inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (69/142)
Ölüm Defteri
Ölüm Defteri

7

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/04/kevin-brooks-olum-defteri.html Hayatımda okuduğum en psikopat kitaplardan biriydi. Cidden yani... okurken benim psikolojim bozulmuş olabilir. Çıktığında konusuyla ilgimi çeken Ölüm Defteri, uzunca bir süre elimde oyalansa da bitti. Beğendim mi beğenmedim mi kararsızım açıkçası. Kitabın konusu; 16 yaşındaki Linus, bir gün yaşlı adamın birine yardım ederken kaçırılıyor. Gözlerini açtığınsa altı odası, bir banyosu ve bir mutfağı ola bir yerde buluyor. Onun tahminine göre yer altında olan ama nerede olduğu belli olmayan bir yerde tek başına başta fidye için kaçırıldığını düşünerek bir sonuca varmaya çalışırken bir gün küçük bir kız sonra ardısan üç adam ve bir kadın geliyor. İş basit bir fidye kaçırmasından daha başka boyutlara taşınıyor. İzleniyorlar... dinleniyorlar... cezalandırılıyorlar... Kitapta hep içerideki 6 kişiden birinin onları oraya kaçırıp hapseden kişi olduğunu düşündüm. Filmlerse genelde öyle olur ya. Adam hepsini öldürür arkasını döner gider falan... öyle bir şey bekledim ama sonuç cidden şaşırtıcıydı. Biraz da bu yüzden kitap bittiğinde, "ne oldu ben hiçbir şey anlamadım," moduna girdin. İlginçti çünkü bir son yoktu. Hareket bereket yoktu aslında sonlara doğru biraz hareketlendi am o da sonlara doğru son 50 sayfada falan. Bu yönden okurken zaman zaman sıkılabilirsiniz eğer ekşın severseniz. Kitabın sonunda bunu yapan adamın nedenlerini, niçinlerini bilmek isterdim. Kitabı kapattığınızda hiçbir şey anlamayıp kalırsınız ya öyle hissederek kaldım. Esrarengizdi. Değişikti. Kitaba dair nasıl bir yorum yapabilirim bilmiyorum. Benim için değişik bir kitaptı. Sabırlı bir okursanız, günlük tarzı anlatımları severseniz ve illa ki ekşın aramıyorsanız deneyebilirsiniz. Ama bu tür kitaplar benlik değilmiş onu anladım.

Sedat  (Bir Türk Masalı, #4)
Sedat (Bir Türk Masalı, #4)

10

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/04/islca-sedat-bir-turk-masal-4.html Tüyap'tan beri elimde olan ama henüz bu develerden ayrılmak istemediğimden okumayı ertelediğim bir kitaptı Sedat. Ah bir de tabi deli gibi merak ettiğim... çünkü diğer üç kitapta Sedat hep bir gizemdi... geçmişi, nasıl bu kadar büyüdü? Hep bir sır ve gizem... artık bu gizem aralandı ve Sedat'ı tanıdık hem de... iç çamaşırına kadar pardon, kirli çamaşırlarına kadar ;) Işılca'nın okumadığım hiçbir kitabı olmadığı düşünülürse kadının kalemini sevdiğimi anlamışsınızdır. Bir tek Köle'nin son basımını okumadım ama onu da yakında okuyacağım, önce Sedat'ı sindirmem lazım. Işılca, akıcı, merak uyandırıcı, ekşını ve duygu yoğunluğu bitmeyen zaman zaman sizi hüzünlendiren zaman zaman kahkaha atmanızı sağlayan... ama hep bir şekilde kalbinize dokunan bir kalemle yazıyor kurgularını. Kapağı kapattığınızda aklınız da kalbiniz de o karakterlerde oluyor ve bitmiş olmasına inanamayıp alıp şöyle bir sayfaları kurcalıyorsunuz. İşte öyle müthiş bir kalem! Duygu'ya bayılmış onun deli dolu yaralı ama bir o kadar da aşk dolu kalbini severek okumuştum kitabı, Ali'm ise... zaten kalbimin sahibi biricik aşkım... hatim ettim onu ;) Bekir... tek kelimeyle aşkı yüreğimi dağlaya böyle güzel ve özel seven adam yok detirden bir hikayeydi. Sedat ise... anlatılmaz yaşanır... yaşayamayacaksanız da okunur diyebileceğim bir kitap olmuş. Allah biliyor ya ben Sedat'ın Duygu'ya olan hislerinden çok geçmişini bilmek istiyordum. Benim bütün benliğimi sarsan da bu sayfalar oldu. Sedat'ın Sedat oluşu... o yolculuğu... her bir detayı... süperdi. O geçmiş zamanların anlatıldığı sayfalar ayrı bir dokundu kalbime... acısıyla tatlısıyla... her bir detayıyla Sedat'ı yapan şeylerdi. Ali işe tanışmasını Bekir ile ortak olmasını... hayatında sonrasında yer edinen her bir kişinin nasıl da hayatlarına önemli dokunuşlar yaptığını okumak... Sedat büyüksün dedirtti. Işılca bir kez daha beni kendine hayran bıraktı kalemiyle, kurgusuyla. Keşke... dedim. Keşke biraz daha okusaydık.

