inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (43/142)
Göz Koleksiyoncusu
Göz Koleksiyoncusu

8

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/stephen-fitzek-goz-koleksiyoncusu-der.html Uzun zamandır okumak istediğim ve merak ettiğim yazarlardan biriydi Sebastian Fitzek. Göz Koleksiyoncusu da ilk çıktığında aldığım ama hep ertelediğim bir kitaptı bari dedim bu ay okuyayım merakımı tatmin edeyim seversem yazarın diğer kitaplarını da yavaştan yavaştan toplayayım ve sevdim! Sebastian Fitzek'in ülkemizde yayınlanmış 7 tane kitabı var. Hepsi yanılmıyorsam psikolojik gerilim türünde ve seri cinayetler söz konusu kitaplarında. Diğer kitaplarına dair pek bir şey diyemem ama bu kitap için diyebilirim ki hoşuma giden çok fazla şey vardı. Detaylı yoruma gireceğim için önden bilgi vermeyeyim. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; annelerini öldürüp bir gözünü çıkaran ve çocuklarını kaçırıp babalar 45 saat içinde bulmazsa öldüren bir katilin peşine düşen eski polisi ve gazete muhabiri olan Zorbach'ın macerasını okuyoruz. Esrarengiz bir şekilde bu cinayetler Zorbach'ın üstüne kalıyor ve adamın suçsuzluğunu ispatlaması gerekirken aynı zamanda 45 saat içerisinde kaçırılan çocukları bulması gerekmektedir. Bir kovalamaca, bilmece gibi akıyor kitap. Böyle anlattığımda kitap biraz sıkıcı bir polisiye gibi görünmüş olabilir ama değil. Kitabın öncelikle oldukça ilginç bir konusu olduğunu söylemeliyim. Geriye doğru sayış ve sadece 45 saatlik bir zaman diliminde yaşananlar cidden oldukça güzel kurgulanmıştı. Zaman zaman monotonluk sıkıcı geldi bunu inkar edemem ama bir anda öyle bir açıldı ki kitap elimden bırakmak istemedim. Alina ilgili detaylar çok güzeldi ve birçok yazarın aksine kitabında kör bir kadına yer verip de onların hayatlarına dokunuşlarda bulunması çok hoşuma gitti. Katilden gelen mail ve sebepleri... her ne kadar işlenen cinayetlerin hiçbir sebebi olamayacak olsa da onun bakış açısından kendince haklı sebepleri düşünülünce... haksız diyemem ve zaman zaman haklıydı dediğim detaylar olduğunu itiraf edebilirim. Kitaptaki sayfaların geriye doğru akmasını okuyan okurlar fark etti mi bilmiyorum ama başta yanlış basım mı diye düşündüm sonra acaba tersten mi okumalıyım diye düşündüm ama sanırım geriye sayımdı sayfa sayılarının geriye doğru akması... Bence oldukça yaratıcıydı. Kitapta eksik bulduğum kısımlar vardı. Bazı yerlerde Zorbach'ın kaçışları, neyi nasıl yaptıkları çok üstünkörü geçilmişti o kısımlarda detayları okumayı tercih ederdim açıkçası. Alina ile ilgili bazı detaylarda aynı şekilde verilmemişti belki ikinci kitapta verilir bilemiyorum ama burada da okumayı isterdim. Kitabın sonu... böyle bir son beklemiyordum. Beni hem şaşırttı hem de yok artık dedirtti çünkü bu okuduğumuz kitap aslında Zorbach'ın en büyük sınavını vereceği olay için ön gösterimmiş onu gördük. Bu kitap serinin ilk kitabı ve devam kitabı varmış ve umarım Pegasus onu da çevirecek ve Zorbach'ın düştüğü durumu ve en önemli sınavını nasıl vereceğini okuyacağız. Ben çok sevdim her ne kadar zaman zaman sıkılmış olsam ve bazı olayları detaylandırılmış okumak istesem de kitabı beğendim. Bu türü severlere tavsiye ederim.

