inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (50/142)
Aşka Zaman Ver
Aşka Zaman Ver

10

http://illekitap.blogspot.com/2018/10/suzanne-brockmann-aska-zaman-ver.html Epsilon'un 2011 yılında çıkardığı ve bence harcadığı yazarlardan biri diyebilirim. Çünkü kitap cidden çok güzeldi. Bayıldım. Oturup birkaç saat içinde okunacak ve hemencecik bitecek bir kurgusu vardı. Suzanne Brockmann, daha önce tanımadığım yazarlardan biri. İnstagramda baya bir bu kitaba dair yorum görünce dedim okuyayım ve hemen alıp okumaya koyuldum. Yazarın kurgusunu sevdim. Akıcı ve sürükleyiciydi. Üstelik olaylar hemen başlayıp son sayfaya kadar nefessiz bırakacak şekilde aksiyon ile ilerliyordu ve aşk doluydu. Bence romans severler mutlaka okumalı. Kitabın konusuna kısaca değinmek gerekirse; Maggie bir gün 7 yıl sonrasından gelen Chuck ile kaşrılaşıyor. Chuck zamanda yolculuk yapabilecek bir alet geliştirmiş bir bilim adamı ve geliştirdiği aletin kötü amaçlar için kullanıldığını, birçok insanın, ABD başkanının öldürülmesi ve aşık olduğu kadının kollarında ölmesine tanık olduktan sonra 7 yıl öncesine giderek kendi gençlik halinin bu projeyi hayata geçirmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Ve ölümüne tanık olduğu sevdiği kadın olan Maggie'nin bahçesinde çırılçıplak bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Maggie ile bir şekilde iş birliği yapıp kendi gençliğine bu projeden vazgeçirmek için çabalamaya başlarken ona engel olmak için gelecekten gelen adamlardan da kaçmaya çalışmaktadır. İlk sayfadan son sayfaya kadar nefes kesen bir aksiyon var. Karmaşalar, nedenler niçinler arasında kalmış aşk da kendini göstermektedir. Kitaba dair anlattığım her nokta spoiler olacak ve zaten çok kısa bir kitap olduğundan okunacak bir şey kalmayacağından dolayı çok uzatmayacağım yorumumu ama çok zevk alarak okuduğumu dile getirmeliyim. Yazarın bu konuyu daha uzatıp dallandırıp budaklandırsa belki kurguyu batırabilirdi ama olması gerektiği gibi bırakıp, her şeyi dozunda yazıp oldukça güzel bir kitap okurların önüne koymuş. Diğer okuyanlar ne düşündü bilmiyorum ama ben kitabı çok beğendim ve yazarın yayınlanan bir kitabı daha var onlara da el atmayı düşünüyorum açıkçası. Umarım başka yayınevleri bu yazarı keşfeder.

