Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
Her şeyin tüm çıplaklığıyla göz önünde olduğu bir dünyada 'birey' anlayışı olmadan yaşayan insanları konu alan BİZ, hiç şüphesiz ki diğer distopyalardan bir özelliğiyle sıyrılıyor: Onların atası olmasıyla. Öyle ki eğer Cesur Yeni Dünya ve 1984 gibi ünlü distopik eserleri okuduysanız bu kitabın diğer yazarları nasıl etkilediğini rahatlıkla görebilirsiniz. Emsali olmadığı bir dönemde yazılmış olması bu anti-ütopyayı diğerlerinin içinde sivrilten en temel özelliği...
Tam da bu sebepten kitaptan beklentim diğerlerine oranla daha düşüktü okurken. Kendi türünün öncüsü olması, daha sonra yazılmış olan benzerlerinin yazılırken ellerinde bir örnek varken bu kitabın tamamıyla yeni bir şey başlattığı anlamına geliyor. Yani BİZ'de yazılan her şey sıfırdan oluşturulmuşken (elbette ki yazarın etkilendiği eserler vardır, kendi türü içinde konuşuyorum) daha sonra gelenler buradaki düşünce temelini örnek alma şansına sahipti. Buna rağmen BİZ'in, oluşturduğu türün kendisinden sonraki temsilcilerine taş çıkaracak kadar oturaklı olduğunu gördüm. Olay örgüsü, anlatımı ve elbetteki temel özelliği olan düşünce üzerine kurulu yapısı ile distopyanın babası olmayı rahatça kaldırabilecek kadar sağlam bir eser.
Kitaptaki sistem en çok ilgimi çeken kısım oldu. Tamamıyla saydam bir dünya, bireyin olmadığı, insanların bir makinenin parçaları konumunda yaşadığı bir sistem, dışarıya kapatılmış şehirler ve tekil anlayıştan yoksun insanlar. Hiçbir şeyin saklanmaya gerek duymadığı -gerek duyulsa bile saklanamadığı- bu dünyada insanların kendilerine ait isimleri dahi yok; sadece sayılar var. Kişiler birbirlerine birey olarak değil sayı olarak bakıyor ve hitap ediyorlar çünkü hiçbiri büyük bir topluluğun, BİZ'in bir parçası olmaktan öte bir öneme sahip değil. Ve biraz okuduktan sonra o evrende doğru olanın da bu olması gerektiğini baş karakterimiz olan D-503 ile birlikte biz de hissediyoruz. Ne var ki bir başka sayı* gelip D-503'ün aklına hiçbir sayının aklında olmaması gereken şeyleri soktuğunda işler çığırından çıkmaya başlıyor. Biz de böylece bir mekanizmanın parçaları görevlerini yapmayı keserse neler olacağını hep birlikte görüyoruz.
Kitaptaki toplumun sistematikliği gerçekten etkileyici. Her şeyin belli bir düzen içinde oluşu, insanların bu düzeni koşulsuz bir biçimde kabul ederek sahiplenişi ve aksatmayı düşünmeyerek hallerinden memnun oluşu, seçimlerin açık bir biçimde, sadece formalite icabı yapılışı gibi unsurlar ister istemez aklınızı başka yerlere kaydırıyor: Kendi dünyamıza. Tüm distopyalarda olduğu gibi düşündürüyor, sorgulatıyor, eleştiriyor ve okurunu çevresine bakması için dürtüklüyor.
Kitabın bir başka sevdiğim özelliği ise altı çizilesi cümlelerin bolluğuydu. Kitabın yazarı Yevgeni Zamyatin var olmayan bir dünyayı öyle güzel betimleme ve benzetmelerle anlatıyor ki bir anda her şeyi tüm çıplaklığıyla görebiliyorsunuz. Karakterin kendi güncesi olarak yazılmış olan kitap da o sistem içindeki bir bireyin düşünceleri aynı şekilde başarıyla yansıtıyor. Bununla ilgili örnek olarak kısa bir alıntı da koymak istiyorum;
Alıntı
Gözünüzün önüne bir kare getirin. Canlı, güzel, eşkenar bir dörtgen. Ve bu karenin size kendisinden söz ettiğini varsayın. Onun size söylemeyi akıl edeceği en son şey dört açısının eşit olduğudur. Bu onun için öyle doğal, öyle sıradan bir şeydir ki artık farkında bile değildir.