Yaşanacaksa Yaşanacak (Bevelstoke #2)
Yaşanacaksa Yaşanacak (Bevelstoke #2)

8

http://illekitap.blogspot.com/2019/04/julia-quinn-yasanacaksa-yasanacak.html Bu kadının kitaplarına bayılıyorum ve nasıl da özlemişim Quinn kitaplarını... o mizahi anlatımını, aşkı işleyişini ve kadın karakterlerin güçlü kişiliklerini... Şimdiye kadar çıkan her Julia Quinn kitabını okumuş biri olarak bu kitabı da okumadan geçemezdim zaten. Yine yazar beklentimi karşılayan bir kitapla karşımdaydı. Hiç hayal kırıklığı yaşamıyorum bu yazardan. Hep beklentimi karşılıyor resmen. Bir de o kadar ortalama historical romans okuduktan sonra insan daha iyi şeylere aç oluyor ve şuan bu açlığımı doyurdum bu kitapla. Kitapta en sevdiğim şey Harry ile Olivia arasındaki arkadaşlık, eğlenceli sohbetlerdi. Bazen kahkaha attım da bazen 32 diş sırıttım... eğlenerek okuduğum çoğu diyalogu. Sebastian karakterine bayıldım çok eğlenceliydi. Harry'nin kardeşi Edward'ı daha fazla okumak isterdim. Olivia'nın kardeşiyle diyalogları da çok eğlenceliydi. Olivia, Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü kitabından tanıdığımız Miranda'nın eşinin kız kardeşi, dolayısıyla Miranda'nın ismi zaman zaman geçiyor ama keşke onları da görebilseydik. Prens Alexie'yi sevip sevmemek arasında kaldım ancak Olivia'nın misafir odasında Harry, Prens, Sebastian ile olan sahneden sonra sevmeye karar verdiğimi itiraf etmeliyim. Kitabın sonunda, hatta son iki bölümde... kitap biraz atraksiyonlu hale geldi keşke daha fazla olsaydı diye düşünmedim değil, ama o kısımların tadı damağımda kaldığını söylemeliyim. Oradaki detaylarda gizli olan kısımlar çok şaşırtan detaylarla doluydu açıkçası. O kısımlar beklediğimden iyiydi ama keşke daha uzun olsaydı. Kitabı genel olarak sevdim, keşke atraksiyon kısmı daha fazla olsaydı demekten daha fazla bir şey diyemem eleştirel anlamda. Özlediğim bir yazardı ve onu okuyabilmiş olduğum için çok mutluyum. Umarım Epsilon çok fazla bekletmez yazarın diğer kitaplarını da çıkarırlar da doyasıya okuruz bu yazarı da bu türü de.

