İthaf ya da neden yeni bir çeviri?... uğraşına tam anlamıyla gönül vermiş çevirmen, yabancı dilde okuduğu bir yazara ve yaratısına bir kez vurulmayagörsün; ondan sonra o yazarı daha önce başkaları tarafından kaç kez çevrilmiş olursa olsun bir de kendi anlatmak, o çevirmen için tam bir tutkuya dönüşür. Bu tutku, hiçbir zaman kendi yapacağıçevirinin öncekilerden üstün olacağı inancındankaynaklanmaz belki kaynaklanmamalıdır da.Ahmet Cemal, Ekim 1986 tarihli, Dönüşüm çevirisine yazdığı önnotunda, neden yeni bir çeviri sorusunu çok vazıh bir biçimde yanıtlar. İçten ve yalın bir dille, tutku kavramıyla açıklar bu girişimi. Gerçekten de öyle, Kafka bir tutkudur. Peki bir yayıncı için durum farklı mıdır? Sanmıyorum. Kendi erken ve yetersiz okumalarım sonrasında dehasına hayran olduğum yazarların başında gelir Kafka! O tüm bir yazın tarihinin en güçlü ve en trajik yazarlarındandır kanımca hattâ en güçlüsüdür. Ve daha ilk okuduğum günden beri aklımda gezdirdiğim ve yayıncılığa başladığım ilk günden bu yana da sürekli yayımlamayı tasarladığım dâhi yazarımdır benim. İşte bir yayıncı olarak beni yeni bir çeviri yayımlamaya iten saik de salt budur zaten, Kafkaya olan büyük hayranlığım, tutkum ve bağlılığım.Kafkanın sanatı ulaşılması zor bir ufku işaret eder, alımlanmasıyla ilgili kimi yanılgıları da göz ardı edersek, o sanatıyla çoktan ebedileşmiştir. Trajik olansa, böylesi bir dehanın vasiyetinde tüm yapıtlarının yakılmasını talep etmiş olmasıdır. Bu dizimizi, bu trajik isteği yerine getirmeyerek Kafka Külliyatını bize ve insanlığa kazandıran Max Broda ithaf ediyoruz...
İthaf ya da neden yeni bir çeviri?... uğraşına tam anlamıyla gönül vermiş çevirmen, yabancı dilde okuduğu bir yazara ve yaratısına bir kez vurulmayagörsün; ondan sonra o yazarı daha önce başkaları tarafından kaç kez çevrilmiş olursa olsun bir de kendi anlatmak, o çevirmen için tam bir tutkuya dönüşür. Bu tutku, hiçbir zaman kendi yapacağıçevirinin öncekilerden üstün olacağı inancındankaynaklanmaz belki kaynaklanmamalıdır da.Ahmet Cemal, Ekim 1986 tarihli, Dönüşüm çevirisine yazdığı önnotunda, neden yeni bir çeviri sorusunu çok vazıh bir biçimde yanıtlar. İçten ve yalın bir dille, tutku kavramıyla açıklar bu girişimi. Gerçekten de öyle, Kafka bir tutkudur. Peki bir yayıncı için durum farklı mıdır? Sanmıyorum. Kendi erken ve yetersiz okumalarım sonrasında dehasına hayran olduğum yazarların başında gelir Kafka! O tüm bir yazın tarihinin en güçlü ve en trajik yazarlarındandır kanımca hattâ en güçlüsüdür. Ve daha ilk okuduğum günden beri aklımda gezdirdiğim ve yayıncılığa başladığım ilk günden bu yana da sürekli yayımlamayı tasarladığım dâhi yazarımdır benim. İşte bir yayıncı olarak beni yeni bir çeviri yayımlamaya iten saik de salt budur zaten, Kafkaya olan büyük hayranlığım, tutkum ve bağlılığım.Kafkanın sanatı ulaşılması zor bir ufku işaret eder, alımlanmasıyla ilgili kimi yanılgıları da göz ardı edersek, o sanatıyla çoktan ebedileşmiştir. Trajik olansa, böylesi bir dehanın vasiyetinde tüm yapıtlarının yakılmasını talep etmiş olmasıdır. Bu dizimizi, bu trajik isteği yerine... tümünü göster
Muhtemelen bu kitabı yarıda bırakanların sayısı, en az kitabı okuyup bitirenlerin sayısı kadardır. Eğer siz de kitabı bitiremeyenlerdenseniz boşuna hayıflanmayın, çünkü Kafka da bitirememiş.
