https://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/gunes-demirel-sensiz-asla.html Türk yazarlar alemine daldım ve tercihimi kalemini sevdiğim Güneş Demirel'in son çıkan kitabı Sensiz Asla kitabını okudum. Bu kitabı hevesle bekliyordum çünkü Seni Severken kitabından tanıdığımız Gaye ve Kenan'ın kalplerinin aşka uçmasını ve hayatlarının aldığı yönü okuyacaktık. Ve ben bu kitabı merak ediyordum da. Güneş Demirel, yormayan, gereksiz entrikalar çevirmeye, akıcı bir şekilde aşk hikayelerini kaleme alıyor. Aşkın içerisine harmanladığı aile ve arkadaşlık ilişkilerini de seviyorum. Ve bu kitapta bunu bol bol okuduk. Bir se hafiften dokunuşlar yapıldığı ekşın sahneleri ise tam benlikti. Ahh... bir de terör olaylarına-patlamalarına değinmesi ve bunları karakterlerin yaşaması ise bence kitabı bir kademe üste taşıdı. Kenan'ın Zeynep ile aşkı çok güzeldi. Aslında Kenan tam ilk görüşte aşkın nasıl olduğunu ve nasıl hissettirdiğini okuduk. Oldukça iyiydi ve sevdim ben. Sanırım şu kitapta tek sinir olmadığım karakterdi :) Zeynep ise.. naifliği, yalnızlığı ve masumluğuyla gönlümü fethetti. Ama... Zeynep ve Kenan aşkı bir yerde klasik bir ilişkiydi. Asıl olaylı olan Avukat, ele avuca sığmayan Gaye ve Komiser Can'dı. Onların aşkı tam fırtınalıydı. Tam da Seni Severken kitabında tanıdığımız Gaye'ydi ve şunu söyleyeyim ki ben Gaye'ye taptım. Çok sevdim. Gerçi Can'ı da sevdim. Ben sanırım duygularını dolu dizgin yaşayan Gaye ve Can'a bayıldım. Onların olduğu sayfalar benim içim daha akıcıydı. Bu kitapta Erkan ve Gülsu'yu okumak paha biçilemezdi. Onların aşklarını ilk okuduğum andan beri çok sevmiş ve böyle bir aşk yok demiştim. Ki hala da diyorum çünkü hiçbirinin aşkı onların ki gibi hissettiremez. Kıyaslama gibi olacak ama Seni Severken kitabındaki gibi damardan giren bir aşk değildi daha romantikti. Daha eğlenceliydi. Daha sevimliydi. Evet fırtınalıydı ama aynı oranda da sevimliydi. Ben sevdüm kitabı ve okurken zaman zaman hüzünlensem de eğlenerek okuduğum satırlarda olmadı değil. Gaye ve Kenan'ın arasındaki kardeşlik ilişkisine hayran oldum. Kitaplarda böyle ilişkiler okumak hoşuma gidiyor. Ayy çok daha fazla şey söylemek istiyorum ama kitap içeriği olmasın diye söylemeyeceğim o yüzden susuyorum. Ama bence okuyun çok beğendim ben. 5 üzerimden 4 veriyorum ben bu kitaba sebebi ise sadece kişisel ben Gülsu ve Erkan aşkı gibi büyük bir aşk istiyordum ama daha eğlenceli bir aşk buldum. Neden bilmiyorum ama Gülsu ve Erkan'ın o eşsiz ve büyük aşkı gibi bir aşk değildi. Ama tam da Gaye'ye yakışan bir kitaptı.
https://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/sara-blaedel-unutulmus-kzlar-louise.html Ne romandı be! Tüyap'ta aldığım ve nedense okumayı ertelediğim bir romandı şimdi ise bitirdim. Öncelikle bolca dedektiflik araştırmayı konu alan bir polisiye. Bu yüzden klasik polisiyeler gibi adrenalin dolu kovalamaca beklemeyin diye uyardıktan sonra kitaba dİr yorumuma gireyim. Kitap ormanda bulunan ölmüş bir kadın cesedinin kimliğinin araştırması ile başlıyor. Ardından bir kadın cesedi daha bulunuyor ve içerisine bir tecavüz vakası giriyor. Bu ikisi arasında bir bağlantı var mı diye araştırılırke ortaya geçmişte işlenen suçlar, saklanan