https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/colleen-hoover-tarryn-fisher-asla-asla.html Ne kitaptı ama... Değişik, ilginç ve sonu olmayan yani yarım kalan bir kitaptı. 3 kitaplık serinin ilk kitabıydı. Ancak dürüst olmak gerekirse, Epsilon üç kitabı tek kitap halinde de basabilirdi bence. Toplasan yaklaşık olarak 500 sayfa etmez üç kitapta böylece 25-30 TL verilip tek kitap olarak alınır ve beklemeden heyecanı doruklardayken bu kitabın tadını çıkarabilirdik. Kitabı size tavsiye ediyorum ama bence daha önemli tavsiyem ise kitabı seri tamamlandıktan sonra okuyun. Çünkü kitabın sonu öyle bir bitiyor ki beklemek ölüm olur benden söylemesi. Colleen Hoover daha önce Çirkin Aşık ve Finding Cinderella kitaplarını okuduğum bir yazardı. Çoğu kişi Umutsuz kitaplarını tavsiye etse de ben bu kitabını okumuştum ve açıkçası sevmiştim. Orijinal dilden de yazarın kalemini bildiğim için diyebilirim ki akıcı, duyguları hissettiren ve kelimeler üzerindeki gücünü bilip ona göre kullanan bir yazar. Tarryn Fisher ise... kadın kesinlikle çok çılgın ve kaliteli yazarlardan. Bu kadının kitapları tamamen farklı bir kulvar bana göre. Cidden kurguları da oldukça güçlü de aynı zamanda. Bu iki sevilen yazarın böylesi bir hikayede buluşması ise... biz okurlar için bulunmaz hint kumaşı değerinde olmak zorunda bence. Müthiş bir kombinasyon oluşturmuşlar. Nasıl olup da böylesi bir karar alıp ortak bir kurguda buluştular bilmiyorum ama bence hayatlarının bence en doğru kararlarından biri biz okurları için :D Neyse yazarları çok övdüm şimdi azıcık kitaba dair konuşayım ama kitaba dair çok fazla bir detay vermek istemiyorum zaten 184 sayfalık küçücük azıcık bir şey anlatsam okumanıza gerek kalmayacak bu yüzden kısa keseceğim :) Öncelikle kısaca kitabın konusuna değinmek gerekirse; Charlie ve Silas okulda dördüncü derslerine girmeden önce bir anda hafızalarını kaybediyorlar. Kim oldukları, çevrelerindeki kişileri hiçbir şeyleri hatırlamıyorlar. Ama bu öyle hiçbir şeyi hatırlamamak gibi bir şey değil. Önemsiz detayları hatırlıyorlar mesela bilgisayar şifrelerini, bir arabayı nasıl kullanabileceklerini vs ama kişileri kim oldukları ne yaptıklarını hatırlamıyor. Hayatlarını... karakterlerini... hiçbir şeyi. Bu olayın sadece ikisinin başına geldiğini öğrendiklerine ise beraber hareket edip bir şeyleri çözmeye çalışıyorlar. Öğrendikleri ilk şeylerden biri de ikisinin de 4 yıldır birlikte oldukları ve birbirlerine körkütük aşık oldukları. Çözmek zorunda oldukları hafıza sorununa karşılık bir de aileleri arasındaki problemler ve birbirleri arasındaki duygular var. Bütün bu karmaşıklığı çözmeye odaklandıklarında aralarındaki ilişkiyi sorgulayıp bazı duyguları yeniden tatmak onları hem korkutup hem daha cesur hale getirirken olaylar daha da sarpa sarıp kitabın sonunda öyle bir şeyle karşılaşıyorlar ki... İşte durumlar daha da beter bir hal alıyor. Silas'ı çok sevdim cidden çok sevdim :) süper bir karakter ayrıca Charlie'yi de sevmekle sevmemek arasında kaldım. Ama ikisinin birbirleri hakkında söyledikleri ve yeniden keşfetmeleri... ayyy bu kitabı anlatmaya korkuyorum çok fazla detay vermekten dolayı. Susayım ben siz okuyun en iyisi =) Sizleri bilmem ama ben cidden sevdim ve tavsiye ederim. Ama kesinlikle seri tamamlandıktan sonra okuyun :)
https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/melissa-landers-yldz-yagmuru-starflight.html Veee Melissa Landers kaleminden bir seriyi daha sonlandırmanın huzuru içerisinde yazıyorum yorumumu :) Bu kadının sıkmayan, heyecanlandıran, beklentiyi karşılayan kurgularını seviyorum. Fantastik dünyaları ziyaret etmeyi seven her okura da tavsiye ederim :) Yıldız Gemisi kitabından tanıdığımız kaçak prenses Cassia ve onun yakın arkadaşı Kane'in hikayesinin kapağını araladığımdan beri beklentim yüksekti. İlk kitaptan daha iyi olacağını düşünmüştüm hep ve beni yanıltmadı. Cidden daha iyiydi :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Prenses Cassia iki senedir kendi gezegeninden uzakta bir yolcu gemisinde yaşamaktadır. Evlenmek istemediği için kaçan Cassia zaman zaman ev özlemi çekse de Banshee müfredatından biri olmaktan mutlu bir şekilde hayatına devam ediyordur. Ancak bir gün... işler hiç de rayında gitmeyince Daevalar da Cassia'nın peşine düşünce bütün mürettabatın hayatı beklemediği bir savaşın içerisine düşer. Daevalar Cassia'yı evlenmemek için kaçtığı adamın yanına götürdüklerinde Cassia hatıralarındaki gezegenden eser kalmadığını görür. O zaman hayatının bir amacı haline gelen her şeyi eski haline getirmek istemesi onunla beraber birçok kişinin hayatını değiştirecek kararlar almasına neden olur. Bütün bunların yanında her daim Cassia'nın yanında olan Kane ise... kendini iki yıldan sonra ilk defa Cassia'nın alt konumunda hissetmesi sonucunda aralarındaki ipleri germekle kalmaz, aralarında olan bastırılmış aşkı da zorlu bir sınava tabi tutar. Cassia ve Kane'in artık çok güçlü bir savaşı vardır. Aşklarını korumak... halklarını korumak... mürettabatlarını korumak... Ciddi anlamda nefesimi tutarak okudum diyebilirim. Cidden ilk kitaptan da daha iyiydi. Verdikleri kararlar, yaptıkları savaşlar, yapılan eylemlerin sonuçlarında patlak veren olaylar... hepsi süper bir kurguyla yazılmıştı. Fantastik kitaplarda istediğim bu ve bunu Melissa Landers bana çok güzel veriyor. Ben bu seriyi sevdim size de tavsiye ederim. Fantastik sevmiyorsanız bile içerisindeki aksiyon ve aşk için bile deneyebilirsiniz :)
https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/ruth-ware-10-numaral-kamara.html Beni bilirsiniz genelde polisiye, gerilim ve gizem türünde romanları pek okumam. Ama okuduklarımdan da beni şaşırtacak bir son bekleyerek beklentim tavan yaparak okurum. İşte kelimenin tam anlamıyla beklentimi karşılayan ve beni şaşırtan bir kitaptı. Bayıldım ben bu kitaba! Daha önce yazarın Kapkaranlık Ormanda kitabı çıkmış olmasına rağmen nedense kapağı falan tüylerimi ürpertmiş elimi kitaba uzatmama engel olmuştu ama bu kitap gerek konusu gerek ilgi çekici kapak tasarımıyla merakımı depreştirince okumadan geçemedim. Son olarak düşüncem de sen ne müthiş bir kitaptın öyle oldu! Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; gazeteci olan Jo yeni işi için lüks seyahat gemisiyle denize açılır. Aklında bu gemiyle ilgili sıkı bir yazı yazarak belki terfi alma şansını elde etmek varken hayatı bambaşka bir yöne yönelir. Bir gece hemen yan kamara olan 10 Numaralı Kamara'dan ansızın duyduğu çığlık ve suya düşme sesiyle hayatı değişen Jo, hem tanık olduğu cinayeti çözmeye hem de kendi hayatını kurtarmaya çabalamak zorunda kalır. Asıl şaşırtıcı detay ise... kitabın sonlarına doğru kendini gösterken gizli kalmak zorunda olan sırlardır. Değişik, ilginç, merak uyandırıcı bir kitaptı. Gemideki insanların Jo'ya yaklaşımı, her an herkesin potansiyel katil olmasını beklerken ki girilen ruh hali... gerilimi kelimenin tam anlamıyla damarlarınızda hissetmeniz mümkün. Bu tür kitaplara detaylı yorum yapmak pek mümkün değil, çünkü söylenecek tek bir kelime kitabın büyüsünü bozma yetisine sahip olabiliyor. Bu yüzden yorumu kısa kesiyorum :) Bilirsiniz beni ben kolay kolay okumam bu türü ama eğer bu türde bir kitabı tavsiye ediyorsam o kitap benim için çoook fazla yıldızı hak eden bir kitap olmuştur. Bu kitabı da şiddetle tavsiye ediyorum. Hele ki bu türü seviyorsanız bence kaçırmayın da! Benden 5 üzerinden 5 alır bu kitap :)
https://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/juliette-sobanet-yagmurda-dans-paris.html Juliette Sobanet, yeni tanıştığım yazarlardan biri olmasına rağmen kurgu yeteneği ve hikayesi ile gönlümü fethetti. Yormayan akıcı bir şekilde akan kurgu bu türle yeni tanışanlar için oldukça iyi bir başlangıç, time travel konulu kitapları sevenler için de oldukça iyi bir kitaptı bence. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; taze anne adayı olan Claudia büyük annesinin dans stüdyosunda hoşlandığı aktrise hamile olduğunu söyleyip ona duygularından bahsedeceği sırada ansızın değişen zamanla büyük annesinin gençlik yıllarını yaşadığı Paris'e gider. Farklı bir isim, farklı bir kimlik ve farklı bir karakterde vücut bulan Claudia yaşanan bu olaya anlam vermeye çalışırken aynı zamanda geçmişte değişmesi gereken bir olayı bulup onu düzeltmesi gerekmektedir ki gelecekteki hayatı değişsin... sadece kendisinin değil çevresindeki diğer kişilerinde. Ancak bazen sadece tek bir ruhun geri gitmesi gerekirsen kötü bir ruh da geri gidip işleri batırabiliyormuş. Claudia ile geçmişe giden kötülüğü amaçlamış kişi -kim olduğunu söylemeyeceğim hevesi kaçmasın- bütün her şeyi batırıp, Claudia'ya zarar verme peşindedir. Tüm bunların içerisinde bocalayan, anlamaya çalışan Claudia bir de tam cinayet soruşturmasının içerisine düşünce... işler iyice sarpa saracak. Ciddi anlamda değişik bir kurguydu. Sevdim. Cidden çok sevdim. Sadece tek bir konuya odaklanmayıp, aslında süregelen bir olayın içerisine düşen Claudia'nın hem o olayla başa çıkması gerekirken hem de kendi hayatı için gereken dokunuşu yapmaya çabalaması... arayışı... süperdi. Kitabın bir de akıcı olması ve sıkmadan hevesle sayfaları çevirmek istememiz de yanında bonusu sanırım :) Ben çok beğendim. Time Travel türüne ciddi anlamda el atma isteği olan okurlardan biriyim artık sanırım :) Bir de bu yazarın ikinci kitabı... ilki Siyah Kar'dı. Yazarın Paris Time Travel Serisinin kitapları. Ben ilki okumamıştım direk bu kitapla başladım ama şunu söyleyebilirim ki bir eksiklik hissetmedim ama bu okumayacağım anlamına gelmiyor. Yazarın kurgusunu, kalemini sevdiğim için ilk kitabı da okuyacağım :) Bence sizde bir denemelisiniz :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/09/zeynep-sarac-nar-cicegi.html Uzun bir aradan sonra yorumla karşınızdayım. Tatildi bayramdı derken kitap okudum ama yorum yazmaya fırsat bulamadım. Şimdi hazır oturmuşken okuduğum kitapların yorumlarını gireyim dedim :) Bir Parça Masal kitabıyla kalemini sevdiğim yazar Zeynep Saraç'ın neredeyse bir senedir elimde olan kitabı Nar Çiçeği'ne bir el attım. Yazarın sıkmayan, akıcı kalemini sevmiştim. Bu yüzden bu kitabını itiraf etmek gerekirse pek de konusuna ya da yorumlara bakmadan aldım diyebilirim. Bir Parça Masla kadar süper değildi bence, ki ben o kitabı çok sevmiştim, ama yine de okurken zaman zaman gülümseten zaman zaman hüzünlendiren bir kurgusu vardı. İki insanın içinde büyüttüğü aşkı okurlarıyla buluşturuyor. Kısaca kitabın konusuna değinmek gerekirse; Demir annesinin hastalığı sebebiyle İpek ile evlenmesini istediğinde bu teklifi kabul eder çünkü ona göre İpek