http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/renee-carlino-sahip-oldugum-tek-sey.html Renee Carlino kaleminden ülkemizde yayınlanan ikinci kitap. Yazarın "İki Yabancı Olmadan Önce" adlı kitabı elimde olmasına rağmen okumamıştım ama nedense bu kitabı okudum ve yazarın kurgu döngüsünü ve anlatımını beğendiğimi söylemeliyim. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; sevdiği insanları kaybettikten sonra hayata dair enerjisini ve ışığını kaybeden Kate, amaçsızca monoton hayatına devam ederken editörünün onu Napa Vadisi'nde bir şaraphanenin sahibi olan J. R. Lawson ile röportaj yapmaya göndermesiyle hayatı değişmeye başlar. Bambaşka bir hayatı ve daha da önemlisi orada Jamie ile aşkı tatmaya başlayan Kate aslında bazı sırların da orada saklı olduğunu anladığında hayal kırıklığıyla beraber kırık bir kalple geri döner. Hayatı bir anlığına iyi gitse de aşkı tatsa da bazen hesaplanamayan şeylerle her şey tepetaklak oluverir. Kate'in hayatı da öyleydi. Jamie'nin sakladığı sakladığı şeyler sonrasında hiç pes etmeden Kate'den ikinci bir şansı alabilecek mi? Yoksa bu sefer aşk kayıp mı edecek bunu okuyoruz kitapta. Aslında bir yanda, hayattan beklentisini yitirmiş, yalnız olmayı kabullenmiş genç bir kadının tekrardan yaşama sevinci ve içinde sakladığı pırıltıyı çıkarmasının öyküsü. Ben kitabı beğendim. Kurgusu ve anlatımı güzeldi. Kitapta bölüm aralarındaki o resimlere bayıldım, çok ince düşünülmüş ve farkında olmadan bölümde olacakları ima eder gibi bir karalama olmuş o resimler ve ben çok beğendim. Kate'in her şeye rağmen güçlü bir kadın olması hoşuma giden bir şeydi ama asıl hoşuma giden şeylerden biri de Jamie'nin pes etmeyişiydi. İşte seven adam pes etmez, vazgeçmez dedirtti.Dylan, Jerry ve Beth'in arkadaşlıklarını çok sevdim. Bir yerde kitap arkadaşlık ilişkisine de değinmişti ve evet hiçbir hayat yalnızlık ya da sadece aşka bağlı değildir. Her şeyden önce her yaşamda arkadaş veya dost vardır. Bu detayları beğendim. Eksik bulduğum bir kısım vardı o da Paul Sullivan kısmı biraz eksik kalmış ve geçiştirilmiş gibiydi. Hadi bu kısmı da tatlıya bağlayalım tam olsun mantığıyla yazışmış gibi geldi açıkçası. Ha evet iyi bir düşünceydi ama öncesinde bunu araştırması a dair bir şey yokken kitabın sonuna doğru boy göstermesi ve sıkıntısız herkesin durumu kabullenmesi biraz eksiklik hissettirdi bana. Genelde bu tür şeylerde tripler, itirazlar, anlayışsız tavırlar ve kabullenememeler olduğu için bu kadar kolay kabullenilmesi biraz... geçiştirilmiş hissi verdi. Kitapta yetersiz bulduğum tek kısı Paul Sullivan detaylarıydı onun haricinde kitabı beğendim. Özellikle her şeye rağmen hayatım yaşanmaya değer olduğunu hissettirmesi... çok güzeldi. Zevkle okuduğum, zaman zaman güldüğüm ve eğlendiğim zaman zaman hüzünlendiğim bir kitaptı. Beğendim ve sizlere de tavsiye ederim. Ahh ... bir de... unutuyordum az kalsın. Jamie'nin o alışıldık mükemmel, kusursuz erkek anlayışından farklı olması ise özellikle hoşuma gitti. Eeee her insanın bir sorunu sıkıntısı kusuru vardır değil mi? Ne demek istediğimi okuyunca anlayacaksınız. Jamie