Geçmiş Yaz Defterleri, şair Hilmi Yavuzun son çalışması. Ege ile Akdeniz arasındaki bir sahil kasabasında, iki yaz mevsimi boyunca yazdıklarını içeriyor bu çalışma. Bu metinleri bir tek türün içine oturtmak güç. Günce de denebilir, anı da, deneme de, felsefi metinler de, hatta şiir de. İşin doğrusu, türler arasındaki klasik ayrımları ortadan kaldıran metinler var karşımızda. Geçmiş Yaz Defterleri, bir yazarın, bir düşünürün kendi kendisiyle hesaplaşması, dünyadaki duruşuyla yüzleşmesi. Dünyanın insanlara eksik sunulduğuna ve bu eksikliğin, bu boşluğun ancak şiirle doldurabileceğine inanan bir yazarın, Doluluku şiirde, dünyada-olmakta, yaz güneşinde, gençlikte bulması. Hayatı ve ölümü irdeleyen, erotizmin ve cinselliğin felsefesini yapan Hilmi Yavuz, şiirsel bir anlatımla yaklaşıyor bu konuya: Benim tanıdığım kadınların dudaklarında hep fırtınaların tadı vardı. Sevişmek o kadınlarla, fırtınalarla sevişmekti. Geçmişe özlem duymadan geçmişini yeniden kurarken, tarafsız bir gözlemci gibi yeniden yaşarken, kapalı hayatların derinliğindeki kehribar günleri anlatırken, eskiye ilişkin her şeyden arınıyor belki de. Ancak belli bir yaşa ve olgunluğa ulaşıldığında yapılabilecek böylesi bir yüzleşme, geçmişin ve şimdinin yollarında şiirsel bir yolculuğa dönüşüyor.
Geçmiş Yaz Defterleri, şair Hilmi Yavuzun son çalışması. Ege ile Akdeniz arasındaki bir sahil kasabasında, iki yaz mevsimi boyunca yazdıklarını içeriyor bu çalışma. Bu metinleri bir tek türün içine oturtmak güç. Günce de denebilir, anı da, deneme de, felsefi metinler de, hatta şiir de. İşin doğrusu, türler arasındaki klasik ayrımları ortadan kaldıran metinler var karşımızda. Geçmiş Yaz Defterleri, bir yazarın, bir düşünürün kendi kendisiyle hesaplaşması, dünyadaki duruşuyla yüzleşmesi. Dünyanın insanlara eksik sunulduğuna ve bu eksikliğin, bu boşluğun ancak şiirle doldurabileceğine inanan bir yazarın, Doluluku şiirde, dünyada-olmakta, yaz güneşinde, gençlikte bulması. Hayatı ve ölümü irdeleyen, erotizmin ve cinselliğin felsefesini yapan Hilmi Yavuz, şiirsel bir anlatımla yaklaşıyor bu konuya: Benim tanıdığım kadınların dudaklarında hep fırtınaların tadı vardı. Sevişmek o kadınlarla, fırtınalarla sevişmekti. Geçmişe özlem duymadan geçmişini yeniden kurarken, tarafsız bir gözlemci gibi yeniden yaşarken, kapalı hayatların derinliğindeki kehribar günleri anlatırken, eskiye ilişkin her şeyden arınıyor belki de. Ancak belli bir yaşa ve olgunluğa ulaşıldığında yapılabilecek böylesi bir yüzleşme, geçmişin ve şimdinin yollarında şiirsel bir yolculuğa dönüşüyor.
174 sayfa