sırlar ve dönen dolapların ortaya çıkması ile devam ederken olaylar bambaşka yönlere doğru kayıyor. Konu olarak ilginç ve merak uyandırıcıydı. Ancal başlarda çok yavan ve ağır gitmesinden dolayı sıkıldığımı da itiraf etmeliyim. Benim polisiye kitaplarda aradığk hareketlilik yoktu. Olanda zaten son 150 sayfada başlamaya başladı yani olaylar çözülmeye yaklaştığında. Dolayısıyla başlarda sıkıldım sonlarsa ise sevdiğim bir kitap oldu. Bir de kitap ağır ilerlediği için akıcı değildi olay açılana kadar sabır gerekiyor okurken. Çok fazla detaylı yorum yapmıyorum çünkü spoiler verip heves kaçırmak istemem. Biliyorsunuz polisiye kitaplarda en minik önemsiz görünen detay aslında kurguya dair çok büyük bir şey olabiliyor. Bu yüzden yorumumu kısa kesiyorum. Kısacası son sayfalardaki heyecan olmasaydı sıkılarak okuduğum bir kitap olurdu ne yazık ki ama o hareketlilik sıkıntımı attı. Okuyacaksanız sabırla okuyun kurgu kitabın yarısından sonra biraz hareketleniyor. Bir de kitabın bitiş şekline bakılırsa devamı gelecek gibi görünüyor. Ki gelirse okumayı planlıyorum çünkü Louise'nin çözmesi gereken büyükçe bir sır ve sorun var gibi görünüyor. Yarım bitmiş hissiyatı oluşturdu kitap bende ve Eik ile olan ilişkisi de ne olacak belli değil ve bir de Mik var... bilemedim bir yanım devamı gelsin okuyayım diyor diğer yanım pek de fark etmez diyor. Sanırım devam kitabı çıkarsa bir kez daha şansımı deneyip ve ne beklediğimi bilerek okuyacağım.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/scott-sigler-kacs-generations-trilogy-2.html Ve The Generations Üçlemesi'nin ikinci kitabı da bitti. İlk kitap Uyanış'ta doğum günü çocukları uyanmıştı ve hayatta kalmaya çabalıyorlardı. Şimdi, bu kitapta, Kaçış'ta bu çocuklar geldikleri gezegende hayatta kalmaya çabalıyorlar. Üstelik bu sefer aralarında çıkan anlaşmazlıkların yanı sıra bilinmez bir gizem saklayan bir gezegende hayatta kalmaya çalışıyorlar. Scott Sigler, ilk kitaptaki o soluksuz, nefes kesici hikaye bu kitapta da devam ediyordu. En az ilki kadar güzel, onun kasar muazzam bir kurguya ev sahipliği yapıyordu. Tabi bazı tahmin edilebilinir kısımlar vardı sonuçta Uyanış'ta büyük bir sırrı keşfetmiştik ve bu kitapta da dur durak bilmeden bu sırrın getirilerini okuduk. Geldikleri kenti keşfetmeleri, alınlarındaki sembollerin anlamlarını çözmeleri, kentteki tehlikelerle başa çıkma çabaları güzeldi. Özellikle içlerindeki ihanetle baş etme çabaları süperdi. O'Malley'in Em'in yanında olması, Bishop'un tavırları, diğer büyüklerin aldıkları kararlar, çabaları ve sonuçlarında keşfettikleri süperdi. Hele O'Malley'in başına gelenler beni en çok şaşırtan detay oldu. Açıkçası hiçbirini hak etmemişti. Yetişkinlerle verdikleri savaş... kitabın belki de en nefes kesen kısmıydı. Bir de savaş sahnesi... Ama kitap yine bir gizemle bitti. Bilinmez iki düşman mı dost mu ne olduğu bilinmez gemi ve biri de bariz belli olan düşman gemisi... şimdi bekle ki 3. kitap çıksın da hikayeye devam edelim. Umarım çok beklemeyiz. Ahh bir de dillerini bilmeyen iki ırkın... birbirinden çok başka ve farklılıkları bariz olan iki ırkın beraber çalışması ve bunun anlatımı çok güzeldi. İlki kadar çarpıcı değildi bu bir gerçek ama