Otranto Şatosu
Otranto Şatosu

8

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/horace-walpole-otranto-satosu.html Bundan sonra aldığım bir kararla her ay bir klasik okumaya gayret edeceğim. Böylece tamamlamak istediğim klasikleri okumayı tamamlamış olurum diye düşünüyorum. Ama tabi bazı aylar bu bir sayısı artabilir en az bir diyelim :) İstagram'da sayfamız var biliyorsunuz ki, orada bazen toplanıp bir türü, bir yazar ya da bir kitabı okuyalım diyoruz. Bu ay ki klasiğimin Otranto Şatosu olmasının sebebi de korkuyoruz ama okuyoruz diye oluşturduğumuz bir grupla korku türünü okuyoruz her ay ve nisan ayı içinde klasik korku türünü seçtik ama tabi ki Otranto Şatosu benim için korkuydu diyemem. Otranto Şatosu kitabı kendi mevkisinden vazgeçemeyen, varis derdine düşmüş Otranto Prensi Manfredi'nin oğlunun ölümünden sonra nasıl yoldan çıktığı, şatonun nasıl lanetlendiği anlatılırken geçmişte yaşanan haksızlıklarında ortaya dökülmesini gotik bir şekilde anlatıyor. Tabi bu anlatım benim için çok da korkutucu olmasa da kitabın içeriğinde hayaletler, hortlaklar, lanetler ve bir takım doğaüstü olayların olduğu da bir gerçekti. Manfredi'nin kendi karamsarlığı, yalnızlığı ve kendi içinde yaşadığı psikolojik buhranı anlatırken ailesine ve çevresindeki insanlara karşı tutumunu da anlatıyor. Kısaca konusuna değinmek gerekirse, Prens Manfredi sırf soyu sürsün diye düğün günü ölen oğlunun karısı Prenses Isabella'ya göz koyuyor. Kendi karısından boşanıp Isabella'yı kendine eş olarak almak istiyor zaten doğa üstü olayların döngüsü ve hortlakların kendini göstermesi de bu karardan sonra ortaya çıkıyor. Benim için oldukça ilginç bir deneyimdi bu kitabı okumak. Korktum mu hayır korkmadım ancak şunu da söylemeliyim ki zaman zaman okurken sıkıldım ve elimden bırakmakla bırakmamak arasında gidip geldiğim sırada kitabı bitirmiş bulundum. Büyük bir sabırla okunması gereken bir hikaye diyebilirim. Otranto Şatosu, gotik, klasik korku türünde yer alsa da ilk Gotik Edebiyatı eserlerinden biri olarak da geçmektedir.

Acının Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #5)
Acının Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #5)

8

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/kinley-macgregor-acnn-efendisi.html Historical Romans özlemimi bir kitapla daha şimdilik tatmin ettim. Bu ay ara ara bu türü okumaya kararlıyım :) Brotherhood of Sword serisinin ülkemizde yayınlanmış 3. kitabı Acının Efendisi de okundu bitti. Normalde bu kitap serinin 5. kitabı ancak Epsilon birinci ve ikinci kitabı yayınladıktan sonra 6. kitaba atladı sebebini anlamasam da öyle yapmışlar ama şunu söyleyebilirim ki bence bu kitap ilk iki kitaptan daha iyiydi. Yazarın en sevdiğim kurgusu buydu. İçerisinde aşk, arkadaşlık, kardeşilik, savaş, ihanet ve daha bir sürü şey vardı. Heyecanlı bir olay kurgusu vardı ve içerisinde de aşk da çok güzel işlenmişti. Tam da böyle yavaş yavaş filizlenen bir aşktı. Arkadaşlıktan aşka dönen ama tutkulu bir aşktı. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; oldukça verimli ve önemli bir konumda olan toprakları nedeniyle Rowena, Kral'ın sadık şövalyesi aynı zamanda Blackmoor Kontu olan Stryder ile evlenmesi için zorlanır ancak ne Stryder biriyle evlenmek istiyordur ne de Rowena bir savaşçıyla evlenmek istiyordur. İki genç anlaşarak evlilikten kurtulmaya karar verdiklerinde olaylar hiç de tahmin ettikleri gibi gitmez. İşlenen cinayetler, yaşanan olaylar ve her ikisinin de birbirine duyduğu tutku bütün her şeyi karmaşık hale getirmeye başladığında Rowena ve Stryder birbirlerine güvenip hareket etmek zorunda kalırlar. Bu zaman zarfı içerisinde aralarında filizlenen aşk ise her ikisini de dehşete düşürmektedir. Hem aşık olmaktan kaçıp hem de hayatta kalmaya çalışırlarken birbirlerine ayrılamayacak kadar bağlanmaya başlamaktadırlar. Kitabın en hoşuma giden kısmı Rowena'nın güçlü karakteri oldu. Bunun yanında kendi idealleri için vazgeçmeyip meydan okur tavırlarını sevdim. Stryder'ın geçmiş korkuları geleceğini şekillendirirken çevresinde bulunan sevdiği, değer verdiği insanlara özverili davranması ve onları önemser halleri çok güzeldi. Ama en güzeli de Rowena ile atıştığı zamanlardı. Küçük Alexander tam bir sürpriz oldu. Okuya neden olduğunu bilir ama küçük veleti cidden çok sevdim :) Kit ise... kitapta en acıdığım karakterlerdendi. Ama o da kendi yolunu buldu sonunda ve arkasına ağabeyi Stryder'ı almayı başardı. Bütün bu hoşuma giden detayların yanında işlenen cinayetlerin her ne kadar sebebi açıklansa da kimin işlediğinin muammalı kalmasından hoşlanmadığımı itiraf etmeliyim. Tamam sebebi belli ama kim? NNasıl son bulacak? Ne zamana kadar devam edecek? Keşke o da detaylansaydı... belki de sonraki kitapların konusudur bilemiyorum onu da sanırım kitaplar çıktığında göreceğiz... Yorumumu uzatmayacağım ancak dediğim gibi kitabı diğer iki kitaba nazaran daha çok sevdim. Daha iyiydi. Umarım Epsilon serinin diğer kitaplarını da çıkarır çünkü arada atlanan kitapların olması can sıkıcıydı. Kitapta karakterlerden bahsediliyordu ama biz hikayelerini bilmediğimiz için öyle kalıyorduk. Epsilon duyun sesimizi ve diğer kitapları da çıkarın lütfen.

