Belki. Ama bu sözler cuk diye oturdu adama. Tanem ise çekingen tavırlarıyla ve yağızın peşinden koşmasıyla sinirlerimin odak noktası oldu. Ama yavaş yavaş kendine gelmesi ve elinde ki gücü fark etmesiyle toparladı. Takıldığım bir yer var hafıza kaybı yaşamıyormuş gibiydi. Arada gördüğü geçmişe dair kesitler olmasaydı bu nasıl hafıza kaybı derdim. Peki, o nasıl bir sondu? Doruk sana etmediğim küfür kalmadı söylemeden geçemeyeceğim. Sırf bu yüzde hemen diğer kitaba geçmem gerekecek. Son olarak yazarın özel anlarda kullandığı şiirsel anlatımı sayesinde duygusallaşıyorsunuz. Bazı kelimeler çok özenli ve duygu doluydu. Ama şu karışık ve herkesi anlatan tarzını maalesef benimseyemedim. Ve uzatmış olduğu süreçlerde bir ara yeter dedirtmedi değil.  “Ben bir Eylül günü düşlerimi kaybettim. Şimdi de şairin dediği gibi, yüklemi olmayan bir aşkın öznesi oldum. Peki, aşk neydi? Düşlerimi, geçmişimi, kısaca beni, geleceğin karanlık suretine gömmüşken, onlardan vazgeçip yüzümü döndüğüm mü aşktı? Aşk isyan mıydı, yoksa Nazım Hikmet’in dizelerinde betimlediği gibi ‘Gelsene dedi bana, kalsana dedi bana, gülsene dedi bana, ölsene dedi bana. Geldim. Kaldım. Güldüm. Öldüm. ‘ diyen içtenliğin adı mıydı aşk? Yoksa mağrur bir hoşça kal mıydı aşk; yıl yorgunu bedenim bir ‘hoşça kal’a daha hazır mıydı? “