bu kitapta çok güzeldi. Hele ki adrenalinin hiç bitmemesi, hep yeni bir şeyler keşfediyor olmaları ve hayatta kalmak adına hep bir savaş vermeleri çok güzeldi. Doğum günü çocukları hayatta kalmak için hep savaş vermişlerdi şimdi de yeni bir yaşam kurmal için savaş veriyorlar. Üstelik büyük kayıplar vererek... Sevgili Go Kitap, 3. kitap içim bizi fazla bekletme lütfen ve biran önce çıkarında meraktan ölmeyelim bence :) Ben bu seriye bayıldım mutlaka deneyin. Distopya severseniz kesin okumalısınız eğer bu türü yeni keşfediyorsanız da denemeniz gereken bir kitap serisi. Her şekilde okuyun yani :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/scott-sigler-uyans-generations-trilogy-1.html Go Kitap'ın oldukça ilgi çeken kitaplarından biri olan Uyanış, sonunda okundu. Değişik, ilgi çekici, akıcı, merak uyandırıcı konusuyla yazarı Scott Sigler muhteşem bir kurguya el atmış. Kelimenin tam anlamıyla nefes kesiciydi. Öncelikle yoruma başlamadan önce yazarımız Scott Sigler kitabın sonunda okurlarından küçük bir ricada bulunmuş ve demiş ki... "Bir okurun şaşırmak için tek bir şansı vardır." Bunu elinden almayıp yorumlarınızda kurgunun sürprizini ve akışın ardındaki asıl olayı anlatacak ipuçları vermeyin. Ben de yazarın sözüne karşılık yorumumu, dikkat ederek elimden geldiğince spoilerden kaçarak yazacağım. Hep 'Doğum günü çocukları uyandı. Savaş başladı.' cümlerinin ardındaki anlamı merak etmiştim çünkü bu tarz bir başlangıçla uyumlu bir kurgu hiç aklıma gelmemişti. Ama yazar enfes bir kurgu yaratmış. Kitabın daha ilk sayfasında heyecan ve bir savaş başlıyor ve her ilerleyen sayfayla o savaş alevleniyor ve kitabın sonlarına doğru öyle sırlar ve gerçekler ortaya çıkıyor ki şaşırıyor ve inanamamazlıkla okumaya devam ediyorsunuz. Tabutların içinden çıkma çabaları, hayatta kalma çabaları, bir bilinmezliğe giderken karşılaştıkları şeyler ve her şeyin ardında öğrendikleri gerçekler... Öyle muntazam ve güçlü bir şekilde kurgulanmış ki bir insan hayal gücünün böyle bir kurguyu yapabilmesi takdir edilecek bir durum. Kitabın en çok hoşuma giden kısmı hiç adrenalinin ve heyecanın bitmiyor olması. Bir de o kadar akıcı bir şekilde ilerliyor ki sayfaları nasıl çevirdiğinizin farkına varmıyorsunuz. İşte bu yüzde bayıldım. Nedense hep başlarda sıkılırım sonlara doğru açılır falan diye düşünmüştüm ama yanıldım. Kitap başlar başlamaz adrenalin yüklemeye başladı bitene kadar da öyle devam etti. Daha önce böylesi bir kurgu okumadım ve beni böylesi şaşırtan bir kitap da okumadım. Dürüst olacağım beklentimin çok üstündeydi ve ben çok beğendim. Cidden farklı şeyler arayışındaysanız mutlaka denemelisiniz. Kitap sizi hem şaşırtacak hem nefesinizi kesecek hem gerecek hem damarlarınıza adrenalin pompalayacak hem de bitirdiğinizde elinizi ikinci kitaba atmanıza neden olacak. Ben bayıldı! Mutlaka deneyin derim.