evet romantik, sahiplenici, sevgisine sahip çıkan bir adam olmasının yanında o küçük ama aynı zamanda da büyük sayılabilecek hastalığı bununla başa çıkması ve normal hayatı olması... çok güzeldi. Sevdim be ben bu kitabı :) ama sanırım Paul Sullivan olmasa 5 üzerinde 5 verirdim o kısmı yetersiz bulduğum için 4 vereceğim sanırım :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/merve-duman-asktan-sabkal.html Aşk? Evet. Polisiye? Evet. Gizem? Gerilim? Azıcık ucundan evet. Sevgi? Arkadaşlık? Fazlasıyla evet. Yan karakterin asıl karakterlerden olmasının istenmesi? Bir fazlasıyla evet daha. İşte öyle bi kitaptı Aşktan Sabıkalı. Merve Duman, akıcı, merak uyandırıcı, zaman zaman eğlendiren, bazen sinir ettiren, ucunun nereye dayanacağını merak ettiren bir kurgu kaleme almış. Aşk romanının içerisine harmanladığı polisiye ve biraz da gizem kitabı türlerinden ayırmış ve klasik aşk romanı kategorisinden bir tık daha üste çıkarmıştı. Merve'nin ilk kitabı olmasına rağmen acemilik yoktu ve daha da önemlisi diğer kitapları için beklentiyi yüksek tutulmasına neden sağladı. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Bihter amirinden aldığı bir cezalandırma amaçlı görev ile Savaş'ın evine gider. Orada kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışırken, görevi olan Buse'nin sevimliliği cadılığı ve çocuksu masumiyeti altında kalbini etrafına ördüğü duvarlarda zayıflama olur. Bir de ona Buse'nin babası Savaş da eklenince ölüme meydan okuyan korkusuz tehlikeli bir polis olan Bihter uzun zamandır eksikliğini hissettiği duyguları yaşamaya başlar. Ancak önlerinde çok büyük bir engel vardır. Ortaya dökmeye çalıştıkları sırlar, açmaya çalıştıkları geçmişin gizemli kapıları onların mutluluğuna gölge mi düşürecek yoksa hepten bir ayrılığım sebebi mi olacak? İşte bunu ve daha fazlasını okuyoruz bu kitapta. Savaş'ı sevmedim. Beni bilirsiniz bazen baş karakterleri değil de yan karakterleri severim. Bunda da öyle oldu. Savaş'ı sevmedim. Birini seviyorsan ona sahip olursun eğer onun da seni sevdiğine inanıyorsan. Gitmesine izin vermezsin, Savaş bu konuda odun, öküz, hödük bir şey çıktı o yüzden sevmedim. Buse'ye bayıldım ki zaten bu kitabı okuyup da bayılmayan yoktur herhalde ;) Bihter... kadın idolümsün! Söze gerek yok bence! :) sen bir Selvi Atıcı'nın Süheyla'sı iki... severim ayakları üzerinde duran, sert, taviz vermeyen kadınları! :) İşte asıl meseleye geldik. Merve'm olmadı be güzelim... olmadı... Serkan ile Sedef yan karakter olmayı da birkaç sayfaya hikayelerinin sıkıştırılmasını da hak etmediler. Açıkçası olayların nereye bağlanacağını merak ettiğim kadar Sedef ile Serkan çiftinin nasıl sonu olacak onu merak ettim. Hayır hikayelerini yarım bırakıp onlara başka bir kitap yazaydın. Olması bir 100 sayfa daha kalın yazaydın onlara daha fazla sayfa ayıraydın. Şu an seni çok kınadım. Benim Serkan'ın birkaç sayfaya sıkıştırılacak bir adam mı? Hı? ;) Yan karakterlerin hikayelerine değinmen ve arkadaşlığı ortaya koymak çok güzeldi. Asıl güzel olan da neydi biliyor musun? Aşk bir kenarada... saf... gerçek sevgiyi