Aşırı duygusal bir kitapla geldim ben… Tam da pazartesi sendromuna yakışır cinsten değil mi? Bu ara da kitap çoktan bitmişti ama yorum anca geldi. Tristan ve Elizabeth eşlerini kaybetmiş iki yetişkin. İkisi de yalnız ve yaralı ama Tris üstesinden gelmekte çok zorlanmış, biraz vahşi birisi. Yani en azından başlarda öyleydi. Çünkü o eşinin yanında bir de küçük çocuğunu kaybetmiş. Elizabeth, kasabaya yani eski eşiyle yaşadığı eve döndüğü zaman Tristan ile karşılaşıyor. Karşılaşma pek hoş değildi söyleyeyim. :) Ve her şey yan komşusunun Tristan olduğunu öğrenmesiyle başlıyor. Yakınlaşmaları, geçmişlerine dönüp baktıkları anlar, konuşmaları ve daha birçok şeyi sizi ağlatmak için yazılmış. Güzel bir şekilde size bunları yansıtsa da bana göre biraz eksik kalmıştı. Erkek karakterden mi yoksa kadın karakterden mi kaynaklı henüz çözemesem de hikâyenin ilerleyen sayfaları beni dışarı attı. Ayrıca birkaç sahne de tanıdık gelen yerleri söylemiyorum bile. Bunlar dışında yan karakterlerden pisliğin tekinin yapacakları da çok belliydi. Yani şaşırtmak için bir çaba harcanmışsa o olaylar bende pek öyle bir etki yapmadı. Tahmin ettiklerimin çıkması biraz sıkılmama neden oldu… Ve Emma, Liz’in kızı. Çok tatlı bir çocuktu ama bana göre kitapta çok az görüldü. Yine de ikilinin acılarını yaşama şekilleri, daha sonra onları kendi içlerinde kabullenişleri gerçekten çok iyi bir şekilde yansıtılmış. Bazı yerlerde ağladığımı itiraf edeyim. Oturup size ‘benim başıma gelseydi?’ sorusunu düşündürten bir kitaptı. Tavsiye eder miyim? Sanırım ederim :) Eksikleri çok olsa da bir şekilde yer ediniyor içinizde bir yerde… http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/10/yorum-gecmisin-krklar-britainy-c-cherry.html
Seride maalesef en beğenmediğim kitap oldu… Gideon’un cümlelerini sürekli kafamda çevirmek sıkılmama ve kitabı uzun süre okuyamama neden oldu. Ve kadın karakter kabus iblisine sahip Scarlet de ilgimi çekemedi. Ama olayların ilerleyişi, her şeyin iyice alevlendiğini anladım. İkili üstünde çok durulmuştu. Diğerlerinin gözünden olan o birkaç bölüm de olmasa antik nesnelere ne oldu, diğerleri ne âlemde bilemeyecektik. O yüzden benim için bu kitap bu seriye yakışmadı… http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/10/yorum-karanlgn-efendileri-serisi-gena.html
http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/09/yorum-geri-donus-titan-1-jennifer-l.html İkinci bir melez sözleşmelerine hazır mısınız? Ben sayfayı ilk çevirişimde heyecandan bayılıyordum aman dikkat edin Bu arada melez sözleşmelerini okumayan, bu kitabı da anlamaz... O dünyanın tanıdıklığı, manyak tanrılar ve ek olarak titanlar, kibirli ama hüzünlü Seth, ve Josie… Hepsi size tarihin gerçekten de tekerrürden ibaret olduğunu gösterecek. Ama Alex ve Aidan yerine bu sefer baş rollerde farklı kişiler var. Seth –hatırlarsınız büyük fedakarlıkların adamı- son yaptığı anlaşmanın şartlarını uygulamakta. Yani Tanrı Apollon kimi öldür derse gidip onları öldürüyor. Yanlış anlaşılmasın bu adamlar Ares’e yardım edenler. Neyse yine bir gün çim biçme makinesi gibi düşmanları biçerken Apollon ortaya çıkıyor ve ona JB baş harflerine sahip bir kızı bulmasını ve onu korumasını söylüyor. Kızın kim olduğunu ve tam ismini vermiyor. Sadece okuduğu okul var elinde. Ama bu Seth için zor olmuyor çünkü okula gittiği an kızı buluyor. Zor olansa ondan uzak durması… Bu şanslı kızımız Josie. Annesinin şizofren hastası olduğuna inan, sarının neredeyse her tonunu saçında bulunduran, üniversite de psikoloji okuyan sıradan biri. (mi?) Kızın kim olduğunu öğrendiğinde ve ona her şeyi anlattığında her ikisi için işler epey bir değişiyor. Ve sonra da ardı arkası kesilmeyen olaylar başlıyor. Bayıldım ya. Sevmemem mümkünmüş gibi… Yazarın her kitabını alıp itina ile okuyan ve sıkı takipçisi olan benim için Melez sözleşmelerinin yeri hep ayrı olmuştur. Her ne kadar farklı bir seri olarak çıksa da ben bu ad altında anacağım kitabı. Serinin diğerlerinden farkı, yazarın üslubu, olayların hareketliliği, ilişkiler arasındaki samimiyet ve farklılık. Bunlar daha derin işlenmiş ve bu kitapta da bu değişmemişti. Hem Seth açısından hem de Josie açsından da olayları okuyoruz. Bu da benim en sevdiğim şey. Seth geçmiş olayları unutamıyor ve belli etmese de yaralı. Bunu da öyle güzel yansıtmış ki yazar bazı yerlerde boğazım düğümlendi. Josie ise bir anda hayatının değişmesine, ani ölümlere alışmaya çalışıyor. İkili Akit’e gidiyor ve Seth’in görevi orada sonlanıyor. Peki, bizimki Josie’yi bırakıp gidiyor mu? Eh onu da okuyunca anlayacaksınız. Tek dert yandığım nokta sürekli bir Alex hatırlatmasıydı. Tamam, benzer yerleri Seth bize söylüyor ama bir kere yapılıp gerisini bizim hatırlamamız daha süper olurdu bence. Josie ve Alex çokta birbirine benzemiyor. Onu ayrı değerlendirmek bana göre daha iyi olur. Josie daha yumuşak başlıydı. Ama kesinlikle güçsüz bir karakter değildi. Ve kesinlikle birbirlerini tamamlıyorlardı Seth ile... Bunun dışında tekrar söyleyeyim ba yıl dım!
Olamaz! Böyle bitmiş olamaz... Kitap öyle sakin ilerliyordu ki bir anda ne oldu bende anlamadım. Bir bakmışım kitap bitmiş bende dumura uğramışım😑 Poseidon varisi'nden beklentilerim yüksekti. Beklentilerimin hepsini karşılamış olmasa da tatmin etti beni. Komik, anlaşılır, heyecanlı ve samimi bir dili vardı. Olaylar ilk sayfalarda fazla durağandı. O yüzden bitirmem uzun sürdü. Birde tatildeyim gençler ve burada net çekmiyor. Zor koşullar altında bu yorumu giriyorum anlayacağınız 😂 Konusundan azcık bahsedecek olursam; Emma 18 yaşına basmış, beyaza yakın saçları, komik ve sakar halleri, aynı zamanda verdiği tepkilerle sevilesi biri. Galen ise bir deniz varlığı? Deniz taşı? Deniz türünden ? 