Biz
Biz

10

http://illekitap.blogspot.com/2018/10/selvi-atc-sen.html Bu kadının kalemini seviyorum. Şimdiye kadar beni tatmin etmeyen tek bir kitabj bile yok! Muhteşem kurguları, iliklerine kadar hissettiren duyguları, soluksuz okunacak olay döngüsü ve vıcım aşkı değil kalpte yer edinecek şekilde aşkı yazmasına bayılıyorum. Selvi Atıcı'nın şimdiye kadar çıkmış bütün kitaplarını okuyan biri olarak şunu söylemeliyim ki, kadın cidden yazıyor. Birçok severek, bayılarak okuyup takip ettiğimiz yabancı yazarlardan bile daha iyi kitaplar koyuyor okurun önüne. Şimdi de wattpadde Miço adında bir hikaye yayınlıyor, ben okuyorum çok güzel size de tavsiye ederim bir el atın ve umarım o hikaye de kitaplığımızda yer alır diyerek araya sıkıştırayım Miço'yu da. ;) Öncelikle, Biz kitabı Selvi Atıcı'nın daha yayınlanan 2. kitabı Sen'in devamı gibi bir şey. Yarım kalıp devam eden hikayelerden değil ama Sen kitabında tanıdığımız Demir'in ağabeyi Çelik'in kitabı o yüzden seri olsa ikincisi bu olurdu. O yüzden eğer bu kitabı okuyacaksanız öncelikle Sen kitabını okuyun sonra da Biz kitabını okuyun. Hatta peşpeşe okuyup Demir ve Sühryla çiftinin tadını çıkarın derim ;) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; ailesini kaybetmenin ardından evlendiği kadından da darbe yiyip kendine bir kabuk örüp onun dışına çıkmayan Çelik ile geçmişinden fazlasıyla yara alıp, hata yapıp kendisine takıntılı olan üvey ağabeyinden kaçan Ahsen'in aşkını konu alıyor. Böyle çok basit göründüğüne bakmayın. Aslında içerik çok fazla derin ;) bu özetin özetinin özeti gibi bir durum. Çelik, evlendiği kadına hayatını ve sahip olduğu her şeyi önüne sererken çocuk sahibi olamayacak olmasını unutmaya çalışıyor. Ancak karısı Senem, Çelik'i aldatıp ondan ayrılıp başka bir adamdan çocuk yapınca Çelik kendini hem sonu ciddiye gidecek olan ilişkilere hem de aşka kapatarak işine, Demir ve Süheyla'ya ve küçük yeğeni Umut'a adıyor. Tam bu sırada hayatlarına Ahsen dalıyor. Ahsen de kendisine takıntılı olan üvey ağabeyinden kaçıp, kimlik değiştirip Çiğdem adıyla Demir ve Süheyla'nın oğluna bakıcıklık yapmak için evlerine girdiğinde Çelik'in burnu havada, kibirli, züppe tavırlarına sinir olup laf sokmaya başlıyor. Hayat onlar için böyle devam ederken Çelik ve Ahsen arasında oluşan çekime karşı gelememeye başlıyorlar. Ancak bir sorunları var o da... her ne kadar bir ilişki yaşasalarda izi bulunduğunda Ahsen'in kaçmak zorunda olduğudur... Sen kitabında Demir ve Sü'nin atışmalarını ve kavgalarını severek okumuştum. Şimdi bu kitapta onları görmek ve hiç değilmedeb aynı performansta okumaktan çok mutlu oldum ve çok eğlendin. Hele Sü'nün Çelik ile olan tartışmaları çok eğlenceliydi. En sevdiğim ve eğlendiğim satırlar onlardı diyebilirim. Ahsen'e ise... hayran olmamak elde değil! Çünkü kadın cidden çok güçlü ve hiçbir şekilde ne yaşamaktan ne hayallerinden ne de istediği şeye ulaşmak için çırpınmaktan vazgeçmiyor. Öyle hale geliyor ki aşkı için bile savaşıyor yeri geldiğinde çekip gittiğinde kalbi acısa da yaşadıkları anılarla avunabilmeyi bişe göze alıyor. İşte... aşk, acı da çektirse mutluluk da verse yaşanması güzel dedirtiyor Ahsen. Çelik ise... adamı anlatamam bence okuyum görün. Çünkü alıntılarsa gördüğünüz gibi ego tavanda, kibirli ve ulaşılmaz ama sadece yabancılar için. Sevdiği ve hayatına aldığı kişiler için bambaşka biri... Ahse için yaptıkları çok güzeldi. Ev tartışmasından, eşya tartışmasına, iş tartışmasından yaş tartışmasına kadar... muhteşemdi. Hele ki Ahsen, sarhoş olıp da aşkını söylediği zamanlarda Çelik de itirafta bulunduğunda kusuruma rağmen kendimi sana adarım dediği yerlerde öl bit... çok güzel sevdi be Çelik... Çok güzel sevdi... çok güzel de sevildi bence. Spoiler vermemek adına kısa kesiyorum ama şunu söylemeliyim ki Çelik bence yazarın en iddialı karakterlerinden çünkü böylesi bir karakter daha önce hiç okudum mu hatırlamıyorum. Muhteşemdi. Kitabı şiddetle tavsiye ediyorum ama dediğim gibi önce Sen kitabını sonra da Biz kitabını okuyun.

Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar
Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar

10

http://illekitap.blogspot.com/2018/10/kimberley-freeman-okyanusun-otesindeki.html Ülkemizde oldukça sevilen yazar olan Kimberley Freeman'ı ben ilk defa Deniz Feneri Koyu kitabıyla tanımıştım. Kitap güzeldi ama zaman zaman yavaş gitmesinden sıkıldığımı hatırlıyorum ama geneline bakıldığında güzeldi ancak bu kitap... ondan birkaç basamak daha üstteydi kesinlikle. Deniz Feneri Koyu'ndan sonra yazarın başka kitabını okumamıştım ancak şimdi tekrardan Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar kitabıyla karşınızdayım. Kimberley Freeman, iki kitabından anladığım kadarıyla günümüzde yaşayan insanların geçmişte yaşamış insanlara dair bulduğu minik mektuplar ya da anılarla geçmişin araştırılmasını ve anlatılmasını sağlayan kurgular yazmayı seviyor. Açıkçası bence oldukça güzel de kurguladığını düşünüyorum çünkü ciddi anlamda ilgi çekici ve merak uyandırıcı olmuştu. Kitap, akıcı ve sürükleyiciydi. Elinizden bırakamayacağınız, hayretle okuyacağınız, hayran kalacağınız karakterler ve yüzünüzde gülümseme oluşturacak bir aşk ile karşınıza çıkıyor. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Victoria annesinin hastalığı için yaşadığı yerden, kocasından ayrılıp annesinin yanına geliyor. Annesinin araştırdığı ve merak ettiği mektup dizisini bulur ve o mektubu okurken geçmişe yönelik hikaye akmaya başlıyor. Geçmiş hikaye ise, Agnes adındaki 19 yaşındaki kimsesizler yurdundan hayata atılmaya hazırlanan bir kızı anlatıyor. Agnes, annesini bulmak için elindeki küçücük bilgilerle izini takip etmeye çalışırken annesinin kız kardeşinin evine giriyor. Orada teyzesine eşlik ederken öğrendiği bilgilerle annesinin peşinden ülke ülke, şehir şehir dolanırken yaşadıklarını anlatıyor. Bu sırada teyzesinin aynında kalan ve annesinin arkadaşının oğlu olan Julius'a karşı içinde filizlenen aşkla beraber annesinin peşinden giderken hiçbir şeye sahip değilken sadece bir kimlik arayışında ya da bir aidiyet arayışında macerasına atılıyor. Agnes'in yolculuğunu ve aşkını okurken aynı zamanda günümüzde Victoria'nın eline geçen mektubu okuyoruz. Mektup da tahmin edeceğiniz gibi Agnes'in annesi ile babasının tanışmasını anlatan bir mektup. Birçok gizemli nokta o mektupla aydınlanırken yaşanan aşka hayran oluyor insan... Yüzünüzde gülümseme oluştururken son satırlar gözlerinizi dolduruyor. Açıkçası böyle bir hikaye beklemiyordum ve yazarın başka kitabını okur muyum? Ülkemizde yayınlanmış 7 tane kitabından sadece 2'sini okudum ve diğer 5'ine de şans vermeyi planlıyorum. Özellikle tavsiye edilenlerle başlayacağım sanırım. Kitabı beğendiğimi söylemeliyim. Cidden muhteşem bir kurgusu vardı. Pes etmeden, inandığ şey uğruna bir çok şeyden ve aşkından vazgeçerek düşülen bu yolculuk... bir yanda insanın önüne birçok farklı yaşam seriyordu. Ama en çok hoşuma giden yer ise... Agnes'in babasını bulması... sonrasında Julius'a dönmesi... bütün bunların yanında Emile'nin sevdiği kadının yanına dönebilmesi... Agnes birçok acıyı tattı, kimsesiz kaldı, tek başına kaldı, aç kalmamak adına ya da bir yerlerde kalabilmek adına çok çırpındı... bir yerde hayatta kalma savaşı verdi evet ama sonunda ulaştığı mutluluk tam da hayal ettiğiydi. Şu kitabı kapattığımda... içimde oluşan o huzurlu tatmin hissi geçen her zaman değdi açıkçası! Tavsiye ediyorum. Bu tür kitapları seviyorsanız mutlaka deneyin. Yazarı seviyorsanız henüz okumamış olmanız hata der susarım! :)

