inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (42/142)
Haçlı Katil
Haçlı Katil

10

https://illekitap.blogspot.com/2019/05/chris-carter-hacl-katil-robert-hunter-1.html Yazarın daha önce Kanlı Selfie kitabını okumuş çok sevmiştim ve başka bir kitabı daha olduğunu öğrenince onu da denemeliyim dedim. Şimdi bu kitabı da okudum ve bu adam cidden seri katilli, polisiye kurgu yazmayı biliyor. Kurgunun hakkını veriyor! Yazarın akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı bir kurgu yeteneği olduğunu düşünüyorum ve açıkçası bazen kendince de adalet anlayışı olduğunu. Çünkü kurguda öyle detaylar vardı ki okuyan anlayacaktır. Kanlı Selfie'de Bay J vardı bunda da Kral vardı. Hadi Bay J'nin ki kişisel olsa da Kral'ın ki hep bizim elimize verseler... dediğimiz kısmı yaptı. Valla bu karakterleri okuyunca insanın içi soğuyormuş gibi oluyor. Hak edene hak ettiği acıyı veriyorlardı. Kitapta, kurbanlarının ensesine çiftli haç çizen seri katil bu sefer kurbanlarınj çok acı çektirerek öldürüyor. Ve Robert Hunter, bu sefer yeni ortağı ile bu katilin peşinde. Birkaç sene önce haçlı katil cinayetlerini işlemeye başlıyor, sonrasında her ne kadar Hunter inanmasa da haçlı katil olduğu ve bütün delilkerin onu gösterdiği bir adam yakalanır. Cinayetler durulur ancak Robert Hunter ve yeni ortağı ansızın bir cinayet davasına baktıklarında haçlı katilim geri döndüğünü anlarlar. Bir bir vahşi ve acılı bir şekilde ölen kurbanlardan ve olay yerinden hiçbir şekilde ipucu ya da delil bulamayan Hunter ve ortağı tam bir çıkmazın içindeyken olaylar bambaşka yöne gitmeye başlar. Katil Hunter'ın ortağını hedef alır, sonraki hedef ise Hunter'ın ta kendisidir. Peki Hunter, katilin kimliğini bulup amacını anlayacak mıdır? Cinayetlerin işleyişleri oldukça yaratıcıydı açıkçası. Vahşilik zaten Kanlı Selfie'den de bildiğim bir şey olduğu için yadırgamadım. Kitabın sonunda katil ortaya çıkınca ise... yok artık dedim. Bu tür kitaplarda katilin şaşırtıcı kimliği sevdiğim detaydır. Bunda da oldukça şaşırdım. Katilin amacı ise şaşırılacak bir detay değildi ama kurbanlar arasındaki bağlantı.. işte o şaşırtıcıydı. Ve Hunter'ın kitabın sonunda katili yakalamak için kurduğu plan ise... kesinlikle çok kusursuzdu! Daha çok şey anlatmak isterdim ama ne yazık ki spoiler olur diye anlatamıyorum ama şunu demeliyim ki ben kitaba bayıldım. Chris Carter, favori yazarlarımdan biri artık! Size de tavsiye ederim. Eğer ki polisiye, seri katil kurgularını seviyorsanız kaçırmayın!

