"Çocukken ne mutluyuzdur. Işık, mantığın sesiyle nasıl da körelir. Bu hayatta taşı düşmüş yüzükler gibi dolanıyoruz. Ama sonra bir gün, bir yerden köşeyi dönüyoruz ve bir de bakıyoruz ki karşımızda, yerde yatıyor; mücevher gibi kesilmiş, ışıl ışıl bir kan damlası ... Hayalet değil, gerçek. Dokunup rahatsız edersek yok olabilir. Ama bir adım atmazsak da, hiçbir şey düzelmeyecek. Bu bulmacayı nasıl çözeceğiz? Bir yolu var. Dua edin. Kendi duanızı söyleyin. Nasıl söylerseniz söyleyin, fark etmez. Çünkü bittiğinde, saklamaya değer tek mücevhere, bağışlamaya değer tek tohuma siz sahip olacaksınız."
İlk başlarda sıkıldım çünkü olaylar ilk tanışmalarına göre hızlı ilerledi. Yani Hunter Taylor’u görür görmez ‘senin için her şeyi yaparım’ modundaydı. Ve Taylor da sanki 40 yıldır Hunter’ı tanıyormuş gibiydi. Tanışmaları daha iki gün olmadan ‘Hunter böyle yapmayı severdi’ kelimeleri pek hoşuma gitmedi mantıksız geldi. Onun dışında klasik sorunlu iki genç ve onların aşkının her şeyin üstesinden gelmesi konu edilmiş. Biraz farklılık bekledim açıkçası. Ama sonlara doğru toparlandı. Karakterlere gelirseeek; Hunter kötü çocuk gibi gösterilmeye çalışılmış ama aslında düşünceli biri. Ve davranışları da kendisi gibi çok tatlı. Ayrıca yapamadığı şeyde yok. Yazarı anlayamadım, güzel yemekler yapan, herkesle iyi geçinen, harika şarkı söyleyen, iyi dans edebilen ve Taylor’u böyle sevebilen biri neden kötü ve sorunlu biri gibi gösterilmeye çalışılır. Ki zaten sadece göstermeye çalışmış ve başaramamış Taylor da hoş biri ama sakladığı şu sırrı hemen anlayabiliyorsunuz. Davranışlarına bakarak daha büyük bir şey bekliyordum ama öyle olmadı. Yan karakterlere de pek odaklanamadım aslında epey bir yer verilmişti onlara da niyeyse pek ilgimi çekemediler. Ayrıca biraz sıkıldım pek bir olay olduğu yok. Beklentiyi yüksek tutmadan okunursa eh iyidir işte. “Yalancı,” diye çıkıştım. “İkiyüzlü.” Bana doğru bir adım atmıştı. “Şapşal.” Yavaşça gülümsedi. “Güzellik.” “Serseri.” “Seksi.” Bana doğru geliyordu. O n u durduramıyordum ama bir şekilde durdurmak zorundaydım. “Dur.” “Geç.” “Kırmızı ışık.” “Yeşil ışık.” “Hayır.” Beni omuzlarımdan tutarak, “Evet,” diye fısıldadı. “Seni seviyorum. Serserilik yaptığın zamanlarda bile.” “Seni seviyorum, hayalarıma tekme attığın zamanlarda bile.” “Seni sevmek hayatımda yaptığım en güzel hataydı,” dedim
Vazgeçtim mavi büyüye en beğendiğim demiştim değil mi hayır kesinlikle açık ara farkla serinin en iyi kitabı buydu diyorum :) Yeniden bizi merakta bırakacak bir son yazmış dememe gerek var mı ? Rıchelle Mead okuyacaksanız sonlarına hazırlıklı olun. İyi ki ilk beş kitabı çıktıktan sonra başlamışım seriye. Adrian ve Sydney'in ilişkileri, aşkları harikaydı. Aralarındaki o bağ 'ah bende böyle bir şey istiyorum' dedirten cinstendi. Adrian'a değinmeme gerek bile yok adam harika! Sydney için işler epey zorlaşıyor bu kitapta. Bütün