Cezayir Menekşesi
Cezayir Menekşesi

10

http://illekitap.blogspot.com/2018/09/burcu-buyukyldz-cezayir-meneksesi-askn.html Kalemini çok sevdiğim yazar Burcu Büyükyıldız'ın çıkan son kitabı ve benim hep okumayı ertelediğim kitabı Cezayir Menekşesi de okundu. Ne yazık ki okundu çünkü sevdiğim yazarları devamlı okumak isterim ve Burcu hanım da o yazarlardan biri. Kitabın bitmiş olmasına mı üzüleyim yoksa yazarın okunmadım başma kitabı kalmadı ona mı üzüleyim bilmiyorum. Ama genel olarak ara ara diğer kitaplarının sayfalarını karıştırdığım gibi bu kitabında sayfaları karışacak. Kuzey'i özlediğimde ya da Selin'in çok güzel sevişini özleyişimde mutlaka el atacağım. :) Direk yoruma daldım ama öncelikle Burcu Büyükyıldız'ın kitaplarını neden sevdiğimi söylemek istiyorum. Kitaplarında kuru bir aşk hikayesinden daha fazlasını barındırıyor. Arkadaşlık ve aile ilişkilerine öyle güzel değiniyor ki okurken kendi kuzenlerimle ya da kardeşimle ve ailemle olan iletişimimin aynısını görüyorum bu da kitabı benim için daha eşsiz kılıyor açıkçası. Kuzey, Sarp, Hazar, Miraz, Naz ve Baran'ın ilişkisi aynı benim kuzenlerimle olan ilişkim gibi dolayısıyla en çok hoşuma giden şey de onların birbirleri ile olan diyaloglarına bayıldığımı söylemeliyim. Bunun yanında aşkın içerisine karıştırdığı o polisiye dokunuşlar bence kitaba bir ekşın katıyor bu da türlerinden kitabı ayırarak daha değerli kılıyor bence. Vıcık vıcık bir aşkı okumaktansa gerçek aşkı, duyguları okuyoruz. Bu da benim tam olarak aradığım şey. İşte böyle sıralayabileceğim birçok nedende dolayı Burcu Hanım'ın kitapları benim için farklı. Neyse yazarı çok övdüm kitabın yorumuna geçeyim ben :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Selin en yakın arkadaşı ile katıldıkları yılbaşı partisinde gördüğü Kuzey'e aşık olur. Onunla yakınlaşabilmek için planlar yaparken tek gecelik ilişkilern adamı olan Kuzey o yılbaşı akşamdan birkez görüp aklında yer edinen menekşe rengi gözleri unutamamıştır. Kuzey'in yeni evinin iç dekorasyonu işini arkadaşının aracılığıyla alan Selin bunu bir fırsata dönüştürüp hem Kuzey'e sıradan bir kadın olmadığını gösterip hem de onun gönlünde yer edinmeye