http://illekitap.blogspot.com/2018/06/rachel-van-dyken-bahis-bet-1.html Çıktığında çok merak ettiğim ama hakkında duyduğum yorumlardan sonra hevesimin kaçtığı ama yine de denemek istediğim bir kitaptı Bahis. İsminin nereden geldiğini kitabı okurken anlıyoruz ama kitabın içeriğinde bizim örf adetlerimize ters şeyler olduğu da değişmez bir gerçek ama bunu göz ardı edeceğim çünkü bu bizim dışımızda onlara göre oldukça normal bir durum olduğundan dolayı pek önemsememeye karar verdim. Şimdi diyeceksiniz ki bu kız neden bahsediyor? Şöyle ki kitapta Kacey, Titus kardeşlerden küçüğü olan Jake ile bir ilişki yaşıyor ve bir gece alkolün de verdiği cesaretle aralarındaki arkadaşlığını bozarak beraber oluyorlar. Bu da ikisinin birbirinden kopmasını sağlıyor. Ama asıl olay şu ki Jake'in ağabeyi Travis, küçüklüğünden beri Kacey'e aşık ve bir haftasonu için Jake ile beraber onların evine geldiğinde Travis'e olan duyguları depreşiyor ve beraber oluyorlar... Yani tamam Jake ile Kacey'nin ilişkisi gençlik aşkı olarak kalsa ve yatmasalar falan Travis ile olan birlikteliği o kadar batmazdı belki gözümüze ama açıkçası o durum olmadı. Sanırım bizim tabularımız ters olduğundan dolayı bilemiyorum ama tarafsız da olsam pek hoş karşılamazdım yani. Kitabı direk eleştirerek başladım ama olmaması gereken şeyler vardı yani ne yapabilirim. Bunun haricinde büyükanneye bayıldım süperdi. Aile ilişkisi de çok güzeldi. Her ne kadar Kacey yüzünden Jake ile Travis'in arası limoni olsa da yine de birbirleriyle olan ilişkileri çok eğlenceliydi. Travis'in böylesine severken sonunda mutlu olmasına sevindim ama keşke Kacey, geçmişi temiz bir kız olsaydı. En azınsan Travis'in kardeşiyle bir geçmişi olmasaydı. Kitaba dair çok bir şey diyemeyeceğim zaten fazlasıyla sövdüm galiba ama dediğim gibi Jake ve Kacey ve Travis üçlemesi ile olan ilişkiler biraz beni soğuttu sanırım kitaptan. Ama genel olarak bakıldığında kitap akıcı, sıkmayan ve zaman zaman da eğlenceliydi. Ben okurken Jake ile Kacey'nin yattığı kısmı okumamış gibi yaptım bu yüzden kitabı okumaktan zevk aldım benim gibi bakarsanız siz de sevebilirsiniz. Ben 5 üzerinden 2,5 veriyorum ve yayınevi serinin ikinci kitabını çıkarırsa okutacağım sırf Jake Titus'un burnunun sürtülmesinden ve bir kızın peşinden koşuşundan zevk almak için okuyacağım.