İskoç Gelini (Highlanders #3)
İskoç Gelini (Highlanders #3)

7

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/04/lynsay-sands-iskoc-gelini-highlanders-3.html Ben ve benim bitmek tükenmek bilmeyen İskoç aşkım :) Historical romance sevdiğimi biliyorsunuz ve çıkan her kitabı da alıp dener tadına bakarım. Hele de lordları leydileri bir kenara bırakırsal kesinlikle vazgeçemeyeceğim İskoç'lardır. Seviyorum onların hikayelerini, aşklarını... savaşlarını... kadınlarını sahiplenmelerini... Lynsay Sands'ın daha önceden bir kitabını okumuş ve kalemini sevmiştim. Eğlenceli ve akıcıydı kurguları dolayısıyla da yeni çıkan bu kitabı da okumak istedim. Ki yazar beni yanıltmadı beklediğim kurguyu önüme koydu. Öncelikle eğlenerek okunan, aile bağlarına değinen ve heyecanın bitmediği bir kitap. Son sayfalarına kadar olaylar devam ediyor. Konusuna değinmek gerekirse, Saidh arkadaşının ziyaretinden erken dönerek eşi ölmüş olan kuzeninin yanına gider. MacDonnell Leydisi olan kuzeninin bir varisi olmadığından dolayı artık kalenin yeni lordu olan Greer, kaledeki görevlerini ve yeni lord olmanın getirisiyle baş etmeye çalışırken Saidh ile karşılaşır. Kuzenini yalnız bırakmak istemeyen Saidh bir anda kendini Greer'in tutkusuyla sarmalanmış olarak bulur. Tutkuları alev alırken onları izleyen biri olduğunu fark etmezler. Üstelik kılıç kullanıp erkek gibi ata binen ve bir leydide olmaması gereken her özelliği üzerinde barındıran Saidh'in Greer'le olmamasını isteyenlerde vardır. Bu da Saidh'in hayatını tehlikeye atar. İki kez ölümle burun buruna gelen Saidh, bir yandan katili bulmaya çalışırken bir yandan da Greer ve abileriyle hayatta kalma çabası içerisine girer. Heyecanlı ve aşk doluydu. Ha evet aşk daha yoğun işlenebilirdi. Kesinlikle bir Garwood değil ama yine de güzeldi. İki-üç yerde Saidh ile Greer'in sohbetlerinde sesli kahkaha attım. Tam romantik komedinin ve birazda ekşını historical versiyonu gibiydi. Buchanan kardeşlerin birbirleriyle olan ilişkilerine hayran oldum. 7 erkek ve 1 kız... ama birbirlerini bu kadar iyi tanımaları ve her şeye rağmen kız kardeşlerini bu kadar önemsemeleri süperdi. Küçük Alpin'in ailesi ile ilgili anlattımları üzücüydü. Ama yaptığı kıyaslama... oldukça anlamlıydı. Şu değişmez bir gerçekti ki ne Greer bir kalenin lordu olabilecek özellikte ne de Saidh leydi olabilecek özellikte... ama müthiş bir çift oldular. Saidh'in aşık olduğunu anladığı kısımlar süperdi :) Kitapta beni rahatsız eden bir şey vardı o da çok fazla karıcığım kocacığım denmesiydi. Ah bir de Saidh bir ara erkeğim dedi. Bunlar cidden var mıydı orjinalinde ya da çeviriden mi bilemedim. Ama bir historical romance da duymaya alışık olmadığımız ithamlar. O yüzden tuhaf geldi açıkçası. Neyse... çok uzatmayayım. Genel olarak sevdim, okurlen keyif aldım. Dediğim gibi nazarımda bir Garwood değildi çok müthiş de değildi ama bu türü sevenlere kendini sevdirecek bir kitaptı. 5 üzerinden 3.5 der susarım :)

