Zoran Zivkoviç - Başka Zaman Kütüphaneleri '' Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. '' Bu cümleyi gördüğümde kahkahalar attım çünkü bir kitaplığım yoktu ve kitaplarımı elbise gardrobuma yerleştirmiştim ve bu cümle benim hayatımda gerçek oldu şuan kitaplarım gardrobumu işgal etmiş durumdalar. :)))) ZORAN ZIVKOVIC 2003 yılında Dünya Fantezi Ödülünü aldığı BAŞKA ZAMAN KÜTÜPHANELERİ kitabı olağan olayları olağan üstü düş gücü ile yazdığı altı öyküyü içeriyor. ***Hayal edebildiğiniz her şey gerçektir. PABLO PICASSO
Paragrafsız 150 Sayfa - Odun Kesmek Odun Kesmek Yazar: Thomas Bernhard Çeviri: Sezer Duru Yapı Kredi Yayınları Thomas Bernhard Odun Kesmek kitabı 150 sayfa ve hiçbir paragraf ve bölüm yok. Kitabı elinize alıp okumaya başlıyorsunuz ve 150 sayfada hiç paragraf ve hiçbir bölüm olmamasına rağmen akışkan bir dille yazılmış olması okunmasını kolaylaştırıyor. Thomas Bernhard Viyana sanatını ve sanatçılarının ikiyüzlülüklerini doğal olmayan taraflarına en içten haliyle satırlarında nefretle yansıtıyor. Kahramanımız Londra’dan Viyana geri dönmüş ve yirmi yıl çevresinden uzakta durduğu zamanlarında Wahringer’deki evinden sıkıldığı zamanlarda Kartner ve Graben caddesinde sürekli yürüyüşler yapmaktadır. Ellili yıllardan bu yana görmediği Auesberger çiftine en yakın dostu Joana’nın kendini astığı sabah Graben caddesine kendine kravat almaya gittiğinde rastlar. Joana’nın Kendini astığı haberini Joana’nın en yakın çocukluk arkadaşı olan Kibl’deki bakkal kadından sabah saat 07:00 civarı telefonla öğrenmiş olmakla birlikte Auesberger çifti Joana’nın kendini astığını söylerler ve o akşam Gentz sokağındaki evlerinde ki akşam yemeği davet ederler. Kahramanımız ‘’ Güçlü bir insan ve aynı derecede güçlü bir karakter onların davetini reddederdi, ama ben ne güçlü bir insanım, ne de güçlü bir karakter, ben hemen hemen bütün insanların eline kalmışım’’ diyerek akşam yemeğine neden katıldığını açıklar.Salzburg’daki Mozarteum Müzik ve Güzel Sanatlar Akademisini Umutsuz ve derin bir basbariton olarak bitirmiş Viyana’ya beş parasız olarak geldikten sonra açlıktan ölecek ve kendini öldürecek durumdayken ona yardım eden bir kadın yazar kanalıyla Jeannie Bilroth ile tanışmıştır.Jeannie Viyana’da tanıdığı ilk sanatsal insandır ve sonrasında Auesrberger’ler, Joanna ve eşi Fritz ile tanışmıştır. Viyana’dan uzaklaşmış yıllar sonra Londra’dan geri dönmüş ve Joana’nın kendini astığını öğrenmiştir. Joana yaşam mutsuzluğunda onu bu duruma düşüren intiharından yedi yada sekiz yıl önce Meksika’ya giderek onu terk etmiş kocasıdır. Herkesin dediğine göre intiharın tek suçlusu kocası Fritz (Halı Sanatçısı) Halıcı ve mutsuz Joana’yı tek başına bırakmış hem de en yakın arkadaşı ile Meksikaya kaçmış elli iki yaşındaki Joana’yı beş parasız ve hemen hemen hiçbir şeysiz bırakarak ve kocasından yıllarca haber alamamış. Joana John ile tanışmış John da bu son yıllarında Joana’nın bakımını üslenmiştir. Joana’nın cenaze töreni sonrasında Gentz sokağındaki Auerbergerler’in davet etmiş olduğu akşam yemeğinde hikayesini (.diye düşündüm berjer koltukta, düşünüyordum berjer koltukta, düşündüm şimdi berjer koltukta, düşündüğümü düşündüm berjer koltukta) anlatır. Geçmişten ellili yıllar diye bahsetmektedir ve yirmili yaşlarında olduğunu dile getirir. Günümüzden seksenli yıllar diye söz eder ve 52 yaşındadır. Kapı girişinde oturduğu ve sürekli berjer koltukta Viyana sanat ve sanatçılarına olan nefretini ve kendi yirmili yıllarının aciz ve güçsüzlüklerini diye düşündüm şeklinde ifade eder. Auesrberger Çiftinin Gentz sokağında Sanatsal Akşam Yemeği dedikleri davetlerine Burg tiyatro oyuncusu davetlidir. Yemekte Jeannie Billroth (Kendini Wirginia Wolf zanneden tatsız tutsuz düzyazı yaratıcısı) Anne Schreker (Lise öğretmeni) iki genç yazar ve iki genç erkek ve davetliler bulunmaktadır. Dostunun intihar etmesi sonrasındaki bu yemekte sanat ve sanat çevresin, kendi acizliğini Yapma Burjuvazi ve hiçbir zaman kendisi olamamış insanları, yaşadıkları toplumsal hayatı, acımasızca eleştirir oturduğu ve düşündüğü berjer koltukta ve derki: ‘’Kendilerine sanatçı süsü verdiler ve aslında sadece küçük burjuvalardı, büyük burjuva olarak ortaya çıkmak şöyle dursun, gerçekten burjuva olmak için bile çok zayıftılar ve bu zayıflıkları yüzünden bu ortaya çıkışı aşağılıyorlardı. Bu yüzden bir kez onların tuzağına düşenleri sonuna kadar sömürüyorlardı. Sömürülme konusunda suç sömürülenlerin kendisindeydi, Çünkü onlar kendilerini Auersberger çifti tarafından tamamen bilinçli olarak sömürtüyorlardı ve bu sömürüden en büyük çıkarı sağlıyorlardı, evet, Auersberger’lerin sömürü kurbanları gerçekte sömürülüşlerinin tadını çıkartıyorlardı, tıpkı benim Auersberger çifti tarafından yıllarca sömürülüşümün tadını çıkarttığım gibi, sonuç olarak iyileştirici bir kürün tadını çıkarttığım gibi işin aslı . Şimdi ise sanatçılar için sanatsal akşam yemekleri veriyorlar görüntüsü sergiliyorlar, oysa gerçekte bu yemeği kendi zavallılıklarından veriyorlar, aslında, tıpkı bütün Burg oyuncularının her zaman ve her yerde ve bu kentin en ücra köşelerinde bile kendilerini kutladıkları gibi, Burg oyuncusu için verdiklerini ileri sürüyorlar. Sonunda ben onlara Taşra mesenleri unvanını verdim, neredeyse bir karnaval nişanı gibi, benim bu acı şakamı ciddiye almışlardı. Esaslı yolculuklar yapıp bu esaslı yolculuklarda her acıdan kendilerini düzeltebilecekken, akla gelebilecek en esaslı yolculukları yapabilecek paraları da varken, zamanlarını ve onlarca yıllarını, o birinci sınıf denen şeyi kopya etmek ile, aristokrat olma isteği ile geçirdiler. Aristokrat kopyacıları olarak, kuşkusuz iyileşmek istemedikleri için, hiç bir şeyin onları iyileştiremeyeceği aristokratlık kaçıkları içinde mahvoldular’’ diye anlatır berjer koltukta. Odun Kesmek Romanı; İkiyüzlü ve ego tatmini sonrasında oluşturulan bir akşam yemeğinde ve kendi ile olan hesaplaşmanın; Viyana sanat ve sanatçı çevresine, sanatçıların ne olduklarını, nasıl olduklarını neyle oluştuklarını ömürleri boyunca ne olamayacaklarını; eski dostunun intiharının çıkarmış olduğu bir öfkeyle satırlara çok iyi aksettirmiştir. Ne zaman yukarılara tırmansam, ‘’ EGO ‘’ diye bir köpek tarafından takip ediliyorum. FRIEDRICH NIETZSCHE