Abelard ve Heloise
Abelard ve Heloise

10

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/ronald-duncan-abelard-ve-heloise.html Öncelikle söylemeliyim ki böyle karkaterlerin olduğunu ve aşklarının da efsaneleştiğini bilmiyordum. Ancak Sylvain Reynard'ın Gabriel'in Cehennemi serisi bana en az Romeo ile Juliet kadar efsaneleşen başka aşkların, hikayelerin olduğunu gösterdi. Tıpkı Dante ve Beatrice gibi... O kitapta Abelard ve Heloise isimlerini görüp ve araştırmalarımdan sonra ikisinin mektuplarından oluşan ve Helikopter yayınları tarafından yayınlanan bu kitabı bulduğumda hemen aldım. Öncelikle çeviri çok güzeldi, o dönemin yazım stillerine yabancı olmayanlar bilir ki şiirsel şekilde yazarlar mektuplarını ve hikayelerini. Burada da mektuplar öyle yazılmıştı. Beyaz kapak tasarımı ve sayfaların kenarlarındaki kırmızı detayları cidden çok sevdim. Kitap dediğim gibi manastıra kapanan Abelard ile Heloise'in mektuplarından oluşuyor. Giriş kısmında ve mektupların sonunda hikayelerine değinen detaylardan öğrendiğim kadarıyla hikayelerine azıcık değinmem gerekirse, zengin bir ailenin çocuğu olan Abelard bütün eğitimi ve düşünceleriyle dayısının himayesinde olan Heloise'e ders vermeye geldiğinde aşık olurlar. Aşklarını yaşamaları sırasında Heloise'in dayısına yakalandıklarında ayrılmak yerine gizli gizli ilişkilerini yürütürler. Ancak Heloise hamile kalınca evlenen aşık çift için düşündüğünüz gibi mutlu son olmamış. Abelard ve Heloise yaşanan olaylar sonrasında birbirlerinden ayrıyken Heloise'in dayısı tarafından hadım edilen Abelard manastıra kapanır ve Heloise'ten de manastıra kapanmasını ister. İşte kitabın içeriğinde yer alan mektuplar manastıra kapanan Heloise'in yıllar sonra isyan edip Abelard'a yazdığı ve karşılığında Abelard'ın gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Mektupları okuyan biri Abelard'ın hadım edilmesinden sonra kendisinin ve Heloise'in manastıra kapanma talebini bedensel zevklerle bağdaştırabilir ki itiraf etmek gerekirse ben de düşündüm çünkü Heloise istemiyordu manastıra kapanmayı ama Abelard istiyor diye kapanıyor ancak mektupları okuyunca durumun hiç de öyle olmadığını gördüm. Abelard'ın yaşadığı ve içinde büyüttüğü aşkın getirisiydi bunlar... ve ikisine de oldukça acı verici sonuçlar doğurdu. Bazen bazı aşklar cidden yaşanması gereken ama yaşanamamış aşklar oluyor. Mektupları okurken hissettiğim en büyük acı böylesi güzel, güçlü ve tutkulu bir aşkın yaşanamamış olması... Normalde mektuplardan oluşuyor ama öyle bir kapılmışım ki mektupların duygularına bir ara gözlerimin olduğunu söylemem gerek... Özellikle Heloise'in Abelard'a yazdığı son mektup ve Abelard'ın yazdığı son mektup... Bu tür hikayeleri okumayı seviyorum. İnsanın içine, yüreğine dokunuyor. Kıyıda köşede kalmamalı, öğrenmeli, herkes okumalı bu yaşanmışlıkları... Ki Abelard, filozof, şair, besteci olmasına ve o kadar iyi iş yapmaya çalışmasının yanında sadece aşkıyla anılıyor olması da çok acı... Bu kitabı kaçırmayın derim. Özellikle klasikleri sevenler... imkansız aşkları, yaşanmış aşkları okumayı sevenler mutlaka okuyun. Teşekkürler Helikopter Yayınları... daha fazla böylesi hikayelerle bizi buluşturmanızı diliyorum.