Şato'nun tamamlanmamış romanlardan biri olduğunu bilmeden okumaya başladıysanız ve sabırla, kendinizle mücadele ede ede kitabın son sayfasına kadar geldiyseniz, romanın birdenbire tamamlanmamış bir paragrafla sona erdiğini görüyor ve (eh) biraz iğfal edilmiş gibi hissediyorsunuz.
Pek çok okur (ki çoğu Kafkasever) bu kitaba övgüler yağdırıyor. Şato'nun 20. yüzyılın en büyük edebiyat klasiklerinden biri olduğunu söyleyen bile var. Asla katılmıyorum. Hatta muhtemelen Kafka'nın kendisi de bu fikre katılmıyor olsa gerek ki, romanını yarıda bırakıyor, bir daha geri dönmüyor ve bir süre sonra da yaşama veda ediyor.
Şato'yu okurken bu kitabın bir roman değil, roman taslağı olduğunu düşünmeden edemedim. Pek çok bölümde paragraf düzeni bile yok; koskoca bir bölüm tek bir paragraf!
Romanda olayların akışı da tutarlı değil. Kafka sanki romanı yazmaya başlamış da daha sonra kendisini kaptırıp aklına geleni karalamış gibi. En nihayetinde de eserini kendisi de beğenmeyip yarıda bırakmış (sanki). Ama işte dünyanın her yerinde "Kafkaseverler" var ve Kafka aylık ödeme listesini bile yazıp yayımlasa bir edebiyat başyapıtı ilan edecekler (sanki).
Sahi ... Bu romanı yazanın Kafka olduğunu bilmeseler gerçekten de övgüler yağdırırlar mıydı? Sanmıyorum ...
Ben sabırla ve inatla -çok sıkılarak, hatta bunalarak - sonuna kadar okudum. (Eh... Kafka romanlarını bunalmadan okumak ne mümkün?) Romanın son cümlesini okuduktan sonra kitabı fırlatıp attım. Daha sonra internette kitap eleştirilerine bir göz attım. Çok övülen bazı bölümleri yeniden okudum. (Evet, evet.. gerçekten ikinci kez okudum)
Ve....
Bir buçuktan iki yıldız vermeyi düşündüğüm bu romana DÖRT yıldız verdim. Bilmiyorum, üç dört kez daha okursam belki daha fazla beğeneceğim. Ama hayat kısa ve okunacak on binlerce kitap var ...
Bence siz bir "Kafkasever" değilseniz, bu kitabı okuyarak boşuna zaman kaybetmeyin.
Şato Kafka'nın kendine özgü düşünce mimarisinin kalıplarını barındırıyor. Bürokratik engeller bu defa Şatodan kaynaklanmakta ve pek az kişinin içine girebildiği bu yer dışarıya oldukça mesafelidir. Kadastrocu olarak bir köye giden K karakterini görevlendiren Şato ile ilişkisi de bu nedenle iyice çetrefilli hale gelmektedir.
İlk kısımlarda görevlendirilmesi ve aldığı eğitim nedeniyle K'ua çekimser bir saygınlık besleyen köylüler gittikçe onun da itibarsızlaşmaya başlaması ve köyden de çekip gidecek gücü bulmaması nedeniyle inisiyatifi ele almaktadırlar. Toplumsal statünün bürokrasinin ağır yükümlülükleriyle belirlendiği yeni geldiği bu yerde K uyum sağlamakta zorlanacak ve uzun sürdüğünü duyduğu kış nedeniyle iyice kasvete gömülecektir.
Şato ile ilgili alegori nidalarına pek sık rastlasam da ben özellikle dinsel bir gönderme olduğunu düşünmüyorum. Özellikle Uykuda Çocuk Ölümleri gibi bir şaheser yazmış olan Ali Teoman'ı etkileyen kitaplardan birinin tarafsızca Şato olduğunu iddia edebilirim.
Öte yandan K'nın Klamm ile yaşanması muhtemel karşılaşmasını Godot'yu Bekler gibi bekledim.
