Göz dolduran bir çocukluk hikayesi içerisinde insanin içine kağıt kesiği gibi işleyen bir tarihsel dönüşüm, onsun sonlanmasını bekleyen yüzleşmeler ve kimsenin hatırlamak istemeyeceği hüzünlü bir tarih... enfes bir dil ve anlatım ile, bir solukta okunan doyumsuz bir öykü...
Türünün çok iyilerinden. Çok kuvvetli bir anlatım ve kısacık bir romanın boyunu aşan bir mizah. Hepimizi her gün binlerce kez yoklayan "gitmek istiyorum buralardan" hissi, birden gerçeklikle vuku bulunca... Evet, oluyor. Aramızdan biri nihayet o tül perdeeyi yırtıp atıyor ve bizi bir kahkaha tufanına sürüklüyor. İmza gününde elini sıkmış olmaktan çok büyük mutluluk duyduğum yazarın kitaplarını herkese keyifle öneririm.
Doppler'in yarattığı ihtişam sonrası, yarattığı beklentinin bunca yüksek olması yazarı bir nebze etkilemiş gibi. Öykünün geri dönüş hikayesi olması bir yanında müthiş bir mizah yaratıyor çünkü geri dönen herkes kolları açık onu bekleyen, özlem dolu insanlar görmeyi umar ama burada işler pek de öyle yürümüyor. Karakterlerin tek tek incelikle işlenmiş ve günümüz bütün x y z kuşaklarına ince değdirmelerle kuşatılmış olması mizah dozunu güçlendiriyor. Beni çok rahatsız eden ise yan komşu ile yaşadığı abuk sabuk ilişki oldu, kadınlar konusundaki hoyratlığını yersiz, gereksiz ve çok kaba buldum. Ve fakat tüm bu olumsuz duyguyla çelişerek kitabı okurken çok güldüm ve eğlendim...
Beni hiç hayal kırıklığına uğratmayan bir eğlence anlayışı var Murat Menteş'in ve her kitabını büyük keyifle okuyorum bu yüzden. Antika Titanik ise romantik ortadoğu bakışı ile diğer kitaplarından biraz daha fazla ruhuma sokuldu, ince bir kağıt kesiği kaldı geride, buğulu bir şarkıda, hüzünlü ama güçlü bir madin sesinde. Keyifle okudum, iyi ki yazmış, kalemine, kalbine, eline sağlık.
Hesse, görsel olanı bir resim gibi kağıda dökmekte öyle usta ki, kitabı süsleyen resimler, metinlerden daha yapay geliyor okuyucuya. Her bir ağacın, dalın, yaprağın, üstünde yürüyen kurtçuğun, dalına tüneyen kuşun her bir anı öyle fotoğraf karesi gibi ki. Okurken içinizde kocaman bir orman açılıyor, oh be diyorsunuz. Belki tek küsur kitaba dair, insana iki kaş arası derin bir vadi vaadeden puntoları, öyle minicik ki yazılar, zaman zaman satırlar, anlatılan ormanın ağaçları gibi birbirlerine sokuluyorlarmış gibi geliyor. İncecik ama derin, çok keyifli bir okumalık vaadediyor...
Hacmine kıyasla hafif, kolay okunan, fena kurgulanmamış bir polisiye, kısa zamanda ele alınıp bırakılanlardan. öykü genel anlamda biraz Dan Brown biraz Grunge tadı hissettirse de öyle çok da birebir kopya olmadığından rahatsızlık vermiyor. Kuru içerisinde beni tek ve aşırı derecede rahatsız eden şey, öykünün sonlarında ortaya çıkan bir "Türk erkeği yatakta çok iyidir" vurgusu oldu. Çok lüzümsüz bir ayrıntıydı ve baş karakteri iyice küçülten bir dille anlatılmıştı, çok rahatsız oldum bir kmadın okuyucu olarak. Fakat genel anlamıyla kitap bana diğer Osman Aysu kitaplarını okumak için heveslendirdi diyebilirim.
Benim çok alışık olmadığım, öykünün gidişhatı için de epey kısa bulduğum bir okumalık. Belki daha uzun, daha ayrıntılı, geçişleri daha sakin tutularak çok daha etkileyici bir iş çıkabilirdi. İskelet ve çatı halinde kalmış bir roman taslağı gibi...