Uzaktaki Anılar
Uzaktaki Anılar

8

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/nicholas-sparks-uzaktaki-anlar.html Çoook uzun arayışlar sonrasında ikinci el olarak buldum. Kaç basım yaptı bu kitap bilmiyorum ama bende ilk basımı var ve 2000 yılına ait. Yani şuan da 19 senelik bir kitabı elimde tutuyor olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bu kitabın varlığında filminiz izleyene kadar haberim bile yoktu. Filmini izledikten sonra öğrendim kitabı olduğunu ve yaklaşık beş senedir kitabı arıyordum. Eeee ne demişler azmin sonu başarıdır o kadar azimle aradım ki sonunda buldum ve mutluyum. Nicholas Sparks, kitaplarını daha önce hiç okumadım ama birkaç filmini izledim. Bu kitabın filmini ise onlarca kez izlediğimi söylemeliyim. Etkileyici ve duyguları oldukça iyi kaleme aldığını söylemeliyim. Kurgu da okuru can evinden vuracak bir kurguydu kesinlikle. Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse, Landon 17 yaşında ve yaşının getirdiği hayatı yaşayan genç bir delikanlı ve aynı kasabada bulunan ve hep aynı sınıfta olduğu Jamie ile okul dansına giderek ilk arkadaşlık sinyalini verdikten sonra drama dersinde aynı oyunda baş rolü paylaşırlar. Bu hayatlarında dönüm noktası olacak olayların başlangıcını oluşturur. Çünkü Landon yaşının çok ötesinde bir aşk ile Jamie'ye bağlanırken hayatın acımasızlığını da yaşamak zorunda kalır. Tanrı inancı, kaybetmeye, ölüme, arkadaşlığa, aile ilişkisine kadar her bir olguya değinen ve bunu okura yansıtan bir kitaptı. Kitabın sonu ise kesinlikle ağlatan cinstendi. Ancak filminde daha çok ağlamıştım. Ama bir blogger olarak tarafsız yorum yapmak zorundayım. Bu kitabı bu kadar aramamın ve bulduğumdaki mutluluğa karşılık beklediğim kadar mükemmeldi diyemem. Çünkü daha yoğun duygu beklerdim. Hızla gelişen olayların daha yavaş ama daha okuru titretecek şekilde olmasını da dilerdim. Bu konuda film daha iyi bir iş çıkarmıştı sanırım. Film için de ayrı bir yorum gireceğim bu yüzden fazla detaya girmek istemiyorum. Olur da kitabı bulursanız alın. Elinizde varsa okuyun. Cidden çok güzel kurgusu var ve okura bir şeyleri öğrettiği de değişmez bir gerçek ama yine de muhteşem bir şey beklemeyin. 5 üzerinden 5 lik olmasa da 4lüktü bence.

Cazibenin Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #2)
Cazibenin Efendisi (Brotherhood of the Sword/MacAllister #2)

6

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/kinley-macgregor-cazibenin-efendisi.html Bu ayın ilk kitabı aynı zamanda bir historical romans ile karşınızdayım. Kinley MacGregor'un Arzunun Efendisi kitabından sonra ikinci olarak bu kitabı da okumalıyım dedim. Ve bu ay içerisinde bu serinin üçüncü kitabı Acının Efendisi de okunacak. Öncelikle yazarın akıcı ve zaman zaman eğlenceli bir kurgusu olduğunu söylemeliyim. Ancak şunu da itiraf etmeliyim ki muhteşem değildi ya da bizim alıştığımız o usta kalemlerle kıyaslanamazdı ama yine de güzeldi. Kitabın konusu ise; artık daha fazla savaşıp da erkeklerinin kanlarının dökülmesini istemeyen kadınlar isyan ederek kiliseye sığınırlar ve erkeklere düşmanları olan MacDouglas klasnı ile barış yapmalarını istemektedir. Bu ayaklanmada yalnız değillerdir aynı destek MacDouglas klanından da gelmekte olup oranın kadınları da erkekleri kaleden kovarak kaleyi ele geçirirler ve erkekleri içeri almazlar. Bu ayaklanmaya Maggie önderlik etmektedir. Ancak klanının reisinin kardeşi Braden ve aynı zamanda Maggie'nin çocukluk aşkı olan Braden işin içine karışınca olaylar iyice karmaşaya döner. Olaylar hiç de tahmin ettiği gibi bir yöne gitmediğini göre Maggie, MacDouglas klanına yolculuk yapmaya karar verir. Ona eşlik edecek olan küçüklüğünden beri aşık olduğu Braden yolculuğu epeyce eğlenceli hale getirirken birbirlerinin tutkularını ve şimdiye kadar bastırılmış olan duyguları ortaya dökülmesine neden olurlar. Kitapta en çok hoşuma giden karakter kesinlikle Sin'di. Adam yeri geldiğinde çok eğlenceli, yeri geldiğinde de gözlemleriyle on ikiden atış yaparak karşısındakine süper akıllar verdi. Acı bir hayatı olmasına rağmen gücü hayranlık uyandırıcıydı. Keşke onu daha fazla okusaydık veya onun hikayesini de öğrenebilseydik dedim. Connor'u çok sevdiğimi dile getirmeliyim. Onunla ilgili olan sayfaları hep yüzümde gülümsemeyle okudum açıkçası. Maggie ile Bredan arasındaki iletişim ve arkadaşlık çok güzeldi. Ancak aşk biraz daha duygusal işlenebilirdi. Bazen bir şeyler havada kalmış hissi verdi açıkçası. Kitaba dair çok detaylı yorum yapmayacağım kitap içeriğine girmek istemem ama şunu da açık yüreklilikle dile getirmek istiyorum ki muhteşem değildi. Büyük beklentilerle okursanız hayal kırıklığına da uğrarsınız o yüzden beklentinizi düşürün öyle okuyun. Bu şekilde keyif alır ve sevebilirsiniz. Ben 5 üzerinden 3 verirdim bu kitaba. Benim için, bu türü seven biri olarak ortalama bir kitaptı.