Yazar kitabın yarısına kadar okuyucuyu merak içinde bırakıyor. Konu oldukça yavaş ilerlemesine rağmen ne olduğunu öğrenmek için sayfaları hızla çeviriyorsunuz. Kitaptan beklediğim tempo sonlara doğru ancak geliyor ve siz anlamadan kitap bitiyor. Beklenmedik ve değişik bir konu kabul ediyorum ama kitabı bitirdikten sonra bir eksiklik hissettim. Sonu bana göre biraz hızlı bitirildi, hatta kitap için basit diye düşünmeme neden oldu. Karakterin başına gelen olay beklenmedik olsa bile, olayların ilerleyişi daha zekice olsa çok daha tatmin edici olabilirdi. Yine de hoş vakit geçirmek için okunabilecek bir macera romanı.
Beyazıt Akman önceki iki kitabı ile en sevdiğim yazarlar arasında yerini almıştı. Dünyanın İlk Günü okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Son Sefarad ile ise kalbimi fethetmişti. Bu kitabına çok büyük beklentiler içinde başladım. Ancak beklentilerimi karşıladığını söyleyemem. Aslında tam olarak da nasıl yorumlayacağımı bilemedim. Bazı bölümlerde, bölüm başlarında karakter isimlerini belirtmiş, o harika masalsı dilini kullanarak sizi kitabın içine çekmeyi becermiş. Keşke bunu bütün kitaba uygulasaydı. Kitabın çoğu yerinde bölümü bir süre okumadan hangi karakterden bahsettiği anlaşılmıyor. Özellikle kitabın başı çok karışık zaman dilimlerinde yazılmış. Neden öyle yaptığını, kronolojik bir sırayla ilerlemediğini anlamlandıramadım. Bölüm başlarında tarih belirtse daha hoş olurdu. O dönem hakkında tarih bilgim az olduğu için tarihi bilgi konusunda yorumda bulunamayacağım ama hangi bilginin gerçek hangi bilginin uydurma olduğunu anlamak için o dönemi araştırma isteğimi kamçıladığını söyleyebilirim. Okurken gerçek mi bunlar diye kendime sorduğum çok yer oldu. Belki de bu kitabı, devam kitabını okumadan yorumlamamak gerekiyor. Diğer kitabı da okuduktan sonra daha doğru bir değerlendirme yapmış olurum sanırım. Genel anlamda okumaktan keyif aldığımı söyleyebilirim ama bir Son Sefarad gibi de değildi.
İlber Ortaylı okumak cesaret ister diye korkuyla başladığım bu kitap, keyifli bir yolculuk oldu. Kendisi okuyucuyla sohbet eder gibi, rahat, akıcı bir dil kullandı. Arka kapak yazısında tarih portrelerini kaleme almayı sevdiğinden bahsetmiş zaten. Bu kitapta da tarihteki ve Türkiye için önemli işler yapmış geçtiğimiz yüzyıl içindeki gerek yabancı gerek Türk birçok insanın portresini çizer gibi hepsi hakkında kısa kısa bilgiler vermiş. Bir başlangıç yapmış, devamını merak eden araştırıp okuyabilir, öğrenebilir. Tarihte yer yapmış kişilerin aksine, Türkiye için birçok fayda sağlayan ama isimlerinin belli bir kesimden başka kimsenin bilmediği kişileri anlatması benim çok hoşuma gitti. Şu an kitabı bitirdikten sonra çoğunu aklımda tutamadığımı bilsem de yine de okumak zevkliydi. Kendisinin düşüncelerine ve bilgisine saygı duymamak elde değil. Okuduğum ilk kitabıydı ama kesinlikle son olmayacak.
Dönem kitapları okumayı çok seviyorum. Hikaye vasat bile olsa, geçmişte gerek çevrenin gerek insan yaşantısının nasıl olduğunun anlatıldığı kitapları beğenirim. Bu kitapta İkinci Dünya Savaşı sırasında biri savaşmak, diğeri de savaştan kaçmak zorunda olan bir çifti anlatıyor. O dönemde yaşanabilecek günlük hayatı ve zorluklarını yazar iyi yansıtabilmiş. Karakterlerin insansı yanlarını ve zayıflıklarını görebiliyorsunuz. Ancak ben bu kitabı sevemedim. Hikayesini de karakterleri de benimseyemedim. Olayları anlatış biçimi ilgi çekici bile olsa (hem günümüzü hem de geçmişte yaşananları bölüm bölüm veriyor) kitap beni tatmin etmedi. Sonlara doğru okuyucuyu şaşırtmaya yönelik bir hamle yapmış ama bana göre olmamış. Hikaye ya da yazarın kalemi bana yeterince duygu yansıtamadı. Sanki hikayenin ruhu eksik gibi hissettim.