Üç kişiyle bahse girdim sonunu getiremezsiniz diye üçünü de kazandım
Şato için "İktidar ile bireyin bürokrasiden doğan iletişimsizliğinin romanı" deniliyor. Kitap belirli bir düşünce düzeyine sahip insanlara hitap ediyor. Kitabın dili Kafka'ya özgü; karamsar ve karmaşık bir tarz, ilginç semboller ve çözümlemeler, toplumsal bir hikaye mi, ruhsal bir çözümleme mi tam belli olmayan, anormal olaylar, mekanlar ve bu anormallikleri sıradanmış gibi karşılayan karakterler, o an için bize anlamsız ve saçma gelen durumlar, sıkıcılığı artıran uzun diyalogların yanında bir de çevirisinden kaynaklandığını düşündüğüm anlaşılamama sorunlarının yanında öz Türkçe saplantısı da anlaşılmayı zorlaştırıyor (örneğin, yeryazımcı kadastrocu demekmiş, ki bunu ancak kitabı bitirdikten sonra sözlüğe baktığımda öğrendim). Kitabın çevirisinin iyi olduğunu söyleyemem (güçlü yazarlara ait bir kitabı tercüme etmenin salt çeviri ile yapılamayacağına iyi bir örnek).
Acıkça söylemek gerekirse roman akıcı değil, tıpkı işlenen konu bürokrasi gibi. İlerlemek için çaba gerekiyor, tıpkı K.'nın Şato'ya ulaşma cabası gibi. Okurken hep bir debdebenin içinde dönüp duruyorsunuz hissi uyandırıyor insanda, tıpkı K.'nın bir türlü sonuç alamayıp devamlı debelenip durduğu gibi. Kitabı bitirme başarısını gösterdiğinizde seviniyor gibi oluyorsunuz, ancak bu sefer de K.'yı bir yerlerde göremiyorsunuz ve öylece kalıyorsunuz. Yani bu romanı anlamak öyle kolay değil. Ayrıca fazlaca bir heyecan da yok kitapta, ama "acaba şatoya ulaşabilecek mi" merakıyla kendini okutturuyor diyebilirim ancak.
Anladığım kadarıyla bu kitapta Kafka bürokrasiye karşı eleştiri yapmıştır. Şato, yöneten ve karar veren ve sınırları belli olmayandır, ama asla ne olduğu anlaşılamayan ve ulaşılamayandır. Kafka bu kitabında Şato'yu öyle bir betimlemiştir ki, bırakın Şato'nun anlaşılamaz ve ulaşılamaz oluşunu, ben Şato'nun varlığından bile emin olamadım! Bu bile Kafkayı anlamanın ne kadar zor olduğunun bir kanıtı. Ayrıca ben bu kitabı bir roman olarak değerlendirmeye tabi tuttum. İçerdiği derin anlamlar, felsefi aforizmalar gibi unsurlarıyla değil!
99 Depremi olunduğunda bu roman aklıma gelmişti.
Devletin işleyişini anlatıyor. Devlet hiç istemediğiniz bir anda yanınızda bitiverir ama ihtiyacınız olduğu anda da ortalıkta yoktur
Okurken sanki bize bir kabusun içindeymişiz de,aynı yerde debelenip duruyoruz gibi hissettiren,bence gelecekteki bir çok yazarı etkilemiş çok önemli bir eser,keşke sonu eksik kalmasaydı.
Kafka bu romanında otorite birey ilişkisini gerek kişiler arası diyaloglar gerekse kişilerin iç konuşmalarıyla yalın bir şekilde ortaya koyuyor. Bireylerin güç sahiplerine yaranmak için adeta yaltaklanırcasına birbirlerini nasılda baskı altına alıp psikolojik baskı uyguladıklarını, aykırı davranan insanların nasıl dışlanıp yalnızlığa itildiklerini çok ustaca anlatıyor. Şato'da vurgulanan bir başka unsurda otoritenin kurduğu mekanizmalarla kendini nasıl bireylerden uzak tuttuğunu, hangi yollara başvurduğunu eğer kendisi istemezse saklı bir şekilde kaldığını dile getiriyor.
Yaklaşık 30 kitapta bir -büyük vicdan azabı duyarak- kitabı yarıda bırakan birisi olarak yarıda bıraktığım sıkıcı/anlamsız kitap.
Kitap hakkındaki yorumları okuduktan sonra ana fikrini anladım ve yeniden okumaya karar vermedim. Sırf o anafikir için o kadar kalın kitap da okunmaz ki canım.
çok özür dilerim yanlış kitaba yorum yapmışım:)yani kitap yarım bırakmayı hiç sevmem mutlaka bşirara bitireceğim ama şuanda beni pek sarmadı:(
Akıcı bir kitap değil, insan bir süre sonra sıkılıyor.
359 sayfa
Ocak2011 tarihinde, İthaki tarafından yayınlandı