ve Demir birbirlerinden nefret eden arkadaşlar ve İpek'in bu teklifi kabul etmesinin imkanı yok. Ancak yanılır. İpek de erkek arkadaşından yediği vurgunun ardından girdiği şokla bu teklifi kabul ederek Demir ile ikisini bir çıkmasın... nefretle örülü olduğunu düşündüğü bir evliliğin içerisine atar. Demir ve İpek, evlilikleri sonucunda hayatlarının cehenneme döndüğünü düşünürken aslında koca bir aşkın içerisine düştüklerinin farkında değillerdir. Bu aşk onları öyle yakıp kavuracak ve savunmasız bırakacaktır ki en büyük savunmaları yine birbirleri olacaktır. Bu ikisinin çocukluklarından beri birbirlerini tanımaları ve her hareketleriyle neler ifade etmek istemelerini bilmeleri aslında bir yer de en büyük fırsat ama bir yerde de en büyük kötülük gibiydi. Kitabın genel anlamda kurgusunu sevdim, anlatımını da sevdim. Demir'in duygularını daha detaylı okumayı çok isterdim çünkü bence kitaptaki asıl aşk onun içinde büyüttüğü aşktı. Neyse ki İpek'de birçok kitapta tanık olduğumuz anlama kıtlığı çeken kadın karakterler gibi değildi de aşkını anlayıp fırsat verebilmek adına çırpındı. Son sahneler çok can alıcıydı bence... Demir'in annesinin hastalığından sonraki sahneler... hüzünlendiriyordu... Bir de Demir'den birkaç sayfalık bölümler vardı geçmişe hatırlatma bölümleri... Neden İpek'ten nefret ettiği bölümleri... o sayfalar Demir'in anlatılmasındansa bu şekilde yazılması tam yerinde olmuş. Nar Çiçeği adının nereden geldiği tamamen kitabın içerisinde gizli... bence güzel bir detaydı ve ben çok sevdim bu detayı. Yorumu fazla uzatmayacağım yoksa kitap içeriğine giren detaylar vereceğim o yüzden susuyorum. Güzeldi, okumaktan zevk aldım. Dediğim gibi Bir Parça Masal kadar değildi ama yine de sevdim ben. Yazarın elimde bir kitabı daha var ve öğrendiğime göre Gri Mavi çok daha güzelmiş. Ona da el atacağım :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/08/tugba-sarunal-akl-tutulmas.html Kim demiş Türk yazarlar süper ötesi polisiye yazamazlar diye... :) ben derdim ama kaliteli Türk polisiyeleri okumadan önce :D Tuğba Sarıünal, yayınlanan 4 kitabından biri olan Akıl Tutulması'nda ciddi anlamda akıl bırakmayacak bir kurgu yapmış :) çok fazla polisiye okumam ve okuduğumda da beklentim yüksek olur. Beni tatmin etmeli, kurguyu havada bırakmamalı ve ben sonunu tahmin etmemeliyim... Akıl Tutulması'nda oldukça ilginç detaylarla -sonunu tahmin etse de- kurgulanmış bir kitaptı. Beğendim ve hatta sevdim de. İlgi çekici bir başlangıç, sıradan gibi görünen bir kurgu sonunda ise şaşırtıcı bir polisiye koşturmacasına dönüyor olay. Sevdim! Bir an kendimi Kanıt dizisini izler gibi hissettim sonra yok canım daha çok polisiye dizi bu ya falan diye düşündüm. Sıkmadan gereksiz uzatmalara girmeden kurgulanmış ve olması gerektiği yer de de kurgu sonlanmış. Sevdim! Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Ali ve aklına girdiği Yaşar ile çalıştığı mağazanın sahibinin oğlunu kaçırıp fidye isteyip kendi maddi durumu düzeltmeyi hedefleyip olayı icraata döktüğünde planı hiçbir sekteye uğramazsa bir gecede biteceğini düşünmektedir. Ancak patronunun oğlu Tufan'ı kaçırdıktan sonra Tufan'ın sevgilisi Berrin'in evinde yangın çıkması ve polislerin olaya dahil olması bütün olayı karmaşıklaştırmaya başlar. Polislerin gözünde kaçırılmış bir adam ve yangında ölmüş süsü verilen bir kadın cesedi vardır. Ancak... hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Masumca kurgulanmış kimsenin zarar görmeyeceği bir plan yapan Ali ve Yaşar, tepetaklak olarak bütün planı