Hayat Atölyesi, adını, Murathan Munganın 2002 yılında Milliyet gazetesinin kültür-sanat ekinde tam sayfa olarak yayımlanan köşesinden alıyor. Farklı konularda gözlemler, notlar, değiniler ve irili ufaklı yazılardan seçilenler Hayat Atölyesi başlıklı bölümde bir araya geliyor.Kitabın diğer bölümü İstediler Yazdım, çoğu süreli yayınlar olmak üzere, çeşitli nedenlerle, çeşitli konularda yazardan istenen yazılardan oluşuyor: Sempozyum bildirisi, sergi kataloğu yazısı ya da bir müzik albümü kartoneti için bir tanıtma... Sordular Söyledim bölümünde bir araya gelen yazılar ise süreli yayınların isteği üzerine yapılan kimi yazılı açıklamaları kapsıyor.
Hayat Atölyesi, adını, Murathan Munganın 2002 yılında Milliyet gazetesinin kültür-sanat ekinde tam sayfa olarak yayımlanan köşesinden alıyor. Farklı konularda gözlemler, notlar, değiniler ve irili ufaklı yazılardan seçilenler Hayat Atölyesi başlıklı bölümde bir araya geliyor.Kitabın diğer bölümü İstediler Yazdım, çoğu süreli yayınlar olmak üzere, çeşitli nedenlerle, çeşitli konularda yazardan istenen yazılardan oluşuyor: Sempozyum bildirisi, sergi kataloğu yazısı ya da bir müzik albümü kartoneti için bir tanıtma... Sordular Söyledim bölümünde bir araya gelen yazılar ise süreli yayınların isteği üzerine yapılan kimi yazılı açıklamaları kapsıyor.
Hayat atölyesinde bir küçük adam
Bir ömrü anlatmanız istense sizlerden. Hem de hayatın her noktasına dokunarak, bütün içtenliğinizi yansıtarak. Bunu nasıl anlatırdınız? Kendimizin isteyerek içinde olmak istediği, bizden önce ve bizden sonrada var olan hayat kadar bir de dışında kalmak istememize rağmen hayatın kanayan ve kanatan yanları olduğunu anlatmaya çalıştığımız hayatlarda bu ömrün bir parçası olduğu gerçeğini es geçmeyerek anlatabilir misiniz?
İki farklı hayat; birincisi düşlediklerimiz, ikincisi dışında kalmak istediğimiz hayatları düşlediklerimizle, inandıklarımızla yeniden inşan etmek.
Murathan Mungan’ın Hayat Atölyesi adlı kitabı yazımın başında anlatmak istediklerimin hepsinin bir araya geldiği elinize aldığınızda bırakmak istemeyeceğiniz, her sayfada ayrı bir hayat bulacağınız bir kitap.
Murathan Mungan’ın sanatın her alanına yaptığı tanıklık, bu konulardaki bilgi dağarcığı ve konuya olan hâkimiyeti bu kitaba hayranlık duymamı sağlayan özelliklerinden.
Mezopotamya’nın o birçok hayata tanıklık etmiş eski yapılı evleri ve bu evlerin taş avlularında hayat atölyesinde bir ömrü işlemeye başlayan bir hayat.
Dostluklar ve bu dostluklarda başlayan paylaşımlar hayat atölyesinde size eşlik ediyor yol boyunca. Dünya ülkelerini dolaşıyor, tiyatro sahnelerinde oyunun bir parçası oluyorsunuz. Okunan kitapların ve bu kitapların içerikleri başucunuzdan ayıramayacağınız kitaplar listesi için yardımcı oluyor sizlere.
Kimliksel bakış açılarında kaybettiklerimizi, emek hırsızlığı yaparak zirvenin en tepesine çıkanların bu noktaya geldikten sonra kendi yarattıkları emek hırsızlığına karşı mücadele vermeyi, mağdur olduğunu anlatmaya çalışanların yaşadıkları çelişki bu ülkede yaşanan birçok çelişkinin başlangıç noktasının nereden başladığını gösteriyor. Aslında bu ülkede bir gerçeğin fotoğrafını çekiyor.
Mungan’ın hayat atölyesinde gezip, gözlemledikçe sorular ve cevaplar arasında bir yolculuk başlıyor.
Hayat atölyenizde işleyeceğiniz bir hayat ve bunun üzerine söyleyecek sözümüz var mı birey olarak? Şimdi düşünüyorum da herkes hayat atölyesi kurmuş olsaydı kendisine ve işleseydi hayatın içinde tanık olduğu gerçekleri. Bugün hâlâ, acıyı, gözyaşını, savaşı, kirlenmişlikleri konuşuyor olur muyduk? Nedir hayata bu kadar duyarsız oluşumuzun sebebi? Sadece önümüze konulanı tüketmenin anlamsızlığını görmemek için diretmek. Böyle bir duygu üzerine inşa ettiğimiz derme çatma bir hayat içinde hangi duygulardan uzak kaldığımızı, bizden sonrakilerin içinde, hangi duyguları öldürdüğünün farkına varamamak. Murathan Mungan’ın Hayat Atölyesi adlı kitabı kendi atölyemizde işleyip paylaşabileceğimiz hayatın mümkün olduğu konusunda yol gösteriyor bizlere. Anlatarak, işleyerek, okuyarak, gözlemleyerek ve sorgulayarak... Yeni bir Hayat Atölyesi kurmak için geç değil.
