Hesenê Metê'nin sürgündeki Kürtler ve kendi yaşamından hikayelerinin bir arada toplanıp türkçeye çevrildiği mizahi bir kitap.İroni denen şeyi çok iyi yapıyor. Kitapta geçen kişilerin isimleri ise çok güzel. Kitabın sonundaki hikayede oğul ile annenin telefonda birbirleriyle konuşması ise yürek yakan cinsten. Hangimizin annesi bizimle öyle konuşmadı ki ? Bu da kitaptan bir paragraf. Okurken defterime not etmiştim.: "Melayê Cizirî, kendi halkının mağduriyetlerini, yine kendi halkının kayalarına oturarak yazardı ve yazdığı şiirlerini de o kayaların üzerinde yüksek sesle halkına okurdu. Sonra da, şiirlerinin gücüyle kızgın sac gibi ısınan kayalara, kadınlar gelir hamurlarını yapıştırır,ekmek pişirirdi."
Çocuk kitabı olmasına karşın çoğu kişinin yaptığı gibi bende gençken okudum bu kitabı. Oldukça duygusal, hatta duygusal insanların okurken göz yaşlarına hakim olamayacağı bir türden kitap. Yazarın daha 5 yaşındayken yaşadığı fakir hayatını, hayallerini, küçük kardeşini, şeker portakalını, başlarda nefret edip sonrasından babasından bile çok sevdiği adamı, noel gecesi yaşanan hüsranı,noel için gelen kamyon dolusu oyuncaklardan bir tane alabilmek için küçük kardeşinin elinden tutup saatlerce uzaklıktaki kasabaya gidişini ve daha nice hayal kırıklıklarını, nice küçük mutlulukları anlatıyor.
Şahane bir Türkçe, enfes bir anlatımla yazılmış, oldukça duygusal bir kitap. Bir resme aşık olan bir gencin, resmin gerçeğiyle karşılaştıktan sonra devam eden hayatını anlatıyor. Sanırım Türk sinemasında en çok beyaz perdeye aktarılması istenen kitapmış.Hatta devlet Sabahattin Ali'ye iade-i itibar diye böyle bir proje gerçekleştirmeye karar vermişti 2010 yılında fakat akıbetinden hiç haberim yok. Oysa ki kitapla tam olarak birebir benzerlik göstermese konu olarak benzer bir senaryo ele alınmış Metin Erksan tarafından yönetilmiş bir film var: "Sevmek Zamanı". Fakat ne yazık ki çıktığı yıllarda dönemin filmlerinden bir hayli farklı olduğu için kimseye beğendirilememiş, gösterime girecek sinema bile bulamamış. Ta ki son 2007 yılında DVD'si çıkınca "Kült Filmler" kategorisinde hızla yayılmış ve sevilmiş. Ve kitaptan can alıcı bir cümle: " Ben senin resmine değil de sana aşık olsaydım, belki o zaman yüzüme bile bakmayacaktın".
sıradışı bir kahramanın -belki de anti kahraman- sıradışı hikayesi. komünist bir annenin, faşist bir babanın yemyeşil gözlü çocuğu.yakın algılama teknigi sayesinde fotografı bile çekilemiyor. 4. derece seks tekniği bilen (üstün yetenekli insanların bile sadece 3. dereceye kadar bildikleri), normal bir salonda kendisine sayısız ölüm aleti edinebilen, amerika'dan nefret eden terörist avcısı. kitabın eksik gördüğüm tek yanı betimlemelerin fazla sıkıcı olması. bir vişne agacını iki sayfa boyunca anlatıyor bazen. veya bir magaraya inişi sayfalarca.. onun dışında güzel bir kitap. yazar bazı detaylara bilerek girmemiş. (öldürme tekniği, seks tekniği vs. ) bunun da nedeni daha önce diğer kitaplarında detayları verilen şeyleri insanların denemesi, ölümlere yol açmasıymış. ilginç.