Joseph Conrad'ın denizci olduğu yıllarda Kongo'ya yaptığı bir yolculuktan esinlendiği Karanlığın Yüreği, yazarın en önemli yapıtı olmasının yanı sıra sömürgecilik konusunu derinlemesine irdeleyen bir çalışmadır.
Roman, sömürgecilik olgusunu incelerken, roman kahramanı Marlow'un karşılaştığı üç farklı karanlığı; insan eli değmemiş Kongo'nun karanlığını, Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmün karanlığını ve her insanın içinde gizli olan kötülük yapma arzusunun karanlığını ele alır. Conrad Kongo Nehri'nde bir teknenin kaptanı olarak çalıştığı sırada, kendisi de Avrupalı sömürgecilerin acımasızlığıyla karşı karşıya kaldı ve zulümden, binlerce filin öldürülmesine neden olan fildişi elde etme hırsından, sömürgeci yaşamının nafileliğinden nefret etti.
Karanlığın Yüreği de, aslında insanoğlunun ruhundaki karanlığın derinlerine yapılan bir yolculuktur. Conrad bütün bu olumsuzlukları aktardıktan sonra, şu temel soruyu soruyor: "Tanrı insanı bunları yapsın diye mi en üstün canlı olarak yarattı?"
(Tanıtım Bülteninden)
Joseph Conrad'ın denizci olduğu yıllarda Kongo'ya yaptığı bir yolculuktan esinlendiği Karanlığın Yüreği, yazarın en önemli yapıtı olmasının yanı sıra sömürgecilik konusunu derinlemesine irdeleyen bir çalışmadır.
Roman, sömürgecilik olgusunu incelerken, roman kahramanı Marlow'un karşılaştığı üç farklı karanlığı; insan eli değmemiş Kongo'nun karanlığını, Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmün karanlığını ve her insanın içinde gizli olan kötülük yapma arzusunun karanlığını ele alır. Conrad Kongo Nehri'nde bir teknenin kaptanı olarak çalıştığı sırada, kendisi de Avrupalı sömürgecilerin acımasızlığıyla karşı karşıya kaldı ve zulümden, binlerce filin öldürülmesine neden olan fildişi elde etme hırsından, sömürgeci yaşamının nafileliğinden nefret etti.
Karanlığın Yüreği de, aslında insanoğlunun ruhundaki karanlığın derinlerine yapılan bir yolculuktur. Conrad bütün bu olumsuzlukları aktardıktan sonra, şu temel soruyu soruyor: "Tanrı insanı bunları yapsın diye mi en üstün canlı olarak yarattı?"
(Tanıtım Bülteninden)
Joseph Conrad'ın bizzat kendisininde bulunup kaptanlık yaptığı Belçika Kongo'sunda geçen kısa romanı
Roman bir tekne seyahatinde Charlie Marlow adlı birinin arkadaşlarına Kongo'yu, orada bulunan Kurtz adlı etkileyici bir kişiliği ve Belçika'nın vahşetini anlatması üzerine kurulu.
Ben İletişim yayınlarından çıkan baskısını çok severek okudum. Kitabın son 20 sayfasındaki yazarın Kongo'da bulunduğu sırada kendi tuttuğu notlar hoş bir sürprizdi.benim için. İkinci sürpriz M.Vargas Llosa'nın Kelt Rüyası romanındaki karekter Roger Casement'in romanda geçmiş olması oldu. Bu rastlantıdan sonra, okurken Marlow adlı anlatıcının Conrad olabilirmi şüphemi gidermek için araştırdım ve gerçektende Marlow'un Conrad'ın ta kendisi olduğunu öğrendim.
.
Severek okuduğum romanların içine aldım bunu. Ben beğendim çok romanda anlatılan olayları içten içe hissettim. Bir an kendimi o yerlerde düşündüm:)))
Genel olarak kasvetli bir ortamın başarılı bir dil ile sunulduğunu söyleyebiliriz.Karakterlerin psikolojik tahlilleri ustalıkla yapılmış.Konu denizcilikle ilgili olmasına rağmen denizcilikle ilgili çok fazla terimin olmaması beni sevindirdi,anlayış kolaylığı dairesinde.Son olarak yazarın dile olan hakimiyetini müşahede için eserin İngilizce'sinin de okunmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
"Karanlığın Yüreği" ilk okuduğum kitabıdır Joseph Conrad'ın. Ve onunla tanıştığım bu kitapla hayranı oldum. Aslında kendisi de denizci olan Conrad'ın bu kitapta dile getirdiği sömürgeciliğin çift taraflı dehşet yüzü onun betimlemeleriyle can bulurken, her tasvirinde sanki onun yanında, gemisinde , kamarasında, onunla bir yerlerde hatta onun gören gözlerinin içindeymişim hissini verdi bana. Doğa tasvirlerinde, vahşi doğanın karanlık gücünü, derin sessizliğini, sanırım ondan daha iyi betimleyen biri yoktur. Onunla birlikte demir alıp, kasırgalı, dalgalı okyanuslara açılırsın. Katledilen hayvanların, köle haline getirilen yerlilerin yaşadıkları topraklara doğru yol alırken, seyahat boyunca görülen manzaraları muhakeme etmeye başlarsın. Bir yandan, tahripkar insana karşı yenilmez doğanın gücünü sezinlerken, diğer yandan yaşama karşı saçtığı dehşetle son nefesini veren birinin bir film şeridi gibi gözünün önünden geçen anılarını; hayatı ve insanı bu duruma getiren nedenleri sorgularsın. Yazdıklarıyla birlikte satır aralarında bıraktığı boşluklarla yazmadıklarını da okuyucuya hissettiren, güçlü ve gizli göndermeleri ustaca satırlara kazıyan Polonyalı büyük yazar.
Cihat Taşçıoğlu çevirisiyle okudum.
Naçizane fikirlerim: Çeviri sorunu hissetmedim, ama anlatım bana bol ve lezzetsiz laf yığını gibi geldi. Edebi bir tat alamadım, konu beni sarıp sarmalamadı. Anlatımlar ne acıyı, ne diğer duyguları, ne de korkuçluğu hissettirdi, tanımlamalar, betimlemeler bilindik sözcüklerle yapılmış ama bilinmeyen bir şeyi tarif eder gibiydiler, anlamları yoktu sanki.
Ayrıca yazar Marlow'a neden bir tekne gezintisi sırasında anlattırmış bilemedim. Tüm metin zaten neredeyse bir Marlow'un monoloğu şeklindeyken kitabın sonunda hikayenin teknede anlatılmış olmasının hiçbir önemi olmadığı, olayla ilgisi olmadığı anlaşılıyor.
Eşimin sözünü dinleyip de okumasaydım olurmuş.
Ciltsiz, 1, 184 sayfa
Temmuz2011 tarihinde, Can Yayınları tarafından yayınlandı