çabalayacaktır. Ancak Kuzey'in peşinde olduğu adamlar, o adamların sakladığı sırlar yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken Kuzey'in hayatı tehlikeye girerken aslında en büyük sırrın ve en büyük tehlikenin içerisine doğru gittiklerini çok geç fark ederler. Bu süre içerisinde yakınlaşıp birbirlerinin hayatında yer edinen Kuzey ve Selin hemen hayatta kalmaya çalışıp hem de aşklarını korumaya çabalayacaklardır. Özellikle son 100 sayfa nefes kesiciydi. O son... o son sır var ya... bitirdi beni! Hep söylüyorum ve söylemeye de devam edeceğim beni şaşırtan yazarları severim ve bu kitapta o son sır beni hayrete düşürdü ve hiç beklemediğim anda ortaya çıktı. Bu da benim için hem şaşırtıcı hem de nefes kesici satırların geldiğini gösterdi. Selin'i sevdim ki normalde ben kadın karakterleri pek sevmem çünkü nedense yazarlar hep sümsüz kadınları kaleme alıyorlar ama Burcu Hanım, güçlü, ayakları üzerinde dura karakterleri kaleme aldığı için sevdim Selin'i de. Aşkına sahip çıkması, aşkı için çırpınması çok güzeldi. Özellikle son sayfalarda kırık kalbine rağmen yine aşık olduğu adama sığınması süperdi. Kuzey ise... adamım sen nasıl bir şeydin ya... tamam bir Demir ya da Sarp ya da Yağız değildin benim için ama sen de bambaşka bir şeydin. Hepiniz aynı oranda sahiplenme duygusuna sahipken hepiniz bambaşka sevdiniz be. Kuzey'de geç de olsa anladı sevdiğini ama duygularını dile getiremediğini söylemesi bile çok tatlıydı. Kitapta yine bütün karakterlerin boy göstermesi çok güzeldi. Birbirlerine destek olmaları, önemsemeleri falan muhteşemdi. Mira'nın hamileliği, Sarp'ın aşık olmadan önceki haline de bir dokunuş yaptık. Aslında daha detaylı birçok şeyden bahsetmek istiyorum ama ne yazık ki spoiler veririm diye korktuğumdan susuyorum. Ama kitabın sondan bir önceki bölümü... Selin ile Kuzey'in tatilleri çok tatlıydı. Adam bir de ben öküzüm, romantik değilim diyor :) ahh bir de o son bölüm var ya o son bölüm. Yeminle çok pis özendiriyor yazar evli mutlu çocuklu moduna :) tabi bir Kuzey olacaksa bize de neden olmasın ;) Neyse ben Cezayir Menekşesi'ni çok sevdim. Yazarın kitaplarını seviyprum ve size de tavsiye ederim. Mutlaka okuyun :)