Kendi kavmine şair olmayan
Söz’ünün hükmünden ayağ göçürür
Kendi Divaníına nöbet durmayan
Davasın’ cengine gölge düşürür
Murathan Mungan/Kum
Saati/1984
“Kutsal sözler ektim yeryüzüne
Kötülükler silinecek yakında
Palmiyeler solduğunda
Kayalar parçalandığında
Anlı şanlı krallar gazel misali
havaya savrulacak
Tufandan çıkan bir gemi
Benim sözlerimi taşıyacak
Ve tohumlar yeşerecek dünyada...”
Wilhelm Reich
Yaşlı bir bilgenin sözleriyle seslenmişti Wilhelm Reich, Dinle Küçük Adam adlı kitabında “...diktatörlere, despotlara, kurnazlara, zehirliler, sırtlanlara”...
Yazarların ve şairlerin yüreklerinde büyüyen duygular, bugüne ayna tutuyor. Lise yıllarında severek okuduğum yazarlardan biri de Wilhelm Reich’tı. Dinle Küçük Adam kitabı hayatlarımızın büyük bir bölümünü işgal eden küçük adamların büyük ve doğru hakikatler peşinde koşmak yerine küçük yanlışları yol gösterici olarak yaşamayı kendine hedef seçmesi ve bunun kaçınılmaz sonuçlarını sorgulamak adına zevkle okunacak kitaplardan. Kitabı okuyup bitirdikten sonra içinde bulunmak istediğimiz hayat ve dışında kalmak istediğiniz hayat bu ortak noktada başlıyor.
Dünyayı içinde hissetmek duygusu vardır bilir misin? Tam da burada başlar hayat. Tenler, diller, ırklar, topraklar, vatanlar... Tek bir sözcüğün altında birleşir: İnsan
Bilir misin bu sözcüğün anlamını? Küçük Adam’ken her daim kurduğun ama bir türlü ulaşamadığın dünya ülkelerine gitme hayalin. Sana küçük adam olmanı emredenlerin sana sundukları kadar bir hayatın olduğunu unuttun mu?
İnsan sözcüğünde dolaşıyorum bütün dünya ülkelerini. Senin hayalindeki gibi sadece beton yığınları arasında dolaşmak değil benimkisi. Ortak olmak acıya, kedere, sevince, hüzne. Gitmeden göre bilmek, hissetmek duygusunu bilir misin?
Bir insanı anlamanın ne demek olduğunu, hiç bilmediğin, anlamadığın bir dilde yakılan ağıtta anlatılanı hissetmek için illa o dili bilmen gerekmediğini bilir misin?
Küçük Adam’ken büyük adam olduğunu sanırsın, hâlbuki seni küçük adam olarak görenlerin gölgesinde yaşadığını unutursun hep. Hiç düşündün mü neden seçim zamanlarında hatırlanıp sonra unutulduğunu? Verilen bir torba şekeri, kömürü, pirinci alacak maddi bir güce sahip olmanı istemeyenlerin, sadaka niyetine bunları dağıtıp senden oy istemesini?
Neden mağdur ve muhtaçlığa mahkûm edildiğini? Sana bunları dağıtacak kadar maddi güce sahip olanların işçiyken hakkın olan zamı sana vermemek için direttiğine.
Sokak ortasında öldürülen bir canın insan olduğunu sana unutturan şeyin ne olduğunu sordun mu kendine?
Savaş çığırtkanlığı yapanların yanlışlarını dile getirmek yerine neden onlarla aynı safta durmayı yeğlersin? Kötü muameleye maruz kalırken neden vuruyorsun ben şundan mıyım? Cümlesini kurarken neden sana yapılırken zoruna giden bir şeyi bir başkasına reva görürsün?
Neden adam akıllı bir şeyler anlatmaya çalışanı değil de en çok bağırıp aslında hiçbir sözünü yerine getirmeyeni alkışlamayı istersin?
Kendine büyük adam diyenler ve onların istediğini yerine getiren küçük adamlar hayat atölyemizde işlenip anlatılması için, okunup, gözlemleye bilmek için, sorgulaya bilmek için hep yanı başımızda kendi kurguladıkları ömre mahkûm edip tüketmeye devam ediyorlar bir hayatı.
Hayat atölyelerimizde küçük adamlar olarak kalarak yaşamak neyi değiştirdi?
277 sayfa