Lacivert
Lacivert

10

https://illekitap.blogspot.com/2019/05/t-y-mazer-lavicert-lacivert-1.html Öncelikle kalemini yeni tanıyacağım Türk yazarların kitaplarına başlarken ki 'ne kadar iyi olabilir ki?' ön yargılarım yüzünden Türk yazarlarından özür dilemem gerektiğini düşünüyorum. Evet, oldukça iyi olabiliyorlar. Özellikle alışık olmadığımız türde kurguları kaleme almada çok iyi olabiliyorlar. Bunu bir kez daha gördüm. Bir Türk yazarın da yabancı yazarlarda okuduğumuz ileri teknolojileri yazacak, bunu Türkiye sınırlarında kurgulayacak ve kendini diğerlerinden ayıracak kurguyla karşımıza çıkabileceğini bana kanıtlayan T. Y. Mazer'e teşekkür ediyorum. Bir Türk yazarda çok iyi kurgular ortaya çıkarabiliyormuş ve hayranlıkla kitaplarını okutabiliyormuş bunu görmüş oldum. Yoruma başlayışımdan da anladığınız üzere kitabı çok beğendim. Genel olarak kitabı konusuna değinirsek eğer; Beren ağabeyinin baskılarından ve bu baskılara ses çıkarmayan ebeveynlerinden kaçarken yolunu kaybedip de girdiği ıssız orman yolunda bir adama çarpar - çarptığını sanır - durup yardım etmeye çalıştığında ise karşısında yaralı ama hiç de yardıma muhtaç olmayan bir adam olan James Hunter ile karşılaşır. James, görevinde yaralanıp da mahzenine gidip iyileşmeyi hedeflerken yoluna çıkan Beren'in tüm planlarını alt üst edeceğini düşünemeyerek onun arasına el koyar. Ama Beren pes etmeyip de James'i takip ettiğinde ve onun mahzenine girdiğinde hayatı tepetaklak olup, bambaşka bir dünyanın içerisinde bulur kendini. Ultra ilerlemiş teknoloji ile James'in dünyası, Beren'i hem tehlikenin içerisine hem de aşkın içerisine çekerken kendini bilmediği yabancısı olduğu bir dünyada hayatta kalmaya çalışarak geçirmeye çalışır. Tabi Beren o kadar ileri teknoloji ve görevlerin arasında kalbini James'e kaptırırken James'in arayıp durduğu Sophie, Beren'in hayatının en büyük sınavını vermesine sebep olacaktır. Kitapta hem Beren'in James'e karşı olan duyguları ile savaşmasını okurken hem de istemeden dahil olduğu görevi başarmaya çabalamasını okuyoruz. Her ne kadar sıradan aşık bir kız gibi görünse de içerisinde yatan o cesur ve gözü kara genç kadın bütün her şeye rağmen ayakta durmayı başarması hayranlık uyandırıyordu. James'in ise... hayatına birden, damdan düşer gibi dahil olan Beren'in kendi dünyasından farklı oluşu dikkatini çekerken, bir sıcak bir soğuk tavırlarındaki karmaşıklık aslında onunda büyük bir ikilemde kaldığını gösterirken kalbiyle, görevi arasında bir savaş vermesini okuyoruz. Ekip diye bahsettikleri Brad, Elizabeth ve Mike'ın olaya dahil olması bence hareket katmıştı ve kitabı biraz daha aşk romanı kategorisinden maceraya çevirmişti. Mike'ı çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. Her ne kadar James, Mike'ın Beren ile olan arkadaşlığını kıskansa ve göstermemeye çalışsa da aralarındaki arkadaşlık cidden çok eğlenceliydi. Elizabeth tam bir sürtükken Brad'e karşı nötr duygular içimdeyim. Altından bir şey çıkmazsa iyidir. Kitabın sonunda Sophie detayı beni heyecanlandırdı, çünkü ne olacak James ve Beren ilişkisi derken birde ortaya çıkması tam bir aşk üçgeni yarattı. Ama bence asıl olayda o değildi. Ben Tobias'tan bir atak beklerken asıl atak Onur'dan geldi ve beni harbi şaşırttı. Onur'un öyle bir karakter olacağını ve o yaptıklarını yapacağını düşünmemiştim. Kitabın sonunda beni şaşırtan şeyleri severim ve bunu da sevdim açıkçası. Kitaptaki aksiyon sahneleri süperdi. Ultra hızlı uçaklar, binaya tırmanırken görünmeyen merdivenler, hızlı iyileştiren tıp cihazları, genetik değişimler falan... bayıldım bu detaylara! Bütün bunların yanında kitapta güldüren sahnelerin olduğunu da itiraf etmeliyim. Özellikle Mike olaya dahil olduktan sonra. James'in zaman zaman onu kıskanması ve verdiği tepkiler süperdi. Ama en çok da James'in Beren'e söylediklerini Beren'in ona karşı kullanması çok iyiydi. Çıplaklık mevzusu hakkındaki konuşmalar buna en iyi örnekti. Okuyan anlayacaktır beni :D Kitabın başlangıcı ile sonu çok iyiydi ve ortalardan biraz böyle James ve Beren aşkı çerçevesinde gelişen olayların hep öyle mi gidecek, klasik aşk hikayesine mi dönüştürecek yazar tereddüttü yaşarken yazar tam da benim istediğimi bana verdi ve yanıldığımı gösterdi. Başladığındaki çizgiyi bozmadan ilk kitabını bitirdi. Kesinlikle nefes kesici bir final yaptı kitabına ve size tavsiye ikinci kitabı almadan biri bitirmeyin merakta kalırsınız. Kitaba dair beklentim düşüktü çünkü çevremde beğenen de beğenmeyen de vardı. Bu yüzden düşük beklentiyle başladım ki beni hayal kırıklığına uğratmasın ama kesinlikle böyle bir kurguda beklemiyordum. Türk yazarlardan daha çok böyle kurgular okumayı isterim. Biraz bilim kurguya kaçar sahneleri vardı kitabın bu yüzden bence klasik aşk hikayelerinden çok farklı noktalara gitmesi ve içerisindeki hep bir heyecan, atraksiyon olması çok iyiydi. Özellikle aşkı ve polisiyi mi demeliyim görev kısımlarını mı demeliyim bilemedim ama o sahneleri beraber işlemesi bence çok iyi olmuştu. Neyse çok uzatmadan kitabı sonlandırayım, ben kitabı cidden sevdim. iyi ki serinin diğer kitaplarını da almışım çünkü peş peşe okuyup meraktan ölme durumu yaşamayacağım :) Size de tavsiye ederim ben seriyi :) Bu arada bu serinin hem ciltli hem de karton kapaklı halleri var. Ben karton kapaklı aldım çünkü kesinlikle hayalimde canlandırdığım James karakteri Can Yaman değil, bu yüzden karton kapaklı tavsiye ederim :)