sorumluluk onun omuzlarındaydı sanki. Bu da yetmezmiş gibi Sydney'in tam tersi özelliklere sahip beni sinirden delirten kız kardeşi Zoe vardı. Nasılda zıt kişilikler. Angeline kitaba renklilik katıp durdu davranışlarıyla. Jill Eddie Neil Trey onlarla beraber kitap bir bütündü. Tekinin eksik olması gerçekten kitabı sıkıcı yapabilirdi. Yazar bir diğer kitabında dahada mükemmelleşiyor. Bu kitapta 'olaylar olaylar' diyorum ve noktayı koyuyorum. 'Başka bir insanı bu kadar sevebileceğim aklımın ucundan geçmezdi. Bir insanı kaybetmekten bu kadar korkabileceğimi de düşünmezdim. Her aşık böyle şeyler mi hissederdi. Sevdiklerine sıkıca sarılıp, gecenin bir yarısı yalnız kalmaktan korkarak mı uyanırlardı.? Birini tüm kalbinle sevmenin bedeli bu muydu? Yoksa korkular, yalnızca uçurumun kenarındakilere mi mahsustu?' -Adrian
'Öyleyse, kadınlar ve çocuklar aşkına gelsin barış...' 'Bizi ilk kuşlar terk etti. Sonra insanlar.' 'Emperyalizmin iyilik meleği, halkların Azrail'idir.' 38 yazarın birleşip yazdığı harika bir kitap. Her bir yazar farklı noktalara değinmiş ve sizi de o noktalardan bakmaya itiyorlar. Okuyun! Savaşın yıkıcılığı, hesaplı davranışların sonucunda meydana gelen kavga , savaşı her alan da gelişmek için kullananlar, savaşın ortasında masum bir aşk , ağlayan ufak çocuklar.. hepsi bu kitapta.
Tarihi romanlara bayılıyorum kitabı okuduktan sonra zaman makinesi icat etseler de atlayıp gitsem dedim :) Yazarın anlatımına bayıldım öyle bir betimleme yapmış ki sanki anlattığı o doğanın içindeymişim gibi hissettim. Anlattığı yerleri kafam da net bir şekilde hayal edebildim. Çok güzeldi. Kitap Brynna'ın eve dönmek üzere çıktığı yolculukta uzaktan bir manzaraya şahit olmasıyla başlıyor. ( bunu söyleyemeyeceğim :)) ) Daha sonra iki yıl zaman atlamasıyla devam ediyor. Babası bir savaş kaybediyor ve kazanan tarafla kızını evlendirmesi gerekiyor ama bu zorla olmuyor merak etmeyin bir klişe yok Brynna o kadara güçlü ki evini Savaşçıya bırakmamaya kararlı bunun için evlenmesi gerekse bile. Savaşçımızın adı Brand. Ah ah kitabın tanıtımındaki kadar var. " O her kadının hayaliydi." Gerçekten de öyle. Ama kusuru var bir olaydan sonra kalbini aşka kapatmış. Ya da o öyle sanıyor diyelim :) Brynna kızıl saçlı afet! çok ta tatlı bir kız. Birde sivri dili var. Ki kitapta eğlenmemi sağladı. Her karakter beni ayrı ayrı kendine bağladı. Dante brand'ın kardeşi brynna'ın babası ve özellikle William'a ba-yıl-dııııııım! Aralarında ki konuşmalar beni çok güldürdü. Ve dostlulukları imrendirdi.. Brynna yüzünü korkusuzca ona çevirdi: "Evimle bu kadar kolay dalga geçmeye nasıl cüret edersin? Eğer bir erkek olsaydım seni hemen burada öldürürdüm, seni sürüngen! Ama ölüm senin için fazla iyi olurdu.Merhamet etmem için yalvarıncaya kadar kılıcımla sana işkence eder ve boğazını boylu boyunca keserdim. Yüzümdeki gülümsemede sefil ruhunun cehenneme gitmeden önce göreceği son