http://illekitap.blogspot.com/2018/06/lisa-kleypas-suya-yazlan-hayaller.html Lisa Kleypas'ın Friday Harbor serisinin 3. kitabı Suya Yazılan Hayaller'i de bitirmiş bulunuyorum. Açıkçası serinin her bir kitabı birbirinden iyiydi ama nedense ben Alex ve Zoe'nin hikayesini daha çok sevdim. Sanırım bunda büyükanne Emma ve hayaletin hikayelerine de değindiğinden olsa gerek. Bu seride öğrendiğim bir şey varsa kesinlikle ana karakterlerin sadece aşkını anlatmıyor. Küçük sihirlere, mucizelere de dayanıyor ya da imkansız denilen küçük hayali dokunuşlara... Bu kitapta en çok sevdiğim şey, güvensizliklere, ürkekliğe rağmen aşkın bir şekilde yolunu bulup hayatını yaşamasıydı. Alex'i zaten diğer iki kitaptan tanıdık ve nasıl sorunlu bir evlilik yaptığını ve hayat bakış açısını gördük. Karamsarlıkta ve negatif düşüncelerde bayrak taşıyacak kadar bir numara olsa da onunsa yüreğinde küçücük minicik bie umut, duygu kırıtısı varmış ki Zoe'nin duyguları karşılıksız kalmadı. Hayalet ve Emma ile ilgili kısımlar çok fantastik kalsa da bence kitaba yakışmıştı. Çünkü Alex'i mutluluğu ve aşkı hakedebileceğine inanmasını sağlayacak daha başka bir olamazdı. Aşkın bu kadar güzel filizlenmesi süperdi. Holly'i bu kitapta pek göremedim sanırım Alex'in onunla çok fazla vakit geçirmiyor olmasındandı ama görmeyi isterdim açıkçası. O ufaklık çok eğlence katıyordu bence kitaba. Neyse çok uzatmayayım ben kitabı diğerlerine nazaran daha çok sevdim. Sebebini bilemiyorum belki de daha fazla imkansızlık barındırdığındandı... bilemiyorum... Bence 5 üzerinden 4 lüktü. Beş verebileceğim kadar mükemmel değildi ne yazık ki ama kesinlikşe okumaktan zevk aldığım bir kitap oldu. Sizlere de bu seriyi tavsiye ederim. Bence Lisa Kleypas'da mutlaka okunması gereken yazarlardan.
http://illekitap.blogspot.com/2018/06/lisa-kleypas-askn-son-yanks-friday.html Lisa Kleypas okumaya son sürat devam ederken bu kadının kurgularını da sevdiğimi fark ettim. Artık gözüm kapalı kitaplarını alacağım bir yazarım daha var :) Gerçi neredeyse bütün kitapları aldım ya neyse ;) Friday Harbor serisinin 2. kitabı Aşkın Son Yankısı, ilk kitaptan tanıdığımız Nolan kardeşlerin ortancası Sam'in ve cam sanatçısı Lucy'nin hikayesi. Cam Sanatçısı Lucy'nin aile ilişkisine, kardeşiyle diyaloglarına ve sanatını yaparken ortaya çıkardığı sihre değinen bir hikayeydi. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; erkek arkadaşı tarafından aldatılan ve erkek arkadaşının aldattığı kişi de kız kardeşi olduğunı öğrenen Lucy'nin hayatına kaldığı yerden devam ederken tanıştığı Sam ile aralarında bir çekim hissetse de bağlanma korkusu yaşayan ve kadınlarla sadece cinsellik yaşayan Sam ile bir ilişki nasıl olacak? Bu kitapta biraz da aşkın yavaş yavaş filizlenerek çoğalması, aklı, bedeni, ruhu, kalbi tamamen kaplayarak ateşini göstermesi ve mutlu sonu okumamıza neden oldu. Şahsen Lucy'nin yaşadığı ihanet çok büyüktü. Kız kardeşi Alice yiyebileceği en büyün vurgunu yedi ve buna rağmen affedici davranması ne kadar büyük bir kalbe sahip olduğunu gösterir. Şahsen ben Alice'in düğünde terk edilmesine oh iyi oldu derdim. Ettiğini buldu. Bunu hak etti derdim. Çok mu kötüyüm be ;) Mark ve Maggie'nin evlilik yolunda olmalarını okumak çok güzeldi. Holly her zaman ki gibi şirinliği, sevimliliği ile bence kitabın en muhteşem detayıydı. Alex'in geçirdiği sürece üzüldüm ama şimdi onun kitabına başlayacağım için eşsiz ve oldukça bütük bir aşk okumayı bekliyorum. Lucy'nin arkadaşları Justine ile Zoe'yi çok sevdim. Sam'in Lucy'e bakıcıklık yaptığı zamanlar çok sevimliydi ve bu bile sevdiği insanlar için her şeyi göze alabilecek bir adam olduğunu gösterir. Kitabın sonunda bile Lucy'e hayallerinin peşinden gitti döndüğünde burada bekliyor olacağım dedi daha ne olsun ama değil mi? Ben sevdim kitabı. Cidden güzeldi ve şimdi büyük bir hevesle 3. kitaba başlıyorum. Alex'in hikayesi benş bekler sonuçta ;)
