Alexandra Bolton, annesinin ölümünden sonra ailesine bakmak için aşkından vazgeçmiştir. Ancak dokuz sene içinde babasının içki ve kumar alışkanlığı Bolton adını lekelediğinden, ailenin kurtulması için tek çare Alexandra'nın yaşlı ve zengin biriyle evlenmesidir. Çapkınlığı ve kalpsizliğiyle ünlü Clarewood Dükü'yle tanıştığında eski hayalleri ve tutkuları uyansa da Alexandra, Dük'ün şaşırtıcı teklifini kabul etmez!
Dük ülkenin en zengin, en güçlü soylusudur ve çocukken kötü giden bir evliliğin korkunç yüzüne tanık olduğu için evlenmemeye yemin etmiştir. Fakat Alexandra, hem onu hiçbir kadının yapamadığı şekilde etkilemekte hem de reddetmektedir! Daima istediğini elde etmeye alışmış olan Clarewood artık hangi kurallarla oynayacağına karar vermek zorundadır. Ancak onları bir araya getiren yalnızca tutku olmayacaktır...
(Tanıtım Bülteninden)
Alexandra Bolton, annesinin ölümünden sonra ailesine bakmak için aşkından vazgeçmiştir. Ancak dokuz sene içinde babasının içki ve kumar alışkanlığı Bolton adını lekelediğinden, ailenin kurtulması için tek çare Alexandra'nın yaşlı ve zengin biriyle evlenmesidir. Çapkınlığı ve kalpsizliğiyle ünlü Clarewood Dükü'yle tanıştığında eski hayalleri ve tutkuları uyansa da Alexandra, Dük'ün şaşırtıcı teklifini kabul etmez!
Dük ülkenin en zengin, en güçlü soylusudur ve çocukken kötü giden bir evliliğin korkunç yüzüne tanık olduğu için evlenmemeye yemin etmiştir. Fakat Alexandra, hem onu hiçbir kadının yapamadığı şekilde etkilemekte hem de reddetmektedir! Daima istediğini elde etmeye alışmış olan Clarewood artık hangi kurallarla oynayacağına karar vermek zorundadır. Ancak onları bir araya getiren yalnızca tutku olmayacaktır...
(Tanıtım Bülteninden)
Uzun bir aradan sonra en zevk aldığım Brenda kitaplarından biri oldu. Şimdiden söyleyim yazacaklarım spoiler içeriyor ve bu yorumu kitabı okuyan veya okumayı düşünmeyen okusun.
Kitapta başta konusunu fazla basit bulduğum için azıcık sıklıacağımı düşündüm ancak daha ilk sayfada kendini sevdirdi.
Öncelikle kitapta yazarın da belirtttiği gibi sıra dışıydı. Son kitap Cliff'in oğlu Alexi ve Devlin'in kızı Elysse arasındaki aşkı anlatacak ancak bu kitapta onları birbirine delicesine aşık ve çocuk beklerken buluyoruz. Yani bu kitap geleceği birazcık ileri alınarak yazılmış.
Kitapta beni şaşırtan diğer bir konuysa 416 sayfalık kitapta yazar bu konuya nasıl açıklık getirecek diye düşünürken Stephan'ın aslında babasının Sör Rex olduğunu öğrenmiş olmasıydı. Ki ben onun babasının Sör Rex olduğundan iyice emin oldum çünkü sevdiği kadını tam olarak dinlemeden kapı dışarı etti hem de iki kez. Tamam acıklı bir durum ama yüzümde nedense bir gülümseme bıraktı.
Alexandra karakterine resmen aşık oldum. O nasıl bir kadındır. Ailesi için yapmadığı fedakarlık kalmadı kadının. O kadar aşağı seviyelere indi buna rağmen kendisine teklif edilen yardımları - hem de de Waranne ailesi tarafından- reddedip kendi ayakları üzerinde durdu. Babası olacak o adamı sallandırmak lazım.
Ayrıca kitaptaki diğer çiftimiz Julia-Jefferson da çok şirin oldular. Kusursuz Gelin romanında Julia'yı pek sevmemiştim ancak yazar bu kitapta kadın hakkındaki tüm olumsuz düşüncelerimi aldı. Ayrıca Stephan'ın Jefferson'a olan tavırları da ayrı komikti.
