periyodik neşriyat, 234 adet değerlendirme yapmış.  (4/34)
Tatar Çölü
Tatar Çölü

10

Büyüleyici. Biraz Marquez, biraz Kafka, biraz Hasan Ali Toptaş; okudukça bu yazarlar geçti aklımdan. Hepsi kol kola yürüyor gibi geliyor bana. Kafka'nın sunduğuna benzer kapalı ve bunaltıcı bir mekanda, bir kalede geçiyor bu roman, mekanın gücünü size gösteren bir anlatımı var. Baş kişi olsa da mekanın altında ezildiğinden ya da zaten ezilmeye, yok olmaya müsait bir ruha sahip olduğundan teğmen Giovanni Drogo'nun varlığını Bastiani Kalesi'nden daha az sezinliyoruz. Drogo teğmen olduktan sonra ilk görev yeri Bastiani Kalesi'ne atanır, başlarda hiç sevmez burasını, hastalık bahanesi ile başka yere gitmeye çalışır, askeri hekim gelene dek beklemelidir ama, çok değil iki ay sonra şehirde bir göreve gidip Tatar Çölü'ne bakan bu yalnız kaleden kurtulacaktır. Böyledir umudu. Lakin kalenin heybeti, büyüsü ve kaledeki askerlerin içinde solmak bilmeden büyüyen savaş umudu Giovanni'yi sarar. Yavaş yavaş Drogo'nun da içinde varoluşuna anlam katacak bir savaş umudu belirir. Bir düşman gelecek, kaleyi saracaktır ve Bastiani Kale'sinin ve onu savunan yiğit askerlerin varlıklarının bir değeri olacaktır. Drogo kımıldayamaz kaleden, ara ara gitmek duygusuna kapılsa da alışkanlıklar ve boşa çıksa bile taze kalan umutlar yüzünden kalmaya devam eder kalede. Sonunda kaleden gider başka bir hayata atılır mı onu söyleyemem, okuyup görünüz. Lakin sonu nasıl biterse bitsin, bu kitap yarattığı hava için ve Marquez'i andıran büyülü dili için okunmalı. Sade bir olay örgüsünün bile nasıl etkileyici kılınabileceğini, mekanın romanın baş kişisi olacak kadar güçlü anlatılabileceğini gördüm ben bu eserde. Gerçeklikten koptuğunuz anlarda bile kendi gerçekliğinin içine sizi alabilen güçlü bir eser Tatar Çölü. Ve içinde anlatılan o eşsiz düş için okumalısınız bu kitabı. Drogo'nun Angustina'yı gördüğü düş için (bölüm 11). Ve çevirisi: Öyle güzel ki... Nihal Önol'un akan bir sesi var. Sözcüklerin seslenişi asla rahatsız etmiyor ve Buzzati'nin büyülü diline yakışıyor. Hülya Tufan'ın yaptığı çeviriyi incelediğimde çevirinin doğru ama soğuk olduğunu gördüm; Fransızca eğitimi aldığını öğrendiğim Hülya hanımın kitabın Fransızca çevirisinden çevirdiğini tahmin ediyorum. Murakami çevirileri de olan Nihal Önol'un üslubunu çok beğendim, kendisini izleyeceğim. Zihni dert bulmasın. Tadımlıklar: "Annesi, dönüşte gene kendi kendisini bulabilsin, uzun yokluğundan sonra bile gene orada çocuk kalabilsin diye odasını öylece koruyacaktı." (s. 7) "... henüz batan güneşin kızıl ışıkları altında bir büyü ile oraya konuvermiş gibi parlayan, çıplak bir dağ gördü Giovanni Drogo ..." (s. 9) "Şimdi salona gece duygusu egemendi; korkuların yarı yıkık duvarlardan çıktığı, mutsuzluğun tatlı olduğu, ruhun, uykuya dalmış insanlık üzerinde övünçle kanat çırptığı o saatlerin duygusu." (s. 47) "Sonunda Drogo anladı ve iliklerine dek ürperdi. Suydu bu. Yakındaki kayalıkların tepelerinden dökülen bir çağlayandı. Yüksekten inen suyu titreten rüzgar, yankıların o anlaşılmaz gizemli oyunu, üzerinden geçtiği taşların çıkardığı değişik sesler, bu çağıltıyı insan sesine dönüştürüyordu, konuşan, durmadan konuşan bir sese; anlaşılmasına hep ramak kalan, ama hiçbir zaman anlaşılamayan, yaşamımızın sözleri." (s. 59-60) Çevirinin güzelliğini göstermek için: "Şimdi ise saydam bir burukluk bile duyuyordu içinde; sanki yazgımızın önemli saatleri yakınımızdan bize dokunmaksızın geçip gitmiş, uğultusu uzaklaşıp yitmiş, bizleri ise kuru yaprak yığınları arasında, o yitirilmiş, yaman, ama büyük olanağa ağlar durumda bırakmış gibi bir burukluk." (s. 69) Özgün metin: Ora sentiva perfino un'ombra di opaca amarezza, come quando le gravi ore del destino ci passano vicine senza toccarci e il loro rombo si perde lontano mentre noi rimaniamo soli, fra gorghi di foglie secche, a rimpianger la terribile ma grande occasione perduta. İngilizce baskısının çevirisi: Now he felt a certain bitterness, a dark shadow, such as come when moments of destiny pass us by without touching us and the noise of their passing dies away in the distance while we remain alone amid a swirl of dead leaves lamenting the great-and terrible--opportunity we have lost.

Zihin ve Beyin: Kafamızdaki Evreni Anlamak İçin Çizgibilim
Tılsım
Aralığın Onu
Aralığın Onu

8

Bazı öyküler çok sarsıcı bazı öyküler daha az etkiliydi. Tüm öykülere sirayet eden sinsi bir gülüş vardı. Öyküler bu denli etkili olmasa komik olurlardı demeye getiriyorum. Okurken sık sık Etgar Keret aklıma geldi. Çeviri tertemiz: Niran Elçi'nin eline sağlık. Düzelti, yayına hazırlama vs. şahane.

Erotologya?
Erotologya?

10

Bu kadar tatlı bir deneme kitabı daha okumadım. Bilgi dolu, çok keyifli bir kitap. Rahmetli Hulki Aktunç'un dilinden bal damlıyor.

Eşekarısı Fabrikası
Eşekarısı Fabrikası

10

Bana, ömrümce zihnimde kazılı kalacak bir sahne bağışlayan tuhaf kitap. Tuhaf çocuklar, anneler, babalar, tuhaf arkadaşlar, tuhaf nesneler, evler, yaşamlar, ölümler. Her şey tuhaf bu kitapta. Lakin okuyup bitirince anlıyorsunuz bunu. Çünkü yazarın gözünüzün önüne getirdiği şeylerin baskın gücü o dünyayı doğallaştırmanızı sağlıyor. Gerçek anlamıyla soluk soluğa okudum. Bir alıntı: "Kim olduğumu ve sınırlarımı biliyorum. Ufkumu daraltmak için iyi nedenlerim var; korku -tamam kabul ediyorum- bir de ben onu değiştirmeye fırsat bulamadan, çok küçük bir yaşta bana çok zalimce davranan bu dünyada güvenceye duyduğum ihtiyaç." Not: Çeviri muazzamdı.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü