inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (64/142)
Jordan'ın Peşinde (Hundred Oaks,#1)
Jordan'ın Peşinde (Hundred Oaks,#1)

7

Ve bir Yabancı Yayınları kitabı daha... elimde ciddi anlamda Yabancı logosundaki kitaplar biriktiği için artık tek tek bitirmeliyim diye düşünerekten okumaya başladım. Ve şunu fark ettim ki bazen çok duygusal bazen de çok eğlenceli kitapları hep geriye itmişim... bir daha bunu yapmamayı planlıyorum :) Miranda Kenneally'nin Hundred Oaks Serisi'nin ilk kitabı Jordan'ın Peşinde, eğlenceli, arkadaşlığı, aşkı, aile ilişkilerini ve Amerkan Futbolunu konu alan hikayesiyle okuru yüzünde gülümsemeyle okutuyor. Ahh, çok mükemmel ya da cidden süper diyebileceğim bir hikaye değildi. Ama eğlenceli zaman da geçirtti okurken. Neyse daha değineceğim çok şey var eleştiri kısmına en son değineceğim :) Kitap, Jordan adında okulunun futbol takımının - Amerikan Futbol Takımı- oyun kurucusu olan genç, güzel bir kızdır. Evet, Amerikan Futbolu ve oyuncu kurucu bir kız... şaşırtıcı değil mi :) Bence süperdi :D Hiç bu futbolu izlediniz mi bilmiyorum ama bir yerde altta kalanın canı çıksın tarzında sert hamleleri olan bir spor. Bir kız içinse.. bilemiyorum oldukça zorlayıcı olduğu kesin bence. Neyse, Jordan'ın en büyük hayali Alabama Üniversitesi'ndeki takımda oynamaktır ve bunun için kendi takımında en üst performansı sergileyip süper bir oyun çıkarmak ilk hedefidir. Ancak okuluna yeni gelen ve geldiği okulda oyun kurucu olan Tyler, hem Jordan'ın aklını karıştırıp hem çocukluk arkadaşı Henry ile arasının bozulmasına ve daha da önemlisi oyuna kendisini verememesine sebep olmaya başlarken Jordan hayatına dair çok büyük şeyleri fark etmeye, aslında her şeyin bir yerde nasıl da değişmeye başladığını görmeye başlayacaktır. Kelimenin tam anlamıyla erkeklerin egemen olduğu ve ona göre sertlikle oynanan bir oyunda bir kız olmanın ve iyi olduğunu göstermenin azmini de okuyoruz. Açıkçası bu detayı çok sevdim ve Jordan'ın pes etmeyip savaşmaya devam etmesine de bayıldım. Tyler'i sevip sevmeme konusunda çok kararsız kaldım ve şunu söyleyebilirim ki Henry mi Tyler mı derseniz sanırım Henry der susarım. Jordan'ın babasıyla olan ilişkisi... bence kitabın en vurucu detaylarından biriydi. Neden derseniz, Jordan'ın babası Donavan da Amerikan Futbolu geçmişi olan biri ve bu konuda kızını desteklemiyor ve bu sporu bırakmasını istiyor ama aynı zamanda kızının yanında da olmak istiyor... eee işler böyle olunca da baya bir sıkıntı oluyor. Neyse... yorumu çok uzatmayayım yoksa kitap içeriğine gireceğim. Güzel bir aşk hikayesi tam Chic-lit diyeceğimiz türden. Aşırı mükemmel, duyguları süper anlatmış diyemem. Ki bence duygular biraz geçiştirilmiş çok daha fazla değinilebilinirdi bence. Çok büyük beklentilerle okunmazsa ve ha evet okursam eğlenceli ve güzel bir hikaye bana sunar ama etkileyici bir hikaye sunmaz mantığıyla okursanız bence seversiniz. Ben tamamen öyle okudum çünkü okuyacağımı söylediğimde okuyanlar tarafından beklentimi çok yükseltmemem gerektiği söylemişti ki haklı çıktılar. Sizlerde beklentinizi yükseltmeden okursanız seversiniz. Bence 5 üzerinden 3 alır daha fazlasını alamayacak bir kitap ne yazık ki. Bu arada bence birim kapak orijinalinden daha güzel :D tam kurguya uygun bayıldım =)

