inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (115/142)
Utangaç Milyoner (MacGregor Ailesi, #9)
Utangaç Milyoner (MacGregor Ailesi, #9)

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/nora-roberts-utangac-milyoner.html Ve bir Nora kitabını daha bitirdim :)) Hızla MacGregor'ları tamamlama peşindeyim. Gizemli Komşu'dan sonra dedim İnci bırakma bu MacGregor'ların peşini devamını getir ve getirdim :) İtiraf ediyorum inanılmaz da keyif aldım :) Nora'nın aşkı, aile bağlarını, dostluğu, hayatı anlatan serisi MacGregor'ların 7. kitabı Utangaç Milyoner'i yoğun istek üzerine Harlequin ikinci kez okuyucuyla buluşturdu. Açıkçası buna sevindim çünkü eski baskını bulmak imkansız olsa gerekti. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Darcy küçük kasabasından uzaklaşıp yollara düşüyor derken yolda arabası bozuluyor ve yürüyerek Vegas'a geliyor. Burada Mac'in otelinin kumarhanesine giriyor cebindeki parasının bir kısmıyla makinelerden biriyle kumar oynuyor ve büyük ikramiyeyi kazanıyor. Hayalleri gerçek olurken Mac ile aralarındaki çekime yenik düşüyor ve ona aşık oluyor ve işte o nokta da başlıyor. Aslında daha çok büyük ikramiyeyi kazandığında olaylar başlıyor. Zaman zaman sinir bozucu şeyler olsa da genelde hatta çoğunlukta eğlenceli bir kitaptı. Hele ki Serena ve Justin'i görmek paha biçilemezdi. Bu arada Mac onların oğlu... Ahh bir de büyükbaba Daniel var. O da o çöpçatan burnunu sokmasa olmaz zaten :) Neyse ben oldukça eğlendim, sevdim ve bayıldım kitabı okurken. Gerçi Nora bu yazar da kötü mü yazar yani :) Tabi ki seriyi ve bu kitabı sizlere tavsiye ederim okuyun, okutun sonra kendiniz bir daha okuyun :) Sonra iç çekin ve keşke daha uzun olsaydı deyin :) ben öyle dedim keşke uzun olaydı.

Ben Sende Tutuklu Kaldım
Ben Sende Tutuklu Kaldım

7

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/lynne-graham-ben-sende-tutuklu-kaldm.html Bu benim ilk okuduğum Lynne Graham hikayesiydi. Hikaye diyorum çünkü roman olamayacak kadar kısaydı gerçi uzun olsaydı daha iyi olur ama neyse :) Yazarın kelamini beğendim. Akıcı,sürükleyici, merak uyandırıcı, duyguları yeterince iyi hissettirici ve okuyucuyu tatmin edici bir kaleme sahip yazar. Konusu, kurgusunu beğendim ama kısa olduğundan her şey çok hızlı oldu gibi geldi. Şahsen Rashad'ın Tilda'ya olan kızgınlığını, baskınlığını biraz daha okumayı isterdim. Tilda'nın bu davranışlara karşılık vermesini de... Kitabı okurken konunun 100 değilde 300 sayfa dahi olsa sıkılmadan okutacak bir konu olduğunu düşündüm, yazarın kalemi güçlü ve okuyucu sıkmayacağını belli ediyor. En azından ben öyle hissettim. Tabi bunlar benim düşüncelerim, belki siz sevmemiş beğenmemiş olabilirsiniz bilemem ama ben beğendim. Harlequin bu hikayenin de konusunu arka kapak yazısında kısaca açıklamış bir daha özet geçmeyi gereksiz buldum :) itiraf ediyorum üşendim :) Her neyse... Rashad'ın o kendinden emin prens tavırlarını çok sevdim ve Tilda2nın da ona karşı durabilen bir kadın olması da güzeldi. Gerçi bir şey daha itiraf edeyim. Gelende okuduğum kitaplarda bu modeldeki erkeklerin karşısına onlara hep kafa tutan kadınlar çıkıyor merak ediyorum da bir kitapta tam tersini okuyabilecek miyim? :) Neyse konudan sapmadan sinir bozucu olan bir kısımdan da bahsetmek istiyorum. Rashad'a Tilda'nın her önüne gelenle yattığını kanıtlayan belgelere inandıktan sonra Tilda'nın ilk beraber olduğu erkeğin kendisi olduğunu öğrendiğinde verdiği tepki cidden sinir bozucuydu. Duş almaya gitti herif... Ya sen aşık olduğun kadının yıllarca seni kandırdığına inanıyorsun sonunda onunla geçirdiğin bir gece sonrasında onun ilk erkeği olduğunu fark ediyorsun ve sabah kalkıp duş almak istiyorsun! Ay ayağın kaya da küvete başını çarpasın emi diyesim gelmişti. Hikayenin son sayfaları çok güzeldi. Rashad'ı baba görmek ve mutlu bir aile tablosu okumak muhteşemdi. Kitap resmen "evli+mutlu+çocuklu" üçlemesiyle bitiyor. Mutlu son severlere, kitabın mutlu son garantili olduğunu söyleyerek tavsiye ederim. Ben beğendim zevk aldım okurken sizlerde zevk alacaksınızdır... Bu yüzden okuyun :)