Yukarıda da belirttiğim gibi diğer büyük distopyaların kitaptan ne kadar çok etkilendiğini okurken net bir şekilde görebiliyoruz. Özgürlük/mutluluk çatışması en belirgin örneği bunun. Zaten 1984'e baktığımızda BİZ'den sadece esinlenmekle kalmayıp karakterlerini dahi benimsediğini görebiliyoruz. Aynı şey (bana kalırsa) Cesur Yeni Dünya için de bir miktar geçerli. En azından arkalarındaki felsefe ve düşüncelerin benzerliğini görmek için büyük bir birikime sahip olmak gerekmiyor.
Kitabı okumamış olanlar için de ufak bir eleştiri ve uyarıda bulunmak istiyorum. Kitabın ön sözünü en son okuyun çünkü ön sözün içinde kitabın sonunda ne olduğunun söylenmesi gibi abez bir durum söz konusu. Böyle saçma bir hata nasıl yapılmış bilmiyorum ama kitap kurgu ağırlıklı olmasa dahi alınan zevki baltaladığı kesin. Ayrıca tesadüf eseri keşfettiğimiz ve son derece saçma olan bir durum daha var ki bu kitabın sonunu baştan bilmekten daha da acı. Kitabın orjinalinde I-330 olan karakter elimdeki baskıda E-330 olarak değiştirilmiş durumda. Ve bu karakter öyle arada görünüp kaybolan bir yan karakter de değil üstelik. Aynı şekilde ENTEGRAL adlı araç elimdeki baskıda İNTEGRAL olarak değişmişti. Bu farklılıklar kitabın kalan içeriğiyle ilgili de ister istemez şüphelenmesine sebep oluyor insanın. (elimdeki kitap Ayrıntı Yayınları - 3. Basım)
Son olarak yazarın eksiltili cümle kullanmadaki takıntısının da bazı yerlerde can sıktığını söyleyerek eleştirmek istiyorum. Böyle bir kitabı yazım olarak eleştirmek ne kadar doğru tartışılır ama benim çok gözüme battı, söylemek istedim.
Kısaca temel distopyalar arasındaki yerini sonuna kadar hak eden başarılı bir eser BİZ. Öncülüğü ve kendisinden sonra gelen distopyalara (özellikle de 1984) sağladıklarıyla ne olursa olsun 'atalığını' sonuna kadar hak ediyor.
İyi kitap, güzel kitap da, dilini sevemedim arkadaş, okurken çok zorlandım cümle yapıları olsun, anlatımı olsun.
Biz romanı hakkındaki düşüncelerimi bir benzetmeyle açıklayabilirim sanırım.
Upuzun zinciriyle bağlanmış bir köpeğin kendini özgür zannetmesi gibi bu kitap. Son sayfalarına kadar siz de zinciri unutuyor ve gerçekten özgür olunabileceğine inanıyorsunuz. Fakat Yevgeni Zamyatin zincirin sınırlarını hepimize hatırlatmakta kararlı. Özgürlüklerimizin, boynumuza bağlı olan zincirin uzunluğu kadar olduğunu yüzümüze çarparak bitiriyor kitabı. Sanırım kitabı güzel yapan şey de bu oluyor.
Biz, distopya temalı Cesur Yeni Dünya, 1984 ve Fahrenheit 451 ile birlikte anılan ve hepsinden önce yazılmış, dolayısıyla hepsine ilham kaynağı olmuş bir kitap. Ama aynı zamanda bunlar arasında en az beğendiğim kitap oldu. Evet, öncü olması nedeniyle belli bir önemi var; fakat diğerlerindeki o netlik ve derinlik yok. Bu kitabın değeri daha çok bu temayı gün yüzüne çıkarması, distopya tablosunu ortaya koyması olsa gerek. Kitabın en olumsuz bulduğum yanı okurken çok zorlaması. Çünkü -zannetmiyorum ama belki de çeviridendir- karman çorman bir anlatım var önümüzde. Neyin nerede başlayıp bittiği çoğu zaman anlaşılmıyor, cümleler kopuk kopuk, betimlemeler sadece peş peşe kelimeler şeklinde vuku buluyor... Bu belirsizliği, adeta bir zihin bulanıklığını andıran tarzdaki anlatımı belki de yazar özellikle seçmiştir bilemem ama dozunun ayarlanamadığını düşünüyorum.