Maldoror'un Şarkıları Maldoror’un Şarkıları Yazar: Comte De Lautreamont Çeviri: Özdemir İnce Kırmızı Yayınları Dünyanın bütün hazinelerini bana verseler, Balzac ve Alexandre Dumas’ınkiler gibi roman yazmak istemezdim; yalnızca bu nedenle, Alexander Dumas ve Balzac’tan daha yeteneklidir o. Yalnızca bu nedenle, bir lise ikinci sınıf lise öğrencisi bedensel ve zihinsel kusurları dile getirmek gerektiğine inandı; romanlar, oyunlar ve yazın yapıtları kaleme almamış olsa da, yalnızca bu nedenle daha güçlü, daha yetenekli, daha akıllıdır Victor Hugo’dan. Kendini daha iyi açıklamak için değil, ama son derece içe işleyici bir uyumla, aynı zamanda hem ilgilenen, hemde ona kızan düşüncemi geliştirmek için, mutlak gerçekleri sarmak için yazmanın, amaca ulaşmak için zorunlu olduğuna inandığı gibi, böyle bir sonuca ulaşmanın da sanıldığı gibi kolay olmadığına inanır. Ona göre yazar ile okur arasında sonsuz bir anlaşma vardır. ‘’ İnsanlığı avunduran şairdir ama zorla değişmiştir roller’’ Şiirden daha üstündür yazdıklarım ve onun kaynağını bulmayı yazıyorum…Şiiri herkes yaratmalıdır bir kişi değil.. Zavallı Hugo!!! Zavallı Racine!!! Zavallı Coppee!!!! Zavallı Corneille!!! Bunların hepsi kötü tutkuları, tutkuların kendileri ile betimlemez romanlar gibi, Acı olmaktan çıkmış acılarla anlatır. Betimleme ve sembollerle doludur yüreği. Ruhundaki zeka, imge, umut, ölüme meydan okurcasına bir düzen içinde gözü pek ilerler cümlelerinde. Annesini soylu gözyaşları seyredenken başka bir yere bakabilmeyi anlatabilmesi; yeni yetmenin gözyaşları suçun kutsallığını hissettirir. Yalvarır rüzgarlara umuda yapacağı kötülüğe engel olmaları için; yazarların yazdıkları ile doldurduğu kitapları kağıt yığını görerek yüreğinin ateşiyle yapmak, yok etmek ister; ‘’ İnsanoğlu sen solucan kadar çıplaksın kum taneleri gibidir yazılanlar Maldoror için bir rüzgarda uçup gidecek kadar hafif ve çok…’’ Ama kitap üstüne kitap yığacaktır kutsamak için insanlığı. Kendi gibi düşünen birini bulamaz Maldoror… Ama mutlak olmalı ama nafile boşuna bu direniş boşuna.. Umutsuz, pişmansız acısız bir yürek kötülüğe karşı umut dolu, ölümden korkmadan gözü pek Maldoror: Yıllar, kitaplar, benzeşlerin ilişkileri, bir çoğunun göklere çıkardığı söz sanatı suçun tekrarının onarılmaz damgasını benimsetir insanoğluna; Kendi varoluşunun ilkelerini tanımadan. Gülme, kötülük, gurur, delilik, duyarlılık ve adalet isteği arasında gidip gelirler… ‘’ Bunlarla tanıttılar kendilerini olması gerektiği gibi değil ama olduğu gibi…’’ İmgelemenin tasarladığı özentisiz ülküsüyle Maldoror’un kendisi içindir şarkıları çünkü seslenir geleceğin dehalarına… ‘’ Şarkıları evren kadar özgür ve başeğmez; gururlu benliği, iradesinin korkunç yoğunluğu, sarmal ve sanrısal düşünceleri imgelerinde ve bilinmeyenlerin büyüsündedir…’’ Kendi anladığı ideasında açıklama yapmadığı için yeterince uzun yaşayamadığına çok üzüldüğü aşıkardır… O zaman anlar ki olayın kendisinden de acıdır DÜŞÜNCESİ… Lautreamont uzun zamandır, gücüyle kendi zavallı bedenini, aklını, düşüncelerini, ruhunu kemiren düşsel kahramanıdır beklide EDEBİYAT. Piyanosundan çıkan sesler ruhunun sesidir, isyanın sesidir ama sesle yanıtlayamaz piyanosunun telleri ruhunun isyanı düşsel kahramanın sesini yansıtır Beyaz Sayfalara… Edebiyat dünyasına sadece bir eser bırakabilmiş olması ve sizi satırlarında düşsel hayaliyle ilerletmesi ve genç yaşında intihar etmesini kara karar düşünmemek benim elimde olmadı. 04/04/1846 24/11/1870 24 YIL 7 AY 20 GÜN . . .
DENİS DİDEROT - Kaderci Jacques ve Efendisi KADERCİ JACQUES VE EFENDİSİ Yazar: DENİS DİDEROT Çeviri: Nebiye Çavuş İş Bankası Kültür Yayınları Bana göre kitap okumayı seven insanların bazı kitapları okuması gerekir işte bu kitaplardan biride Denis Diderot’un yazdığı Kaderci Jacques ve Efendisi. Don Quijote ile Sanco ve Richardet’la Ferragus gibi Jacques’la Efendisi ancak bir arada bir şeyler ifade ediyorlar ve ayrı ayrı asla hiçbir işe yaramazlar. Milan Kundera’nın bir okur olarak savaşa esir düşmüş Prag sokaklarında sevgi ve özlemle andığı, bir edebiyat adamı olarak Don Quijote’yle, Tom Jones’la, Ulysses’le bir tuttuğu edebiyat tarihinin unutulmaz ikilisi Jacques ile Efendisi, Diderot’nun XVIII. YUZYILIN SON ÇEYREĞİNDE KALEME ALDIĞI VE Batı edebiyatı tarihinin mihenk taşlarından biri olan Kaderci Jacques ile Efendisi’nin önemini, MİLAN KUNDERA şu sözlerle dile getirir: ‘’ İddia ediyorum Kaderci Jacques yokluğunda, roman tarihi ne anlaşabilir ne de tamam sayılır.’’ Denis Diderot kitabını roman olarak ifade etmese de Kaderci Jacques ve Efendisi romanında beş tane anlatıcı var yazarın kendisi, Jaqcues ve Efendisi, Hancı Kadın ve Markis. Birbirinden farklı anlatıcı ve öykülerin dile geldiği ve ayrıca Diderot’un eşsiz ve ustalıkla birleştirmiş olduğu diyaloglar ile devam eden başı ve sonu olmayan eşsiz bir roman Kaderci Jaques ve Efendisi…
GECENİN SONUNA YOLCULUK GECENİN SONUNA YOLCULUK Yazar: Louis Ferdinand Celine ‘’ Gecenin içine itile itile, insan eninde sonunda bir yerlere varıyordur herhalde, diyordum kendi kendime. Teselliydi bu. Cesur ol, Ferdinand, diye yeniliyordum kendi kendime, kendime destek çıkmak için, her yerden kapı dışarı edile edile, mutlaka hepsini, o pisliklerin topunu birden o kadar korkutan o numarayı bulacaksın ve o da gecenin sonunda olsa gerek. İşte zaten onlar da bu yüzden gecenin sonuna gitmezler! ‘’ Yazar: Louis Ferdinand Celine ya da kahramanımız Bardamu’nun bu cümlesiyle başlamak istedim çünkü beklide en önemli olan şey yaşadığımız nefes aldığımız süre boyunca ne istiyorsak onu yapabilmek ve Gecenin Sonuna Yolculukta kendimiz olabilmek; acele etmeli, kendi ölümünü ıskalamamalı diyen Bardamu etrafında ki insanlar hayatın bir sahnesinden başka bir sahnesine sürüklenirler kendileri için yazılan senaryoda rollerini beklide anlayamazlar ve kendi kaderlerine boyun eğip ufacık şeylerle mutlu olurlar yaşam insanlara kırıntılarla yaşamayı öğretir ve yaşamın kıyısından geçip giderler ve buna bile inanmazlar..Bazen kitabın ortasından bakmak gerekir diye düşünürüm ben Gecenin Sonuna Yolculuk Kitabı Birinci dünya savaşı, Afrika, Amerika ve tekrar Fransa’ya geri dönen Bardamu; beş altı yıllık tıp eğitimini tamamlar ama derki: benim müşterilerime gelinde, onlar bencildirler, yoksuldur çirkin emeklilik projelerinin