Aşka Tutsak
Aşka Tutsak

10

http://illekitap.blogspot.com/2019/05/jennifer-royce-aska-tutsak-asil.html Jennifer Royce kalemine bayıldığım, kendi kültürü olmamasına rağmen oldukça güzel bir şekilde historical romans türünü kaleme alan güçlü Türk yazarlardan biri. Bu türün okurları mutlaka okumalı ve asla es geçmemeli bu yazarı bence. Yazarın sadece aşkı değil aşkın içerisine hafiften macerayı karıştırmasını çok seviyorum. Bu kitapta da vardı o kurgu. Ayrıca intikam, hırsı ve paylaşamayacak kadar güçlü bir aşkın varlığı kitabı daha da eşsiz kılmıştı benim nazarımda. Direk yoruma girdim ama kısaca konuya değinmek gerekirse, ilk gördüğünde birbirinden etkilenen ve görüşmeye başlayan Jess ile Dante birbirlerine karşı duydukları aşkla her şeyin yolunda olduğunu düşündükleri anda büyük bir ihanet aralarına girer. Her iki tarafda kendilerinin ihanete uğradığını düşünerek birbirlerine karşı duydukları nefretle 5 yılı geride bıraktıklarında onca yaşanmışlığın ardundan ilk olarak ansızın bir gece bir baloda karşılaşırlar. Üstelik Jess, Dante'nin kuzeninin kocasının kolunda metresi olarak. Olaylar ondan sonra patlak veriyor. Dante, dük olmanın verdiği güce ve otoriteye dayanarak Jess'in hayatını zindana çevirmeye ve ihanetinin intikamını almaya kararlıyken olaylar bambaşka boyutlara gider. Jess de Dante de olayların gidişinde intikamlarını almaya ve birbirleriyle savaşırken kalplerinde közlenmiş olan aşk tekrardan harlanmaya başlamaktadır. Dante'nin Jess'i planlı bir şekilde ağına düşürmeye çalışması ve planları her seferinde Jess tarafından tersine çevrilmesi çok iyiydi. Hele ki metres muhabbetinde Jess'in yaptığı hamle muhteşemdi. Gemideki sayfalar ve adada yaşadıkları sayfalar ise... her ne kadar başlarda kızsam da Dante sonradan Jess'in gönlünü alan tavırları çok şekerdi. Önce ayrı ev açması sonra kendi evine taşıması her ne kadar itiraf edemese de içten içe Jess'e karşı duyguları, tavırları ve düşünceleri klasik Dük dedim yani. Hem inkar ediyor hem de kadından uzak kalamıyor. Ama sonunda da hep yapacak bir eşeklik buluyor sonra kuyruğunu sıkıştırıp özür dileme, kendini affettirme moduna giriyor. Ah siz Dükler :) Jess'e hayran kaldım. Bu tür kitaplarda güçlü, ayakları üzerine durabilen, erkeğe muhtaç olmayan ve kök söktüren kadın karakterlere hayranım. Jess tam da öyle bir karalterdi. Resmen Dante'nin burnunu sürttürdü ama tabi sonunda aşk kazandı. Kıyamadı sevdiğine... Kitapta geçmişe dönük sayfalar vardı o sayfalar tam da Dante ve Jess arasındaki o intikamı hevesini ve nefreti açıklıyordu. Direk geçmişten başlasaydı bu kadar iyi durur muydu bilemiyorum ama aralarda olmasını sevdim. Kitapta haylaz kız kardeş Beatrice'i de okuduk ve çok çok sevdiğimi söylemeliyim. Resmen onu okurken kıkırdamamak ya da kahkaha atmamak imkansızdı. Çok sevdim Beatrice'i ve onun Sean ile olan kitabını hevesle bekliyorum çünkü Sean ile aralarında bir şeyler olmalı bence, onun bütün planlarını baltalayan Sean olunca