Patron
Patron

10

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/10/vi-keelan-patron.html Aman Tanrım!!! Sen nasıl bir kitaptın öyle... açıkçası beklediğim kurgudan daha başka bir kurgu buldum ve... çoook etkileyiciydi! Bayıldım! Mutlaka okuyun hele de yazarın yeni kitabı çıkıyorken kesinlikle okuyun! :) Resmen kitapla aşk yaşamış olabilirim... aslında şey... kitapla değil... Chase ile... Chase Parker ile... Patron olan Chase Parker ile... offf kalbim... onun gibi birini istiyorum ben de... Ayy bu şekilde gidersen ben tekrardan kitabı sil baştan okumaya başlayacağım en iyisi yorumuma geçeyim... Vi Keelan, ülkemizde yayınlanan Patron kitabıyla tanıdığımız bir yazar. Akıcı, zaman zaman eğlenceli zaman zaman hüzünlendirici, aşk dolu, romantik, erotik, arzulu şehvetli, sevimli ve tatlı... hepsi bir arada olan, duyguları kaleme alış şekliyle okuru kendine çeken ve etkileyici kurgu döngüsüyle kitabı elinizden bırakamamanızı sağlayan bir yazar. Sevdiğim kitaplar veya yazarlar söz konusu olduğunda oldukça övdüğümün farkındayım ama ne yapayım çok sevdim :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Reese bir akşam randevuya çıktığı ve fazlasıyla sıkılığı yemekte tuvalete gitme bahanesiyle kaçış yolları ararken Chase ile karşılaşıyorlar. Birbirlerine attıkları lafların sonunda geceyi bitirdikten sonra birbirlerini unutamıyorlar. Birkaç kez daha karşılaştıktan sonra Reese işinden ayrılıp da yeni bir iş arayışındayken Chase'in şirketinde işe başlıyor. Bu ikilinin daha sık ve daha çok görüşmesine sebep verirken Chase, Reese'yi elde etme planları yaparken Reese'de ona karşı umursamaz kalamıyor. Ancak her ikisinin de geçmişlerinde korkular geleceklerini engellerken beraber olmaları zora giriyor. Reese'nin unutamadığı ve atlatamadığı korkuları, Chase'in etkisinden çıkamadığı geçmiş aşkı ve suçluluk duygusu ile kavrulması ikisinin ilişkisini karanlığa doğru sürüklerken ikisinin umutsuzca çırpınışını okuyoruz. Kitaptaki aşk süperdi. Açıkçası erotik aşk romanı ve erotizmin daha önde olduğu patron çalışan baskınlığının olduğu bir kitap bekliyordum. Ama beklentimde yanıldım. Süper ve etkileyici bir aşk romanı çıktı karşıma. Artık her kitapta olduğu kadar erotizm vardı. Chase'in Reese'nin geçmiş yaraları kitaba daha da bir etkileyicilik katmıştı ve bu yaraların karakterlere yansıması ve tavırlarını şekillendirmesi... bunu yazarın akıcı ve etkileyici bir şekilde kaleme alışı süperdi. Kitapta hoşuma giden bir diğer şey de, arkadaşlık ilişkileriydi. Tamam bir aşk romanı olabilirdi ama arkadaşlarının bu hikayeye dokunuşu gülümsememe ve bazen de aferin dememe neden oldu. Özellikle Samantha'yı çok sevdim demek istiyorum... Çünkü Sam'in bazen söylediği sözler ve kitabın sonuna doğru Chase'a yaptığı ve dediği şeyler süperdi. Ben kitabı çok beğendim, benim için 5 üzerinden 5 lik. Ve yazarın yeni kitabı da çıkıyor yakın zamanda mutlaka okuyacağım. Sizlere de tavsiye ederim. Bence romans okuru iseniz mutlaka okuyun!