işlemiş olman... o detayla kalbimi tam 12 den vurdun be güzelim :) Buse ile Bihter'in o saf içten gelen sevgisi işi bitirdi. Amma çok konuştum... daha fazla yazmayayım yoksa çok fena spoiler vereceğim. Bu yüzden susuyorum :) ama Serkan ile Sedef'in hikayesinin kısalığına içerledim haberin olsun. Ahhh bir de Serkan benim olsun mu? :) olsun dimi ;) Ellerine sağlık, itiraf etmek gerekirse beklediğimden çok daha iyiydi. Çok beğendim :) bayıldım :) 5 üzerinden 5 verirdim ama Serkan'ın hikayesini geçiştirmeden dolayı 0,5 puan kırıp sana 4,5 vereceğim. Belki uslanırsın da nice Serkan'lara daha ağırlık verirsin :D
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/kathryn-kramer-klc-ve-cicek.html Uzun zaman sonra bir historical romance okumak çok iyi geldi, ama asıl ilginç ve heyecanlı olan ise bir Viking hikayesi okumaktı. Açıkçası filmlerdekilerden daha farklı şeyler okumak ve bunu deneyimlemek müthiş hissettirdi. Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumamıştım ve okuduğum ilk kitabı Kılıç ve Çiçek oldu ki bunda da en önemli sebep de Viking hikayesi olmasıydı. Yazarın kurgu yeteneğini sevdim, entrikalı ve bir bütün içerisinde olan akışı da sevdim. Havada kalan bir olay ya da duygu kalmadı. Bu konuda süperdi. Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse, düzenlenen Viking baskını sonrasında kazayla kendisini Viking gemisinde bulan Deidre, baskını düzenleyen ve geminin lideri olan Wolfram ile aralarındaki kıvılcıma karşı koymaya çalışır. Viking topraklarına gidip de hem onların anlatıldığı kadar barbar olmadığını hem de Wolfram'a aşık olduğunu fark eden Deidre mutluluğu yakaladığını sanır ama çok büyük bir oyun vardır ortada... Viking baskını için vatanına ihanet eden İrlandalı ve Wolfram'ın ölmesini dileyen bir Viking vardır ortada. Bütün bu olaylar arasında ayakta kalmaya çalışan bir aşk... birbirlerini bulma ayrılmama çabası veren iki kalp ile entrikalı, aşk dolu, heyecan verici bir hikaye kapılarını bizlere açıyor. Wolfram'ın bir asil gibi davranıp Deidre'nin kalbini çalmadan ve o istemeden ona sahip olmaması çok güzeldi. Ahh bir de aşklarını gururlarına yedirip de içlerinde tutmak yerine dışa vurmaları paha biçilemezdi. Erica'nın oyununa gelen Wolfram'ın aldığı kararlara kızsam da sonrasında aşkın kazanması süperdi. Gereksiz uzatmak yerine yerli yerinde kurgu ilerlemesi bence çok daha güzel olmuş. Zerlina ve Signurd'ın hikayesine biraz daha değinilseydi daha iyi olurdu en azından onlarında mutluluğuna şahit olmuş olurduk ama en azından mutlu olduklarını hayal gücümüz söylüyor ;) İki farklı inancı olan iki insanın aşkını okuduk bir yandan da aşkın hiçbir engel tanımadığına da tanık olduk diyebilirim. Çok uzatıp da kitap içeriğine girmek istemiyorum o yüzden kısa keseceğim ama şunu söyleyebilirim ben kitabı beğendim. Tarihi aşk romanı severlere tavsiye ederim. Bir Viking diyarını ziyaret edin derim ben :)