http://illekitap.blogspot.com/2018/06/lisa-kleypas-yalnzlar-adas-friday.html Lisa Kleypas'ın çoook seneler önce bir kitabını okumuştum. Hatta historical romance'dı okuduğum kitabı ve nedense yazarın diğer kitapları için devamını getirmemiştim. Şimdi daha doğrusu bu sene yazarın bütün kitaplarını toplayamaya başladım ve bir iki eksiğin haricinde hepsi elimde var. Tekrardan yazarı okumaya başlayacakken yorumuna güvendiğim birkaç blogger ve kitapsever bana Friday Harbor serisi ile başlamamı çünkü bu serinin historical romanslarından bir tık aşağıda olduğunu söylemişti. Ben de onlara güvenerek yazarın kitaplarına Friday Harbor serisi ile başlayıp Nolan kardeşlerle tanıştım. Öncelikle söylemek isterimki yazarın kurgusunu sevdim. Kitap zaten kısacıktı ama şu kurguyu uzatıp, dallandırıp budaklandırıp, entrikalarla çevirebilirdi. Yapmamış, tadında bırakıp olması gerektiği gibi kurguyu ilerletmiş ve okurun yüreğine azıcık sihir, birazıcık umut ve güzelce de aşk ekip kitabı bitirmiş. Bu yüzden sevdim. Kitabı zaten bir gecede bitirdim. Kısacıkdı, çabuk okunuyordu ve su gibi akıyordu kurgusu. Bir baktım ki bitmiş. Kendimi birazda romantik komedi tadında bir film izler gibi hissettim açıkçası... tam da bir filme konu olacak cinstendi kitap. Alex, Sam, Mark Nolan'ın kardeş ilişkileri ve küçük yeğenleri Holly ile olan ilişkilerini okumak çok tatlıydı. Maggie'den tam da aileye yakışan gelin oldu. Serinin her bir kitabı bir kardeşi anlatıyor. Mark'ı mutlu sona ulaştırdık darısı diğer kardeşlerin başına ;) Ah bir de söylemezsem içimde kalırdı. Çevirmenleri bazen anlamıyorum... hadi çevirmen görmedi kitap edisyondan hiç mi geçmedi diye düşünmeden edemiyorum çünkü kitapta imla hataları vardı ki baya vardı bir yerden sonra önemsememeye karar verdim. Ama Sam'in üzüm bağının adını kitabın başında orijinal dilde yazıp sonrasında Türkçe'ye çevirmek nedir ya... azıcık dikkat ve özen istemek bence hakkımız olmalı... Epsilon hiç yakışmıyor sana böyle hatalar... Neyse... kitaba dair çok yorum yapmayacağım zaten kısacık bir şeydi ama sevdim çok mükemmel değildi belki ama güzeldi. Açıkçası 5 üzerinden 4 veririm ben buna.
http://illekitap.blogspot.com/2018/06/michelle-magorian-iyi-geceler-bay-tom.html İkinci Dünya Savaşı'nı konu alan tarihsel kurgulardan biri daha... ama tabi daha klasik ve çocuk kitabı türündeydi. Kitap, küçük bir çocuk olan Willie'nin hikayesini anlatıyor. Savaş sırasında evlerinden, ailelerinden ayrılan birçok çocuktan biri Willie... yaşlı Thomas Oakley'in yanına sığınmacı olarak verilen Willie'nin hikayesi... annesinden sevgi görmeyip, şiddet gören, oyun oynamasının, konuşmasının bedelini dayakla ödeyen, korkak, ürkek, konuşmaya korkan, her an kendisine kızılacağına inanan ve her adımında bir günah işlediği beynine kazınmış henüz sekiz yaşında bir çocuk Willie... Bay Tom'ın yani Thomas Oakley'in yanında sevilmenin, çocuk olmanın ve yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenirken Bay Tom'a da kaybettiklerinden sonra hayatta kalmak için bir amaç sağlıyor. Aslında kitabın yüreklere dokunan bir hikayesi vardı. Özellikle kitabın başlarında Willie'nin adapte olması, yaptıklarında ürkek olması ve Bay Tom ile olan iletişimini okumak zaman zaman gözlerimin dolmasına neden olduğunu itiraf etmeliyim. Çünkü bir çocuk o hayatı değil, deli dolu oynayacağı, düşüp kalkacağı, hatalar yapıp onlardan ders alacağı, okula gideceği, hayatını dolu dolu yaşayabileceği bir hayatı hak ederken Willie'nin bütün bunları Bay Tom'un yanına geldiğinde sahip olması... ve bunu okumak... gerçekten yürek burkuyordu. Bay Tom ise karısını ve bebeğini kaybettikten sonra tek başına devam ettiği hayatına aniden, apansız giren Willie ile tekrardan renklenip, hareketlenmesini sağladı. Cidden güzel bir ktiaptı, zaman zaman çok yavaş gittiğini ve zaman zaman da insanın yüreğine dokunduğunu itiraf etmeliyim. Sabırla okunması gereken bir kitap ve bence okuyan herkese bir şeyler verebilecek bir kitap. Güzeldi, ben sevdim. 7'den 70'e herkesin okuyabileceği bir kitaptı. Saf, karşılıksız ve en güzel haliyle karşımıza çıkan bir sevginin hikayesiydi.