Le Guin, Huxley, Orwell gibi birçok ütopya/distopya yazarının öncülü, türünün ilk örneği bu kitap. sadece "Mülksüzler"i okuyup ukalalık yapanlara önerilmesi gerekir =)
Bu kitabın ilham verdiği üç kitabı yani 1984, Cesur Yeni Dünya ve Fahrenheit 451 okuduktan sonra kendisini de okudum. Belki çeviriden, belki gerçekten üslubundan kaynaklıydı ama okurken o dünyayı yeterince iyi özümseyemedim. 1984'ü okurken bütün mizanseni kafamda oluşturabilmiştim. Sonra filmini de izlediğimde kafamdakilere çok benzeyen sahneler izledim.
Distopya çok güzel tasvir edilmiş. Kişilerin ruh halleri, yaşanılan ortam, benzetmeler, diyaloglar. Beni kitaptan tutan şey olayların geçişleri arasında akıcılığın olmayışı. Bunun dışında da bir iki eksik yön olabilir ama şimdi hatırlamıyorum. Not almam lazımdı kitabı okurken.
Dikkatimi çeken başka ama benim çok hoşuma giden şey ise Zamyetin'in matematik kuramlarını, geometriyi romanın içinde oldukça çok kullanması. Konuya hakim olduğu belli. Onun dışında tarihten, incilden alıntılar da güzeldi.
Sırf bahsettiğim üç kitabın fikir babası olması nedeniyle bile okunması gerektiğini düşünüyorum. Ama 1984, distopik bilimkurguda benim için zirvedeki yerini yine korumayı başardı.
Pek çoklarınca 'gerçek 1984' olarak adlandırılan ve "distopya" denilen türün başlangıcını atan kitap. Yazarın bu kitabı aynı zamanda ülkesi Rusya'da büyük tepkiler ayratıp onun sürülmesine de neden olmuştur.
Yaklaşık yirmi-yirmi beş yıl sonra 1984'ün yazarı George Orwell, kitabını yazarken Biz'den etkilendiğini söyleyecektir.
sanatın insansızlaştırılmasına bir örnek roman.İnsanın özne olmaktan çıktığı bir nesneye dönüştüğü bir dünyada yaşıyoruz, insanların bir isimleri bile yok, dolayısıyla bir hikayeleri de yok.
***ALMADAN ÖNCE OKUYUN ***diye Üşenmedim gittim, Ayrıntı ile İthaki'nin çevirilerini karşılaştırdım. Hangisini alayım diye düşünenlerede cevap olur niyetiyle. Gördüm ki Ayrıntı çok daha özenli bir çeviriye sahip. İthaki bazı sözcükleri çıkarmış. İthaki'yi çok sevmeme rağmen ciddi derecede büyümesinin böyle sıkıntılara sebep olduğunu düşünüyorum. Versus'a bakamadım ama tahminimce o da özen göstermiştir. içiniz rahat olsun!
Diğer distopya örneklerine emsal oluşturmuş olduğu gerçeği keskin bir şekilde ortada.Karşı hareketlerden habersiz biri ve onu sisteme karşı olan tarafa çekmeye çalışan başka biri(kadın) teması baskın.Özellikle Orwell’in 1984’ü kurgu anlamında bir çok paralellikler taşıyor bu kitapla.Fakat dil konusunda Orwell’i daha başarılı bulduğumu söylemeliyim.Kitabın tamamına yayılmış müstehzi bir üslûp,yer yer duyguların etkisini güçlendirmek kullanılan kesik iç konuşmalar kitaba konsantre olmamı zorlaştırdı.Kurguda da yer yer açıkların bulunduğu kitapta ise hoşuma giden şey Zamyetin’in otorite ve iktidarın tanımlarını rasyonalleştirmek için(kendi eğitimine istinaden) yaptığı bilimsel ikonlu betimlemeler.Akıl almazlığı simgelemesi için kök eksi bir i kullanması gibi.Final içinse söylenecek pek bir şey yok kitap yeknesak bir macera özelliği taşımaktan uzak olduğu için final beklenenden farklı değil.
208 sayfa
Kasım1988 tarihinde, Ayrıntı,Versus Kitap tarafından yayınlandı