ve yavaştan yavaştan çekici görünmeye başlamışken. Birbirlerine hitapları da çok iyi yalnız. Ama tabi söylemeyeceğim kitabı okuyun. :) Ayy söylemek istediğim çok sahne var ama söyleyip de spoiler olmaması için susuyorum. Ancak son balo sahnesinde Dante'nin yaptığı o adım... off adamım bu sefer çok muhteşem bir şey yaptın dedirtti. Ve bence Jess sıkı bir şekilde süründürmeliydi ama o baloda yaptığı şey bence güçlü bir kendini affettirme adımı oldu. Ayrıca bu kitap Asil Korsanlar serisinin ikinci kitabıydı. Birbirinin devamı niteliğinde değil ama karakterleri görmek mümkün. Mesela Fahid ve Sagirah'ı gördük. Tabi çok kısa bir an gördük ama Sean ile Beatrice'in kitabında daha çok göreceğiz sanırım çünkü Dante'nin kardeşi ile arkadaşı ile olunca daha çok görürüz ye düşünüyorum. Ben J. Royce kitaplarını cidden çok seviyorum ve sizlere de tavsiye ederim. Hele ki historical romans türübü seviyorsanız asla kaçırmayın derim ben.

Müstakbel Koca Listesi (Effington’s #2)
Müstakbel Koca Listesi (Effington’s #2)

10

http://illekitap.blogspot.com/2019/05/victoria-alexander-mustakbel-koca.html Favori historical romans yazarlarımdan biri olma yolunda ilerleyen Victoria Alexander'ın okuduğum ikinci kitabı Müstakbel Koca Listesi oldu. Bu kitap Effingtons Serisinin ikinci kitabıydı. İlk kitap Evlilik Oyunuydu ikincisi de buydu. Eğlenceli, romantik, aile ve arkadaş ilişkilerine değinen, aşkı es geçmeyem bir kurgusu vardı. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Gillian kocası öldükten sonra kendi hayatına devam etmeye çalışan ve ailesinden aldığı maddi destekle yaşamını sürdüren bir duldur. Asla aşık olmadan evlenmeyeceğini söyleyen genç kadın Amerika'da yaşayan akrabalarından kendisine miras kaldığını öğrenir ancak o mirası alabilmesi için 30 yaşına gelmeden evlenmesi gerekmektedir. Yaptığı listenin en başındaki maddi yönden sıkıntıda bir kont olan Richard ile evlenmeye karar verir. Kağıt üzerinde evlilik amaçlayan Gillian'ın aksine Richard gerçek bir evlilik istemektedir. Bu durumda önlerindeki zamanı iyi değerlendirerek birbirlerini tanımaya çabalayan ve flörtleşen iki gencin arasında büyük bir sır vardır. Fransız ressam kimliği altında resim yapan Richard... Kitap ciddi anlamda eğlenceli sahnelere ev sahipliği yapıyordu. Okurken sırıttığım, kıkırdadığım ve eğlendiğim birçok satır olduğunu söylemeliyim. Richard'ın kızkardeşleriyle iletişimi ve onlar için göze aldıkları çok güzeldi. Aynı zamanda Gillian ile olan sayfaları da öyle. Aralarındaki atışmalar, aileleriyle olan diyalogları, arkadaşlıkları çok güzel işlenmişti. Aşk da çok güzel anlatılmıştı. Bütün tereddütlere, çelişkilere rağmen o kadar güzel analtılmıştı ki aşkın doğup büyümesini ve arzuyla harmanlanmasını okuduk resmen. Richard'ın Gillian'ın ölmüş kocasını okuması bile o kadar güzeldi ki. Ay ben bu kitabı çok sevdim ki dediğim gibi bu yazar benim favori yazarlarımdan biri sayılır artık. Yazarın diğer kitaplarını da alacağım mutlaka.

Paket
Paket

8

http://illekitap.blogspot.com/2019/05/sebastian-fitzek-paket.html Göz Koleksiyoncusu kitabıyla tanıdığım ve sevdiğim yazar Sebastian Fitzek'in ikinci kitabıyla karşınızdayım. Yazarın dur durak bilmeden kitapları çıkıyor Pegasus logosuyla ve ben de yakalamak adına her ay yazarın bir kitabını okumaya kararlıyım. Öncelikle iki kitabını okumuş bir okur olarak şunu söylemeliyim ki, kitaplarının sonunda kurgu öyle bir noktaya geliyor ki yok artık diyorsunuz. Sizi oldukça şaşırtan sonları olduğunu garanti ederim. Göz Koleksiyoncusu'nda okuduklarıma inanamadığım için ikinci kez okumuştum son kısımlarını bu kitabı okurken de son bölümde de oldukça şaşırdım. Yazarın tarzı bu sanırım. Ters köşe yapıp, okuru şaşırtmak. Kitabın türü kesinlikle psikolojik gerilim... özellikle bu kitapta bunu çok hissettiğimi söylemeliyim çünkü öyle noktalar vardı ki okurun bile okuduklarından şüphelenmesine neden olacak şekilde kafasını karıştırıyordu. Kitabın kısaca konusunu anlatmak gerekirse; psikoloji uzmanı olan Emma, konferans için gittiği otelde kaldığı gece tecavüze uğrayıp bebeğini kaybediyor ve tecavüzcüsü tarafından saçları kazıtılıyor. O sırada kendinden söz ettiren ve eskortları saçlarını kazıyarak öldüren bir seri katilin kurbanı olduğuna inanan Emma, kimseye kendini inandıramaz. Herkes çok hareketli bir hayal gücü olduğuna ve yaşadıklarının da onun hayal gücü olduğuna inanıyor. Ancak Emme kendini eve kilitliyor ve her daim o korkuyla yaşarken olaylar hiç de tahmin etmeyeceği boyutlara ulaşıyor. Şeytanıyla kendi savaşmaya çalışırken ortaya saklanan gerçekleri döküyor ve karşı karşıya kalmaması gereken şeylerle karşı karşıya kalıyor. Emma hem psikolojik savaş verirken hem de yaşamının savaşını veriyor. Kitabın sonunda bütün gerçekler ortaya dökülürken görünenin aslında hiç de öyle olmadığını okuyoruz ve evet bir yer de ilk izlenim ve yanılgıların insanı nasıl yanlışlara götürdüğünü de okuyoruz. Cinayet, ihanet, kumpaslar, gizemlerle dolu olan kurgu kitabı gerilim yaparken Emma'nın psikolojik savaşı kitabın... hayır aslında okurun psikolojik sınavı haline geliyor. Kitabın zaman zaman yavaş ilerleyen kurgusundan sıkıldığımı itiraf etmeliyim ama son 150 sayfada öyle bir hareketlendi ki... o zaman da elimden bırakamadım. Muhteşem değildi bence çünkü ben biraz hareketliliği severim belki kitabın kurgu gereği böyle olması gerek bilemiyorum ama durgunluğu sıkılmama neden oldu. Ancak hareketlendiğinde de alıp götürüyor okuru. Kitabı sevdim. Muhteşemdi diyemem ama çok güzeldi kurgusu. Normalde 5 üzerinden 5 verirdim ama sıkıldığım satırları göz önüne alırsam 4 derim. Ancak sizlere bu yazarı da tavsiye ederim.