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/john-dixon-olum-adas-phoenix-island-1.html Ne kitaptı ama... İtiraf ediyorum başlarken böyle bir kurgunun beni bekleyeceğini tahmim bile etmedim ki edemezdim de. Dehşet bir hayal gücü... şok edici bir olay döngüsü... tatmin edici detaylar... hayret edici bir dünya... Şu kitabın aon bölümünü okuduktan sonra şüphesiz 2. kitap çevrilmiş olsa sabah işe gidecek olmamı önemsemez sabahlar okurdum. Go Kitap, ikinci kitap için bekletmeyin bizi, n'olur... Kitabın konusuna gitmeyeceğim çünkü arka kapak yazısı fazlasıyla açık yazılmış. Kitavın bir paragraflık özeti gibi bir şey bir yerde o yüzden daha detaya girip anlatmayacağı kitabı. Ancak... şunu demeden de geçemeyeğim kitabın bazı yerlerinde söylenen sözler, yaşanan olayların altındaki şeyler bir yerde bizim de dünya da gördüğümüz şeyler... Kısacası güçsizsen, zayıfsan ezilirsin... ölürsün. Ölüm Adası ciddi anlamda güçlülerin dünyası... bir de acımasız, öldürmektek korkmayanların... Carl'ın başına gelenler, yaşadığı onca acı ama her şeye rağmen mücadeleci tavrı ve gücü hayranlık uyandırıcıydı. Parker'ın zaten pislik olduğu belliydi ancak bazı çavuşlar komutanlardan beklemeyeceğim şeyler de oldu. Şu kitapta beni hayrete düşüren de şaşırtan da takdir ettiren de karakterler var. Özellikle Stark.. adama karşı ne hissetsem bilemedim. Evet, sözünüm eri ama... adam hasta! Cidden bir avuç hasta vahşi adamı komutan yapmışlar kimsesiz yetim çocukları da onların vahşi kan kokan ellerine bırakmışlar. Bu çocuklar askeri eğitim adı altında eğitilirken aynı zamanda acımasız ve vahşi olmayı da öğreniyorlar. Arkadaş... avlanmak ne ya... av zamanı ne? Nasıl bir hasta zihniyet bunu yapar? Hele kesimhanede olanlar? Octavia'nın başına gelenler? Peki Campbell? Ya zavallı Acil Servis? Ya Ross? Peki ya diğerleri? Vahşi olmayı ret edecek olanlar? Tanrım!!! Carl'ın Octavia için yaptığı o son girişimi... sonrasında olanları nefesimi tutarak okudum. Hele ki sonu... o son bölüm... şaşkınlığımı arttırdı ve daha büyük bir merakla 2. kitabı beklemeye başlamama neden oldu. Ne kitaptı be! Bir kitabı okurken kaşlarımı çattığı ya da küfretiğim olmamıştı ama bunda oldu! Ben kitaba bayıldım! Beni şaşırtan, hayret ettiren ve tatmin eden bir kurguya sahipti! Çok beğendim! Son kısımlara doğru soluksuz okudum. Bitmeseydi daha da okurdum. Şimdi ise 2. kitabı merakla bekliyorum... lütfen Go Kitap, çabuk çıkarım devamını... bu heyecanlı merak içindeki bloggerı çatlatmayın.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/jennifer-l-armentrout-lanetli-wicked.html Favori yazarlarımdan biri olan Jennifer L. Armentrout'un bir kitabını daha okumuş bulunuyorum. Öncelikle bu kitap benim biriciğim, kardeşim Nurhayat'ın hediyesi olduğu için ve onunla beraber okuduğumuz için ayrı bir değerli :) Araya bunu da sıkıştırayım dedim :) Akıcı, sürükleyici bir kurgu yeteneği var kadının, bu kitabı diğer kitaplarına göre biraz daha yavaş ilerledi, daha durgun gibiydi ama yine de sonraki kitaplarda bomba etkisi yaratacak olaylar olacağını düşünüyorum. J.L.Armentrout bize hep mükemmel kurgular sunduğu için her kitabından beklentimiz yüksek dolayısıyla kendi çıtasının bir tık aşağısındaki bir kurguyu onun kaleminden okuyunca biraz şaşırıyoruz. Bu kitapta bunu yaşadım ben. Yetersiz bulduğum olay döngüler vardı... Kitabın sonlarına doğru -okuyan bilir- geçitlerin orada cereyan eden olayları biraz yavan buldum. Daha hareketli ve hararetli olabilirdi. İlk kitaplar genelde seriye başlangıç kitaplar olduğu için çok fazla bir şey beklemem ben... bundan da öyle aman aman bir beklentim yoktu dolayısıyla seriye giriş kitabı olarak güzeldi diyebilirim. Sadece dediğim gibi yavan daha doğrusu yavaş, hareketsiz gelen bazı sahneler vardı. Onlar daha hareketli olsaydı daha iyi olurdu. Yazarın seri kitaplarındaki en nefret ettiğim huyu bomba etkisi yaratacak şekilde kitaplarını bitirmesi. Bu kitapta da onu yapmış ve bomba etkisi yaratacak cümleleri yazmış ve kitabı bitirmiş... şimdi gel de bekle 2. kitap çıksın... Fantastik severlere tavsiye ederim, güzel bir kitap ve zevkle okunacak bir seriye başlangıç. Sadece yazarın diğer kitaplarını okuyup, biliyorsanız çok fazla beklentiniz olmasın. Orta kararda bir kitaptı... yani 5 üzerinden 3 lüktü diyebilirim. Hatta 2,5 bile verilebilinir ama sevdiğim yazar olmasından dolayı 3 veriyorum.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/jamie-mcguire-tatl-ates-maddox-brothers.html Maddox'lar bir kitap karakteri değil de gerçek hayatta yaşayan bir aile olsa ve hepimize bir Maddox erkeği düşse ne güzel olurdu değil mi? Sanırım ben bu kadının Tatlı Bela Serisi'nden daha çok seviyorum Maddox Kardeşler serisini :) Gerçi her kitabında Abby ve Travis'in hayatından bir parçasını okuyoruz ama olsun. Her Maddox Erkeği kendine aşık ediyor beni ve hepsinde aynı huyları görüyor olmak süper bir şey. Sanırım edilebilecek en büyük ve en güzel dua Allah size bir Maddox Erkeği nasip etsin olmalı :) Her neyse fazla uzatmadan kitaba dair yorumuma giriyorum, çünkü yazarın kurgu yeteneğini sevdiğimi biliyor olmalısını. Sonuçta yazarın çıkan bütün kitaplarını okumuş bulunuyorum. Tatlı Ateş, ikiz olan Maddox Erkeklerinden biri olan Taylor'ın hikayesini anlatıyor. Kendisi bir hotshot olan, -yani orman yangın ekibi, bir nevir orman yangınları için kurulan itfaiye ekibi - Taylor gittiği bölgede kendi halinde yaşayan ve geçmişte yaptığı bir hata sonucunda kendini affetmeye ihtiyacı olan ve bunun için çaba harcayab Falyn ile tanışır. Falyn'in istemeyeceği her özelliğe sahip olan Taylor bir şekilde genç kadının kalbini kazanır ancak... hayat hiçbir zaman kolay olmadı hele ki sakladığınız sırlar varsa... ve bu sırlar ilişkinizi etkileyecek boyuttaysa... Zorlu bir sınavdan geçen Falyn ve Taylor aşkları için verdikleri savaşı okuyacaksınız. Aslında teknik olarak Taylor'ın savaşı demek doğru olur. Kitapları okuyan bilir bir Maddox Erkeği aşık olduğunda, o kadını elde eder, kendisine aşık eder ve onunla sonsuza kadar mutlu yaşar. İşte Taylor da bunun savaşını veriyor. Bu seride en sevdiğim şey, kardeş ilişkileri, aile ilişkileri ve bunu zevkle okuyabiliyor olmak. Maddox Kardeşlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve birbirleri için alabilecekleri riskler... böylesine bir bağlılık ve sevgi okumak inanılmaz zevkli. Serinin kitaplarını karışık okuyabilirsiniz sonuçta hepsi bir kardeşi anlatıyor ama şöyle bir bakıyorum da sıralı okumanız daha iyi çünkü bazı kesitlerde birbirlerinin hayatlarına dahil oldukları zamanlarda ilişkilerine dokunuşları da okuyorsunuz. O yüzden sıralı okuyun derim ben. Ah, asıl önemlisi ise... Kesinlikle okuyun! Kaçırılmayacak ve zevkle okunacak bir seri. Şiddetle tavsiye ediyorum :) Bayılacaksınız garantisini veriyorum :D
