Kemal Tahir bu toprakların yetiştirdiği belkide en iyi romancımızdır. Yazdığı romanların hepsinin gerçek temelleri vardır. Bir kitabı yazarken yüzlerce kaynağı tarar öyle yazar. Bu roman da kurtuluş savaşıyla ilgili yazılmış çok iyi ve gerçekçi bir romandır. Anadolu ve İstanbul halkının kurtuluş savaşı sırasındaki durumunu çok iyi yansıtmaktadır. Kurtuluş savaşı ve öncesini konu alan topçu yüzbaşı Cemil'in etrafında gelişen olayları anlatır. Dönemin Anadolu ve İstanbul bölgesinde halkın genel durumunu, bıkmışlığını, İttihatçılar, Karakol Cemiyeti, Milliciler gibi grupların sevap ve günahlarını, Balkan Savaşının bu gruplar üzerinde yarattığı sonuçları irdeler. Akıcı bir dili vardır.
Sırf Halifelik sıfatını korumak ve kendisinden başka kimseye verilmesin diye devletin parasını (altınını) rüşvet olarak yada bağlı kalsın diye dağıtan bir devletin hikayesi. (Halbuki Halifelik Hz. İmam Hasan ile son bulmuştur.) Türk askerlerinin yurtlarından, analarından, eşlerinden, çocuklarından uzakta başkalarının yerine ne koşullarda savaşmayı, şehit olmayı anlatan bir kitap. Ve Cemal Paşa'nın keşke bu kadar hizmeti Anadolu için yapsaydımları. Osmanlı Devleti'nin son dönemleri ve Cumhuriyetin kurulmasından önceki olayları anlatan güzel bir kitap. Osmanlı’nın yanlış siyasetinden dolayı çöküşüne neden olan ve devletin parasının hunharca nasıl harcandığını anlatan bir eser. Okumanızı tavsiye ederim.
Ne diyordu kitapta "Söyle bana Toprak Ana, gerçeği söyle: İnsanlar savaşmadan yaşayamazlar mı?" İnsanlar savaşmadan yaşayamaz mı? Dünya var olduğundan bu yana savaşlar hep var ve de devam edecek. Sorsan savaşı başlatanlara "Niye savaşıyorsunuz?" diye. Verecekleri cevap "barış içinde yaşamak için" yada "daha iyi bir gelecek için" olacak. Daha iyi bir gelecek için yada barış içinde yaşamak için savaşmalı mı insan? Kitaptaki gibi toprağıyla uğraşsa, ekinlerini mahsullerini yaşatsa insan daha barış oldu olmaz mıydı dünya?
“Hiç kimse bir Şimşek aydınlığı gördükçe Pervin’in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını, niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini, anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için ebedi meçhuldür, bunu yalnız biz yani bu kitabı okuyanlar, bu hileyi en yakından, bu hileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz yanı bu kitabı okuyanlar biliyoruz.” Kitabın arka sayfasından böyle yazıyor. Gerçekten de kitabı okumayan Pervin’in neden, niye böyle davrandığını bilemeyecektir. Öğrenmeniz için bence bir an önce okumalısınız. Pervin, Sacid ve Müfid, üç kahraman ve gelişen olaylar. 20. yüzyılın başında İstanbul ve aile içi çekişmeler. Sağlık sorunları ve ruhsal sorunları had safhada olan bir eş, Müfid. Eşini sevmekle birlikte eski aşığını da göz ardı edemeyen karaktersiz bir kadın, Pervin. Bütün bunların yanında yeğeninin karısı ile birlikte olmaktan mutluluk duyan bir başka karaktersiz Sacid. Sosyete yaşantısı ile geleneksel hayat arasında gidip gelen yaşamlar. Peyami Safa Türk edebiyatının en önemli romancılarından bir tanesi. Şimşek romanı insan psikolojisinin ruhi bunalımlarını ve çatışmalarını güzel bir şekilde dile getirmiş. Yazarın diline ve üslubuna hayran olamamak elde değil.
Köy hayatını, köy insanlarının yaşamlarını ve içsel gerçeklerini anlatan harika bir kitap. Kahramanlar o kadar güzel yansıtılmış ki hangi köye sapsanız onlardan birini şimdi bile görürsünüz. Onlarla kızıp, onlarla yorulup, onlarla mutlu oluyorsunuz. hele Kır Abbas… Bu adama hem çok kızıyorsunuz hem de çok seviyorsunuz. Ve Öğretmen Rıza’nın, muhtarın, Yusuf Oğlan’ın, Senem Gelin’in ve köylülerin de hakkını yememek lazım. Hepsi ama hepsi aslında bizim çok yakınımızda. Tabi yaşadıkları sıkıntılar da. Fakir Baykurt’tan köye ve köylüye dair bir başyapıt… Küçümsenen, beğenilmeyen köylünün neler yapabileceğini, nasıl yoktan var ettiğini görüyoruz. Bu güzel işlerin devlet tarafından destekleneceği yerde köylünün engellerle karşılaştığını gördüğünüzde düzene bir kez daha sövüyoruz. Romandaki kaplumbağa imgesi ve kaplumbağalara dair bölümleri okuduktan sonra gördüğümüz her kaplumbağada Tozak köyünü, Kır Abbas’ı hatırınıza getirip hüzünlenmemek elde değil.
Türkçeyi tamamen her türlü güzelliğini kullanarak ama asla kelime oyunu yapmayarak yazdığı Gölgesizler ile tanıştım bir yerden. Hasan Ali Toptaş'ı hiç okumayana, ilk kitap olarak bu eserle başlamamasını öneririm. Çünkü önce yazarın daha kolay kitaplarını deneyimleyip, o kendine has yazım diline ve edebiyat ruhuna alışmanız gerekir. Gölgesizler eseri akıcı olsa da anlaşılması daha doğrusu sindirmesi o kadar kolay lokma değildir. Kurgusu efsanedir ki zaten kurgusunun esrarına kapılan bir filmi de çekilmiştir. Müthiş bir hayal gücüyle yazılmış. Düşle gerçeğin iç içe geçtiği bu postmodern romanda varlık-yokluk sorunları ve zaman-mekan ilişkisi ele alınmıştır. Romanda ikili bir anlatım söz konusu. İki farklı yer ve iki farklı zamanda yaşanan olaylar anlatılıyor fakat okurken sanki aynı zamanda ve yerde yaşanıyormuş hissi veriyor. Okuduğum diğer Hasan Ali Toptaş romanlarından biraz farklıydı fakat farklı tatlar arayanlara tavsiyemdir.
Özel insanlardan oluşan bir cemiyet Doğu yolculukları düzenleyerek bir çeşit kendini arama bulma konusunda insanlara yardımcı oluyor. Ama cemiyetin katı kuralları ve insanlık doğasından gelen acımasızlık, suçlama, vefasızlıklar bu doğu yolculuklarında insanların kendi kaderlerini değiştirmesi ve kendilerini bulmaları açısından değişik bir kapı oluşturuyor. Kitabın sonundaki bir cümle çok hoşuma gitti. Kitap kahramanları her zaman yazarlardan daha çok gerçektirler ve tanınırlar. Değişik bir kitap. H.Hesse hayranlarına öneririm.