Bal Köpüğü
Bal Köpüğü

8

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/03/zeynep-isklar-bal-kopugu.html Ve seri bitti. Seri diyorum çünkü kitapların karakterleri birbirleri ile bir bütündü. Bu yüzden tavsiye yorumun sonunda belirttiğim sıraya göre okumanız. İlk okuduğum Sen misin Eksik Parçam olmasına rağmen o kitabı daha çok beğenmiştim. Çünkü içerisine azıcık da olsa ekşın katmıştı yazar. Beni bilirsiniz ekşını severim hele bir de aşkla harmanlanmışsa yeme de yanında yatlık olur benim için. Dolayısıyla Mevsimi okurmen istemsizce onunla kıyaslamış ve durgun gelmişti benim için. Ancak... Bal Köpüğü... Cidden beğendim. Daha fazla duygu yoğunluğu olabilirdi belki ama bu haliyle bile çok güzeldi. Belki ekşın yoktu, belki sadece aşktı ama çok güzel bir aşktı. Beğendim... sevdim... bence yazarın en iyi aşkı anlattığı kitap olduğunı düşündüm. Cüretkar seks sahneleri ise kitabı tam da beklediğim şekle sokmuş ve yabancı kitaplar da gördüğüm erotizmin aşka dokunuşunu bu kitapta da gördüm. Sevdim seni be kitap :) Kitabın kısaca konusuna değinmem gerekirse; Azra ve Merve, Türkiye'ye dönmeye karar verirler. Merve'nin ağabeyinin yanında kalacaklar ve Azra, ailesini ve Fransa'daki hayatını geride bırakıp bırakamayacağını da görecektir. Ancak... hesapta katmadığı şey aşkın kapısını çalıp çalmayacağıdır. Hiç tahmin etmediği bir anda karşısına çıkan aşk, Azra'nın hayatını tepe taklak ederken duygularını içine gömmüş yaralı bir adamın aşkı tatmasını okuduk. Yabancı kitaplarda geçmişinden yaralı, bir kadın sayesinde aşkı tadıp da geçmişi geçmişte bırakmaya çabalayan adamların Türk versiyonuydu Görkem ama harbi yakışmıştı adama. Seride en sevdiğim karakterin Tolga olduğunu söylemiş olsam da şuan sözümü geri alıyorum ve ben Görkem'ciyim diyorum. Adam başlarda sevmeyi beceremedi kırdı geçti belki ama sevmeyi öğrenmesi de kalbimi çaldı. Yazarın en sevdiğim özelliği tek bir karakter değil yan karakterleri de mutlu etmeai ve onları da aşkla tanıştırmasıydı. Mesela kitap asıl olaral Azra ve Görkem'in hayatına dokunup aşkını anlatıyor olmasına rağmen Merve ve Okan'ın da aşkı tatmasını anlatmıştı. Çok tatlıydılar. Tamer ile Ceren'i ve Tolga ile Mevsim'i görmek süperdi. Hele onları yeni ailelerini okumak harikaydı. Kitaba dair tek isteğim Görkem ve Azra'yı evli mutlu çocuklu görmekti, keşke bir bölüm daha olsaydı da Görkem'i baba olarak okuyabilseydik dedim. Neyse çok uzattım. Yazarın akıcı, yalansız dolansız entrikasız, yormayan ve aşkı gereksiz kıskançlıkla falan harcamayan yazım tarzını çok sevdim. Tavsiye ederim. 5 puanlık değild bu derecede yüksek beklentiniz olmasın ama bu kitap benim nazarımsa 4lüktü. Okumaktan zevk aldığım bir kitap oldu. Aşağıdaki sıraya göre okuyun :) Sen misin Eksik Parçam Mevsim Bal Köpüğü

Oyun (Warenne Dynasty, #3)
Oyun (Warenne Dynasty, #3)