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/09/jodi-ellen-malpas-bu-adamn-itiraflar.html Bu Adam serisinin son kitabı... bir seriyi daha bitirmenin hazzı içerisinde yazıyorum bu yorumu size... Tam adının kitabıydı, Bu Adam'ın - Jesse Ward'ın- bütün sırları ortaya dökülüyordu... Direk uzatmadan yoruma gireceğim çünkü bir serinin son kitabına kadar okumuşsam demek ki o yazarın kurgusunu beğenmişimdir, kitabın hikayesini beğenmişimdir demek... bu yüzden fasa fisoları es geçip direk konuya giriyorum :) Kitabın bu sefer sevmediğim yerleri vardı... açıkçası tam bir vurgun olması gereken kitap o vurgun etkisini yaratamadı ne yazık ki :( Serinin ilk iki kitabının çevirmeni tarafından çevrilmemiş kitap, dolayısıyla bu bariz bir şekilde kendini belli etti. Hele ki şimdiki zamanlı anlatım beni gerçekten yordu. Keşke ilk çeviren kişi devam etseydi çevirmeye diye düşündüm. Hele ki okuyan bilir - demeden geçemeyeceğim - ikinci kitabın son sahnelerinde Ava kırbaçlanıyordu, bu kitapta bundan bahsederken dövülmek olarak bahsetmesi de rahatsız edici oldu ve zaman zaman acaba diğer çevirmen çevirse nasıl olurdu diye düşündüm ne yalan söyleyeyim. Çeviri beni rahatsız etti. Neyse zaten kitabı tek eleştirebileceğim nokta çevirisiydi, onun haricinde kitabı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Gerçekten tam da serinin sonuna yakışır bir kitaptı. Okurun aklında soru işareti bırakmadan, her sırrı ortaya çıkararak her davranışa bir mantıklı açıklama getirerek bitirmiş yazar kitabı. Bütün seri boyunca okuduğumuz Jesse'ni aşırı korumacı tavırlarının sebeplerini öğrenmek fazlasıyla şaşırtıcıydı. Cidden kitabın sonlarına doğru bomba etkisi yaratacak sürprizler vardı. Ava'dan asla beklemeyeceğim hareketler okumak hem beni şaşırttı hem de Jesse'ye olan aşkı içimi ısıttı diyebilirim. Kitabın son bölümü ise... ahhh Tanrım!!! süperdi... fevkaladenin fevkindeydi... müthişti... bayıldım! Cidden bu seriye yakışır bir sondu. Yüzümde kocaman bir sırıtma ile okudum :) Çok fazla detaya giren bir yorum yapmayacağım çünkü kitap içeriğine girmek ve hevesini kaçırmak istemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki seriyi çok beğendim. Sırf son kitaptaki çeviri yüzünden sıkıntı çıkarmayacağım ve seriyi sizlere tavsiye edeceğim. Keşke Sam ve Kate'i daha fazla okusaydık, belki onlara ait bir kitapta vardı bunun araştırmasına gireceğim :) Yazarın diğer kitaplarının da çıkmasını bekliyor olacağım. Dilerim Aspendos bu yazarı bırakmaz da diğer kitapları da bizimle buluşturur ve dilerim çevirilere daha dikkat eder. Öncelikle bu uyarı yapmak zorunda hissediyorum. Bu seri +18 bir seri bu yüzden lütfen rahatsız olan okumasın ve yaşı tutmayan da...