Sevgili  Bay  Daniels
Sevgili Bay Daniels

8

https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/10/brittainy-c-cherry-sevgili-bay-daniels.html Geçmişin Kırıkları ile gönlümü çalan ve beni etkileyen yazar Brittainy C. Cherry'nin yeni kitabı Bay Daniels okundu ve bitti. İki günde okunup biten kitaplar kategorisinde yer alabilir bence. Sevdim.. kitabı da kurgusunu da sevdim... ama bir Geçmişin Kırıkları gibi değildi orası ayrı. Yazarın kurguları akıcı ve sıkmayan cinsten ve genellikle her iki kitabında da bu şekilde olduğundan genellikle diyorum, geçmişten yaralı ruhları birleştiren romanslar okuduğumuz için gereksiz kıskançlıklar ya da entrikalar yok. Zaten karakterlerin hayatları yeterince alt üst olmuşken bir de onların olmaması bence tam dozunda oluyor. Yazarın duyguları ele alış biçimini, onları okura yansıtırken kullandığı kelimeler çok güzeldi. Bu kitaba başladığımda daha önce kitaba dair okuduğum yorumlardan sonra Geçmişin Kırıkları gibi müthiş bir kurgu olmadığının bilincindeydim ve kitaba dair beklendim de ona göre boyut aldı. Dolayısıyla beni hayal kırıklığına uğratmak yerine tam da beklentimi verdi. Geçmişin Kırıkları bambaşka bir şeydi. Ama Sevgili Bay Daniels'da kendi kurgusu içerisinde güzeldi bence. Kitabın konusuna kısaca bir değinmek gerekirse; Ashlyn ikizini kaybettikten sonra ne yapacağını bilemez fazlasıyla yaralı bir ruhu bedeninde taşırken bir de annesinden yediği vurgunla kendilerini terk eden babasının yanına gitmek zorunda kalır. Yolda gördüğü ve sonrasında istasyonda tanıştığı genç adamla aralarındaki enerji tam da birbirlerinin yaralarını sarabilecekleri boyuttadır. Daniel, ailesini kaybettikten sonra babasının en büyük hayali olan göl evini hayatta tutabilmek için çırpınırken istasyonda gördüğü Ashlyn'in bakışlarında tanıdık olan kaybetmişlikle ona doğru çekilmeye başlar. kisi arasında filizlenen aşk çok büyük engelleri de beraberinde getirmektedir. Bir çıkmaz hatta imkansız görünen aşklar ya bırakıp gidip ömürlerince yaralı ve kırgın kalplerinin yarattığı gözyaşlarıyla yaşayacaklar ya da imkansızı başarıp birlikte olmayı başaracaklardır. Kitap sıradan bir aşk romanı olmanın yanında bir aile olmanın getirisini de anlatıyor. Ashlyn, babasının yeni ailesinin arasına girdiğinde aslında sadece kendisinin yaralı ve yalnız olmadığını görürken 'üvey kardeşleri' Ryan ve Hailey'nin de kendisi ile benzer bir çok yönünü görürken onlarla iyi arkadaş olmaya başlamasını da anlatıyor. Gabby... Ashlyn'in ikizi Gabby kız kardeşine bir liste ve listeyle alakalı bir mektup destesi bırakması... yazarın bu nereden aklına geldi bilmiyorum ama cidden çok etkileyiciydi. Çok beğendim bu detayı. Dürüst olmak gerekirse bu kitapta beni en çok etkileyen hikaye Ryan'ın hikayesi oldu. Belki kitap Daniel ve Ashlyn'in hikayesini anlatıyor olabilir ama Ryan... cidden gözlerimi dolduran satırların sahibiydi. Jake... Ashlyn'in okul arkadaşı Jake... cidden beklemediğim bir karakter çıktı. Başta kötü çocuk modundaydı ama cidden Ashlyn'den hoşlanmaya başlaması ve tavırlarındaki değişimler çok ilginçti. Açıkçası ara bozan, kötülük yapan bir karakter diye bekledim. Yazar beni şaşırttı ve beni şaşırtan yazarları severim bence sizde sevin :D Shakespeare alıntıları bu adamın kitaplarını okuma isteği ile doldurdu beni. Cidden bir el atmak istiyorum... neredeyse her kitapta adından bahsettiren bir ustanın kitaplarından uzak kalmak bana cahillik gibi geldi. Kitap tadında biten, kısacık, çabuk okunan ve okuru zaman zaman gülümseten zaman zaman hüzünlendiren bazen de gözlerini dolduran bir kurguya sahipti. Okumaktan sıkılmayacağınızı garanti ediyorum. Kitapta beğenmediğim tek kısım sonuydu. O da şöyle beğenmedim. Mutlu sonları severim bu kısmı değildi beğenmediğim kısmı. Ashlyn gitmeyi seçtiğinden sonraki kısımlar çok çabuk oldu bittiye geldi gibi geldi dolayısıyla da bu kısım beni tatmin etmedi. Yani Ashlyn gitme kararı aldığı ve gitti... sonra geri döndü... bu kısımlar özet geçilmişti ve daha detaylı okumayı tercih ederdim sanırım. Tek eleştirebileceğim kısım burasıydı. Onun haricinde çok güzel bir kitaptı. Tamam 5 üzerinden 5'lik değildi ama 3,5'tan 4 alır benden :) Yani normalde 3 verirdim ama Ryan ve Shakespeare alıntılarıyla 4'ü aldı benden :) Yorumumu Ashlyn'e aşık olmaya başlayan biriyle arasında geçen diyalogla bitiriyorum ve şunu söylüyorum ki bence bu yazarın kitaplarını mutlaka deneyin.