Ancak bir karakter var ki en sevdiğim kişi oldu: Alexi de Waranne! Allah'ım çok şeker, çok tapılası, çok komik, çok anlayışlı... daha da sayabilirim. De Waranne ailesinin her üyesini severim ama Alexi benim gözümde bir başka oldu. Umarım yazar son kitapta onu asık suratlı biri yapmamıştır.
Alexi ve Stephan görüp görebileceğiniz en muhteşem ikili birbirleriyle atışmaları çok eğlenceliydi. Sanırım en komik Brenda kitabı buydu diyebilirim bu da tabi sıra dışı bir durum. - yazarın da dediği gibi.- En hoşuma gideni sizlerle paylaşayım. Azıcık o bölümün cümlelerini keseceğim.
Stephen onun yanından hızlı adımlarla geçti. "Bir içkiye ihtiyacım var".
Alexi birkaç ışığı yaktı." İçmek için çok uzun yoldan gelmişsin. Ama gerçekten içkiye ihtiyacın var gibi görünüyorsun.; zaten alkol kokuyor olsan da . Dışarısı çok soğuk olmasına rağmen üzerinde pardesün de yok."
"Arabamın içerisinde bir viski şişesi kırdım." Stephan dönüp arkadaşına baktı.
Alexi'nin gözleri yine kocaman açıldı. "Sen asla bir şeyleri kırıp dökmezsin;burnum hariç." Büfeye yaklaşarak içki hazırlamaya başadı. "Bu arada sabah saatin biri." Gel de burnum hariç bir şeyler kırmazsın cümlesinde kopma :D
Ayrıca Alexi'den başka kimse Stephan'ın çalışma odasına pat diye dalmıyor .
Ayrıca Ariella'yı görmek de çok güzeldi. Diğer kitaba oranla birazcık şımarık ama kesinlikle tatlı bir şımarıklık.
Dediğim gibi de Waranne ailesini seviyorum ancak en ısındığım, bağrıma basasım gelen üç de Waranne üyeleri Alexi-Stephan-Arielle. Aslında onu çok tanımasak da Ned de en sevdiklerim arasında.
Kitabın tek kötü yanı Stephan'ın önceki metresinin ağzının payının veriliş sahnesini görememizdi. Yazar bunu atlamış sanırım.
Ve serinin en kötü yanı bu serinin Alexi'den sonra bitmesi :( . Bence yazar ara vermiştir bitmiş olamaz. Örneğin Devlin'in oğlu Jack ile Alexander'ın kız kardeşi Olivia arasında ve Rex'in oğlu Randolph ile yine Alexander'ın diğer kız Coral arasında bir şeyler olacağı sinyalleri vardı. Ayrıca diğer kuzenlerin hikayeleri belli değil. Ben özellikle Tyrell'in oğlu Ned hakkında nasıl bir kitap yazar diye düşünmeden edemiyorum.
Normalde tarihi aşk romanlarında en sevdiğim yazar Julia Quinn'dir, ikinci de Brenda ancak bu romandan sonra Brenda en sevdiğim olmak üzere. Bakalım yeni çıkan Julia'yı okuyunca anlarım sanırım.
Sonuç olarak kitap 10/10'luk. Ve yayın evinin bir an önce Alexi'nin kitabını çıkarmasını, sonra serinin ilk beş kitabını çıkarmasını ve en sonunda "Francesca Cahill" serisini çevirmelerini umuyorum.
Büyük beklentiyle başladığım ve beklentim karşılığını fazlasıyla aldığım bir kitap oldu. Maskeli Balodan sonra ilk defa bir Brenda Joyce kitabını bu kadar sevdim, hatta Maskeli balodan bile çok sevdim
Stephen ; Sert, soğuk , dönemin en başarılı, en yakışıklı, en zengin, en gözde bekarı... Doğduğu andan itibaren, ünvanına yaraşır şekilde, kusursuz bir dük olmak için yetiştirilmiş. Zalim bir adam tarafından, ne yaparsa yapsın hak ettiği takdir ve sevgiyi göstermeyen üvey babası tarafından...
Alexandra ise ayyaş bir baba ile iki kız kardeşle ile yaşayan yoksullukla boğuşan ve dikiş dikerek kazandıklarıyla ailesini ayakta tutmaya çalışan fedakar bir kadın. Saygın bir dükün asla evlenmek istemeyeceği sınıfta bir kadın. Ama karşılaştıkları ilk anda da saygın bir dükün dikkatini de çeken bir kadın.
Yoksulluğuna rağmen Stephen'ın cömert ama kesinlikle ahlaksız olan tekliflerini reddedip kendi ayakları üzerinde durmaya gayret edecek kadar gururlu ve ahlaklı.
Ama karşısındaki adam reddedilmeye alışkın olmayan, kararlı , inatçı, karşı koyması çok güç ve bir o kadar da çekiciyken işi oldukça zor.
Ve bu ikili arasında aşk sahiden kitabın adında olduğu gibi imkansız görünüyor. Hem sınıf farklıları, hem etrafta dönen dedikodular hem de kendi içlerinde birbirlerine karşı koymak için savaşıp duruyorlar.
Özellikle de Stephen mantık adamı, hayatında duygulara yer olmayan bir adamken aşk gibi bir duyguya inanıp kabullenmesi çok zor. Kabullenemedikçe de içindekilerin dışarı yansıyışı bolca kaba sözle oluyor Ve bende böyle adamları sevdiğim için kendisi benim gönlümü feth etti:) Ters, katı, öfkesi korkutucu ama aşık olduğunda da o değişim hayranlık uyandırıcı. Mesela kitapta en çok sevdiğim yer onun aşkını kabullenip, acı çektiği yerler oldu. Biraz kendi etti kendi buldu ama yetiştirildiği şartlar göz önünde bulundurulunca onun içinde kolay değildi.
Sonuç olarak bana gerçek aşkı hissettiren, duygulu ve etkileyici bir historicaldı.
Orjinal Adı: An İmpossible Attraction
Edisyon Adı : İmkansız Aşk
Yazar : Brenda Joyce
Goodreads Puanı : 5:/3.88
Puanım : 5/5
Brenda Joyce'in kalemini tam anlamı ile yansıtan bir roman idi ..Uzun zamandır ayaklarımı böylesine yerden kesen bir roman olmadı..Serinin en çok beğendiğim Maskeli Balo'dan sonra en güzel romanı..Belki de en güzeli idi..Aşkı tam anlamı HİSSETTİRDİ...
Kitabı baştan sona kadar elimden bırakamadan bitirdim..Bittiğinde de çok üzüldüm..Monica McCarty'in,n Gazap romanından sonra İmkansız Aşk'ı çok da sevemeyeceğimi düşünürken aksine bu roman beni ters köşeye yatırdı..Tekrar okunacak romanlarımın arasına girdi..
Romandaki kadın karaktere bayıldım..
Alexandra Bolton,vefakar,sadık,onurlu,çalışkan ..Ailesi için çok sevdiği nişanlısı ile evlenmekten vazgeçen annesinin ölümünden sonra nişanlısı Owen'dan ayrılan Alexandra kendisini ailesine zayıf karakterli ve ayyaş babasına ve kız kardeşlerine adamıştır.
Annesini çok özlemektedir.Maddi durumları ise çok kötüdür.Eve destek olabilmek için terzilik yapmaya başlamıştır. Tabii ki bu yetmemektedir..
Babası bulunduğu çıkmazdan kurtuluş olarak onu isteyen iki kat yaşında bir soylu ile evlenmesini planlamaktadır..
Nişanlanacağı kişinin zorlaması ile uzun zamandır katılmadığı bir sosyete toplantısına gittiğinde orada Clarewood Dükü Stephen ile tanışır..Ama ne tanışma ..
Romanın erkek kahramanı ne kadar karizmatik,yakışıklı olsa da beni sinir etti..
Stephen Sert, kalpsiz, başarılı, en yakışıklı, zengin, en gözde bekar soylularından... Doğduğu andan itibaren, zalim babası tarafından ünvanına yaraşır şekilde, kusursuz bir dük olmak için yetiştirilmiş ise de malikanesinde ölmüş babasının gölgesi ile savaşmaktadır..
Zira annesi Clarewood Düşesi Julia her ne kadar da ona siper olmaya çalışsa da bu yıllarca süren cehennem hayatından sertlik,soğukluk en başta sevgisizlik ona miras olarak kalmıştır..Bunlar Dük olabilmek için gerekli meziyetlerdi...
On yıldır evlenmemek için epey uğraşmıştır. Ama eninde sonunda bir varis için evlenmesi gerekecektir.Annesi Julia bu evliliğin oğlunun seveceği bir kadın ile olmasını ummaktadır..
Julia'yı tanıyoruz Rex De Warren'in sabık nişanlısı..Oğlunun annesi yani Stephen'in..
De Warren ailesi ile görüşmeye başlayan Stephen ailenin içindeki mevcut sıcaklığa ve sevgiye daha alışamamıştır..Annesi Julia kocasını kaybettikten sonra özgürlüğüne kavuşmuş bir daha da asla evlenmeye niyeti olmayan özgür ruhlu bir kadındır..Ama bir Amerika'lı çiftçi onun da yerden ayaklarını kesecektir..
Romanda onlarında hikayeleri vardı ve çok güzel bir aşktı..İkinci Baharı anlatan bir hikaye idi..
İşte; Alexandra ve Stephen'in karşılaşması bu şartlarda olmuştu..İkisi arasında ki çekim ve bağı okurken ister istemez aklıma Maskeli Balo geldi..Tyrell ve Lizzie aşkını anımsattı bu roman bana..
Bu iki aşık arasındaki sınıf ve mevki farkı onları birbirine iten inanılmaz çekim..Stephen'in sunduğu ahlaksız teklif..Israrı..
Alexandra'nın ailesi,onuru ve aşkı arasında ki çaresizliği direnmesi...
Çok güzeldi..Özellikle Alexandra'nın çektiği zorlukları okurken adeta yaşadım o zorlukları..O zorluk ve güçlüklere rağmen dimdik durmaya çalışması..
Stephen'in yakıcı öfkesi...
Aşkı hissetmek isteyenlere tavsiyemdir...Okuyun.....
de Warenne Dynasty
1. The Conqueror (1990)
2. Scandalous Love (1992)
3. Promise of the Rose (1993)
4. The Game (1994)
5. House of Dreams (2000)
6. The Prize (2004) bir Avuç Aşk
7. The Masquerade (2005) Maskeli Balo
8. The Stolen Bride (2006) Kaçak Gelin
9. A Lady at Last (2006) Aşka Yelken Açanlar
10. The Perfect Bride (2007) Kusursuz Gelin
11. A Dangerous Love (2008) Tehlikeli Aşk
12. An Impossible Attraction (2010) İmkansız Aşk
13. The Promise (2010)
http://hulyami.blogspot.com.tr/2014/04/imkansz-ask-brenda-joyce.html
Bir avuç aşktan sonra bir daha bu kadının kitabını okumam demiştim ama, şöyle bir bakıyım diye başladığım kitabı bitirene kadar elimden bırakamadım. Esas erkeğimiz gene yontulmamış odun olsa da en azından bu sefer kızın aklı ve gururu var.
kitap duygusal açıdan beni çok tatmin etmedi ama dükün ketumluğundandı sanırım bu düşüncem hatta bazı yerlerde yok artık dedim bu kadar katı olamaz dük. bu onun dışında akıcı bir kitaptı sıkılmadan okudum..
Sıra meşhur De Warenne erkeklerinden Sör Rex'in oğlunun hikayesine gelmişti ve bence harikaydı.
Clarewood Dükü Stephen dönemin en zengin, en güçlü, en gözde bekarıdır. Üvey babası tarafından kusursuz bir dük olması için yetiştirilmiştir. Mükemmel olma ihtiyacı daha küçükken içine işlenmiştir. Bir dükün başarısız olmasına izin verilmezdi. Hayatı boyunca o ya da bu konuda ustalaşmak için çalışmadığı bir zamanı hatırlamazdı. Geceleri bile çalışmıştır ama hiç övgü almamıştır. Hep bunun eksikliği ile yaşamıştır. Dük ölüm döşeğindeyken de bir övgü duymak istemiştir ama dük Clarewood'dan asla vazgeçmemesi için yemin ettirmiştir. Uzun yıllardır gelinini arar ama aslında evliliğe hiç niyeti yoktur. İngiltere'nin sunabileceği en iyi eş adaylarını reddetmiştir.
Alexandra'nın kanser olan annesi gözlerinin önünde eriyip gitmiştir. En büyük abla olduğu için aileyi bir arada tutma görevi onun olmuştur. Babası ve kardeşlerine bakacağına dair annesine söz vermiştir. Bu yüzden sevdiği nişanlısından ayrılmıştır. Aileyi bir arada tutmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bir zamanlar kendisi ile partilere katılan kadınlar dikiş yaptığı müşterileri olmuştur. Giysileri eski moda ve çok fazla onarım görmüştü, çatıları akıyordu, yemekleri sınırlıydı ama yine de hiçbir şeyleri olmamasından iyi olduğunu düşünür. Annesi öldükten dokuz yıl sonra babası kont rolünü tamamen kaybetmiş, kumar düşkünlüğü ellerindekileri satmalarına neden olmuştur. Yoksulluk içindelerdir ve sürekli içen babası artık onlara bakamayacağını söylemiştir. Alexandra'nın yaşlı ve zengin bir talibi vardır. Kardeşlerinin iyi bir hayatı olmasını istediğinden kabul eder. Talibinin zorlaması ile kardeşleri ile birlikte uzun zamandır katılma şanslarının olmadığı bir davete katılırlar ve davette Stephen ile tanışır. Ertesi gün Stephen hemen çiçekler gönderir ama reddedilir. Sonra takı gönderir yemeğe davet eder. Kendisiyle evlenmek isteyen bir talibi vardır ve Stephen'in evlenmek gibi bir arzusu yoktur. Bu yüzden hediyesini iade etmek için evine gider ama Stephen vazgeçmemeye kararlıdır. Alexandra'da evlenmek istemediğine karar verir ve Stephen ile kardeşlerinin geleceğini garanti altına alacak bir anlaşma yaparak sevgilisi olmaya karar verir. Fakat Stephen masumluğu ile onu kandırıp evlenmeye zorlama niyetinde olduğunu düşünüp ona çeyiz yapması için bir çek yazar ve gider. Dedikodular yayılır Alexandra adını, saygınlığını, onurunu kaybeder. Babası onu evden kovar bir pansiyonda rezil diye anılıp, dikiş dikerek geçinmeye çalışırken bir sürprizle karşılaşır.
İkili ilk karşılaştıkları andan itibaren birbirinden etkilenir ama tabi ki engeller var ve bu yerleri okurken bazen sinirlensem de kitabı çok sevdim.
Alexandra'ı çok sevdim o kadar zorlukla baş etmek zorunda kaldı ki buna rağmen bir kez bile pes etmemesi, o sağlam duruşu beni çok etkiledi çokta üzüldüm o zor durumlarını okurken.
Yanlış anlamalardan bıktım artık. Stephen'ın o dinlemeyen, hemen kestirip atan halleri sinir etti beni asla pes etmeyen hayırı kabul etmeyen o haline ne oldu diye sorguladım. Neyse ki düzeldi durum ve Stephen de nihayet aşkını buldu. Bayıldım kitaba kesinlikle okunmalı.
http://illekitap.blogspot.com.tr/2017/02/brenda-joyce-imkansz-ask-dewarenne.html
Çoook öncelerde Brenda Joyce'un bütün kitaplarını çıktığında alıp okurdum ama son dört kitabını henüz okumamıştım ve yeni kitabı da çıkmışken ve ben de siparişini vermişken okuyayım dedim.
Brenda Joyce benim çok sevdiğim historical romance yazarlarından biri. Konuları ele alışı her aşkın filizlenerek büyümesi ve aşılması zor olsa da aşılan engellerden sonra gelen mutlu sonlar... yüzümde hep gülümsemeyle kitabı kapatmama sebep oluyor
De Warenne Dynasty serisini Pegasus çok dağınık yayınlamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam serinin 4. kitabı Bir Avuç Aşk ile başlamış ve sona doğru gitmişti. Son geldikten sonra da başa dönüş yayınlanmamış olan üç kitabı yayınladılar.
Seri tamamlamak adına, yayınlanma sıralamasına göre seriyi okuyup tamamlayacağım sanırım :)
Neyse De Warenne Dynasty serisi 11 kitaptan oluşuyor, bağımsız okuduğunuzda herhangi bir sıkıntı olmak çünkü her kitap başka bir karakteri anlatıyor. O yüzden rahatlıkla okuyabilirsiniz
Neyse genel yorumu bitirip kitabın yorumuna başlayayım. İmkansız Aşk tam da adı gibi imkansız görünen bir aşkı anlatıyor. Annesinin ölümünden sonra kendini kız kardeşlerine ve babasına adayan Alexandra, yolsulluk içinde evi çekip çevirmek için direnmektedir. Kendisine talip olan ve kendisinden yaklaşık olarak yirmi dört yaş büyük bir adamın evlilik teklifini sırf kardeşleri daha iyi şartlara sahip olsunlar diye dikkate almaya karar veren Alexandra, kaderin acımasız oyununa gelerek katılmak durumunda kaldığı bir baloda Dük Stephan'la karşılaşıyor. Dükün ilgisini çeken ve evlenemeyi planlamadığı için metresi olmasını isteyen Dük ile anlaşmaua varması ise hayatıno alt üst ediyor.