Gizemli Komşu (MacGregor Ailesi, #11)
Gizemli Komşu (MacGregor Ailesi, #11)

10

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/nora-roberts-gizemli-komsu.html Bir Nora klasiği daha bitti. Bu kadının kalemini sevmeyen var mı acaba merak ediyorum. Cidden güçlü bir kalemi var ve okuru kendinden geçirtiyor. Her neyse bu kitabı aldığımda okuyacağım Nora karakterlerinin MacGregor ailesiyle bağlantılı olacağını hiç tahmin etmezdim. Meğersem seriye dahil olan bir kitapmış. Aslında kısmen bağlantılı çünkü bir MacGregor'un hikayesi değil... Dıdısının dıdısının dıdısı cinsinden bir tanışıklık var ama olsun yine de MacGregor'ları duymak, görmek daha da önemlisi Daniel'i okumak harikaydı :) MacGregor ailesi taptığım bir aile :) Kitabın beğendiğim beğenmediğim hatta yazarın diline falan girmeyeceğim. Zaten Nora'nın kalemini gerek blogumuzda gerekse diğer sosyal medyada yeterince duyuyor, okuyorsunuz. Bu yüzden bu kısımları es geçiyorum. Kitabın konusu kısaca dahi bahsetme gereği duymuyorum çünkü Harlequin öyle bir arka kapak yazısı yazmış ki bildiğin kitabı özetlemiş. :) Ahh bu arada kitapta sevmediğim bir yer var onu söylemeden geçemeyeceğim. Biliyorum o kısmı atlayacaktım ama bunu içimde tutamam. Kitap çok kısaydı. Tadı damağımda kaldı.Keşke daha uzun olsaydı dedim. İşte sevmediğim tek nokta kitabın kısalığıydı. Romandan çok kısa bir hikaye ya da film tadındaydı. Kitapta en zevk aldığım yer Daniel MacGregor'un olduğu satırlardı. Hele onu büyükbaba olarak okumak paha biçilemezdi.Zamanında çocuklarına yaptığı çöpçatanlığı şimdi torunlarına yapmıyor mu bitiriyor beni. Bu adam harika... Allah bana da öyle bir kayınpeder versin hehe :)) Cybiş'in neşeli, cıvıl cıvıl, ele avuca sığmayan ev aşırı konuşkan tavırlarına karşılık Preton'un sakin, sessiz, ciddi ve suratsız halleri kelimenin tam anlamıyla "zıt karakterler birbirini çeker" sözünü anlatıyor. Kitapta oldukça eğlendiğim iki yer vardı onları da anlatıp yorumumu bitiriyorum. Cybil'in erkek kardeşi geldiğinde Preston'un onları birbirine sarılmış gördüğünde kıskanması ve Preston ve erkek kardeşinin yalnız kaldığında aralarındaki bakışmanın ardından gelen sözler beni çok güldürdü. Bir de eğlendiğim diğer yer ise Preston'un Cybi'in kıymetini anlayıp da romantik bir tutum sergilediğinde Cybil'in "Sende kimsin be adam? Ve Preston'ın vücudunda ne arıyorsun?" demesi... harikaydı çok güldüm. Ayrıca laf açılmışken Preston'ın romantik tavırları çok şekerdi. İç çektiren cinsten. Yine tutamadım kendimi ve çok konuştum. Bu yüzden yorumumum bitiriyorum ve herkese tavsiye ediyorum.