 Hesaplaşma  (Off Campus, #3)
Hesaplaşma (Off Campus, #3)

9

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/elle-kennedy-hesaplasma-off-campus-3.html Off-Campus Serisinin 3. kitabı Hesaplaşma da bitti :) Tam da Dean'den beklenecek bir kitaptı. Beklentimi karşıladı ve yazar beni yine yanıltmadan zevkli bir kitap okuttu. Bir yazarın 3.kitabını okuyorsam o yazarın kalemini sevdiğim değişmez bir gerçektir. Dolayısıyla sizlere de tavsiye ederim bu yazarı =) Eğlenceli, romantik, ateşli ve arkadaşlığa ve aile ilişkilerine değinmeden geçmeyen kurguları var ve geriye de zevkli bir okuma seansı kalıyor. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Dean okulun buz hokey oyuncusu aynı zamanda erkek orospusu dedikleri cinsten olan zengin bir ailenin ortanca çocuğudur. Herkese göre Dean uçarı, derslerini başkasına yaptıran, kızlarla düşüp kalkan, parti çocuğudur. Hakkını yememek lazım bu izlenimi vermesinin sebebi de bu şekilde davranıyor olması... Bir gün ev arkadaşı ve buz hokeyden arkadaşı Garrett'in sevgilisi Hannah'ın oda arkadaşı Allie, aşk acısı çektiği için ve ayrılığı sevgilisinin kapısına dayanmasından korktuğu için Dean'in arkadaşlarıyla paylaştığı evde haftasonunu geçirmeye karar verir. Her ne kadar uyarılsa da o gece Dean ve Allie arasında alevlenen cinsle çekim aralarındaki büyük sorunları da peşinde getirir.Her gecesini ve belki her anını kızlarla sevişerek geçirebilen Dean, o geceden sonra sadece Allie'yi düşündüğünde tahrik olurken diğer kızlara karşı aynı tepkiyi veremez. İşin kötü tarafıysa Allie tam bir ilişki kızıyken tek gecelik ilişkilerle ilgilenmemektedir. Bu durumda Dean'i çıkmaza sürüklerken Allie'de ona karşı hissettiği çekime karşı çıkmak için çabalamaktadır. Halbuki cinsellikle başlayan şey aralarındaki aşkın kıvılcımıdır. Tek gecelik ilişkilerin adamı Dean Di Laurentis'in ilişki adamı olmaya doğru ilerleyen adımlarını okurken aynı zamanda etrafındaki herkesin düşündüğünün aksine oldukça zeki ve okulunda kendi başına başarılı bir adam olduğunu da öğrendik. Adamda görünenden fazlası var kesinlikle :D Neyse çok konusunu anlatmayayım yoksa ciddi anlamda spoiler vermeye başlayacağım :) Açıkçası kitap diğerleri kadar iyiydi. Dean'den hep daha esprili ve eğlenceli bir kitap beklemiştim ve yazarda sanki benim ne istediğimi biliyormuş gibi yazmış. Okurken çok eğlendim bazı yerlerde kahkaha bile attım o derecede :D Allie'nin uyuşuk, trip atan bir kız olmaması da hoşuma gitti. Dean'e yazık olurdu yoksa. :) Kitapta en çok hoşuma giden kısım Dean'in zenginliğine rağmen normal insan gibi görünüp yaşamasıydı ve ailesinden bahsederken de onların mütevazi kişilikleri de hayranlığımı kazandı. Allie'nin babasıyla Dean arasında geçenler süperdi :D bayıldım :) En güzel sahnelerden biri de Dean'in arkadaşını kaybettiği satırlardı. Ciddi anlamda Dean'in kendini bulmasını ve ayaklarının daha sağlam basmasını sağladı ve etkileyiciydi. Ahh bir de Dean'in küçük hokeycilere ders vermesi süperdi. O satırlar ayrı bir güzeldi sanki :) Kitabın bazı kısımlarında gözlerimi dolduran detaylar vardı ne yalan söyleyeyim ama bir kadar da eğlendiren kısımlar vardı.Ben çok beğendim. Çok güzel bir romans ve sizlere de tavsiye ederim. Yalnız +18 sahnelerin olduğunu da not düşmem gerek :) Ayrıca sevgili Yabancı Yayınları, kısa zamanda Tucker'ın hikayesini istiyorummm, kitap çok feci bitti. Tuck bomba gibi geliyor sanırım :)