suya düşmekle kalmıyor eğer yakalanırlarsa bir de cinayetten suçlanma riskiyle karşı karşıyadır. Bütün bunların yanı sırada ortada bir kadın ceseti, yanmış bir ev varken bütün olaylar karmaşıklaşıp çözülmesi gereken bir düğüm halini aldığında komiser Atakan ve ekibi olayı irdelemeye başlar. Tek tek çözülen düğümlerde ortaya çıkan gerçekler ise... şaşırtıcı olur. Kitap ciddi anlamda emek harcanarak yazılmış çünkü Atakan'ın araştırması sırasındaki konuşmalar falan oldukça ilgi çekiciydi ve direk bilgi içerikliydi. Emek verildiği hem kurgunun içeriğinden hem bilgi akışından hem de kalemden belli oluyordu. Sizi bilmem ama ben sevdim. Cidden oldukça iyiydi. Bana şiddetle tavsiye edilmişti bu kitap ve okuduğum her satırdan zevk aldım desem yeridir. Polisiye severseniz bence bir el atın bu kitaba, seveceğinizi düşünüyorum. :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/08/isabel-cooper-uyumsuz-leydi-englefield-1.html Veee bir zamanda yolculuk kitabı... bir historical romance... bir fantastik kitap... kelimenin tam anlamıyla 3'ü bir aradaydı. Size bir şey ifade edeyim mi sanırım okuduğum ilk zamanda yolculuk kitabımdı. Şu anda bir tane daha okuyorum ama bu ilkti. Bir başlangıçtı benim için :) Ve oldukça güzel bir türmüş zamanda yolculuk diğer bir değişle time travel türü :) İsabel Cooper, ülkemizde yeni tanınan yazarlardan. İlk kitabı da Englefield Serisi'nin başlangıç kitabı Uyumsuz Leydi. Zaman zaman durgun ilerleyen bir kurgu olsa da aksiyon başladığında da tam başlıyor. Bence kitabın eksiklikleri de vardı ama geneline bakıldığında oldukça iyiydi bence. Kitabın konusundan bahsetmek gerekirse; Joan, kendi zamanında yayılan kötülüğü durdurabilmek için 200 yıl öncesine gider, orada tanıştığı Simon ile o döneme uyum sağlamaya çalışan Joan'ın en büyük hedefi kötülüğün kaynağı olan büyücüyü durdurabilmektir. Bu amacını yerine getirebilmek için önce ona yaklaşması gerekiyor ve yaklaşabilmesi için bulunduğu döneme uyum sağlamalı ve uyumsuzluğunu göstermemelidir. Bildiğimiz Historical Romans'lara zamanda yolculuk eklenmiş ve biraz da büyülerle süslenmişti. İlginç bir deneyimdi diyebilirim. Joan'ın uyum sağlama sürecindeki kısımlar durgundu ve bazen bu durgunluk yorucuydu ve bir de Simon'ın hiçbir şekilde Joan konusunda duygularına izin vermemesi de sinir bozucuydu. Joan'ın o döneme gelişi ve Alex'le olan kısımlar oldukça güzeldi. Bir tek sıkıntı yaşadığım kısım Joan'ı anlatırken Simon'a geçmesi falan biraz kopukluk yaratıyordu kurguda. Bunun haricinde iyiydi. Belki biraz da Alex'le olan son sahnelerde daha fazla atraksiyon isteyebilirdim ama bu konu yazarın suçu... biraz fazla mı üstün körü geçmiş sanki? Belki de bana öyle geldi bilmiyorum. Ellie ile ilgili kısımları sevdim hele ki Simon ile Ellie arasındaki iletişimin tekrardan artması ve iki kardeşin tekrardan beraberliklerini pekiştirme çabalarını da sevdim. Dediğim gibi benim ilk zamanda yolculuk kitabımdı ne beklemem veya nasıl bulmam gerekirdi bilmiyorum ama bu tür hoşuma gitti. Karakterlerin gittikleri zamanla ilgili ne yapacaklarını bilememe ve uyumsuzlukları hoşuma gitti. Bu kitabı da bu yüzden sevdim. Ama daha fazla atraksiyon daha fazla olay olmasını isterdim konusu gereği. Biraz bu konuda sönük kaldı gibi... yine de benim için güzel bir deneyim oldu :) Bence bir deneyin ve bu türü çok okuyanlara da bir deneyin derim. :) Bu arada serinin ilk kitabı ama devam niteliğinde değiller hepsi farklı karakterleri anlatıyor. Bu yüzden seri bitsin de alalım diye düşünmenize gerek yok :D