Hüküm (Salvation #4)
Hüküm (Salvation #4)

6

http://illekitap.blogspot.com/2019/05/corinne-michaels-hukum-salvation-4.html Avuntu'nun devam kitabı olan Hüküm'ü de hemen okudum. Zaten Avuntu'nun yorumunda demiştim kitabın çok nefes kesen bir yerde bittiğini ve devamına hemen başlayacağımı ve başlayıp bitirdim kitap. İtiraf etmek gerekirse bu kitabı da Avuntu kadar sevemedim. İlk kitaptan tanıdığımız ve sevdiğimiz çift olan Liam ile Natalie ilişkilerine mutlu mesut devam ederken Natalie'nin öldüğünü sandıkları kocası geri dönmüş kitapta orada bitmişti. Bu kitap da kaldığı yerden devam ediyor. Liam ile Natalie'nin aşkları çok fena sınanıyor ve Aaron da geri döndüğü için artık her şey karman çorman bir hal alıyor. Kitap başlarda Aaron ve Liam arasında kalan Natalie'nin seçimlerini anlatırken Liam'ın kendini geri çekmesi, bütün kararı Natalie'ye bırakması ve Aaron'ın karısını geri kazanabilmek için çabalamasını anlatırken kitabın yarısından sonra Liam ve Natalie'nin aşkına döndü olay ve tamamen aşk üçgeni mevzusu bir anda mutlu bir aşk hikayesi ile sonuçlandı. Öncelikle kitapta Natalie'nin Aaron'ın kendini aklama çabalarına hep sessiz kalıp tepki göstermedeki yetersizliği çok sinir bozucuydu. En başından beri tepki göstermesi gereken konularda sessiz kalıp da hep alttan alttan seni istemiyor imaları yerine açık açık kartlarını ortaya dökseydi her şey daha kolay olurdu bence. Tabi o zaman da sanırım kitap olmazdı .) Sevmediğim başka bir detay da... sen henüz bebek sayılabilecek kızını bırak sevgilinle iki günlük kaçamak yapmaya git... ahh hadi ama arkadaş olmaz böyle şeyler biraz gerçekçi olalım, yazar romantizm yazabilmek için bir annenin bebeğini ikinci plana atmasını yazmış resmen. Olmadı bu... Liam'ın baba olacağını öğrendiği kısımlardaki o duygu anlatımını çok sevdiğimi de söylemeliyim. Kitapta devamlı adı geçen arkadaşlıklar yine çok güzel kurgulanmıştır. Liam'ın görevdeylem ulaşılamadığı haberi geldiğinde kısımlar da öyleydi. Kitabın geneline bakılırsa ortalamaydı benim nazarımda çünkü olmamış çok fazla şey vardı. Bence Aaron ölmüş kalsaydı geri hiç dönmeseydi ve sadece bir kitapla hikaye bitmiş olsaydı da olurdu ki bence daha güzel de olabilirdi. Hadi bu kitap yazıldı o zamanda bazı olayları çok daha net çizgilerle yazıp da bu bir aşk romanı aşkı püskürteyim gerisini boş ver mantığı olmadan yazılsaydı daha iyiydi. İlk kitabı sevip de bu kitaba başlamaya niyeti olanlar kesinlikle çok büyük beklentiye girip de ilkiyle kıyaslamasınlar derim ben.