Haremdeki Kadın
Haremdeki Kadın

7

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/susan-mallery-haremdeki-kadn.html Ve bir Harlequin klasiği daha bitti... Bu sefer ki daha önce hiç okumadığım bir yazarın kalemindendi. Susan Mallery... Bu yazarın başka yayınevlerinden kitapları vardı ancak ben okumamıştım ve şimdi hem yazarla ilk kez tanıştım hem de Çöl Prens'lerinin konu olduğu bir kitabı ilk kez okudum. Her zaman ilk söylediğim gibi yazarın diline değineceğim. Susan Mallery'in dili hafif, akıcı, kendi kendine ilerleyen ve okuyucuyu sıkmayan bir dili var. Dolayısıyla okurken okuyucu kendini kaptırıyor. Üstelik konuyu güzel kurgulamış ve kelimelere de güzel aktarmış aynı zamanda bununla kalmamış yer betimlemelerini o kadar güzel ve güçlü yapmış ki okurken gözünde canlandırmak çok kolay oluyor hatta bir yandan da film izler gibi geliyor. Kısacası yazarın kalemini ve kurgusunu sevdim :) Hep eleştirime olumsuz yönlerden başlayıp olumlu yönlerle bitiyorum ve bunda da o adeti bozmadan ilerleyeceğim. Kitapta gözüme batan iki yer vardı. Bunlardan birinci imla hatalarının olması... Evet, Harlequin'den nasıl imla hatası çıktı şaşırtım ama çıktı işte. Bu beni beklemediğim ve mükemmelliğine inandığım yayınevlerinden olduğunda cidden rahatsız ediyor. Neyse bu konuyu uzatmayayım :) Gözüme batan ikinci yer ise kitapta "nazarları" kelimesinin kullanılmasıydı. Bunu okuduğum cümlelerden anladığım kadarıyla "gözleri" ya da "bakışları" anlamında kullanmışlar ama direk bu kelimeleri kullansalardı daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bunda çevirmene de suç atarmış gibi görünmek istemem sonucunda eğer o kelimenin İngilizce'si kullanılmışsa onu çevirmiştir ama şahsen ben rahatsız oldum o kelimeden. Bunların haricinde kitapta sevmediğim ya da hoşlanmadığım bir yer yok. Konuyu, kurguyu sevdim. Karakterlerin davranışlarını ve konuşma şekillerini de sevdim. Hatta Kateb'in tavırlarına ve prens edasına taptım da :) Kitabı tavsiye eder miyim? Kesinlikle ederim. :) Keyifle okuyup, zevkli zaman geçirtecek bir kitap. Ben beğendim ve bence sizde beğenirsiniz :)