Ölüm Yarışı (Phoenix Island, #2)
Ölüm Yarışı (Phoenix Island, #2)

10

https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/john-dixon-olum-yars-phoenix-island-2.html Allah'ım sen nasıl bir kitap çıktın! İlk kitaptan daha güzeldi sanırım ya da ikisi de eş değerde mükemmeldi. Bu seriye bayıldım ve öyle bir sonu vardı ki hani bu şekilde de son olabilir ama yazılırsa bir 3. kitapta gelebilir gibiydi. John Dixon... süper ötesi bir kurgu yazmakla kalmamış öyle bir olay döngüsü yaratmışsın ki nefessiz, soluksuz heyecanla okuttun. Demeden geçemeyeceğim, Stark şu yukarıdaki cümleyi söyledikten sonra ilerleyen sayfalarda ne demek istediğini anladım. Resmen sırf ona sadık ve o istedi diye Agbeko'nun ölümüne neden oldu. Hakikaten etkileyici satırlardı. Her neyse kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Ölüm Adası'ndan tanıdığımız Carl, Stark'la beraber kalmaya karar verdikten sonra yerleştirilen çipin özellikleriyle de neredeyse ölümsüz olabilecek kadar duyuları gelişmiş ve süper özelliklere sahip bir genç oldu. Şimdi Stark'a hem sadaakatini kanıtlamak hem de onun onuru için Few'in yaptığı dövüşlere katılması gerekmektedir. Bu dövüşlere gidene kadar nerede olduğunu bilmediğin gittiğinde de olağan üstü lüks ve teknolojiyle yapılmış bir yanardağın içerisine yapılmış bir tesistir. Herkes kendi sıkletine uygun kişilerle dövüşecektir. Dövüşü kazanmak için ya rakibinizi öldürmeniz ya da onu pes etmeye zorlamanız gerekmektedir. Bir yerde ölümüne ya da hayatta kalmak için dövüşmek zorundasınız. Ama bu dövüşlerin altında ve ardında daha başka olaylarda dönmektedir. Carl'ın Stark'la kalmayı kabul etmesine neden olan kız Octivia'da turnuvada yer alınca olaylar daha da karmaşık ve büyük hale gelir. Carl ve Octivia ya tesisteki gizemli şeyleri çözüp Fex üyelerinin kimlikleriyle oradan kaçacaklardır ya da öleceklerdir. Tam bir hayatta kalma savaşını anlatıyordu kitap. Çünkü ya öldüreceksin ya da öleceksin gibi bir şey bu turnuvalar. Ama hayatta kalmak için güçlü olmanın yanında zeki ve akıllı da olmak gerekiyor. Cidden Carl tam anlamıyla aklını da gücünü de kullandı. En başından beri... hele son yaptığı Davis'le beraber kurguladıkları hamle süperdi. Octavia ise... kitabın başından sonuna kadar beni şaşırttı. Bu kızın burada ne işi olacak merakıyla okumuştum kitabı ve sonra sonra öğrendiklerim hem şaşırtıcı hem de gülümsetecek detaylardı. Ve sanırım beklemediğim sürprizlerdi. Dövüşleri okumak cidden gözümün