9

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/03/brenda-joyce-oyun-de-warenne-dynasty-3.html Sonunda 11 kitaplık "de Warenne Dynasty" serisinin sonuna geldim. Brenda Joyce'un severek takip ettiğim bir yazar olmasının yanında severek okuduğum serisini bitirmenin verdiği hazzı yaşıyorum. Brenda Joyce, akıcı, her daim merak uyandırıcı, tarihsel gerçekliği olan olayların içerisine serpiştirdiği kurguyla muhteşem bir kitap çıkarıyor. Özellikle yayınlanan som üç kitabının sonunda yer alan teşekkürler yazısında olayların gerçekliliğini vurgulaması ise kitabı daha da etkileyici kılıyor. Artık 11 kitabını okuduğum yazar sevdiğimi ve favori yazarlarımdan olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum Serinin normalde 3. ama bize 11. olan kitabı "Oyu " kelimenin tam anlamıyla politik oyunları ve saray entrikalarının arasına sıkışmış aşkı konu alıyor. Kısaca konusunu anlatmak gerekirse; manastırda olan Katherine, babasının kendisini yıllarca arayıp sormamasının ardından eve dönmeye karar verir. Eve gitmek için bindiği Fransız gemisi, Denizlerin Efendisi olarak anılan Liam O'Neill tarafından kuşatılır ve Katherine, Liam'ın esiri olur. Liam, Katherine'in babasının sürgünde olduğunu bildiği için onu hem korumak hem de sevgilisi yapmak istemektrdir. Ancak olaylar hiç de Liam'ın istediği gibi gitmez. Çünkü Katherine fazlasıyla inatçı, güzel ve zeki olmasına rağmen bir korsanı değil soylu asil bir adamla olmayı tercih etmektedir. Hele de tecavüzcü barbar bir korsanın oğlu olan Liam'ı asla istememektedir. Ama ne olaylar Katherine'in düşündüğü kadar basit ne de Liam'ın planladığı gibi gidecek görünmüyordur Katherine kaçırmasının altında art niyet ve ihanet arayan Kraliçe, Katherine'nin soylu biriyle evlenme hevesi ve diğer olaylar söz konusu olduğunda işler karmakarışık olacaktır. Kitabı sevdim, bazen dönen entrikalardan başım dönse de cidden sevdim. Katherine'in koca meraklı tavırlarına sinir olduğumu inkar edemeyeceğim. Hani bazen çocukken onu nişanladıkları ama şimdi onu istemeyen Hugh Barry'e metres olsun da Liam'da kurtulsun diye düşündüm. Hatta gülmeyin ama bazen amma azdın kızım sen, iki lafından biri koca ve çocuk oldu dedim de. Liam... kelimelerle anlatılmaz okuyun en iyisi diyeceğim bir korsan. Gerçi bir O'Neill... ne bekliyoruz ki! Diğer okuduğumuz O'Neill'lar söz konusu olduğunda daha azı olamazdı. Kitapta en çok üzüldüğüm Juliet olmuştu çünkü hayallerine kavuşamayacağını düşündüm ama yanıldım. Hele ki John Hawke içinde üzülmüştüm tam bir piyon oldu sanki bu oyunda ama o da aşkını buldu. En sevdiğim şey, Liam'ın Katherine'i kaçırıp adasına götürmesiydi. Orada yaşananlar, yeniden beraber oluşları ve aşkları... süperdi. Ahh... bir de Liam'ın Katherine'e sahip olabilmek için kurduğu oyun... kitabın adını aldığı oyun... Liam'ın ihanetle suçlandığı, neredeyse öleceği oyun... süperdi! Tam da Liam'a yakışan bir cesaret örneğiydi. Zekice ve kurnazcaydı! Kitapta bahsetmek istediğim birçok detay var ama hepsini anlatırsam okumanıza gerek kalmayacak o yüzden kısa kesip susuyorum. Ancak şunu söylemek istiyorum ki kitabı sevdim. Brenda Joyce'un başka kitapları çıksa şüphesiz konusuna bakmadan alacağım kesin. Ama şuraya bir eleştiri de eklemeden bitirmeyeyim kitabı. Keşke Pegasus biraz dikkatli davransaydı. Birkaç yerde hatalar vardı. Ve bu bir an, kendini kaptırmış bir okurun bu da ne be demesine neden oluyordu. İki ya da üç yerde buna denk geldim. Ve Katherine kızıl saçlıydı keşke kitabın kapağındaki kız... kızıl olsaydı. Bir de çevirmen değişmişti ve Selim Yeniçeri tarafından çevrilen kitaplarının ardından dilde değişme olmuştu ve açıkçası bu çok fark ediliyordu. Keşke ilk defa çevirmeni kim diyerek baktım, kötü olduğundan değil sadece dil değiştiğinden dolayı araya sokuşturdum bu durumu =) Neyse... severek okuduğum özellikle son 100 sayfasını daha ayrı bir zevkle okuduğum bir kitaptı. Seriyi eğer historical romance seviyorsanız tavsiye ediyorum.