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/hazel-gaynor-sisli-hatralar-rhtm-bir.html Veee Arkadya Yayınları, bence çok fena vurgun yapıp efsanevi gemi Titanik'in hikayesine dokunuş yaptı. Ama filmindeki gibi muazzam bir aşka dokunup bırakan bir hikayeye değil... Titanik'e binip yeni bir hayata yelken açmayı hedefleyen, geride sevdiklerini, ailelerini bırakan insanların hayatlarına dokunuş yapıyor. Evet, aşk var ama aynı zaman da insanlar arasındaki sınıf ayrımına da değiniyor, büyük umutların yerle bir olmasına da değiniyor... ama her şeyden önemlisi gerçek karakterlerin yaşadıkları bir felakette değiniyor. Ben Hazel Gaynor'un kaleminden çıkma bir kitabı ilkez okudum ve sebebi de itiraf etmem gerekirse Bir Titanik Hikayesi olmasıydı. Çünkü filmi bir klasikken kitabı da aynı derecede olmalıydı benim nazarımda ve cideen öyle de oldu. Başlarda durgun giden, yolculuğun, sınıf farklılıklarının falan anlatılması biraz sıkmıştı beni ve itiraf etmem gerekirse bir ara yarım bırakayım diye de düşündüm çünkü ben kitaplarda hareket severim ve bunda o hareketi bulamamıştım ama tabi ki yarım bırakmam söz konusu değildi çünkü Titanik'in batmasının nasıl anlatılacağını o dehşeti nasıl ifade edileceğini de merak ediyordum. İşte o kısımda beklentimi karşılayan ve beni fazlasıyla etkileyiğ gözlerimi yaşartan satırları okudum. Filmde gördüğünüz bir aşk hikayesiydi... muazzam bir aşk hikayesiydi... peki ya diğer hayatlar? O gemide 2000'e yakın yolcu varken diğerlerinin umutları, hayalleri ve hayatları... işte bu kitap o kısma da değiniyor. Ve asıl vurgun kitabın teşekkür kısmında yazılan cümleler... kitap gerçek karekterleri, hikayeleri konu alıyor. Kitabın Titanik'in batmaya başladığı daha doğrusu buzdağına çaprtığı satırlardan sonraki her sayfası ayrı bir etkileyici ve göz yaşartıcıydı. Batmaz denilen gemi batıyor ve kaybolan giden hayatlar, umutlar, hayalleri okumak... tüyler ürpertici ve daha da önemlisi etkileyici... ellerimin titediğini inkar edemem o satırları okurken. Ben gerçek hayattan alınma kurguları severim. O kurguların yaşanmışlığındaki etkileyici taraf benim başka insanların hayatlarına dokunuyormuşum hissi vermesi paha biçilemez bir duygu. Bu kitapta da onu hissettim. Ve bir gün İrlanda'ya gitme şansım olursa kesinlikle Titanik faciasında hayatlarını kaybetmiş o 11 kişinin yaşadığı yerlere ayak basmak isterim. Düşünsenize yaşadığınız yerden 14 kişi gidiyor ve sadece 3'ü kurtuluyor... Çok fazla uzatmayacağım ama ben kitabı cidden çok sevdim. Dediğim gibi bailarsa sıkılsam da sonralarda öyle bir hal aldı ki kitabı elimden bırakamadım ve sonunda inanılmaz etkileyici bir kitabı bitirmiş oldum. Benim nazarımda 5 üzerinden 5 lik bir kitaptı ve bence bir el atmalısınız.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2018/02/meral-kr-sana-ask-getirdim-sancaktarlar.html Veee Sancaktarlar Serisi'nin son kitabı Sana Aşk Getirdim... Sancaktar Kardeşlerin ağabeyi, gizemli ve sert adam Mehmet Sancaktar'ın kitabı... Düzen manyağı, kravatsız olmaz diyen takım elbisesinden vazgeçmeyen... ailesi için her şeyi yapan her zaman öncelik veren ve işini önemseyen adam Mehmet Sancaktar... Hani herkesin sıkıştığında veya başı dertte olduğunda gittiği ilk isim... Mehmet Sancaktar'ın kitabı... okundu...bitti... keşke bitmeseydi... çok güzeldi be! :) Öncelikle Meral Kır'ın okuduğum 5. kitabı aynı zamanda serinin hem son hem de 5. kitabı olan Sana Aşk Getirdim ile Meral Kır zirvedeki yerini bir kez daha garantiye aldı benim nazarımda. Yine akıcı, sıkmayan, su gibi akıp giden, aile ilişkisi