önünde canlanmasına neden olacak kadar detaylı yazılmıştı bu hoşuma gitti ve cidden araştırılmış gibiydi çünkü vuruş teknikleri, hamleler falan sıradan bir kurgunun parçası değildi. Yani sizin ya da benim anlatacağımızdan daha detaylı, profesyonelce yazılmıştı. Bilinçli bir şekilde yazılmıştı. Kurgu içerisinde bazı laboratuvar detayları vardı ne olduğunu söylemeyeceğim zaten okuduğunuzda anlatacaksınız. O detay... laboratuvarda yapılanlar... o insanlık dışı mantıkla yapılmış şeyler hayretler uyandırıcı ve nasıl bir kurgudur bu ya dedirtecek kadar hayranlık uyandırıcıydı. İlk kitap Ölüm Adası'nda laboratuvardaki yapılanlar da ne canım diyeceğiniz şeyler... Kitabın son 100 sayfası ise... soluksuz okunacak şekildeydi. Cidden artık sona yaklaştığı kurgunun gidişatından belli oluyordu ama öyle bir öyle bir atılım oluyor ki kurguda yok artık diyorsunuz. Son 100 sayfadaki bazı detaylar cidden beni şaşırttı. Beklediğim şeylerin çok dışında çıkması ise... cidden hayranlığımı kazandı. Kitapta Yunan Mitolojisi'ne yapılan benzetmeler cidden iyiydi. Adamlar bildiğin kendilerini Tanrı yapmış ve sizlerde zayıf zavallı insanlarsınız modundaydı. Ama bu konunun kurguda duruş şekli çok sağlamdı cidden. Müthiş bir kurgu... müthiş bir seri... ve süper nefes kesen aksiyonların olduğu bir kitaptı. Çok zevk alarak okudum her sayfasını. Bayıldım! Ancak kitap öyle bir bitti ki... Carl ve Octivia mutlu... beraberler... ama Few ve Stark hala hayatta... yani öyle bir sonu vardı ki... kısmen hala bir yerlerde onlar yapacaklarını yapıyorlar ve bizler de onlara karşı savaşıyoruz. Kötülük devam ediyor ama biz beraber ve mutluyuz ve onlarla şavaşmaya devam edeceğiz havasındaydı. Okur olarak hem diyorum ki kitabın devamı gelmeli onların bir sonu olmalı hem de diyorum bu şekilde esrarengiz ve etkileyici olmuş. Bilemedim şimdi :) Ama devamı gelirse heyecanla okurum. Gelmezse de hala en sevdiğim ve şiddetle tavsiye ettim kitapların başında gelir :) Kapak tasarımına bayıldım! Başta ne alaka bu tür bir kapan demiştim ama kitabın ilerleyen sayfalarında cestuslardan bahsedilmesi, dövüş yapılacak olan tesisin konumu falan bir araya gelince evet dedim... kitap kapağı cuk diye oturmuş! Yorumu yazdıktan sonra yazara tweet attım ve devamını sordum. Yazar da incelik gösterip cevap attı. Meşgul olduğunu şimdilik yazamadığını söyledi. Umarım Carl'ın hikayesine devam edebilirim diye de ekledi. Dilerim yazmaya fırsatı olur ve devamı gelir diyorum =)

