Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Mucizelere inanmaktan çok (başkaları için değil, kendim için söz konusu yalnızca) karşımdakinin hatasına inanan mantıksal kafa yapımdan dolayı insanlarla aramdaki ilişkinin canına okumuşumdur.
Mektubunuz geldi, mektubunuzun mutluluğu! İçindeki bütün diğer şeyler bir yana, bir yer var ki çok önemli: Prag'a dönersem, belki bana artık yazamayacağınızı bildiriyorsunuz.
Başta bunu belirtiyorum ki, bütün dünya özellikle görsün, siz de göresiniz, Milena. Diyeceğim, işte böyle gözü korkutulur bir insanın, üstelik hiç değilse uzaktan bu insanın nedenleri bilinmektedir. Ve bu yetmiyormuş gibi ona karşı içte iyi duygular beslendiği ileri sürülür.
İçindeki şeytanın kendisine eziyet ettiği insan, bunun acısını hiç düşünmeden en yakınındakinden çıkarır. Böyle anlarda tam bir esenlik içinde olmak istiyor, bunun üstesinden gelemeyince de kendinizi işe yaramaz biri diye niteliyorsunuz. Tanrının buyruklarına aykırı böyle bir şeyi istemeye nasıl cesaret edebilirsiniz. Daha kimse üstesinden gelemedi bunun, İsa bile örneğin. Yalnızca şöyle diyebildi İsa: "Peşimden gel!" Bir de şu büyük sözü (ne yazık ki pek doğru alıntılayamayacağım): dediğimi yap; göreceksin, bu bir insanın değil, Tanrının sözüdür. Ve sadece peşinden gelenlerin içlerindeki şeytanları kovup uzaklaştırabildi İsa. Ama bunu da sürekli başaramadı, çünkü peşinden gelenler kendisini bırakıp gidince, etki gücünü yitirdi, "hedef" de gözden kayboldu böylece. Diyeceğim -size hak vereceğim tek şey bu- İsa da şeytanın ayartısından yakasını kurtaramadı.
Sizin ayağınız bir ağacın yanında sımsıkı yere basıyor, gençlik ve güzellik içinde. Gözlerinizde dünyanın derdi, üzüntüsü yansıyor, skatule skatule hejbejte se oyununu oynuyoruz sizinle, ben gölgede usulcacık bir ağaçtan bir ağaca ilerliyorum, yolun orta yerindeyim, siz bana sesleniyor, tehlikelere dikkatimi çekiyorsunuz, beni yüreklendiriyor, benim ürkek adımlarımı görüp dehşete kapılıyorsunuz, bana oynadığımız oyunun ne kadar ciddi olduğunu anımsatıyorsunuz - ama benim elimden bir şey gelmiyor, yıkılıyorum derken, yerde uzanmış kalıyorum. Hem içimden yükselen korkunç sesleri, hem sizi işitemiyorum aynı zamanda, yalnızca içimden yükselen sesleri işitebiliyorum, onları emanet edebilirim size, dünyada başka kimseye değil, bir tek size.
Bana gelince, hatta belki ben de doğuştan böyle biri değilim, ama çekingenlik ve ürkeklik bende neredeyse çoktan doğal bir özellik kazandı, ancak çaresiz kaldığımda ve olsa olsa kızdığım zaman sesi çıkmıyor bu özelliğin, unutmadan söyleyeyim: Bir de korkunca.
Mektubunuzu almak, uykusuz bir beyinle onu yanıtlama zorunda kalmak öyle güzel ki! Ne yazacağımı bildiğim yok, satırlar arasında gezinip duruyorum gözlerinizin ışığında, nefesinizi üzerimde hissederek, güzel ve mutlu bir günde, kafa hasta ve yorgun olup pazartesi Münih üzerinden yola çıkılması gerekse bile yine de güzellik ve mutluluğunu yitirmeyecek bir günde gezip dolaşır gibi.
İstemiyorum (Milena, yardım edin bana, söylediğimden fazlasını anlamaya çalışın), istemiyorum (bir kekeleme değil bu) Viyana'ya gelmeyi; bunun gerektireceği çabaya manen katlanacak gücüm yok. Ruhsal bakımdan hasta durumdayım; tüberküloz, ruhsal hastalığın kıyılarından dışarı taşmasıdır yalnızca. 4, 5 yıllık bir nişanlılık döneminden sonra işte öylesine hasta düştüm. (Son mektubunuzda esen neşe havasına ilk anda bir anlam veremedim, ancak sonradan çıkardım nedenini, hep de silinip gidiyor aklımdan; öyle ya, siz pek gençsiniz, yirmi beşinde bile yoksunuz henüz, yirmi üçünde, belki. Bense 37, neredeyse 38; sizden hemen bir kuşak daha yaşlıyım, geçmişte yaşanmış gecelerden ve bağ ağrılarından saçlarım ağardı adeta.) Gerçek ayrıntı ormanlarıyla bu uzun öyküyü önünüzde sergilemek gibi bir niyetim yok, hala korkuyorum o ayrıntılardan bir çocuk, ama hiçbir şeyi unutamayan bir çocuk gibi.
Sonra, içimde belirsiz bir duygu var, bir mektubum arada kaybolmuş sanki. Yahudilerin korkusu işte. Mektupların alıcıların eline sağ salim geçtiğinden korkmak dururken!
Öyle olsun, beni bu noktada darıltırsınız, o kadar; bu da dünyanın sonu değildir, çünkü kalbimin bir köşesinde size karşı bir kırgınlığın bulunması, dengenin korunması bakımından yerinde olacaktır.
"Seninle çıktığım kısa bir yürüyüşten sonra: (Yazması ne kadar kolay; seninle kısa bir yürüyüş. Bu kadar kolay olduğu için insan unutup yazmayı bırakmalı.)"