İnanılmaz ölçüde karışık ve özgün bir roman kahramanı Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghayda doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de Go oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki yakın algılama yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı ve gerçek feylosof, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere...
İnanılmaz ölçüde karışık ve özgün bir roman kahramanı Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghayda doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de Go oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki yakın algılama yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı ve gerçek feylosof, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere...
Kitabın kesinlikle hipnotize edici etkisi var.. Hala düşünüyorum kitabın içindeyim, sanki o kiraz bahçelerinde yürüyorum, sanki bahçesindeki ses taşlarını dinliyorum, bahçenin rengini kokusunu alabiliyorum, mağaralarda nefes alamıyorum klostrofobim rahatsız ediyor beni.
Çok severek okudum ve defterimi notlarla doldurdum. Altı çizilecek çok cümle buldum kendimce. Birkaçını yazayım gerisi bana kalsın.
'Zaman ancak içi boş olduğu zaman ağırdır.'
'Zaman zaman babama acıdığımı hissederdim, ona kendisini çok sevdiğimi söyleyemediğim için. Ama aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye duyduğum ihtiyaç, onun işitmeye olan ihtiyacından fazlaydı.'
Bu kitap bittiğinde bir durgunluk dönemi yaşadım. Bir kitap insanı bu kadar mı çeker , bu kadar mı hipnotize eder. Bu enfes kitap 1979 yılında yazılıyor ve ben 2013'te kendisini keşfediyorum. Şibumi , sen ne tür bir kitapsın ? İçinde sadece bir hikaye yok , tamamen insanın bakış şeklini değiştirebilecek ve buna ait gerçek düşünce öğeleri yer alıyor.
Bitirmeden bir alıntı yapmak istiyorum , belki eşleştirenler olur diye ;
"Zaman zaman babama acıdığımı hissederdim. Ona kendisini çok sevdiğimi söylemediğim için. Ama aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye duyduğum ihtiyaç , onun işitmeye olan ihtiyacından fazlaydı."
Nikko yani Hell.. ( nam-ı diğer Travenian) Aklının esiriyim....
Paranın suyunu cektiği zamanlarda Depozitolu Bira şişelerini satmıştım bu kitabı almak için değdimi evet kesinlikle
Felsefi ve sosyolojik olarak güçlü tespitlere sahip macera/polisiye roman. Trevanian, nam-ı diğer Rodney William Whitaker'ın, okuduğum ilk kitabı.
Açıkçası kitap içine çok geç çekti beni. Yaklaşık bir yüz sayfayı kitabı bırakma eşiğinde okuyarak geçirdim. Daha sonra ise büyük bir ivme ile olaylar hızlandı. Yazarın yer yer Yahudi sempatizanlığı, Arap ve ABD düşmanlığı ve diğer Avrupa ülkelerine ağır eleştirileri bana gereksiz gelse de ilgi çekiciydi.
Baş kahramanın aşırı nitelikli ve donanımlı biri olması olayın inandırıcılığını azaltıyor benim için. Ama bir yandan da, kahramanımızın yaşam öyküsü anlatıldıkça sempati duyuyor hatta özenebiliyorsunuz bile.
-Spoiler barındırır.-
Kitapta yer alan mağaracılık maceralarını benim için çekilebilir kılan tek şey LeCagot idi. Kitabın içinde bir harita bulunmasına rağmen kafamda olayları canlandırmam çok zor oldu.
Kitabın en sevdiğim kısımları Nicholai'nin hapishanede ve Japonya'da geçirdiği zamanları oldu.
Kitapta olay örgüsünün tahmin edilebilir olması ise eksi bir yan daha oldu. Hannah'ın ve LeCagot'un ölümü barizdi. Ama Bask şairi üzdü tabiki de.
-Spoiler barındırır.-
Biraz James Bond havası olduğunu da belirtmem gerek. Filmi var mı yok mu bilmiyorum ancak eğer çekilirse güzel bir macera filmi olabilir, Hollywood için.
"Biz şiddeti ve ölümü sanki aynı güdünün iki görünümüymüş gibi düşünürüz. Oysa ölüm, şiddetin tam tersidir. Çünkü şiddet her zaman, yaşamak için verilen bir mücadeledir. Bizim felsefemiz hayatı yönetmeye dönüktür. Seninki ise ölümü yönetmeye dönük. Biz anlaşılmak isteriz, sen gurur istersin..."
Yine bir final haftası gelen okuma isteği nedeniyle elime geçen bir kitap oldu Şibumi.Bitirdim ama o da beni bitirdi sağ olsun. Kitap,Japon kültürüyle yetişmiş bir insanın,Amerikan insanı ve kültürünü eleştirisine odaklanmış.Bu Amerikalılar insanı katil yapar a getirmiş işi biraz.Arada Araplara ve Bask harici Avrupa ırklarına da epey giydirmiş..Pek haksız da değil sanırım.Japon kültürü ve özellikle go oyunu(yaşam tarzı) hakkında bilgiler verilerek kitap bir boşluktan kurtarılmış bence.Bunu yaparken saygı duyduğum ve hayran olduğum Japonları yüceltmesi hoşuma gitmedi değil fakat abartılmış. Sonuçta iyi kurgulanmış bir kitap çıkmış ortaya.Gayet sürükleyici bir kaç günde rahatlıkla bitirilebilir.Hel'i kişisel anti-kahramanınız bile ilan edebilirsiniz.Demek istediğim şey kitabın okumaya değer olduğudur.
80li yılların sonunda okumuştum. Hala okuduğum en iiyi kitaplardan biridir
Mağaracılık bölümlerini saymazsak gayet güzel bir roman.
“İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge olmasıdır. Bütün sorun, bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir ama bu, budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı da gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi… Öyleyse? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların. Bakın bana! Ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim.”
Nice nice kişisel mutluluk vaad eden kitapların anlatmak istediğini sadece şu satırlara sığdırabilen eşsiz bir edebiyat harikası!!
yorumları okuduğumda beklentim çok yükselmiş sanırım. çok muhteşem olmamakla beraber iyi bir kitaptı. cok dağınık bir anlatımı var ve olayın çözülmesi cok kısa anlatılmış her sey cok kolaymış gibi. ama Le Cagot'u çok sevdim :D
Karton Cilt, 445 sayfa
2007 tarihinde, E Yayınları tarafından yayınlandı