Buz Sıcağı
Buz Sıcağı

10

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/fatih-murat-arsal-buz-scag.html Fatih Hoca'nın kitaplarının kalınlığı hep başlamadan önce beni korkutur ama başladığımda da nasıl bittiğini anlamam. O kadar akıcı ve sürükleyici oluyor kitaplar. Fatih Hocanın milyonuncu kitabını da bitirmiş bulunuyorum :D şaka şaka toplamda yanlış saymadıysam 13. kitabını okudum. Düşünün yani bu kadar kitabını okuduysam seviyorumdur kalemini :) valla eski okuma hızıma geri döndürdü kitap iki günde bitti. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Zeynep, ailesi hamile olduğunu öğrendiğinde kapıya atılmış henüz 22 yaşında bir genç kız. Tamamen aile desteğini kaybetmiş tek başına kalmış üstündeki eşofmanlarından başka hiçbir şeyi olmayan bir kızdır. Ne yapacağını bilemeyerek karanlık sokakta yalın ayak yürürken arkaşınının kızının düğününden çıkmış evine İstanbul'a dönmek üzere yola koyulmuş olan Zafer ile karşılaşıyor. Tamamen zıt olan bu iki karakterin yollarının kesişmesine sebep olan tek şey doğru zamanda doğru yerde ve doğru kişilerle olmalarıydı. Sadece Zeynep'in yaşadığı kalp yarası daha kötüsü... Tamamen buz küpü olan Zafer, suratsız, mutsuz, keyifsiz, mahkeme duvarı gibi görünen hiçbir şeyden mutlu olmayan izlenimi veren bir adamdır. Zeynep'e tamamen bir an boş bulunarak yardım ettiğinden şüpheleniyorum ben... :D Yani o karakterde bir adamın başka bir şekilde yardım etmesi beklenemez. Yani düşünsenize Osman'dan daha beteri... en önde bayrak taşıyanı bence Zafer. Neyse... Zafer ve Zeynep yolları kesişip de Zafer'in ona yardım etmesiyle ikilinin hayatları yön değiştirir. Zeynep'in yaşının gerektirdiği hayat doluluğu ve birazıcık da şımarıklığı Zafer'in hayatında eksik olan renkleri bulmasına neden olurken aralarındaki cinsel çekim aynı zamanda ruhlarının ve kalplerinin de birbirlerine kaymasına sebep olur. Her ikisi de birbirlerinde hayatlarındaki eksik olduğu düşündüğünü boşlukları tamamlarken kalplerinde aşk yavaş yavaş filizlenmeye başlar. Kitabı beğendim, yine bildiğimiz FMArsal kalemi ve kurgusuydu. Erkek karakterlerin bu kadar korumacı iç güdü ve sahiplenici sevgiye sahip olmaları hayran bıraktırıyor valla. Zafer'in dondurulmuş odun olmasının yanı sıra Zeynep'e karşı olan tutumu çok güzeldi. Cidden aşık olasım geldi. Doktor olmasının getirileri... her an tetikte olması da süperdi. Ama Zafer'in kitapta doktor olmasıyla ilgili olarak "Hayat kurtarmanın verdiği duyguyu" anlatırken ki tavırları.. yüzümde gülümseme ve tatmin oluşturdu. Cidden bambaşka bir duygu olmalı ve bunu herkes değil sadece belirli kişilerin yaşayabiliyor olması da ayrı bir zevk olsa gerek. Zeynep'i sevdim. O cıvıl cıvıl hali cidden hoşuma gitti. Diğer kitaplarındaki karakterlerden daha ayrı ve farklı hissettirdi. Zeynep'in başına gelenler... kayıp düşmesi ve sonrası... cidden süperdi. Tahir'den sonra hastane kapısında beklediğimiz ikinci karakter mi oldu? Sanki öyle şimdi diğer karakterleri düşünüyorum da aklıma gelmiyor. Sanırım ikinciydi. Güzel bir sahneydi. Zafer'in duyguları, telaşı ve endişesi... beğendim. Ayrıca bu kitapta Karmen dokunuşu gördük ve ister istemez yeni kitap karakteri mi diye sorgulamama neden oldu. Eğer Karmen bir kitap olursa Fatih Hoca farkı der kitabı ayrı bir okurum. Çünkü Karmen burada tıplı Doğan, Tahir, Tamer gibi iş adamı kimliğinin altında devletin gizli ajanı o yüzden Karmen güçlü bir kadın bu kadının da kitabı o kadar güçlü olur gibi geliyor. Şahsen Karmen'i okumak isterim diye araya sıkıştırayım. En çok tüylerimi ürperten kısım Furkan'ın sonu oldu. Cidden beklemiyordum böyle bir şey... Zeynep'in ailesi ile sonunda yaşananlar süperdi. Bir kız için baba karakteri bambaşkadır. Abim yok ama erkek kardeşim var ve şunu diyebilirim ki erkek kardeş bile baba kadar değerlidir. Onların desteği, bir elinin omzunda olması bambaşka hissettirir bu yüzden kitabın sonunda onları her şey yolunda okumak süperdi. Kitabın içeriğine dair çok fazla yorum yapmayacağım spoiler veririm diye korkuyorum. Gerçi vermiş de olabilirim de... :) Ben sevdim ve keyifle okudum. Eğer FMArsal kitaplarını seviyorsanız zaten okursunuz henüz okumadıysanız da bence deneyin derim ben :)