Kardeşleri için yaptığı fedakarlıklarla kendi hayatından vazgeçen Alexandra'nın aşkı bulması ve kendi hayatını yaşamaya başlamasını anlatıyor. Diğer tarafta ise aşka inancı olmayan Dükün, genç kadının çekimine yenilerek içindeki, kalbindeki duyguları harekete geçirmesini ve bunhn karşısında yaptıklarını okurun önüne sunuyor.
Alexandra'nın hayat karşısındaki dik duruşu ve çırpınması tahdire şayandı. Brenda Joyce'un güçlü karakterleri kaleme almasını seviyorum. Erkekleri de kadınları da savaşmayı biliyor.
Alexandra'nın babası evden attıktan sonraki sayfalar çok fenaydı ama Stephan'ın o sokağa girişi ve Alexandra'ya gidişi... içimi hoplattı diyebilirim.
Gül muhabbeti süperdi ki son bölümde ve son sayfalarda yağtığı gül jesti gülümseme oluşturdu.
Kitabı severek ve bayılarak okudum. Dediğim gibi yazarın kalemimi çok seviyorum ve bu seriyi artık bitirmek adına bütün kitaplarını sırayla okuyacağım.
Eğer ki historical romance okuru iseniz bence bir el at atmalısınız :)
http://dilarabook.blogspot.com.tr/2017/12/imkansz-ask-warenne-dynasty-11-brenda.html
De Warren ailesinin kronolojik olarak son kitabı olan İmkansız Aşk, oldukça akıcı bir kitaptı. Hiç bitsin istemedim, karakterler kadar, aile üyelerinin bir çoğunun yer aldığı sahneleri daha bir keyifle okudum.
De Warrene ailesindeki daha önceki kitaplarda yer alan Rex'in, ki o favorilerimdendir, okuduysanız hatırlayacağınız gayrimeşru oğlu Stephen ve annesinin ölümü sonrası kardeşlerine, babasına ve evine bakmaya çalışan Amanda birbirlerine çok uyumlu olan bir çiftti. Tabi babasının genlerini alan Stephen sayesinde bu ilişki bayağı bir zorluk yaşadı.
Amanda'nın o nefret ettiğim babasına rağmen ailesini bir arada tutmaya çalışması, Stephen'den aldığı darbeye rağmen ayakta kalmak için çabalamasını okurken, onun muhteşem bir karakter olduğunu düşündüm. Stephen, annesinin ona hamileyken evlendiği Clarewood Dükü'nün ünvanını devralmıştır. Zengin, yakışıklı, inatçı, sinir bozucu olmasına rağmen etkilenmekten kendinizi alamayacaksınız. Onun, özellikle Alexi ile olan diyaloglarını daha büyük bir keyif ile okudum.
İkisi de ebeveynleri yüzünden çok genç yaşta sorumluluk almışlardır. Amanda sevdiği nişanlısından ayrılmış, Stephen'a ise yıllar boyu kabuslarından kurtulamadığı travma... Her bir olayı, diyaloğu pür dikkat okudum. Stephen'ın Amanda'ya yaptığı teklif ve sonrasında kadın karakterin yaşadığı zorlukları yazar öyle bir yazmış ki karakter ne hissederse sizde onu hissediyorsunuz.
Önceki kitaplarda hoşlanmadığım biri bu kitabın yan karakterlerindendi. Onun adına sevindim diyebilirim. İkili hikaye de akıcılık açısından güzel olmuştu.
Yemin kitabındaki olayların üzerinden bu kitapta yıllar geçtiğinden dolayı, kronolojisinden dolayı bu kitabı en son okumanızı öneririm. Brenda Joyce zaten favori yazarlarımdan bu serisi ile. Bitmesine hazır değilim. Keşke devam etse, özellikle Stephen'in kuzeni Jack ve Amanda'nın kız kardeşlerinden biriyle arasındaki ilişki hakkında verilen sinyaller sonrası merak etmemem elde değil.
Keşke bu hikayeyi julie Garwood kaleminden okuysaydım 😞
Karton Cilt, 416 sayfa
2014 tarihinde, Pegasus Yayınları tarafından yayınlandı