tahsin yücel, metnin içine etmiştir; -bana kalırsa. bu kitap bir çok felsefe kitabında çok daha anlaşılır sade bir dil ile yazılmış popüler bir yapıt olmasına karşın içerdiği anlam ne yazık ki tahsin yücel tarafından zora sokulmuş. zafer yerine yengi, mucize yerine tansık, akıl yerine us vb. gibi dilimizde yaygın olarak anlamlanmış arapça kelimelere karşılık "öz türkçe" kullanmak nasıl bir kafadır gerçekten anlayamıyorum. hadi diyelim li arapça kelimelere olan hassasiyetini anladık, zor da olsa anladık. simetri yerine bakışım, absürd yerine kitapta belki yüzden fazla kez geçen ve kitabın özünü oluşturan "absürd" yerine "uyumsuz" kullanmak da neyin nesidir? gerçekten anlamak zor. bir dilin büyüklüğü -örnek ingilizce- etkileşimler sonucunda içinde soğurabildiği kadar kelime katmasıyla mümkündür. bir kelimenin nasıl söylendiği değil kavramsal olarak ne ifade ettiği önemlidir, o dili konuşanlar için. bu kelimeler kavram olarak bizde karşılığı yok iseler eğer bunları orjinal dilinden direkt olarak almak gerekir. kaldı ki tahsin yücel çevirisi yaygın olarak dilimize geçmiş yabancı kelimeler yerine saçma sapan öz türkçe olma iddiasıyla anlamsız cümlelere yada iki satırlık şeyi on dakikada anlamanıza sebebiyet vermekte. gelelim absürd konusuna: kitapta absürd yerine "uyumsuz" kullanılmış. ben okurken her uyumsuz'la karşılaştığımda "absürd" diyerek okudum. çünkü absürd uyumsuz anlamını barındırsa da içinde "gülünç" ve "saçma" kavramlarını da barındırmaktadır. kitabın başına, "absürd yerine saçmayı kullandım ve saçma alber camus açısından şöyle, şöyle bir anlam ifade etmekte" gibi bir açıklamayla bu çeviri fiyaskosunu görmezlikten gelmek maalesef mümkün değil. artık şu biçim kaygısından kurtulsak da dünya edebiyatını "insan" gibi okusak diyorum.
bu kitabın bana en büyük hediyesi Ebü'l Ala El-Maarrı'dir. kitabın "sanat" kısmında şiirleriyle birlikte yer alan şair-filozof, arap kültürünün en yüksek seviyesine işaret olarak gösteriliyor. çöküş döneminin bir kültürün en yüksek seviyesine işaret ettiğini açıklayan yazar "yapılacak birşeyin kalmadığı" bir bolluk ve yozlaşma içinde pesimizmin ve nihilizmin ortaya çıkmasını kaçınılmaz görüyor. büyük ihtimalle dinsiz olduğu için türkçeye çevrilmemiş arap şairlerinden bir tanesi kendisi. dante'nin ilahi komedyasını bu şairden aparttığına dair de sağlam kanıtlar varmış. schopenhauer ile de oldukça benzerlikleri olduğunu ekleyelim. el maarri dışında kitap, august bebel'in avrupadaki hristiyan yobazlığının ipini pazara çıkartmak için yazdığını söyleyebiliriz. yer yer abartmalar mevcut lakin dindar biri olmayan yazar dinin mistik yapısından çok muhammed ve sisteminin akılcı yönlerine odaklanıyor. doğu'nun meşhur; "batı herşeyi bizden aldı" tezi kitapta august bebel tarafından da sık sık dile getiriliyor. endülüs'ün ve scilyanın müslümanlar tarafından getirilen gelişmişlik düzeyinin rönesansın çıkış noktası olduğuna dair tezleri kuvvetlendiren bir kitap olduğu söylenebilir.
kitabın ismine aldanarak felsefeye bu kitapla giriş yapmaya kalkışmayın. kitabın önsözünde yazarın belirttiği gibi: "...felsefeye giriş için ideal bir kitap değildir. o, bu amaç göz önünde tutulduğunda oldukça özlü bir biçimde yazılmış olup, burada problemlerin ve çözümlerinin anlamlı bir biçimde sunuluşu için söz konusu olabilecek olanaklı tüm yollar kullanılmamıştır. felsefe problemleri için en uygun giriş kitabı her zaman, özel problemleri ayrıntılı olarak işleyen monologlardır..." "bu kitap en iyi durumda bir ara düzey kitabı olacaktır ki felsefi metinleri okumadan önce belirli bir felsefi bilgiyle tanışıklık kazanmış okuyucular için de bir ders kitabı işlevi görebilir." benim tavsiyem bu kitabı bir "toparlayıcı" olarak görmenizdir. giriş düzeyindeki metinler üzerinde kafa patlattıktan -ya da en azından giriş düzeyinde bir felsefe tarihi kitabını okuduktan- sonra oldukça iyi bir sonuç verecektir. yazar oldukça net bir kaç cümlede özetler yapmakta olduğundan işin içine girmeden bu kitaba başlamanız zaman kaybı olur.