😂 birisi. Ben bu sıfatları kullandım ama kitapta bahsedilen adı ile syrenalı bir Prens. Galen poseidon yeteneklerine sahip bir kızı arıyor ve tahmin etmesi çok zor olmayan sonuca yakın zamanda varıyor. Aradığı kız Emma. Olay örgüsü bana kalırsa bir çok açıdan tahmin edilebilir seviyedeydi. Sonunun öyle bitmesini beklemesem de Galen karşıda ki kişiye başka isimle hitap edince çok şaşırmadım. Hep şüphelenmiştim. Hatta emindim bile neyse çok uzatmayayım bu kısmı. Rayna, Toraf çok tatlı bir ikiliydi. Ama bir şeylerin eksikliğini hissettim. Sanki çok fazla derine inememis yazar karakterler açısından. Yani benim çok beğendiğim kitaplarda ilk sayfadan yan karakterlerde dahil hepsini hemen benimserim burada hemen hemen hepsine alışmam ve sevip sevmediğime karar vermem uzun sürdü. Bunun bir diğer sebebi olayların çok yavaş gelişmiş olması olabilir. Araştırma işleri ve Emma'nın yeteneklerine alışma süreçleri biraz daha olayların hızını arttırdı. Emma ve Galen ikilisi ise beni güldüren ve samimi bulduğum karakterlerden oldular. Galen'in insanların her şeyine tam hakim olamaması, bazen ne yapacağını şaşırdığı anlar bana kahkaha attırdı. Ve AMANTANRIMYARABBIM diyorum 😂😂 Emma'nın kullandığı bu ünlem cümlesine bayıldım 😊
http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/08/yorum-abbi-glines-rosemary-beach-series.html Bir kere bulaştım sonunu getirmeliyim dediğim bir seriydi. Bu kitapta beklediğim üzere brezilya dizisinin devam niteliğindeydi. O değil de herkes birbirinin kardeşi mi bu kitapta? her sayfa da söz de bir sır bu sırlar da hep başkasının çok önceden çocuğu olduğu ile alakalı. Resmen bütün seri kim kimin çocuğu kim kimin kardeşi üzerine kuruluydu. He bir de manyak kız arkadaşlar var onu unutmayalım. Özenti cümlelerin ve hareketlerin bol olduğu, hiç bir derinliği bulunmayan, kafa yormayan, basit bir kitaptı. Tıpkı diğerleri gibi. Okumamın sebebi serileri bitirme takıntımdan kaynaklıdır. Bence siz hiç bulaşmayın bu seriye.
http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/08/yorum-abbi-glines-rosemary-beach-series.html Türk filmi tadında, gelgitleri çok olan bir seri olduğunu an itibari ile duyuruyorum. Özellikle Blaire'in davranışları beni benden aldı. Sanki mümkünmüş gibi her sayfada daha da küçüldü. Davranışları hiçte o güneyli kıza yakışır cinsten değildi. Bir de sürekli duygu değişimleri vardı. Bir sayfa da umutluyken diğer sayfada 'bu mutluluğun sonsuza kadar sürmeyeceğini anlamıştım' geçişleri, duyguları almamı engelledi. İlk kitap daha hoştu. Belki de ilk olduğu içindi. Ama son kaçınılmazmış, maalesef brezilya dizisi gibiydi. Bir zamanlar fena tutulan şu dizilerden. Rush'ı ilk kitapta sevememiştim. Nedeni ise sağlam bir duruşa sahip olamamasıydı. Sevdin mi sahip çıkacaksın ki Rush bana göre tam başaramasa da elinden geleni yaptı burada. AMA aralarındaki ilişkiyi, yazarın dilinden veya karakter seçiminden midir bilinmez aşk kokan türden bulamadım. Yaptıkları her şey yüzeyseldi.Yahu ortada bir "durum" var siz bunu nasıl kabullendiniz, içsel anlamda neler hissediyorsunuz, bu sizi hiç korkutmadı mı? Tamam aşk her şeyi yaptırır da yazarın biraz daha gerçekçi olup en azından kendi düşüncelerinde nasıl olacak sorusunu geçirmesini isterdim. Yinede boş zamanımı değerlendirdiğim bir kitap olduğu için bu puanı veriyorum.