Nobel Prize-winner Jose Saramago's brilliant new novel poses the question -- what happens when the grim reaper decides there will be no more death? On the first day of the new year, no one dies. This of course causes consternation among politicians, religious leaders, morticians, and doctors. Among the general public, on the other hand, there is initially celebration—flags are hung out on balconies, people dance in the streets. They have achieved the great goal of humanity: eternal life. Then reality hits home—families are left to care for the permanently dying, life-insurance policies become meaningless, and funeral parlors are reduced to arranging burials for pet dogs, cats, hamsters, and parrots.
Death sits in her chilly apartment, where she lives alone with scythe and filing cabinets, and contemplates her experiment: What if no one ever died again? What if she, death with a small "d" became human and were to fall in love?
Nobel Prize-winner Jose Saramago's brilliant new novel poses the question -- what happens when the grim reaper decides there will be no more death? On the first day of the new year, no one dies. This of course causes consternation among politicians, religious leaders, morticians, and doctors. Among the general public, on the other hand, there is initially celebration—flags are hung out on balconies, people dance in the streets. They have achieved the great goal of humanity: eternal life. Then reality hits home—families are left to care for the permanently dying, life-insurance policies become meaningless, and funeral parlors are reduced to arranging burials for pet dogs, cats, hamsters, and parrots.
Death sits in her chilly apartment, where she lives alone with scythe and filing cabinets, and contemplates her experiment: What if no one ever died again? What if she, death with a small "d" became human and were to fall in love?
Ölüm bu kadar mı güzel tiye alınır? MUhteşem,kesinlikli okuyun derim.
İki roman bir arada gibiydi. İlki belirli bir kahramanı olmayan, ölümün faaliyeti durdurması sonrası olabilecekleri anlatan öyküydü. Olaylar sıradan eski ölümlüler yeni ölümsüzler açısından anlatılıyordu. İkincisinde ise başkahraman ölümdü. Viyolenselci ile olan hikayenin sonu ilkiyle öyle bir bağlandı ki acaba bu bir geriye dönüş mü yoksa kısır bir döngü mü dedim. Yazım tekniği açısından da tam bir deneyimdi. Yazarın biraz ironik biraz mizahi biraz da okuyucuyla sohbet eden anlatımını beğendim. Okuduğuma çok memnunum.
Cümle tekrarları, cümlelerin birbiri içine girmesi, esprili bir dil kullanmak adına konunun aşırı dağılmış olması okurken acı çekmeme neden oldu. yazar hakkında cok iyi şeyler duymustum ama bu kitap duyduklarımla kesinlikle örtüşmüyor.
1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü almış bu kitap adından da anlaşılacağı üzere okuduğum en ilginç kitaplardan birisi. Hani kimi zaman “ ölümsüz olsam ya da öleceğim günü bilsem ne güzel olurdu “ diye düşündüğümüz zamanlar olmuştur. Benim ölümsüzlük değil ama öleceğim günü bilmek gibi bir arzum var mesela Gerçi bu kitapta ondanda vazgeçtim ama neyse Kitaba gelecek olursak bu hikâye iki bölümden oluşuyor. İlki adı bilinmeyen ülkenin birinde bir yılbaşı gününün sonrası ülkede kimsenin ölmemesi ile başlıyor. Bir anda ülkeye sevinç yayılıyor fakat sevinmek için erken çünkü kimsenin ölmemesi zamanın durmasıyla değil aksine hayatın tüm sorunları, hastalıkları, kazalarının devam etmesiyle devam ediyor. İnsanları bekleyen ebedi bir yaşlılık, hastalık ve acı…
Tabi cenaze hizmetleri işsiz kaldığı için ilk tepki onlardan geliyor Sonra sigorta şirketleri, huzur evleri, hastaneler, devlet yetkilileri derken ülkenin içine düştüğü kaosu, insanların ölüm ve ölümsüzlük karşısındaki çelişkili tepkilerini, ahlaki çöküşlerini görüyoruz. Tüm bunlar yaşanırken 7 ay geçiyor bir anda işte bu ikinci bölümde ise ölüm geri geliyor ve ölemeyen herkesi alıp götürüyor. Ama artık ölüm eskisi gibi değil daha ilginç bir halde geliyor. Ölecek kişilere 8 gün önceden öleceğini haber veren bir zarf gönderiyor ve insanların ölümü beklerken neler yaşadığını, düşüncelerini okuyoruz. Yalnız tek bir kişiye gönderilen zarf geri dönüyordu işte oradan sonra yaşananlar işi biraz karıştırıyor inanmayacaksınız ama bir aşk doğuyor ama kim kime okuyun değerlendirin
Kitapta kişi hep bir sorgulama içine giriyor en azından bende öyle oldu ve bu ilginç hikâyeyle birlikte bazı gerçekler gün yüzüne çıkıyor.Gerçeklerle yüzleşmek bu olsa gerek. Hayal kırıklığı diyemeyeceğim zaten bildiğimiz şeyler ama yinede insanlık nereye gidiyor diyebileceğiniz iki sonuç çıkardım.
Birincisi; insanlar ölmüyor diye başta cenaze hizmetleri olmak üzere birçok kurum parasızlığın derdine düşüp yasadışı guruplarla işbirliği yaparak insanları ölmesi için sınır dışına çıkarırken yada sahte ölüm raporları hazırlarken görüyoruz ki temelde iyilik, insanların huzur içinde uzun yaşamaları tezi; çıkarlar ve sistem söz konusu olduğunda ikinci plana itiliyor. Sistemin çalışması için gerekli kararlar; ahlaksız, acımasız hatta zarar verici olabilir ama sistemin çalışması her zaman önceliklidir.
İkincisi ise; hani kurumlar bu işin içinde dedik ya ilk başta başkaları konu-komşu bizim için ne düşünür diye kurumların kararlarına tepki gösterenler yaşlı yakınları sonra mesela evlerindeki yaşlıların altını temizlemekten, her şeyi unutmalarından, onlara hizmet etmekten bıkmış olmalarından dolayı onlarda kurumlar gibi yakınlarından vazgeçmek için yasa dışı guruplarla anlaşıyorlar. Ama unuttukları şey “insan eti ağırdır”.
Benim bu kitaptan anladığım en güzel şeyse; ölüm düşüncesinin insana “varlığını” hatırlatıyor ve bunu üzerinde düşünmeye itiyor oluşu. Ölüm aynı zamanda hayatımıza anlam vermedeki en önemli etken.
Ölüm insana çaresizlik ve soğuk gelir ya o hissiyat bu kitabı okurken de kitap bana “benim kurallarım dahilindesin" diyordu adeta. Yazar esprili bir anlatımla kara mizah yapmış ve bunu ölüm temasıyla ustalıkla birleştirmiş. Sayfaları çevirirken yüzümde çoğu kez tebessüm vardı ancak ben bu kadar uzun cümle kuran bir yazar okumadım Kitapta başına ne gelecek diye merak edeceğimiz bir karakter bir kahraman kullanmadan, cümlelerin uzun noktalama işaretlerine yer verilmeden konuşmaların düz bir metinde yazılmış olması kitaptan zaman zaman kopma yaşamanıza neden oluyor zaten o noktada yazar “ şimdi bunu mantıksız bulacak okuyucular için bir açılama yapalım” diyerek okuyucusunu kendisine getiriyor
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
•İnsan olmanın ne demek olduğunu her geçen gün daha az bileceğiz.
•Hayat böyleydi işte, kaşıkla verir sonra bir gün kepçeyle verdiklerinin tümünü geri alırdı.
•Yaşam, enstrümanları akortlu da olsa akortsuz da olsa, devamlı çalan bir orkestradır…
• "...hem nalına hem mıhına vurarak.." bunun altını çizdim çünkü böyle bir cümle İspanyolcada var mı yoksa bizim çevirmenin uydurması mı merak ettim
Diğer yayınevlerini bilmiyorum ama Kırmızı Kedi Yayınevinin bastığı kitabı okumak zor oluyor. Konuşma çizgilerinin olmadığı paragraflarda kim ne diyor hangisi konuşuyor anlamak gerçekten zor.
Konusu ilginç.İlk bölüm; birgün bir ülkede artık kimsenin ölmeyişi ile başlıyor.Bu durumda sigorta şirketlerinden,cenaze levazımatçılarına dek verilen tepkileri görüyoruz. Yalnız yaşlanmak var,kaza da geçirebilirsiniz ama ölemezsiniz. Bitkisel hayatta yaşayabilirsiniz.Maphia kısmına hiç girmiyorum.
Diğer kısımda ölüm karar değiştiriyor ve can alma eylemi yeniden başlıyor ama kişiler ölmeden önce eflatun bir zarf ile haberdar edilecekler.
Üçüncü kısımda ise ölüm bir kadın kılığına giriyor ve bir türlü teslim edemediği etse de bir şekilde geri gelen eflatun bir mektubu sahibine ulaştırmak için kadın cazibesini kullanıyor.
Eh başladığı gibi de bitiyor kitap zaten.
Ölüm bir anda ortadan kalksa neler olurdu? Hiç düşündünüz mü?
http://www.kontesce.com/2013/02/olum-bir-varm-bir-yokmu-jose-saramago.html
Saramago'nun bu kez kalemine ölüm takılmış.Tabi ölümle birlikte din adamları, dini inanışlar yine mizahi bir şekilde ele alınırken politikacılar ve siyasette nasibini almış.
Roman adı bilinmeyen bir ülkede ölümün yedi ay greve gitmesi sonunda ülkede çıkan kaoslar daha sonra tekrar geri gelmesi yine çıkan karışıklıklar harika işlemiş.
Güzel bir kitaptı yer yer mizahi ve ironik yer yer düşündürücü sonu ise oldukça güzeldi.
Yazar kitabın başında ölümsüzlüğün getirdiği sorunları (din, sağlık, huzurevleri -mutlu yaşam merkezleri-ekonomi, siyaset, sigortacılık) din, tıp, devlet adamları, düşünürler ve halk aracılıyla irdelemiş ve "ölümsüz bir ülke nasıl olurdu?"sorusuna yanıt vermiş. Ölüm geri döndüğünde ise bambaşka sorunlar ortaya çıkıyor. Mizahi bir dili var kitabın ve keyifle okunuyor ancak devrik cümleler bir hayli fazla ve diyaloglar konuşma çizgisi ile belirtilmediği için kimin konuştuğu belli olmuyor.
Ciltli, 238 sayfa
2008 tarihinde, Houghton Mifflin Harcourt tarafından yayınlandı