Mevsim
Mevsim

6

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/03/zeynep-isklar-mevsim.html Yazarın okuduğum 2. kitabı ayrıca serinin de ikinci kitabı olan Mevsim'i de bitirmiş biri olarak diyorum ki... Sen misin Eksik Parçam kadar iyi değildi. Üzgünüm... çok acımasız başlamış olabilirim ama tarafsız olarak yorum yapmam gerekirse kitabın durgunluğu zaman zaman sıkılmama neden oldu diyebilirim. Acaba yazarın yayınlanan ilk kitabı olmasının acemiliğimi bilemedim. Yalnız yanlış anlaşılması kitabı beğenmedim demiyorum sadece ister istemez Sen misin Eksik Parçam ile kıyaslama yapıyorum ve onun kadar iyi bulamadım. Öncelikle yazar akıcı ve yormayan kalemi bu kitapta da devam etmiş karakterlerini entrikalara kurban etmemiş ve aşklarına sahip çıkan kişiler yapmıştı. Her aşk romanında okuduğumuz sevişme sahnelerini kaleme alırke yine aşırılığa kaçmadan yazmış ama yine de +18 ibaresi yemiştir benden :) Direk yoruma girince kitabın konusundan bahsetmeyi atladım. Kısaca anlatayım. Kaan ile Mevsim Ankara'da yaşayan ve ailelerini kaybetmiş iki kardeştir. Mevsim, İstanbul'a ortak olduğu şirkette çalışmaya gelmeye karar verdiğinde hayatının okkalı bir şekilde değişeceğini hesaba katmamıştır. Öyle ki taşındığı binada karşısında bizim Tamer'in en yakın arkadaşı olarak tanıdığımız Tolga'yı görmek içinde bir alevi tetiklemiştir. Tamer'le beraber çalışan Tolga, yeni komşusu ile yörüngesini kaybetmii uydu misali afallayan kalbiyle aşkı tatmasına ramak kaldığından habersiz Mevsim'le tanışmıştır. İki komşu, rakip şirketlerin çalışanları ve aynı zamanda birbirlerinin kalbine talip olan çiftin aşk dolu hikayesini okuyoruz bu kitapta. Sadece Mevsim ve Tolga ile kalmıyoruz. Mevsim'in ağabeyinin kalbini çalan Esra'nın da hikayesini okuyoruz. Aslında bir yerde anne babasını kaybetmiş yaralı iki kardeşin kalplerinin aşkla yanmasını ve "mutlu son"a ulaşmalarının hikayesini okuyoruz. Tabi bunun bonusu da: evli mutlu çocuklu olan Tamer ile Cemre çifti. Onları öyle görmek kesinlikle paha biçilemezdi. Şimdi gel gelelim kitapta beğenmediğim kısma... kesinlikle hiçbir harelet yoktu. Biraz hareket iyi olurdu. Mesela Tamer ile Cemre'nin hikayesinde Arda hareketti, Kadir hareketti... bir ekşın yapmışlardı hatta Sıla bile olabilirdi... Ama bu kitapta öyle ekşınlık bir şey yoktu keşke olsaydı. Biraz fazla duygusal modda takılmıştı karakterler... ah bir de aşk modunda. Kitabın son bölümü kesinlikle olaydı ve ciddi anlamda yüzümü gülümsetti. Ahh bir de çok hoşuma giden bie şey vardı. O da aile, arkadaş, dost ilişkileri çok güzeldi. Bayıldım. Zeynep Işıklar kitaplarında sanırım hep iki çifti yazarak mutlu sona ulaştırıyor. Bunu sevdim :) Bir de karakter geçişleri vardı kitapta. Keşke olmasaydı ve bir üçüncü kişi tarafından yazılıp hepsine değinerek ilerleseydi dedim. Neyse çok uzatmayayım. Güzel kitaptı ama benim için eksiklikleri vardı. Yazarın yayınlanan ilk kitabıydı sanırım onun da etkisi vardı diye düşünüyorum çünkü Sen misin Eksik Parçam bundan çok daha iyiydi. Bal Köpüğü nasıl olacak merakla bekliyorum :) Ve her yorumun altına bu notu bırakacağım kitapları kesinlikle sırayla okuyun. Sen misin Eksik Parçam Mevsim Bal Köpüğü

Gülün Sözü (Warenne Dynasty, #2)
Gülün Sözü (Warenne Dynasty, #2)

10

http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/03/brenda-joyce-golun-sozu-de-warenne.html Bana bu kitabın serinin en iyi kitbı olduğu söylenmişti ama Gönülçelen'den sonra onun kadar iyidir diye düşünmüştüm ama yanılmışım! Bu kitap tek kelimeyle muhteşemdi. Bayıldım! Serinin bence en iyisi bu ve daha iyisi olamaz! Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, İskoçya'yı işgal etmek için önde bir keşif yapmak isteyen Stephen de Warenne (Rolfe de Warenne'in oğlu) kamp yaptığı yerde onları izlerken yakalanan İskoç Prensesi Mary'i esir tutar. Kimliğini Stephen'dan gizleyen Mary, Alnwick'e Stepten'ın kalesine götürülür. Daha sonradan kimliği ortaya çıkan Mary, adının temizlenmesi ve belki İskoçya ile barış sağlanmasına yardımcı olur diye Stephen ile evlenmek zorunda kalır. Bu evliliği başından beri istemeyen genç kadının kaçma girişimlerinden başarısız olan Mary sonunda Stephen ile evlenir. Ki zaten asıl olayda ondan sonr çıkar. Çünkü Normanlar ile İskoçlar arasında barış değil yeni bir savaş patlak vermek üzere... işte asıl mesele o zaman başlıyor çünkü İskoç Prenses Mary de Warenne, kocasına mı sadık olacak ülkesine ve babasına mı? Entrikalarla, ihanetlerle ve savaşlarla dolu kitapta filizlenmeye korkan ama her şeyi göze alarak kendini gösteren bir aşkı okuyoruz. Mary'nin asi ve güçlü kişiliğine hayran olmamak imkansız. Hele ki kendi doğru bildiği ve bir şeyler yapabileceğine inandığında her şeyi göze alarak hayatımı, geleceğini ortaya koyması... hayranlık uyandırıcı... Stephen ise... tam bir de Warenne! Başka söze gerek yok bence. Mary'nib Londra'da nehre itildiği zaman Stephen'ın çırpınışları çok iyisi. Resmen soluksuz okumama neden oldu. Hep filmlerde ve kitaplarda Londra'daki sarayda dönen entrikaları ve kirli oyunları duyuyorduk bu kitapta da bunu okumak... en ince detaylarına kadar... o zamanlarda iyiki yaşamamışım dedirtti. İskoç Kralı Malcolm ve Normanlar -Stephen ve ordusu- arasındaki savaşı durdurmak adına Mary'nin yaptığı ise... içimden kızım sen süzme salak mısın? demek geldi. Cidden saçmalıktı, ki sonucunu çok ağır ödedi. Hele ki Stephen'ın Mary'i almaya gelmesi ise... yeminle tüyler ürpertici ve tam da Stephen'a yakışır şekildeydi. Savaş sırasında Mary, Edinburg kalesinde annesinin yanındayken okuduğum sayfalar yeminle içimi burktu. Bir savaşın sonucunu beklemek... çok zor olmalı... peki ya Mary ne yapsın? Bir tarafta sevdiği adam, kocası... diğer tarafta babası, kardeşleri ve ülkesi... zor bir ikilem! Mary'nin Doug Mackinnon'ın yanına sığındığı zamanlar ve Mary'nin onu kaçıranların elinden kaçması... kızım sen süpersin diyebilirim arada her ne kadar salakça kararlar alsanda. Açıkçası Mackinnon'dan öyle bir tavır beklemiyordum ve istemsizce merak etmeden duramadım. Mackinnon, Mary ile evlenseydi nasıl olurdu diye? Neyse... Aşık Stephen, savaşçı Stephen, karısının ihanet ettiğine inanan Stephen ve sevdiği kadını kaybettiğini düşünen Stephen... Stephen de Warenne'in her halini okuduk ve her haline ayrı ayrı aşık oldum. Çok konuştum... sanırım azıcık spoiler de verdim. Lütfen kusura bakmayın kendimi tutamadım. Kelimenin tam anlamıyla 5 üzerinden 10 luk bir kitaptı. Serinin en iyisiydi! Süper ötesiydi! Seriyi okuyun ve bence sırayla gidin :)