Çiftlik içerisinde geçen kitaplara özel bir düşkünlüğüm var. Bu kitapta Amerika kolonilerine yerleşmiş, kendi kendilerini ancak geçindirebilecek güce sahip bir aileyi anlatıyor. Zamanın şartları ve yaşam biçimi çok iyi verilmiş. Genel anlamda beğendiğim bir kitap oldu. Hatta yazarın diğer kitaplarını merak etmeye değecek kadar... Kitap çok olaydı. Kitabın son sayfasına kadar olaylar durmuyor. Sakin çiftlik hayatı aniden öyle bir olayla bölünüyor ki hiç sıkılmak aklınıza dahi gelmiyor. Yalnız sonlara doğru olayların azalmasını beklemiştim. Bazı kitaplarda kitabın sonuna kadar olayların gitmesi o kitaba güzellik katıyor evet ama bu kitap için sanki biraz aşırı kaçmış. Hak yerini daha erken bulsa ve yazar biraz daha bu yönde kitabın sonuna gelse daha tatmin edici olacaktı. Bundan sonraki yorumum tamamen kitabın içerisindeki olaylarla ilgilidir ve şahsi görüşümdür. Yazar ilk baştan beri kölelik ve esirlik için satır altlarında gerekli eleştiriyi yer yer verdi. Bunu sevdim. Ayrıca kadın erkek ilişkilerini de... Değinmek istediğim kitabın içerisindeki bazı cümleler var; "Zamanla emirlerime itaat etmesini öğreneceksin. Aksi takdirde acı çekenler olacak..." "Yanılıyorsun Catherine. Tecavüz olmayacak. Bir hafta sonra karım olacaksın ve bu konuda söz hakkın bulunmayacak. İstediğim sana sahip olacağım ve yasalar bu davranışım karşısında gülümsemekle yetinecek." "Baban sana konumunu öğretmedi... Mantıklı davranmamakta ısrarlı olman, seni yönetecek güçlü bir ele ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Kadınların çoğu gibi sen de sağduyulu olamazsan, senin için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilen kimseler, senin adına karar vermek zorunda kalacaklardır." Bu ifadeler belki kitabın geçtiği dönem için oldukça anlaşılabilir ifadeler olabilir ki ben yine de anlamıyorum ama günümüzde de çoğu insanın bilinç altında bu cümlelerin olduğuna şahit oldum. Gerek erkek gerek kadın olsun üzerinden 200 yıl geçmesine rağmen halen daha bu düşüncelere sahip olabiliyor. Beni bu konu çok düşündürüyor ve sinirlendiriyor. İnsan olarak herkesin eşit şartlara sahip olduğunun ayrımına varamamamız beni endişelendiriyor. Kadın erkek olarak fiziksel eşitlik olamayacağının tabi ki farkındayım ama insan olarak herkesin eşit olduğunu anlamamız lazım artık. Ve kitapta beni düşündüren başka bir cümle de; "Başkalarının acısından bu kadar zevk almak..." oldu. Neden öyleyiz ki? Keşke olmasak... Alıntılar "Darağacında asılana dek, masum olduklarını iddia eden birçok suçluyla karşılaştım, Bayan Blakewell," diye mırıldandı adam. "O zaman belki de masum insanların asılmasını seyretmişsinizdir, Sayın Yargıç." SF/437
Hiç beklemediğim kadar güzeldi. Hiç beklemediğim bir yerden hiç beklemediğim bir şekilde başladı ve kitabın sonuna kadar heyecan hiç durmadı. Yunan Tanrılarını okumayı her zaman çok sevmişimdir. Yazarın karakterleri ve hikayeyi anlatışını sevdim. Devam kitaplarını merakla bekliyorum. Fantastik kitap sevenlere tavsiye edebilirim. Kitabın içeriği hakkında bilgi vermeyi sevmiyorum ama tek bir şeyden bahsedeceğim. Yazarın Truva Savaşına değinmesi ve karakterlerin o savaş ile bağlantısı çok hoşuma gitti. Devam kitaplarında daha ilginç karakterlerle maceranın devam edeceğini düşünmek bile beni heyecanlandırıyor.
Bir kitabı okumayı yavaşlatmam ilk defa olan bir şey değil. Bazen kitap o kadar güzel gelir ve bitmesin isterim ki kendime acı çektirme pahasına kitabı bırakır ve birkaç gün elime almam. Bu da o kitaplardan biri. Ancak o taktik bu kitapta işe yaramadı. Ne zaman bıraktıysam gidip geri alıp okudum. Filmi izlemiş olmama rağmen büyük bir heyecanla okudum. Her kelimenin ayrı ayrı tadını çıkarmak istedim ve elimden geldiğince yavaşlatarak okudum. Çok ünlü bir kitap ve çok az kişi bu kitabı okumadı sanırım. Okumayanların da tavsiyeye hiç ihtiyaçları olduklarını sanmıyorum. Kitabın ve yazarın ünü her şeye değer. Tüm o bilmeceler, kaçma kovalama, tarihin esrarengiz yönleri, sanat eserleri, müzeler benim bu kitabı severek okumama neden oldu. Yazarın çok akıcı bir dili var ve tüm o bilgiyi anlaşılır ve okuyucuyu sıkmadan vermesi ayrı bir keyif oldu okurken. Bildiğimiz bazı şeylere körü körüne inanmamız ve onların aslında öyle olmadığını öğrenmek... Hayat görüşümüz üzerinde etkili, dünyaya baktığımız açıyı geliştirebileceğimize inandığım bir kitap oldu. En çok da bunu sevdim.