şey olurdu!" William şaşkın bakışlarını Brand'e çevirdi o da dehşete düşmüştü ve yüzünde hayranlık vardı. "Tanrım! Brand onunla evlenmelisin!!" :)) Kitap boyunca Colette ( Brand'ın eski pislik nişanlısı) sinir oldum. Brand'e yaşattığı şey yüzünden brynna aralarına bir mesafe koyma çabasında. Pek başaramıyor gerçi . Brand'in öyle güçlü bir erkeğin kendini savunmasız hissetmesi beni çok üzdü. Kendini aşka teslm ederse neler olacağından korkması içimi acıttı. Lanet olsun sana colette! " Seni bu kadar mahvedecek ne yaptı? " " Onu sevmemi sağladı " .. :( Ve Brynna ve Brand arasında ki atışmalar beni çok güldürdü. Brynna " Seninle avarloch için savaşacağım" Brand konuşamayacak kadar şaşırmıştı ardından kızın suratına doğru gülmeye başladı. " Seni serseri!" diye bağırdı Brynna. " Bir kadın olduğum için savaşamayacağımı mı düşünüyorsun? Sör Nathan, Gertrude Halanın vazosunu kafasında kırana kadar bana da aynı şeyleri öğretmişti ve sonra bütün dengesi bozuldu." :D Brand " Seni düşünürken babanın hayatının nasıl karışık olduğunu düşünüyorum. Bu kadar mükemmel bir savaşçı olmasına şaşmamalı. Dişi bir aslanla yılların pratiğine sahipmiş. " Brynna şaşırdı. " Babamı üzemem! Size york düşesinin saçını yaktığım günü anlatmış olmalı. Ama sizi temin ederim ki mumumu yüzüne o kadar yakın tutmamın sebebi burnunun ucunda bir örümcek olmasıydı. Gördüğüm şeyin bir ben olduğunu nereden bile bilirdim ki? " :D :D Sonunda evi için savaşmak yerine brand için savaşıyor brynna. Onun aşkı için ve hiç pes etmiyor. Ve söylemeden edemeyeceğim Brand'ın gülüşüne aşık oldum. Yazar brynna'ın gözünden brand'ın gülüşünü ve hissettirdiklerini öyle bir anlatmış ki gerçekten o güldükçe bende güldüm. Bu kitap favorilerimin arasına girdi kesinlikle bir şans vermelisiniz :)
Yazar iyi sonlar yazıyor! 3. kitaptan sonra artık kararımı vermiş bulunmaktayım :) Yine çok heyecanlı ve akıcı bir kitaptı. Adrian ve Sydney bende ki yerlerini sağlamlaştırdılar. Okurken sürekli sırıtır vaziyetteydim. Ve Sydney beni delirtti ama artık sonunda aşık olduğunu anlaması derin bir oh çektirdi. İlk yarısında biraz sıkıldım çünkü Sydney sürekli aşık değilim triplerindeydi, Bir yakınlık olacak tam ya geri çekildi ya da azcık yakınlaştıktan sonra o iç sesi dır dır susmadı. Geri kalanındaysa her şey oturmaya başladı. Hareketlilik arttı. İlk iki kitaba göre en çok bunu sevdim diyebilirim. Kitaptaki her bir karakter tatmin ediciydi. Yani özellikleri cuk diye oturmuş üstlerine. Eksiklik hissettiğim bir şey olmadı. Bu seri VA' ı solladı haberiniz olsun okumayanlar bence başlasınlar :) "Karanlıktaki ateşimsin. Biz birbirimizin etrafındaki gölgeleri dağıtıyoruz." -Adrian Adrian; "Aklıma bir sürü sevgi sözcüğü geldi. Elmalı turtam. Çikolatalı pastam, akide şekerim." "Neden hepsi yüksek kalorili yiyecek isimlerinden oluşuyor. Hiç romantik değiller." "Ne dememi tercih edersin? Kereviz sapım mı" :D :D