Hiçbir Şey Söyleme
Hiçbir Şey Söyleme

7

https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/brad-parks-hicbir-sey-soyleme.html Ve bir polisiye daha bitti. Açıkçası kitabın kalınlığı başlamadan önce gözümü korkutmuştu ama korkutacak kadar da değilmiş dedim. Brad Parks ülkemizde yeni tanınan yazarlardan sanırım. Polisiye yazarları hakkında pek bilgim yok ama başka yayınlanmış kitabının olmaması öyle düşünmeme neden oldu. Kalemi fena değildi, kurgusu da güzeldi. Sadece bazen beni sıkan detaylandırmaları vardı. Daha detaylı yorum yaptığımda iyisiyle kötüsüyle irdeleyeceğim kitabı ama önce kısaca konusundan bahsetmek istiyorum. Oldukça saygın bir konumda Yargıç olan Scott Sampson, çocuklarıyla havuz günü olan çarşamba günü karısından aldığı mesaj sonucunda çocukları okuldan almadan günü işinde tamamlayıp evine gider. Karısı Alison'da eve geldiğinde çocukları karısının yanında da göremez. 6 yaşındaki küçük ikizlerin kaçırıldığını fark eden çift için zorlu bir süreç başlayacaktır. Çünkü Yargıç Sampson çocukları kaçıranlardan aldığı telefonda polise ya da FBI'ya ya da başka bir yere haber vermeleri karşısında çocuklarını kaybedeceklerini öğrenirler. Çocukların durumunu kimseye söylememeleri gerekmektedir. Kısacası Hiçbir Şey Söylemeyeceklerdir. Çocukları kaçıranların Yargıçtan bir istekleri vardır. Baktığı davada onunların istediği sonucu çıkarması. Ama işler onların planladığı gibi gitmez. Bazı ters davalar ve olmaması gereken sonuçların çıkması yargıcın da işini tehlikeye atarken diğer yandan çocuklarının hayatı söz konusu olan bir babanın yapacağını yapmaya çalışan yargıcın hayatının en zor anlarını yaşadığı gerçeğini okuduk. İlginç bir kurgu zinciri vardı kitabın açıkçası. Ama asıl ilginci de neydi biliyor musunuz? Kitap yargıcın tarafından yazılmıştı. Bir adamın... bir babanın... normalde erkek tarafından yazılan kitapların sayısı oldukça azdır ki çoğunlukla yanılmıyorsam polisiyeler üçüncü kişi tarafından yazılarak her detay herkesin düşüncesine göre okunur. Bu kitapta bu fark vardı ki bu durum hoşuma gitti. Kitabı okumaya başladığımda yargıcın tarafından anlatılacağını düşünmemiştim. Kitabın kurgusunu sevdim, şüphelenmeleri, şüpheleri doğrulayan hareketleri ve bu hareketlerin sonucunda olan olaylar ve gelişen bazı hüzünlü sonuçları, kitabın sonundaki suçlunun amacı... hepsi oldukça iyi bir kurgu ile anlatılmıştı. Çocukları kaçıranların Yargıçtan bir istekleri vardır. Baktığı davada onunların istediği sonucu çıkarması. Ama işler onların planladığı gibi gitmez. Bazı ters davalar ve olmaması gereken sonuçların çıkması yargıcın da işini tehlikeye atarken diğer yandan çocuklarının hayatı söz konusu olan bir babanın yapacağını yapmaya çalışan yargıcın hayatının en zor anlarını yaşadığı gerçeğini okuduk. İlginç bir kurgu zinciri vardı kitabın açıkçası. Ama asıl ilginci de neydi biliyor musunuz? Kitap yargıcın tarafından yazılmıştı. Bir adamın... bir babanın... normalde erkek tarafından yazılan kitapların sayısı oldukça azdır ki çoğunlukla yanılmıyorsam polisiyeler üçüncü kişi tarafından yazılarak her detay herkesin düşüncesine göre okunur. Bu kitapta bu fark vardı ki bu durum hoşuma gitti. Kitabı okumaya başladığımda yargıcın tarafından anlatılacağını düşünmemiştim. Kitabın kurgusunu sevdim, şüphelenmeleri, şüpheleri doğrulayan hareketleri ve bu hareketlerin sonucunda olan olaylar ve gelişen bazı hüzünlü sonuçları, kitabın sonundaki suçlunun amacı... hepsi oldukça iyi bir kurgu ile anlatılmıştı.