https://illekitap.blogspot.com/2018/06/kristy-cambron-gelincik-ile-serce.html "Her çocuğu kurtarmaya gücüm yetmeyebilir ama sana bu paketi verebilir ve sadece bir tanesini dahi kurtarabilirsem, buna değer." Vay canına... açıkçası böylesi bir kitap beklemiyordum. Beklentimin çok ötesinde çıktı ki ben Kelebek ile Keman'ı okumamıştım dolayısıyla nasıl bir kurguyla karşı karşıya olduğumu tam olarak bilemiyordum ama böylesi bir kurgu da beklemiyordum. Her ne kadar kurgu olsa da içerisinde barındırdığı gerçeklik tüyler ürpertici. Yahudi soykırımı... Nazilerin acımasızlığı... tarihe dokunuşlarla yazılmış tüyler ürperden, kalp kıran, yürek burkan, buram buram gerçeklik kokan bir kitap. Muhteşemdi. Açıkçası bir günümüze gidip de bir geçmişe giden kitaplarda en merak ettiğim şey nasıl birleşecekleri olurdu, bu kitapta da o vardı. 1940'lardaki olaylarla günümüzde yaşananların bağlantılanması muhteşemdi. Özellikle Terezin'de olan olayları okumayı, Kaja ve Liam'ın hikayesini Sera ve William'ın hikayesinden daha çok merak etmiştim ve onları okumak cidden oldukça etkileyiciydi. Terezin'de yaşanan olaylar, savaşın acı yüzü, her daim masum insanlardan çalınan hayatlar ve çocukların asla içerisinde yer almaması gereken savaşlar... Çocukların masumluğunun, saflığının içerisine o acımasızlığı nasıl koyarsınız... ciddi anlamda etkileyen ve yürek burkan satırlardı. Ve... kesinlikle Kaja'nın yerinde olsam, o çocuklar için ben de her şeyi göze alırdım. İnsan onlarca masum yüreği ardında bırakıp nasıl gidebilir ki ama değil mi? Terezin'deki toplama kampının bütün acımasız yüzü gözler önüne serilmiştir resmen. Açıkçası bu tür kitaplar hakkında söylenecek çok fazla şey olur ama aynı zamanda da çok bir şey de söylenemez içerisinde barındırdığı gerçeklikten dolayı ama şunu demeliyim ki mutlaka okunmalı. Ben tarih içerikli kitapları okumayı sevmem normalde ama kurgulaştırılmış tarih kokan kitapları ise severim. Bu da öyleydi. Özellikle yazarın kitabın sonunda yazdığı not ise alt tarafı kurgu deyip geçemeyeceğimiz gerçekliği gözler önüne seriyordu. Kitaba dair çok fazla bir şey söylemeyeceğim ama historical fiction dediğimiz tarihi kurguları okumayı seviyorsanız mutlaka deneyin ama önce Kelebek ile Keman'ı okuyun çünkü Hidden Masterpiece serisinin 2. kitabı ve ben direk bundan başladım. Her ne kadar sonunu biliyor olsam da mutlaka Kelebek ile Keman'ı da okuyacağım. Çünkü Terezin'de yaşanan olayların gerçekliği tüyler ürpertirken dahasını öğrenme isteği uyandırıyor. Ben kitabı çok beğendim. Beklentimin çok üstündeydi açıkçası bu yüzden 5 üzerinden 5 veririm bu kitaba. Bazen bazı şeyleri anlatmak için kelimeler kifayesiz kalır, bu kitaptaki Terezin kampında yaşananları da anlamak öyle..