Roma, Ben Geldim!
Roma, Ben Geldim!

7

http://illekitap.blogspot.com/2018/09/pnar-gencal-roma-ben-geldim.html Ve bir Türk yazarın kitabıyla daha karşınızdayım. Roma Ben Geldim, kitabını uzun zamandır merak ediyordum, çünkü çok fazla alıntı ve yorum okumuştum dolayısıyla da fazlasıyla merak etmiştim. Şimdi okudum bitti ve yorumuyla karşınızdayım. Pınar Gencal, akıcı, sürükleyici, okuru eğlendiren, tasvirleri ve yer betimlemeleriyle oldukça iyi bir şekilde kaleme almış kurgusunu. Ancak yine de eksikleri vardı açıkçası. Öncelikle kısaca konusuna değinmek istiyorum; Çiçek Türkiye'de yaşadığı sorunlardan kaçarak Roma'ya gider. Yabancı dil eğitimi İtalyanca olduğu için orada sıkıntı çekmeyeceğini düşür. Gittiği zaman taşındığı apartmanda tanıştığı Silvia ile arkadaş olmasıyla hayatı değişmeye başlar. Başına gelen olaylar, Silvia'nın arkadaşlığı, onun tavsiyesiye çalışmaya başladığı restoran Çiçek'in hayatını oldukça değiştirir. Restoranın sahibi Dom, Çiçek'in kalbinde yer edinirken büyük aşklar kavgayla başlar sözünü doğru çıkarıp başlarda birbiriyle kapışan Dom ve Çiçek, zamanla birbirlerine karşı olan çekime yenilirler. Aşkları ilerlerken araya giren 3. şahıslar ikilinin arasını bozmayı başarır. Sonunda ise Dom ve Çiçek'in uğruna savaşacak bir aşkı kalacak mı onu okuyoruz. Öncelikle kitabı başlarda okurken hep bir ekşın olsun diye beklerken oldukça iyi gidiyordu. Ama Dom ile tanıştıktan sonraki sayfalar ve olaylar bazen yavanlaşsa da ara ara gülümseten diyaloglar da oluşturuyordu. Dom'u sevdiğimi söylemeliyim, her ne kadar suratsız halleri bazı okurları sinir etse de şu kitapta bence en düzgün karakter Dom'du. Çiçek ise... bazen sinir olduğum bazen de şapşallıklarına güldüğüm bir kadındı. Çiçek ve Dom'un arasındaki aik bence çok yavan kalmıştı. Çok yüzeysel geçmişti. Başta birbirlerine tahammül edemeyen ikili bir akşam ortamın değişmesiyle öpüşür ve Çiçek o andan itibaren aşk tereddütüne düşer... ya bana bu ikili arasındaki ilişkinin doğuşu ve gidişatı biraz Türk filmi kıvamında geldi. Daha yoğun duygularla yazılabilirdi. Ahh, evet! Kitapta duygu eksikliği vardı bence. Ve olayların döngüsünde de özellikle son kısımlar çok hızlı geçiştirilmişti. Yani Dom ve Çiçek'in ilişkisi, Çiçek'in Türkiye'ye dönmesi falan ne bileyim jet hızındaydı o kısımlar ki bence aşk acısı söz konusuyken biz pek onu okuyamadık. :( Kitaba dair yorumu pek uzatmayacağım. Çok aşırı büyük beklenti ile okumazsanız sevbilirsiniz kitabı. Çok muhteşem değildi ortalama bir şeydi. Yani 5 üzerinden 3,5 lüktü.