Avuntu (Salvation #3)
Avuntu (Salvation #3)

10

https://illekitap.blogspot.com/2019/05/corinne-michaels-avuntu-salvation-3.html Bu seri Tüyap'tan beri kitaplığımda duruyordu ve artık okumalıyım diye düşünerek başladım. Aslında başlarda baya ön yargılı başladığımı itiraf etmeliyim çünkü bu seriye dair okuduğum yorumlarda kitapları kimisi göğe çıkarmış kimisi yere gömmüştü. O kadar zıt yorum okuduktan sonra bir yanım okuma derken diğer yanım da sen oku karar ver kimsenin etkisi alında kalma diyordu ve şimdi kitabın yorumuyla karşınızdayım. Corrine Michaels'ın ülkemizde yayınlanan iki kitabı var ve bunlardan biri Avuntu diğer ise Hüküm. Salvation serisinin üçüncü ve dördüncü kitapları ama devam niteliğinde bu iki kitap bu yüzden önce Avuntu sonra da Hüküm kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yayınevi diğer kitapları da çıkarır mı bilemiyorum ama bence çıkarmalılar çünkü ben sevdim. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; artık hamileliğinin son dönemlerinde olan Natalie, asker kocasının yeni görevinden dönmesini beklerken bir akşam görevde kocasının öldürüldüğü haberi ile bütün hayatı değişiyor. Cenazesi, doğumu falan derken kendini her şeyden uzaklaştıran küçük kızı haricinde hiçbir şeyle ilgilenemeyen ve içine kapanan bir kadın haline geliyor. Tipik kocasına aşık bir kadının sevdiği adamı kaybetmesinin travmasını yaşıyor. Kimsenin yardımını kabul etmiyor falan derken kocasının çok yakın arkadaşı Liam, Natalie'nin bütün itirazlarına rağmen ona yardımcı olmaya çalışıyor. Onu tekrardan hayata döndürürken aralarındaki arkadaşlık aşka dönüşüyor. Tabi sadece bunu anlatmıyor çünkü bu süreçte hem Natalie hayata dönmeye çalışıp hayatına devam ederken aslında kocasıyla mükemmel olduğunu düşündüğü ilişkisinin aslında ne kadar pürüzler olduğunu ve kocasının aslında hiç de mükemmel olmadığını çok acı şekilde öğreniyor. Liam'ın Natalie'ye ve küçük kızı Aarabelle'ye tavırlarını çok sevdim. Liam cidden belki de her kızın rüyasındaki adam diyebilirim. Kitabı okuyanlarda yaptığımız sohbetlerde Liam'ı göğe çıkarıyorlardı ve şimdi onlara hak veriyorum cidden öyle bir adam. Natalie'ye herkes okurken çok kızmış aslında bu kitapta ben kızacak bir nokta bulamadım çünkü okurken kendimi onun yerine koyduğumda kocasının ölümünü kabullenemeyen ve kocaısnı seven bir kadının davranacağı gibi davrandı. İkinci kitaptaki tavırları nasıldır bilemiyorum ama bu kitapta hem acısını kabullenmeye çalışan bir kadın hem de kızını büyütmeye çalışan bir anneydi. Liam ve Natalie'nin arkadaşları falan çok güzeldi. O arkadaş ilişkisine bayıldım. Brittany detayı ise... aslında beklemediğim bir mevzuydu ve beni şaşırttı. Ancak bu kadının amacı neydi çözemedim. Eline ne geçti arkadaş bunları yapıp gerçeği su yüzüne çıkarmakla... Natalie ve Liam için her şey çok güzel giderken bomba bir gelişme oluyor ve kitap bu şekilde bitiyor. Bu gelişmeyi söylemeyeceğim aslında ben okurken meraktan kitabın sonuna bakmış ve öğrenmiştim ama sizler öğrenmeyin. En azından spoiler yemeyin :) Kitapta çok eğlenceli satırlar vardı gülümseyerek okudum. Çok sinir bozucu satırlar da vardı kaşlarımı çattım. Her duyguyu yaşattı bana bu kitap. Ben sevdim kitabı. Sizler neden sevmediniz bilmiyorum. Beklentim çok düşük başladım kitaba belki de bu yüzden bu kadar sevdim bilemiyorum ama cidden sevdim. Romans okurlarına da tavsiye ederim. Ayrıca yayınevinin orijinal kapak tasarımını kullanmasını sevdim çünkü karakterler tam da kitap kapağındaki karakterlere benziyordu :)