Sema Kaygusuz, tadı, kokusu, sesi, kurgusu birbirinden farklı tam on üç öyküyü bir araya getiren Sandık Lekesi adlı kitabıyla Doğan Kitap yazarları arasındaki yerini alıyor. Genç kuşak öykücülerin en önemlilerinden biri olan Kaygusuz bu eseriyle Cevdet Kudret Edebiyat Ödülüne layık görülmüştü. Yayımlandığında edebiyat çevresinden çok olumlu eleştiriler alan kitabı bir sesler atlası olarak okumak da mümkün. Kaygusuz, her öykünün geçtiği mekânın sesini taşımasına özen gösteren bir yazar. Anlatıcılarını birbirinden farklılaştırmakta usta bir kalem. Onun öyküleri kelimeleri aşan, seslere, kokulara taşan öyküler. Sandık Lekesi, hayata dair birçok ayrıntıyı ve fikri içeren, kahramanlarına karşı durmayan, onları biraz kollayan, zaman zaman okuyucusunu da yazma sürecine tanık eden, bazen bir renkte, bazen bir seste gizi yakalayan bir öykü kitabı. Kent yaşamı kadar kırsal yaşamı da öne çıkaran Kaygusuz, öykülerinde vicdanın penceresinden bakmayı amaçlamış. Kaygusuzun birkaç katmandan oluşan dünyasıyla tanışmamış olanların kaçırmaması gereken bir fırsat bu.
Sema Kaygusuz, tadı, kokusu, sesi, kurgusu birbirinden farklı tam on üç öyküyü bir araya getiren Sandık Lekesi adlı kitabıyla Doğan Kitap yazarları arasındaki yerini alıyor. Genç kuşak öykücülerin en önemlilerinden biri olan Kaygusuz bu eseriyle Cevdet Kudret Edebiyat Ödülüne layık görülmüştü. Yayımlandığında edebiyat çevresinden çok olumlu eleştiriler alan kitabı bir sesler atlası olarak okumak da mümkün. Kaygusuz, her öykünün geçtiği mekânın sesini taşımasına özen gösteren bir yazar. Anlatıcılarını birbirinden farklılaştırmakta usta bir kalem. Onun öyküleri kelimeleri aşan, seslere, kokulara taşan öyküler. Sandık Lekesi, hayata dair birçok ayrıntıyı ve fikri içeren, kahramanlarına karşı durmayan, onları biraz kollayan, zaman zaman okuyucusunu da yazma sürecine tanık eden, bazen bir renkte, bazen bir seste gizi yakalayan bir öykü kitabı. Kent yaşamı kadar kırsal yaşamı da öne çıkaran Kaygusuz, öykülerinde vicdanın penceresinden bakmayı amaçlamış. Kaygusuzun birkaç katmandan oluşan dünyasıyla tanışmamış olanların kaçırmaması gereken bir fırsat bu.
Kuşkusuz ki bugüne dek okuduğum en iyi hikayeleri barındıran kitaplar arasına girmeyi başardı.Sema Kaygusuz o denli müthiş bir hayal gücü ve yaratıcı zekaya sahip ki her hikayesi başka bir türe kapı aralıyor. Her hikaye ayrı bir deney. Bu yönüyle Sandık Lekesi deneysel bir hikaye kitabıdır da denebilir. Kusursuz bir anlatım harika betimlemeler kısa ama vurucu öyküler... Elifin E si adlı hikayede takıntılı bir yeni anneanne yi okurken Engereğin Oğlunda yaşamın parmaklarımızın nasılda tam ucunda olduğunu görüyoruz. Kadın Sesleri'nde sevgiye muhtaç bir kadın ve onun sevgisini çalan bir kadının hesaplaşmasını okurken Kışlangıç adlı son hikayede yazarın kendi devinimlerini enfes bir biçimde okuma fırsatı elde ediyoruz.
Kitapta kısa kısa yazılmış toplam 13 öykü var. Ve öykülerin, bir tanesi hariç hepsinde hüzünlü bir taraf var.
Baktığınızda konular gayet sıradan esasında... Örneğin, Selametle Kalın Hanımefendi'de dar bir sokağa girmeye çalışan bir kamyonu, Sarhoştuk Yıldızların Altında'da iki eski dostun bir meyhanede demlendikten sonra eve dönüşlerini, Yülerzik'te bir bitki tasvirini okuyoruz ama Kaygusuz'un kalemiyle bir dantel misali örülüyor öyküler...Sanırım ustalık bu olsa gerek basit bir durumdan masalsı bir şeyler yaratmak...
Çoğu öyküde boşluklar vardı, duruma ilişkin her ayrıntı, bilgi verilmemiş okura, amma velakin anlatılmamış detaylar, söylenmemiş sözler de kalbinize değiyor, ciğerinizi yakıyor...
Kitabın şiir gibi akmasına rağmen bazı cümleleri hatta bazı öyküleri tekrar tekrar okuma gereği duydum, sindirdim...Zaten ince kitaplara ihtiyatla yaklaşıyorum ne zamandır:)
Son olarak Sandık Lekesi 2000 yılında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü de almış efendim, bilginize:)
http://kitapsevinci.blogspot.com.tr/2015/11/sandik-lekesi-sema-kaygusuz.html
Kitabın anlatım dili çok güzel. Kelimeler ustalıkla seçilmiş. Lakin öykü kitabı iddiasıyla ortaya çıkan bir yapıtta insan güzel hikayeler arıyor. Öykülerin hemen hemen hiçbirinde ilgi çekici bir olay yok. Yazarımız tamamen anlatıma odaklanmış. Bu da okuma keyfini eksik bırakıyor.
Bana kalırsa hiçbir parça bütünden daha çok önemsenmemelidir.
81 sayfa