Mavi Ayın Altında
Mavi Ayın Altında

7

http://illekitap.blogspot.com/2013/08/tolga-karanlkoglu-mavi-ayn-altnda.html Bir Türk yazarının daha kitabını bitirmiş bulunmaktayım. Bu sefer ki yazarımız Tolga Karanlıkoğlu'ydu ve kitabı da Mavi Ayın Altında... Hep yorumlarımda dediğim gibi önceliği yazarın diline kalemine vereceğim :) Yazarın kalemini beğendim, oldukça başarılı... Genelde yeni yazarların kitaplarını özellikle de Türk yazarların kitaplarını okumayı pek sevmem ama okuduğum her Türk yazar bu önyargımı kırıyor bu yüzden de yazarlarımızla gurur duyuyorum. Konudan saptım :)) geri dönüyorum ve Tolga Bey'in kaleminden bahsetmeye devam ediyorum. Hafif, akıcı bir kalemi var kurguya bütünlüğü çok iyi kopukluk olmuyor. Geçişler müthiş ve sonunu tahmin ediyor gibi görünüyorsanız da yanılıyorsunuz. Bu da benim en sevdiğim şeydir! Sonunda tahminimde yanılmak... Bu bir okuyucu olarak çok tatmin edici bir duygu. Öncelikle beğenmediğim kısımlardan başlamak istiyorum :) Kitapta bölüm yoktu... yani demek istediğim bildiğimiz 1. bölüm veyahut bölüm 1 şeklinde aralar yoktu bu yüzden ben kitabı okurken zorlandım. Yarım bırakmak istemeyen bir okur olarak bölüm araları iyi bir kurtarıcı oluyor bu şekilde sayfa bitirip bırakmak biraz garip geldi ve bundan hoşlanmadım. Diğer şikayetçi olacağım nokta da kitapta imla hataları vardı... Bunu yazarın kusuru olarak görmüyorum olabilir o an yazar aklına gelenleri yazarken bunları gözden kaçırmış olabilir ama yayınevi daha titiz çalışması gerekirdi. Ancak çok göze batan hatalar değildi ama yine de fark ediliyordu işte keşke olmasaydı dedim :( Şimdi kitapla ilgili olumlu görüşlerime gelecek olursam :)) en sevdiğim kısım bu işte :) Kitabın kurgusuna bayıldım! Cidden farklıydı...Yazarın kendine has kalemi olduğunu hissettim. Hatta bir ara sanki polisiye bir dizi izliyormuşum gibiydi. Ülkemizde yayınlanan her bölümü farklı konu işlenen polisiye diziler var ya onlar gibi geldi. Kitabı okurken itiraf etmek gerekirse aklımdaki tek suçlu John'du neden bilmiyorum ama onu seçmiştim ve sanki okuduğum her satır onun aleyhine gibiydi... Sonu ise... hmm... işte beni bitiren o oldu çünkü cidden şaşırdığım bir kişi katil çıktı ve bu da kitabı benim gözümde bir kademe daha yükseltti. Biz okurlar artık kitapları okurken üç aşağı beş yukarı kitapların sonlarını tahmin eder ve genelde de yanılmayız. Ben beni yanıltan sonları olan kitapları ayrı bir seviyorum. Yine çok konuşmaya başladım kendimi iyice kaptırmadan ve kitap içeriğine giren bir yoruma girmeden susmak en iyisi... :)) Ahh bu arada söylemeyi unutuyordum. Sanırım kitap seri olacak çünkü kitabın sonunda 1. kitabın sonu tabiri kullanılmış... ve yazarın facebook sayfasında John'ın (kitabımızın baş karakteri) olduğu 2. ve 3.kitaplarının olduğunu okudum. En azından okuduklarımdan onları algıladım. :) Dilerim yazar bu sefer gelecek kitaplarda bölüm kullanır :) Her neyse... Kitabı beğendim. Türk yazar okumayan okuduğunda da sadece daha önceden kalemini tatmış olan yazarları tercih eden ben yeni bir yazar tanıdım ve kelamini, kurguya hakimiyetini ve hayal gücünü beğendim. Sizlere de tavsiye ederim. Kitap tam anlamıyla film tadında yumuşak bir kurguyla yazılmıştı.