http://illekitap.blogspot.com/2018/06/samantha-young-aramzdaki-ucurum.html Samantha Young'un son çıkan kitabı Aramızdaki Uçurum, diğer kitaplarından çok daha farklıydı. Özellikle On Dublin Street serisinden oldukça farklıydı. Açıkçası beklediğim gibi değildi, kötü anlamda değil yanlış anlaşılmasın iyi anlamda beklediğim gibi değildi. Ergen karakterlerin olduğu bir kitaptı ve kurgu öylesine güzel anlatılmıştı ki su gibi aktı ve nasıl bitti anlamadım. Yazarın üste peş peşe 5 kitabını okudum bununla birlikte ve şimdiye kadar neden okumayıp bekletmişim pişman oldum. Keşke daha önceden okusaydım kitaplarını. Kurgularını, anlatımını ve karakterleri yaratış şeklini çok sevdim. Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri olmaaı çok güzeldi. Bu kitapta da öyleydi. Görünüşte annesinin yeni evliliğine, yeni üvey ailesin ve yeni hayatına alışmaya çalışan İndia'nın hayatını konu alacak bir gençlik kitabı olacağını düşünmüştüm ama hem beklentimden farklı çıktı hem de beklediğim gibi çıktı diyebileceğim birçok şey vardı. Duygular, olaylar öyle bir anlatılmıştı ki ciddi anlamda hissederek okudum ve şunu söylemeliyim ki her bir sayfasından, satırından, cümlesinden, kelimesinden tatmin oldum. Sadece sonu... o son biraz yarım kalmış gibi hissettirdi. Yani İndia-Elle-Finn'in hayatlarının devamını okuma isteğiyle doldurdu. Aslında yazar bir yandan da sonu siz yazın... bu hikayeye nasıl bir son yazmak istediğinize siz karar verin demiş gibi... ama devamını da okumak isterdim. İndia'nın geçmişi çok acı vericiydi ve yaşadığı güvensizlikleri, hep popüler olma isteğini, annesiyle arasındaki diyalogların ardında yatan acı cidden o yaşta bir genç için çok ağır dedirtiyordu. İndia'nın bildiği hayattan tamamen yabancı olduğu ve tabiri caizse paranın peçete gibi kullanıldığı zenginlikte bir hayata geçmesi... aslında pek de her şeyin göründüğü gibi olmadığın göstergesiydi. Çünkü o zenginliğin içindeki gençlerin aslında nasıl da mutsuz bir hayata mahkum olduğunu gösterirken kendi seçimlerini değil onlar için seçilen seçimleri yaşamak zorunda kalması... ciddi anlamda mutsuz bir hayatı gözler önüne seriyordu. Hani bazen diyorlar ya parayla mutluluk olmaz diye, işte bu kitapta biraz da bunu görüyoruz. Finn'in hayatı ve Elle'in seçimleri... her ikisi de birbirlerini koruyup kollarken kaçındıkları sırları ve gizledikleri mutsuzlukları içler acısıydı. Şöyle bir bakıyordum da onların bu mutsuzluklarına İndia bir umut ve mutluluk getirdi. Belki de heyecan, yaşamak için bri amaç getirdi. Güzeldi... İndia'nin bütün o geçmişine ve korkularına rağmen güçlü durma çabası... süperdi. Bütün sırlar ortaya döküldüğünde Charlotte ve Gabe'in yanlarında olması arkadaş bu dedirtti. Bryce tam bir sürtük çıktı. Joshua bence hala onunla sevgili diye atsın kendini bir yerden aşağıya. Özellikle söylemek isteğim bir şey var o da her ne kadar üvey kardeş olsalarda İndia ile Ella arasında oluşan arkadaşlık çok güzeldi. Bir yerde hem kardeş hem arkadaş hem de sırdaş oldular ve belki de en büyük destekçileri oldular. Böyle bir gücün karşısında kim durabilir ki. Ben kitabı cidden çok beğendim. Dediğim gibi diğer kitaplarından çok farklı ve bambaşka bir kurgusu vardı. Sevdim. Mutlaka deneyin derim ben.