içine sıkışmış maddiyatçı kişilerdi. Rancy’den ayrıldıktan sonra, cebinde bir tıp diploması sırtında sadece bir yağmurluğu vardır kahramanımızın çünkü Berdamu için hayat gözetmeni sıkıntı olan bir sınıfa benzer ve her saniyesi ensemizdedir. Bardamu bizimle olan yolculuğuna katıldığı birinci dünya savaşı ile başlar ve kahraman olmak için hiçbir neden görmez ve hiçbir şey düşünmez sadece ölmemeyi düşünür yaşadığı her günü kar hanesine atılmış bir çentik ve tek değerli şey yaşamdır gözünde madalya ya da yaralanmayı umursamaz özgürdür artık bu savaşta. Korkularıda devam eder öldürülmekten korktuğu kadar da aynı zamanda barışta açlıktan ölmekten korkar Ölmek bile başlıbaşına bir iştir. Bardamu’nun gözünde. Özgürdür artık ve Porduriere şirketi ile Afrika macerasına yol alır artık Bardamu ancak geceler gecer ve artık dayanamaz Afrika’nın yakıcı kokusuna burnuna çöküştür artık ölü toprak kokusu artık ayrılma zamanıdır ve Atlas Okyanusunda süren haftalar sonrasında Amerikadadır ama Bardamu için gerçek bitmek bilmeyen bir can çekişmedir seçim yapmak ya ölmek ya yalan söylemek ve asla kendini öldürmez. Hayat basit anlamlar iç içe geçmiş mutluluk beklide merkezimize eşit uzaklıktadır. Bardamu geceyi gündüzü önüne katmış insan topluluğunu görür Amerika da kent büyük umutsuzluklarla ve pişkinliklerle doludur denedim ve değmez der. Bardamu Fransa döner haftalarca aylarca Clichy meydanında dolaşır akademik eğitimini tamamlayıp doktor olur. Bardamu sefaletle mücadele etmeye devam eder. Fransızlar ne almayı bilirler ne vermeyi parayı ihtiyacın var mı önemsizdir. Felaketler sıralanmaya görsün yapayalnız kalırsın hayatta. Yaşamda varoluş nedeni gecenin içinde tek başına yapılan yolculuğun son bulan bir ışığı… Gecenin Sonuna Yolculuk Louis Ferdinand Celine tarafından 1910-1930 yılları arasındaki zamanı yazdığı Fransız Milli Kütüphanesi Tarafından elyazmalarının satın alındığı ve sahip çıkıldığı bir eserdir. Herkesin kütüphanesinde olması gerekir bana göre ve ben kendi adıma birkaç defa daha okuyabileceğim bir eserdir...
Ağlama Angelita; bu akşam ya sana bir ev alacağım, ya da yasımı tutacaksın. Manuel Benitez El Cortobes, Kitabımız bu şekilde başlıyor.Bıçak sırtında bir sözle. 30'dan fazla dile çevrilmiş Kitap ispanya iç savaşı döneminde Açlık, Sefalet ve sonrasında Büyük bir başarının öyküsü. Bu Kitabı okumamak büyük bir kayıptır.
Yabancı, Albert Camus YABANCI Yazar: ALBERT CAMUS Çeviri: SEMİH TİRYAKİOĞLU CAN SANAT YAYINLARI Gerçekçilik düzeyindeki ilerleyen romanın merkezinde yer alan irade ve bilinç; fark ve ayırt eden, duygu ve düşünce tepkilerini karşılayan, beni sanki kitap okuduğumu hissettirmeden o bilinç ve irade yerine geçirmeyi başarmış sanki kurguyu yaşıyormuş gibi hissettiren Albert Camus’un Yabancı kitabı sonsuzluk adına bir Başyapıttır.