Panait Istratinin başıboş yolculuklarla geçen ilk gençlik yıllarının en hüzünlü sayfalarını bulacağınız bu eserinde, Malapartenin savaş sonrası Napolisinin ondan çok önce aynı güçle canlandırıldığı sayfalarda küçük insanların yoksunluklarla dolu yazgısını izleyeceksiniz.
Panait Istratinin başıboş yolculuklarla geçen ilk gençlik yıllarının en hüzünlü sayfalarını bulacağınız bu eserinde, Malapartenin savaş sonrası Napolisinin ondan çok önce aynı güçle canlandırıldığı sayfalarda küçük insanların yoksunluklarla dolu yazgısını izleyeceksiniz.
Kaptan Mavromati'den sonrası teferruatmış gibi hissettirdi. Ama Panait Istrati yaşamayı sevmiş, sevdirmeyi de bilmiş.
Bu adamın bir kitabını okuyup bırakırım diyordum ama sürekli yollarımız kesişiyor kendisiyle. Bursalılar bilir, Nilüfer' in meşhur caddesinde yürürken belediyenin cadde üzerine koyduğu bir kitap dolabında gördüm bu kitabı, yanımda kitap da olmadığından alıp okumaya başladım. Çok kısa bir şeyden bahsedip kitaba geçeceğim; Nilüfer CHP' de ancak bu kitap dolabının övgüsü CHP' ye değil. Nilüfer zengin bir semt, yaşayan insanlar zengin dolayısıyla çocukları da iyi eğitim alabiliyolar haliyle ve okumayı seviyorlar. Ekmek kavgası gibi bir kavgaları olmadığından Maslow piramidi daha üst sıralarındaki ihtiyaçlarını gidermeye zaman ayırabiliyorlar. Yoksa aynı kitap dolaplarından diğer ilçelerde de var ne var ki içlerinde ya kitap yok ya da çok vasıfsız kitaplar var. Bazı yerlerde dolap bile yerinde yok o ayrı.
Panait İstrati hayatını önce komünizme sonra da ''sınıflara özgü bir ahlak anlayışı olmadığından dolayı'' hümanizme adamış bir adam. Hümanizm kelimesini bildiğini anlamda kullanıyorum, insan sevgisi deyip geçin tarihsel kökenini boş verin. Diğer kitapları da elbette otobiyografik ama bu kitap ta bir kurgu filan da yok, tamamen olanı biteni anlatıyor yazar. Ben bir yol hikayesi ummuştum kitaba başlarken ancak 3 bölümden oluşan kitabın sadece son bölümü bir yol hikayesi. İlk iki bölüm ise yazarın çocukluk yıllarında yaşadığı sefaleti, çalıştığı iş yerini, orada başına gelenleri ve yazarlığa -en azından altyapı olarak- ilk adımlarını atışını anlatıyor.Kitabın 3. bölümü, yazarın İtalya' da geçen kısa süreli sefalet hayatına ışık tutuyor ki bu bölüm bana fazlasıyla Knut Hamsun' un Açlık kitabını anımsattı.
İlk iki bölümde kendi çocukluğunu anlatan yazar bir anlamda Romanya' nın fakir bölgelerinin yaşantısını da gözler önüne seriyor. Okuduğum kitaplarda gördüm ki sefaletin, acının, dramın ve dolayısıyla kötülüğün kültürel bir farkı yok, her yerde aynı bunlar. Ama diğer yandan öyle bir çocukluk geçirmiş bir adamın bir sokak serserisi, sistem safrası olmak yerine bir yazar olmayı seçmesi, materyalist ögelerle açıklanamıyor benim nazarımda. İşte burada artık kader diyorsun, Tanrı iradesi diyorsun ister istemez.
Okurken oldukça keyif aldım. Panait İstrati, fazlasıyla realistlist bir yazar, her şeyi olduğu gibi aktarıyor ancak bunu yaparken kendi düşüncelerini, analizlerini de satır aralarına yediriyor. Panait İstrati okumayı düşünen biri için bu kitap okuduğum diğer 2 İstrati kitabına kıyasla iyi bir başlangıç kitabı olur bence.
147 sayfa