İlk
İlk

7

http://illekitap.blogspot.com/2018/09/zeynep-isklar-ilk.html Zeynep Işıklar'ın Mevsim serisi olan kitaplarını okuduktan sonra bu kitabı da merakla bekliyordum. Diğer kitaplarından nasıl bir kalemi olduğunu ve kurgularının nasıl olduğunu bildiğimden ona göre bir beklenti içerisinde okudum kitabı. Öncelikle detaylı yoruma girmeden söylemek istiyorum ki Zeynep Hanım'ın kitaplarını seviyorum çünkü akıcı, sıkmayan ve bir atraksiyonun olduğu kitaplar yazıyor. Bu da benim hoşuma gidiyor. Kitaplar kurguları sebebiyle hızla akıyor ve çabucak bitiyor. Muhteşemler diyemem çünkü bana göre eksik tarafları var ama okurken sıkılmıyorum ya da off bitsin artık falan da demiyorum, okumaktan zevk alıyorum. İlk olarak kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; üç yaşında yetimhaneye bırakılan ve oradaki çocuklar tarafından dışlanan Meyra artık on dokuz yaşındadır ve artık yetimhaneden ayrılıp kendi hayatını kurması beklenmektedir. Dışarıdaki dünyaya dair hiçbir şey bilmeyen ve kendi kapalı kapıları ardında büyümekten başka bir şey yapamayan Meyra, hayata atıldığında dünaynın en acımasız ve vahşi ve tehlikeli yanlarıyla karşı karşıya kalıyor. Kaldığı otelde tecavüze uğrayacağı zaman Ezel'in gelmesiyle ise hayatı bambaşka bir boyuta geçiyor. Ezel'in güvenli evinde, korunaklı hayatında, aşk dolu kollarında mutluluğu tadan Meyra, aslında öyle bir sırlarla dolu ve tehlikeli bir dünyaya giriyor ki sonrasında keşfettiği sırlarla ve açığa çıkan gerçeklerle hem aşkı hem de Ezel'e duyduğu güven büyük bir sınavdan geçiyor. Ezel'in karakteristik özelliklerini ve tavırlarını oldukça sevdiğimi söylemeliyim. İçimizde kötü çocuklara beslenen o aşkı fazlasıyla depreştirdi Ezel. Yaşadıkları kolay olmamasına rağmen hayatta kalabilmiş olması, güçlü olması ve tehlikeli tarafının düşmanlarını korkutuyor olması cidden çok iyiydi. Meyra ise tam anlamıyla Ezel'in zıttıydı. Ezel ne kadar tehlikeli ve kirliyse Meyra o kadar temiz ve masumdu. Bir yerde birbirlerini tamamlıyorlardı diyebilirim. Ancak, Ezel ve Meyra arasındaki aşkı biraz daha duygu yüklü yazılsaydı çok daha muazzam bir kitap ortaya çıkabilirdi. Açıkçası romans okurken okuduğum aşkın beni iliklerime kadar titretmesini isterim ancak Ezel ve Meyra'nın aşkında o hissi yakalayamadım. Bu duygular hiç yoktu değil, vardı ama beni tatmin edecek bir yoğunlukta değildi açıkçası. Tam o yoğunluğu yakaladığımı hissettiğim ancak nasıl olduğunu anlamadan aralarındaki aşk tensel boyuta geçti. Yanlış anlaşılmasın ben hiçbir zaman +18 sahneler okumaktan utanmadım veya rahatsız olmadım dolayısıyla da bu kitaptakiler de beni rahatsız etmedi. Ama o aşkı hissedeceğim zaman durumun boyut değiştiriyor olması o aşk hissini şehvete bıraktı ;) o yüzden daha yoğun bir aşk yazılabilirdi. Ki bazı yerler de de biraz vıcık diyebileceğim aşka geçiş de oldu... olmadı değil, bu durumdan rahatsız olmadım ama kitaba dair olan beklediğim şeyi pek bana veremedi açıkçası. Hadi ama, Ezel bir yerde mafya babası gibi tehlikeli bir adamdı onun bir kadının elinde oyuncak olabilecek kadar yumuşayacağı, basit kıskançlık krizlerine gireceği sahneleri pek beklemiyordum açıkçası. Tüm bunların yanında kitabın son bölümleri... Selim'in oyununun ortaya dökülmesi ve Cengiz'in anlattıkları falan.. işte bu kitapta benim için asıl vurgun olan kısımlardı. Beklemediğim bir şeydi ve dahası ben beni şaşırtan yazarları severim, o satırlar fazlasıyla şaşırttı beni. Keşke o kısımlar Ezel tarafından anlatılsaydı dedim... daha nefes kesici olabilirdi sanırım ki kitaptan da beklediğim satırlar tam olarak onlardı. Son bölüm ise... ahhh bütün bu hengamenin son erip de mutlu son dediğimiz kısım var ya... onu okumaya bayılıyorum :) Kesinlikle favori sahnelerimden biriydi o kısım da :D Neyse yorumumu fazla uzatmayayım. Kitabı sevdim ama dediğim gibi muhteşem değildi. Ortalama bir kitaptı benim nazarımda. Kitaptan beklediğimi veren kısımlarda vardı ama vermeyen kısımlarda vardı ne yazık ki. Ancak yazarın kalemini sevdiğimden dolayı da kitaplarını okumaya devam edeceğimi de şuraya sıkıştırayım.

Safir
Safir

9

http://illekitap.blogspot.com/2018/09/m-lemariz-safir.html Daha önce M. A. Lemariz kitabı okumamış ve yazarın kalemiyle ilk kez karşılaşmış biri olarak şunu söylemeliyim ki oldukça iyi ve güçlü kalemi var. Diğer kitapları nasıldı bilmiyorum ama bu kitap - Safir - bir historical romans ve bir Türk yazar olmasına rağmen İskoç hikayesini oldukça güzel yazmış. Daha önce bu türün kraliçeleri diye adlandırdığımız kişilerin kitaplarında gördüğümüz kadar gerçekçi ve güçlü bir şekilde konu almıştı kurgusunu. Düşünüyorum... düşünüyorum ne eksiği vardı kitabın diye... bulamıyorum. Ahh evet bir eksiği vardı kitabın. Ciddi anlamda çok fazla yazım hatası vardı ve bu okurken beni zaman zaman rahatsız etti çünkü bazen bazı satırların üzerinde düşünmek zorunda kaldım diyebilirim. Her an bir kelimenin sonunda başında ya da noktalama işareti olması gereken yerde uyumsuz harfler karşıma çıktı ve bu durum ne yazık ki oldukça rahatsız ediciydi. Bunun haricinde kitabın kurgusuna dair ya da yazarın kalemine dair eleştirebileceğim tek bir nokta yok bu kitapta. Direk yoruma daldım biliyorum kendimi durduruyor ve kitabın kısaca konusuna değiniyorum; Eva bir klanın tek varisi aynı zamanda annesinin bir ihanet sonucu ortaya çıkan ürünü olduğu olduğu Kral'ın gözetimi altında sarayda esaret altındayken Kral bir gün onu en korkulan savaşçısı, ilk karısının kafasını kralına getiren Kafa Koparan Brain yani savaşçısı ile evlendirme kararı alır. Eva için oldukça korkutucu olan bu evlilik Brain için de bir o kadar korkutucu boyut alır. Çünkü savaş meydanlarının korkusuz, yenilmeyen ve acımasızlıkları ile efsane olmuş askeri, bir klanın lordu ve bir leydinin kocası olacaktı. Tam da en tecrübesiz olduğu konuyla sınan Brain ile esaretten özgürlüğe açılan kapıda bir klanın hanımefendisi olmanın ne demek olduğunu bileyen Eva'nın evlilikleri, klanla verdikleri uğraşları ve düşmanlarıyla karşı karşıya kalmalarını anlatırken aynı zamanda iki gencin kalplerine düşen aşk tohumlarının filizlenmelerini okuyoruz. Brain'ın kendisi ile olan savaşı, aşkı kabullenme aşamaları, Eva'ya karşı hisleri çok tatlıydı. Bunun yanında savaşçı kimliği, dillere destan olmuş herkesin yüreğine korku salmış Kafa Koparan kimliği ise... okuması ayrı bir keyifliydi. Yazarın bu detayları yazarken okuru son sınırda tatmin hissi yaşatmayı amaçlamış ve amacına ulaşmış bence. :) Eva ise... kızım sen çok tatlıydı. Her halinle ayrı bir sevimliydin :) Sana söz söylemeye gerek yok bence ;) Kitapta en hoşuma giden şey ise Lain, Kai, Bradack üçlüsü ve onların hayatlarına dokunuşlar küçük Ervyn, annesi, diğer kızlar... sadece bir aşk hikayesi yazıp iki kişi anlatmak yerine klanın hayatına değinmesi çok güzeldi. Ben çok sevdim açıkçası. Caci... oldukça büyük bir sürpriz olmasının yanında kitaba bir sihirli dokunuş olmuş. İnce düşünülen ve o zamanların inançları ile kıyaslandığında cuk diye oturan bir detay olmuş. Kitabın son kısmı da tam beklediğimiz gibiydi. Bu tür kitaplardaki o mutlu sonu seviyorum. Onlar adına mutlu olmuş, gülümsemeli ve tatmin olunan bir hikayeyle kitabı kapatmanın hazzı bambaşka... Neyse... Çok uzatmayayım :) Ben kitabı çok sevdim. İçimde bir ses bu kitabın devamı gelir... hikaye yarım kaldığından değil. Kitaptaki Karanlık Savaşçı olarak anılan Marrok'un da hikayesine dokunuş yapılacağını düşündüğümden... ben hevesle ve merakla beklemede olacağım :) Sevgili yazarımızın diğer kitaplarınıza da mutlaka el atacağımı burada duyurur ve Safir'i historical romans severlere tavsiye ederim :)