ile içinizi ısıta , aşklarla midenizdeki kelebekleri harekete geçiren, kurgusu ile okurun beklentisini tatmin edici bir şekilde karşılayan bir kitap yazmış Meral abla. Meral ablanın kitaplarına hep polisiye bir dokunuş kattığı okuyanların bildiği bir gerçek ama bu kitapta en minicik bir tereddütü bile varsa onu yok edecek kadar mükemmel bir polisiye harmanlamış ve bir kez daha anladım ki Meral Kır bir polisiye kitabın bile altından kalkabilir. O sadece romans yazarı değil bence müthiş bir polisiye yazarı da olur. Çok nadir polisiye okurum ve okuduğumda da adrenalin bitmesin, kurgu durgunlaşmasın isterim ve bu kitaptaki o polisiye kısım kitabın bence en soluksuz okunan satırlarındandı. Ayrıca okuru cidden 'hadi canım' ya da 'yok artık' dedirtecek kadar şaşırtan detaylarla süslü. Ben bayıldım ki bu tür kurgularda şaşırmayı ve tatmin edilmesi isterim Meral abla bunu hakkıyla yerine getirdi. Mehmet Sancaktar, son kitap olduğundan ve Mehmet ile aşkısı Esmer'in tanışmaları Ahmet ve Sena hikayesine dayandığı ve sonrasında Serra ve Barış hikayesine dokunuş yaptığı için o kısımlara nasıl değinecek, kurguya nasıl harmanlayacak merak ediyordum. Çünkü bilirsiniz bu tür şeylerde hem diğer karakterlerin kurgularına tutarlı olması hem de okura ben bu satırları zaten okumuştum dedirtmemesi için çok dikkatli olmak ve ekstradan özen göstermek gerektirir. Meral abla bunu çok iyi yapmış. Çünkü ne Ahmet ile Sena ne de Serra ile Barış hikayeleri için ben bunları zaten okumuştum hissi veren kelimeler yok. Hem de o kitaplarda perde arkası kalan satırları okumak gibi de bir avantajı var. Mesela Ahmet, sanatçı tarafını Mehmet'e gösterdiğinde ve ailesinin tepkilerini falan bu kitapta okuduk... bence çok güzeldi. Serra ile Barış hikayesinde Serra ile Mehmet'in havaalanı konuşması... Serra'nın Esmer'le tanışması falan... çok güzeldi. Bunun yanı sıra Mehmet'in tam tersi olan Esmer ile iletişimi ve aralarındaki ilişki çok güzel işlenmişti. Kelimenin tam anlamıyla ilmek ilmek işlenen yavaş yavaş büyüyen ve filizlenen bir aşkı ve güveni okudum. Cidden aşk tatmin ediciydi. Mehmet'in aşkı tarif etmesiyle Esmer'e, Esmer'in aşkı tarif ermesiyle Mehmet'e aşık olası geliyor insanın. Bütün bunların yanında Sancaktarlar'ı beraber görmek ise çok güzel. Tekrar diyaloglarını okumak, onları evli mutlu çocuklu modunda görmek ve kardeşlerin birbirleriyle ilişkilerini okumak bence kitabın en keyifli satırları bile olabilir. Kitabın en güzel tarafı polisiye kısmıydı. Esmer'in araştırdığı ve bu araştırmada Mehmet'in yardım etmesi... Esmer'in ağabeylerinin araştırmaya karşı çıkması... araştırmanın ucunun dayandığı nokta ve herkesten saklanan büyük sır... cidden tatmin edici detaylarla süslenmiş müthiş bir kurguydu. Bir ara bıraktım romans okuyor olmayı polisiye okuyormuş gibi heyecanla neredeyse tırnaklarımı yiyecek kadar kaptırdım kendimi... hele Esmer'in hastanede yattığı kısımlar, vurulması, saldırıya uğraması... sonra araştırmaya devam etmesi falan... tek kelimeyle muhteşemdi. Her ne kadar Doruk'u Asya ile okumak beni rahatsız etmiş olsa da artık aşkımı kalbime gömüp gitmeyi seçiyor ve Doruk'umu Asya'sıyla mutlu olmasını diliyorum. Aslında o kadar çok söylemek istediğim şey var ki hani spoiler olur da çok can alıcı noktaları söylerim korkusu ile susuyorum. Ancal şunu söyleyebilirim ki... kitap tek kelimeyle fevkaladenim fevkindeydi. Bu kitaptan önce Meral abla'ya hep Aşkın Kokusunu Aldım ile Serra ve Barış'ı yazdın ya o kurguyla zirveye çıktın demiştim ve bu kitaptan daha aşağısı beklenemeyeceği için hem beklenti çok yüksek olacak hem de muazzam bir kurgu isteyecektik. Ve sonuç mu? Kesinlikle beklentimi karşılayan muazzam bir kitap okudum. Şöyle bir düşünüyorum da Mehmet Sancaktar'a da daha azı yakışmazdı zaten. Adam zirvede olmak için doğmuş ve aşkıyla, aşkına giden yolculukla, işiyle zirvede olan adama da kitabıyla zirve yakışırdı. Sancaktarlar Serisi'ni size tavsiye ediyorum. Aman Türk yazar ne kadar iyi olabilir ki demeyin çünkü içimizde çok büyük cevherler var ve sizin sadece bir asım uzağınızdalar... işte o cevherlerden biri Meral Kır. Kitaplarıyla, kalemiyle, karakterleriyle tanışmayarak çok şey kaybediyorsunuz. Bu kadar iddialı bir şekilde tavsiye ediyorum. Okumadan geçmeyin.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2018/01/abbi-glines-tehlikeli-yeminrosemary.html Veee sonunda Rush ve Blaire'in hikayesi son buldu. Genel olarak söylemeliyim ki seri cidden kolay okunan, sıkmayan, akıcı ve aşk bakımından doyurucu bir hikayeye sahip. Karakterlerin tavırları ve arkadaşlıkları ve aile ilişkileri fazlasıyla güzel ve tatmin ediciydi. Rosemary Sahili serisinin son kitabı değil ama Rush ve Blaire'in hikayesinin sonuydu çünkü mutlu hikayelerine kavuştular. Tabi onlar evli mutlu çocuklu sonlarına yaklaşırken arkadaşı Woods ve kardeşi Grant'ın da yeni aşklarına giriş oldu. Dilerim Pegasus o kitapları da çıkarır da okuruz yoksa ben orjinal dilden okumayı te4cih edeceğim sanırım. Genel olarak yorumun ardından kitaba dair yorum yapmak gerekirse; Rush ve Blaire bir nebzede olsa hayatlarını bir düzene sokmuşlardı ama hala bir eksiklikleri vardı. Aileleri... Zaten Rush'ın annesinden ve kız kardeşinden bir şeyi kabullenmesini beklemek gibi bir şey yapmadım ama Blaire'in ailesinden bir dokunui bekliyordum ki bunı gördüm. Blaire, babasıyla arasını düzeltti ve daha da önemlisi bir ağabeyi olduğunu öğrendi. Hep kadınlara denir ya az sürtük değilmiş diye babası da aynı şekilde az değişmiş. Meğersem Blaire'in annesi ile evlenemden henüz gençken lisedeyken bir kızı hamile bırakmış ve şimdi onun yanında yaşamaya karar vermiş bu durumda Blaire de ağabeye sahip oldu. Rush'ın babası ünlü Rock efsanesi geri geldi ve Blaire'i resmen bağrına bastı. Ben çok sevdim Rush'ın babası Dean'i :) Nan deseniz hiç uslu durmaz ve yaptı yapacağını ve neredeyse Rush ve Blaire'i ayırıyordu. Bu kızın ciddi sorunları var bence kendisi hariç kimseyi sevemez. Ve bence ölsün... :) çok kötü oldu ve sanırım da biraz ağır ama herkesin hayatını mahvedip cehenneme çeviriyor ne diyebilirim ki... Rush'ı baba olarak görmek süperdi. O aşırı korumacı tavırlarını okumak hatta düşünmek bile gülümsememe neden oluyor. Düğün sahnesi ve hediyeler süperdi çok romantik ve duygusal... Bence onların hikayesi için müthiş bir son oldu ben sevdim açıkçası... ve bence Pegasus kesinlikle devamını getirmeli. Sizlere de tavsiye ederim okuyun derim .