Budala 1868 yılında Dostoyevskinin roman-trajedilerinin ikincisi olarak yayımlandı. Hikâyenin ana kahramanı Kont Mişkin gerçekten iyi bir insandır ve karşımıza, o günün konularını ele alan trajik bir Don Kişot olarak çıkar: Rusya, Doğu mistizmi ve endüstrileşmeye karşı din, demiryolları ve nihilizm.Mişkin uzun bir iyileşme süreci geçirdiği kaplıcalardan Petersburga geri döner. Henüz yolda iken, onu içinden çıkılmaz bir üçlü ilişkinin içine sürükleyen Rogoşin ile tanışır. Sonuçta Mişkin sanatoryum döneminden önce olduğu gibi bir Budala olarak kalır ve 19. yüzyılı anlatan bu romanı ile bizlere kara bir ayna tutar yansımamızı görmemiz için.
Budala 1868 yılında Dostoyevskinin roman-trajedilerinin ikincisi olarak yayımlandı. Hikâyenin ana kahramanı Kont Mişkin gerçekten iyi bir insandır ve karşımıza, o günün konularını ele alan trajik bir Don Kişot olarak çıkar: Rusya, Doğu mistizmi ve endüstrileşmeye karşı din, demiryolları ve nihilizm.Mişkin uzun bir iyileşme süreci geçirdiği kaplıcalardan Petersburga geri döner. Henüz yolda iken, onu içinden çıkılmaz bir üçlü ilişkinin içine sürükleyen Rogoşin ile tanışır. Sonuçta Mişkin sanatoryum döneminden önce olduğu gibi bir Budala olarak kalır ve 19. yüzyılı anlatan bu romanı ile bizlere kara bir ayna tutar yansımamızı görmemiz için.
Bu kitabı okuyacaklara mutlaka iletişim yayınlarından okumalarını tavsiye ederim çeviri çok önemli.Çünkü kitapda olayın kurgusu yanında psikolojik çözümlemelere giden hatta yazarın kendi kızını kaybettiği döneme gelen bu havayı da romana yansıttığı yerler var.Kötü bir çeviri yada özet bir kitapda buralar gözden kaçacakdır.
Beni çok yoran isimler konusu oldu,bir kişiye kendi adı,ön adı,baba adı ve lakabı ile hitap ediliyor ve kim kimdir karıştırım bir daha rus edebiyatı okuduğımda isimleri not alacağım.Birde kiyabın yazıldığı dönemde ki bunların saygı anlayışı,sınıflanmaları,görgü kuralları,kadının toplumdaki rolü,ahlak anlayışları,sosyeteye,dine ,ölümebakış açıları hakkonda güzel değerlendirmeler var.Akıcı ve sıkıcı bölümler peşpeşe geliyor ama kiyap çok ızundu 735 sayfa zaman zaman sıkıldığımı itiraf etmeliyim.
fazla söze gerek yok dostoyeskinin bütün kitapları gibi budala herşeyiyle kitap.
Gerçekten çok güzel bir kitaptı, okurken rahatladım, keşke iş güç olmasa, şu dersler bir bitse,şu misafirler bir gitse aralıksız okusam dedim.Yani çok yoğun olduğunuz bir dönemde okumayın. Bir de çok sıkıcı, çok yorucu bir kitap yorumlarını da fazlaca aldım; yani önce daha ince bir Dostoyevski tarzıyla kendinizi deneyip, beğenip beğenmediğinizi keşfetmelisiniz.
Dostoyevski, kafasında milyon tane hayata dair veya felsefi fikrin cirit attığı bir abimiz. Bu fikirleri bizimle tartışmak için İppolit isimli bir karakter oluşturup onun ağzından sayfalarca, uzun uzun efkarını beyan ediyor. Bu fikirleri okumaya tahammül edelim diye de çok güzel bir aşk hikayesi etrafında ilginç karakterleri romana dahil ediyor. Bu sebeple güzelim Aglaya-Prens bölümleri çok kısa tutulmuşken 10-15 sayfa sadece İppolit'in mektubuna muhatap oluyoruz. Romanda betimlemeler çok iyi ve detaylı. Prens'in sara nöbeti geçirme anını ve öncesini bizzat yaşamış gibi oldum. Sonuç olarak yer yer sıksa da tavsiye edeceğim bir roman.
Unutmadan "Mazlum Beyhan" çevirisinin gayet iyi olduğunu söylemeliyim.
Dostoyevki, kendi hayatından izler de taşıyan ‘Budala’da, okurunu, insan ruhunun geniş sınırlarında keyifli bir gezintiye çıkarıyor. Bu yolculuğun en dikkate değer karakteri, aynı zamanda romanın da başkahramanı olan Prens Mışkin’dir.
Karakter tanımlamaları oldukça etkiliciydi...Her ne kadar kitabın baskarakteri Prens Muşkin olsa da benim için Lizaveta Prokofyevna bambaşka..:))
dostoyevski kendini mi anlattın acaba sormak isterdim sana çirkin saralı çirkin yazar senin görkemin kağıtta değil mi?
kitap sonuna kadar muhteşemdi ama en sonunda prens hak ettiği mutluluğu bulması gerekirdi.Aglaya ile evlenen o olmalıdı.
En sevdiğim kitap! Başlarında bir daha Dostoyevski okumamaya karar vermiştim ama kitabı bitirdikten sonra yazara hayran kaldım.
Çok akıcı ve güzel bir kitaptı. Gece gece uykumu kaçırttı.
349 sayfa