Sana Soyundum (Crossfire, #1)
Sana Soyundum (Crossfire, #1)

7

http://illekitap.blogspot.com/2013/07/sylvia-day-sana-soyundum.html İlk çıktığı hatta çıkacağı haberlerinden sonra herkesin dilinden düşüremediği kitap Sana Soyundum'u sonunda okudum :) Aslında okur kitlesinin dilinden düşüremediği Gideon demem daha doğru olurdu eee onunla da tanıştım yani :) Yazarın dilini zaten biliyordum... Pegasus Yayınları'dan çıkan Sylvia Day kitabı olan Günaha Davet kitabını okuduğumda yazarın dilini öğrenmiş hatta sevmiştim de... Akıcı, sürükleyici, kitaba bağlayıcı, sade ve hafif bir dili var yazarın bu yüzden de kitabı okumak oldukça keyifli oldu. Ama yine de iyi bulduğum kadar kötü bulduğum yerlerde oldu... Öncelikle beğenmediğim tarafları söyleyeyim sonra da beğendiğim ki beğendiğim tarafların ağırlığı ile tavsiye edebileyim :) Beğenmediğim konulardan biri kitapta bazı argo kelimelerin fazlaca kullanılmasıydı. Argo derken duymaktan hoşlanmadığım ve kaba gelen bir iki kelime vardı ve açıkçası bu beni oldukça rahatsız etti. Özellikle "düzüşme" kelimesi nasıl bir kelimedir arkadaş sevdiğini söylediğin kadına veya erkeğe böyle bir kelimeyi kullanmak... bana pek hoş bir tabir gibi gelmedi. Beğenmediğim bir diğer nokta da her kriz anında gerek Eva'nın gerek Gideon'ın soluğu sevişmekte almasıydı. Eva Gideon'u kıskanır Gideon kıskançlık krizini sevişerek atlattırır, Gideon Eva'ya kızar hadi bir daha seviş... arkadaş bir konuşun yahu... parlayın birbirinize... bağırın çağırın kırıp dökün trip atın bir şey yapın ama bir insancıl tepki verin yani değil mi? :) Kitapta beğenmediğim son yer de başları biraz hızlı girdi konuya sanki...Yani Eva Gideon'ı gördü vuruldu Gideon Eva'yı gördü vuruldu yatma teklifinde bulundu... bunlar bana biraz fazla hızlı geldi... Bunların haricinde beğenmediğim eleştirebileceğim bir yer yok... Beğendiğim kısım ise kitapta hiçbir şeyden dolayı ayrılık olmamasıydı. Yani kitaplarda kadınların anlamsız kıskançlıklarından ya da erkeklerin sebepsiz triplerinden dolayı ayrılıklar olurdu ve aylarca onların ayrılık acısını okurduk. Sana Soyundum'da bunun olmaması oldukça hoşuma gitti. Evet kriz anlarını garip bir şekilde atlatıyorlardı ama sonucunda ayrılmıyorlar ve bir şekilde çözüme gidiyorlardı ve bu benim hoşuma gitti. Gideon'ın ve Eva'nında geçmişlerinden kalma izleri ile bir ilişkiye girmeleri ve bunu bir şekilde ilerlemesi için gösterdikleri çabalar oldukça güzeldi. Bunları okumak insanda aşk böyle bir şey dedirtiyordu. Hele ki Gideon'ın kendinden ödün vermesi çok güzeldi. Okurların neden Gideon'a bu kadar taptığını anlamamak mümkün değil zaten. Adam mükemmel ve resmen ikinci bir Christian Grey vakası gibi bir şey :) Bu arada kitap Crossfire serisinin ilk kitabı...Dikkatinizi çekerim serisi dedim üçleme değil. Evet ilk çıktığında üçleme olarak çıktı ancak yazarımız seriyi 5 kitaba çıkarma kararı almış... Bu yüzden bir serinin ilk kitabı diyebilirim. Seri erotik aşk romanı türünde ve dolayısıyla +18 olduğunu söyleyebilirim. Hatta fazlasıyla +18 o yüzden yaş sınırı üzerinde olanlara tavsiye edebilirim ama şahsen büyük beklenti ile okunacak derecede değildi. Ben Grinin Elli Tonunu oldukça beğenmiştim benim için o 5 üzerinden 5 iken bu kitap 5 üzerinden 4 alır :) Bu benim görüşüm katılmayanlar olabilir. Ayrıca yazarın dilini ve kalemini beğendiğimde ve sırf Eva ve Gideon'ın sonunu ve arada bazı karakterlerin davranışlarını ve çiftimizin gizli sırlarını merak ettiğimden seriyi okuyacağım. :)

Opal (Lux #3)
Opal (Lux #3)

10

Seri kitaplarda en sevdiğim şey peş peşe okuyabilmek... Oniks bitti ardından elimde Opal'in bulunmasının tatmini ile ona başladım ve yarım kalmışlık, bekleme sıkıntısı çekmeden devam ettim ama... işte asıl mesele ondan sonra başladı...keşke bekleyeydim de Opal'i Origin çıktıktan sonra okuyaydım dedim çünkü öyle fena bitti ki nasıl beklersin şimdi 4.kitabı... Poff :( Diren konuya aldım ama zaten Lux serisinin diğer kitaplarını yorumlarken ve Melez Sözleşmeleri serisini yorumlarken sizlere yazarın dilinden oldukça bahsetmiştim ama yine içim rahat etmedi kısaca bahsedeyim. Yazarımız Jennifer L. Armentrout fantastik bir seri olan Lux serisinin yazarı... oldukça akıcı, sürükleyici, bir çırpıda okunan hafif sade bir kaleme sahip. Hatta her yaş ortalamasına hitap eden kitaplar yazıyor... Yani yediden yetmişe okuyabilirsiniz fantastik roman seviyorsanız. Şahsen bizzat kendim Jennifer'ın kalemine bayılıyorum, benim bütün iş yorgunluğumu stresimi alıp götürüyor ve sakinleştirirken de fantastik dünyasına davet ediyor :) Kitap, Lux Serisinin 3. kitabı ve Lux gezegeninden Dünya'ya gelen uzaylılardan biri olan Daemon'ın insan bir kıza olan aşkını, arkadaşlığını konu alırken insan kızımız Kat'in nasıl melez olduğunu ve sonrasındaki olay döngüsünü konu alan bir seri. Bu kitapta da olayların devamını okuyoruz tabi :) Hep yorumumun sonunda söylüyordum şimdi başında söyleyeyim... Lux Serisinin kitaplarını sırasıyla aşağıda beliriyorum :) Obsidiyen Oniks Opal Origin (çevrilmedi) Untitle (çevrilmedi) Bu küçük hatırlatmadan sonra kitabımın yorumuna giriyorum ve sevgili okurlar, takipçiler sizleri kitap içeriğine gireceğim konusunda uyarıyorum :) Oniks, Dawson'ın gelişi ile bitmişti bu kitapta üçüncü kardeş Dawson'ı okumak biraz garip geldi ama bir yandan da onun tekrardan aile ile beraber olması, onlara ısınması, aralarına girebiliyor olduğunu görmek de inanılmaz derecede güzeldi. Hatta bazı kısımlarda kimseye anlatamadıklarını Kat'e anlatması oldukça hoştu. Daemon her ne kadar öküzlüğüne devam etse de genellikle romantik tavırlar içerisindeydi ve itiraf ediyorum öküz Daemon'ı sevip bağrıma basmıştım ama romantik versiyonunu da sevip bağrıma basasım geldi. :) Hele ki Oniks kalkanları ile yaşadıkları maceradan sonraki tavırları ve okul balosundan sonraki göl kenarındaki romantik hali... yerim seni Daemon dedim :)) Ancak hep de romantik değildi. Yine öküzlüklerini okuduk onun zaten kendini beğenmiş ukala bencil tavırları yok mu... insanı güldüren keyiflendiren ve eğlendiren noktalardı. Sanırım en olursa olsun öküz Daemon'ı her türlü Daemon versiyonundan daha fazla seveceğim :) Kat'in bu sefer yaşadıkları daha da zordu sanki... Özellikle arkadaşı Carissa'nın ölümü.... sanki o zaman hissettikleri azmış gibi bir de Will çıktı... ama ne yalan söyleyeyim Will hak etmişti ölümü... Neyse asıl soluksuz bırakan kısım zaten Will'in ölümü değil, onun silahından çıkan kurşunun Kat'e saplanması... Ahh Daemon da nasıl etkilenmişti... o sayfalar tüyler ürpertici... Her neyse... Blake beni oldukça sinir etti bu kitapta hele sonunda var ya... Elime geçirsem öldürürdüm ki zaten eminim ki Origin'de Daemon onun öldürecek ve öldürürken de ayrı bir haz alacak o hazzı da bize yaşatacak :) en azından öyle umuyorum :) Dee'nin Blake'in yüzüne geçirdiği yumruk mükemmeldi. :) Yine çok konuştum ve bütün kitabı neredeyse anlattım ama asıl nefes kesen kısım son 10 sayfalık kısımdı... Orada işte Kat SD'nin eline düşünüyor Blake kazık atıyor ama bunun detaylarını size anlatmayayım ki okurken ne olacağını merak edin :) Bu arada bu kitapta da Daemon'ın öküzlüklerini gösteren bazı alıntılar vardı çok eğlendiğim onları sizinle paylaşmak istiyorum :) "Pekala, uzaylı testosteron seviyesi şu anda biraz fazla ve kırık çamla camdan giren cesedin üstüne evimde bir de uzaylı kavgası istemiyorum." Nefes aldım. "Amaikiniz buna bir son vermezseniz canınıza fena okurum." Şimdi herkes bana bakıyordu. "Ne var?" diye sordum yanaklarım alev alev yanarken. Daemon'un dudakları haylaz bir tebessümle ağır ağır kıvrıldı."Sakin ol Kedicik, yoksa oynaman için yumak yün bulurum." İçimin derinliklerini bir öfke kapladı. "Benimle dalga geçme eşek herif." Bu kısımda inanılmaz eğlendim. Hatta "o eşek herif" tabiri kitabın orjinalinde var mıydı yoksa çevirmenin kelime oyunu muydu bilmiyorum ama inanılmaz hoşuma gitti :) Ahh bir de Daemon'ın ergen hormonları mı desem sapıklıkları mı desem bilemediğim iki alıntısı vardı, çok eğlendiğim okurken onları da sizinle paylaşacağım :) "Karda oturmanın nedeni bul olamaz. Kot pantolonun sırılsıklam olmuştur." Bir duraklama oldu ve dudaklarının şekli bir anda değişti. "Bekle. Bu durumda, poponu muhtemelen daha iyi görebileceğim." Daemon... Daemon... Daemon... ne diyeyim sana :)) Lesa iç çekti. "Benim de bir Daemon'ım olmalı." Sırıtmamı gizlemeye başaramayarak ona döndüm. "Senin Chad'in var." Gözlerini devirdi. "O bana latte getirmiyor." Deamon kıkırdadı. "Herkes benim kadar muhteşem olamaz." Şimdi de ben gözlerimi devirdim. "Egonu kontrol et Daemon, egonu kontrol et." Ahh bir alıntı daha var ama o biraz uzun onu başka bir zaman sizinle paylaşırım :) Ancak henüz kitabı okumayanlar için can alıcı bir alıntı paylaşmak istiyorum, bu alıntı kitabın son paragrafı aynı zamanda, okuyun ki nasıl bittiğini ve nasıl bir merakla beklemek durumumuzda kaldığımızı görün :( "Bu canını yakacak" dedi Arum. "Aman Tanrım," diye fısıldadım. Bir acı patlaması vücudumdaki her bir hücreyi yakıp yıktı, ciğerlerimdeki bütün hava boşaldı. Orada öylece kalakalmıştım, kımıldayamıyordum. Kollarım çalışmıyordu. Biri beni yan tarafımdan tuttu ancak hissedemiyordum. Sanki hala çığlık çığlığaydım ama hiç sesim çıkmıyordu. Daemon yoktu. Kitap cidden çok kötü yerde bitti ve bununla kalmadı 4. kitabı beklemek ölüm gibi olacak... En büyük duam DEX bize 4. kitabı kısa sürede ulaştırır.. http://illekitap.blogspot.com/2013/07/jennifer-l-armentrout-opal.html