Arzunun ve alçaklığın peşinden gidip, kendini sadizmin hüküm sürdüğü sarsıcı bir cennette; Çinde işkencenin rafine bir sanat olarak icra edildiği bir bahçede bulan sefih bir Fransız, içinde yaşadığı burjuva dünyasında aklına hayaline gelmeyecek bir rezilliğe batar...Octave Mirbeaunun bu kült kitabı aşırı bir cinsel mutluluk ve coşkunlukla, işkenceleri ayrıntılı olarak betimlemesiyle, hükümetin yolsuzluklarına ve bürokrasiye yönelttiği siyasi eleştiriyle eşine benzerine az rastlanır bir roman.İşkence Bahçesi bir yazarın hayal gücünün üretebileceği en özgün yapıtlardan biridir. Sansüre ve özellikle de otosansüre karşı halihazırda süren mücadelenin bir parçası olarak, daha özgür bir dünyaya kavuşmamıza engel olan herkese karşı yürütülen savaşın bir dönüm noktası olup çıkmıştır.1899da yazılan ve 19. yüzyılın en mide bulandırıcı sanat yapıtı olarak nitelenen roman bir yeraltı edebiyatı klasiğidir. Roman, liberal bir Avrupalının, sömürgecilik ve henüz Üçüncü Dünya diye adlandırılmaya başlanmamış olan toplumsal yapı karşısındaki ikircikli tutumunu ortaya koyar: Bir yandan sistemin arkaik olduğunu düşünse de, diğer yandan, bir düzen ve görev adamı olarak, bizim sulu gözlü ve gülünç insancıllığımızla hafifleştirilmemiş olan, ceza gibi cezaları takdir etmektedir içten içe.Mirbeaunun, cevabını aradığı soru aslında şudur: Şiddet ve zulüm psikopatolojinin bir sonucu mudur, yoksa insan doğasının ayrılmaz bir parçası mıdır?Batılı uygar toplumlar, ikiyüzlü bir tavırla, zulmü yadsır görünürken, aslında etrafa durmadan şiddet tohumları saçmakta, dünyada yaşanan zulmün bizzat mimarı ve seyircisi olmaktadır.Bu tabloya bakarsak, Doğu toplumları Batılıların kendilerine taktıkları barbar yaftasını hak etmekte midirler gerçekten? Yoksa kendini aklamak, sömürüsünü daim kılmak isteyen Batının kasıtlı bir yakıştırması mıdır bu?
Arzunun ve alçaklığın peşinden gidip, kendini sadizmin hüküm sürdüğü sarsıcı bir cennette; Çinde işkencenin rafine bir sanat olarak icra edildiği bir bahçede bulan sefih bir Fransız, içinde yaşadığı burjuva dünyasında aklına hayaline gelmeyecek bir rezilliğe batar...Octave Mirbeaunun bu kült kitabı aşırı bir cinsel mutluluk ve coşkunlukla, işkenceleri ayrıntılı olarak betimlemesiyle, hükümetin yolsuzluklarına ve bürokrasiye yönelttiği siyasi eleştiriyle eşine benzerine az rastlanır bir roman.İşkence Bahçesi bir yazarın hayal gücünün üretebileceği en özgün yapıtlardan biridir. Sansüre ve özellikle de otosansüre karşı halihazırda süren mücadelenin bir parçası olarak, daha özgür bir dünyaya kavuşmamıza engel olan herkese karşı yürütülen savaşın bir dönüm noktası olup çıkmıştır.1899da yazılan ve 19. yüzyılın en mide bulandırıcı sanat yapıtı olarak nitelenen roman bir yeraltı edebiyatı klasiğidir. Roman, liberal bir Avrupalının, sömürgecilik ve henüz Üçüncü Dünya diye adlandırılmaya başlanmamış olan toplumsal yapı karşısındaki ikircikli tutumunu ortaya koyar: Bir yandan sistemin arkaik olduğunu düşünse de, diğer yandan, bir düzen ve görev adamı olarak, bizim sulu gözlü ve gülünç insancıllığımızla hafifleştirilmemiş olan, ceza gibi cezaları takdir etmektedir içten içe.Mirbeaunun, cevabını aradığı soru aslında şudur: Şiddet ve zulüm psikopatolojinin bir sonucu mudur, yoksa insan doğasının ayrılmaz bir parçası mıdır?Batılı uygar toplumlar, ikiyüzlü bir tavırla, zulmü yadsır görünürke... tümünü göster
sekiz kere okuyup ezberlediğim kitaplardan, başucu kitabı.
Karton Cilt, 255 sayfa
2007 tarihinde, Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı