Sesleri Görmek

i asından çıkan Karısını Şapka Sanan Adam ve Renkkörleri Adası kitaplarıyla bize yeni dünyaların kapılarını açan Oliver Sacks, Sesleri Görmekte sağırların ve işaret dilinin hiç farkında olmadığımız şaşırtıcı zenginliğiyle tanıştırıyor bizi. Yazarın bu konudaki araştırmaları ve tanıklıkları farkında olmadığımız bir başka kültürün inceliklerini, zenginliğini gözler önüne seriyor. Sağır olmayanların dünyası sağırların dünyasından nasıl görünüyor, sağır olmayanlar sağırlar ve sağırlık hakkında ne biliyor? Yazarın dışarıdan çok zor girilebilen, hayal bile edilemeyen bir dil ve kültür diye nitelendirdiği sağırların, Gallaudet Üniversitesinde 1988de ikisi sağır üç aday arasından işiten adayın müdür seçilmesi üzerine yaşadıkları isyan da kitapta yer alıyor. TADIMLIKÖnsözÜç yıl öncesine kadar sağırların durumu hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve bu durumun pek çok alanda, hepsinden öte de dil alanında bizlere ışık tuttuğunu düşünemezdim. Sağırların tarihini, onların olağanüstü (dilsel) mücadelelerini öğrenmek, bu arada tümüyle görsel bir dil olan işaret dili hakkında bilgi sahibi olmak beni derinden sarstı. Dil üzerine, kullandığımız dil üzerine fazla kafa yormayız; dilin harikalarının yeniden farkına varmak için başka bir dille, daha doğrusu başka bir dil biçimiyle karşılaşmamız gerekir.Sağırlar ve onların işaret dili üzerine yazılanları ilk kez okuduğumda, bir keşif yolculuğuna çıkma arzusu duydum. Bu yolculuk beni sağırlara ve onların ailelerine, sağırların okullarına, sağırlara mahsus bir üniversite olan Gallaudete, bir zamanlar kalıtsal sağırlığın yaygın olduğu, herkesin (işitenlerin de) işaret dili konuştuğu Marthas Vineyarda, Fremont ve Rochester gibi, sağırların işitenlerle kaynaştığı şehirlere, işaret dili ve sağırlar üzerine çalışmalar yapan parlak, işinden heyecan duyan araştırmacılara götürdü - bu büyük araştırmacılar coşkularını, keşfedilmemiş bölgelere, yeni dünyalara girme duygusunu bana da aktardılar.1 Yolculuğum dile, konuşma ve öğretme işinin doğasına, çocuğun gelişimine, sinir sisteminin gelişimine ve işleyişine, toplumların, dünyaların ve kültürlerin oluşumuna bambaşka bir gözle bakmamı sağladı; benim için eğitici ve değerli bir armağan oldu. Her şeyden önce, çok eski sorunlara yepyeni bir bakış açısı getirdi; dil, biyoloji ve kültüre yepyeni bir derinlik kazandırdıÉ bildik olanı yabancı, yabancı olanı bildik yaptı.Yolculuklarım beni hem büyüledi, hem de dehşete düşürdü. Birçok sağırın hayatı boyunca iyi bir dile -ve düşünme yetisine- sahip olamadığını, böylelerini her bakımdan kısır bir hayatın beklediğini öğrenince sarsıldım.Ama hemen ardından bir başka boyutun, biyolojik değil, kültürel kaygıların ön planda olduğu bir dünyanın farkına vardım. Tanıştığım sağırların çoğu yalnızca mükemmel bir dil edinmekle kalmamışlardı, bu dil tümüyle farklı bir türdendi, yalnızca düşünceyi güçlendirmekle (ve işitenlerin hayal bile edemeyeceği bir tür düşünme ve algılama aracı sağlamakla) kalmıyor, zengin bir kültürel ve toplumsal ortamı yeşertiyordu. Sağırların tıbbi açıdan nasıl bir konumda olduklarını hiç aklımdan çıkarmadım, ama artık onlardan yeni, etnik bir vurguyla, kendilerine özgü bir dilleri, kültürleri olan bir halk olarak söz ediyordum.2Sağırların tarihi ve sağırlık üzerine yapılan araştırmalar bazılarına son derece sınırlı bir çalışma alanı gibi görünebilir. Ben kesinlikle böyle olmadığını düşünüyorum. Doğuştan sağırların, nüfusun yaklaşık yüzde 0,1ini oluşturduğu doğrudur, ama bu gerçek, sağırlarla ilgili düşüncelerin işaret ettiği meselelerin son derece geniş kapsamlı ve önemli olduğu gerçeğini değiştirmez. Sağırlarla yapılan çalışmalar bizlere, bizleri insan yapan şeylerin -dil, düşünme, iletişim kurma ve kültür oluşturma yeteneğimizin- otomatik olarak içimizde gelişmediğini, yalnızca biyolojik birer fonksiyon olmadığını, toplumsal ve tarihsel kökenli olduğunu göstermektedir; bunlar bir kuşaktan ötekine birer armağandır ve armağanların en harikasıdır. Kültürün de en az Doğa kadar elzem olduğunu görüyoruz.Görsel bir dilin, işaret dilinin varlığı, bu dilin edinimiyle birlikte algısal ve görsel zekânın artması bizlere, beynin pek az farkında olduğumuz potansiyellere sahip olduğunu gösterir; yeni ve uyum sağlanması gereken bir durumla karşılaşan insan organizmasının, sinir sisteminin esnekliğini ve yaratıcılığını gösterir. Bize zayıflıklarımızı, (çoğu zaman bilmeden) kendimize nasıl zarar verebileceğimizi ve aynı ölçüde de, bilinmedik ve beklenmedik güçlerimizi, hayatta kalmak ve dönüşüm geçirmek için Doğanın ve Kültürün birlikte bizlere sağladığı sonsuz zenginlikleri gösterir. Sağırlar ve aileleri, öğretmenleri, dostları bu kitaba özel bir ilgi göstereceklerdir, benim umudum sıradan okurun da kitabın sayfalarını çevirerek insanlık durumu üzerine beklenmedik bir bakış açısı kazanmasıdır.Bu kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm 1985 ve 1986 yıllarında, Harlan Lanein sağırların tarihi hakkındaki When the Mind Hears (Zihin İşitince) adlı kitabını okuduktan sonra, bu kitap üzerine bir yazı yazmak amacıyla kaleme alındı. Yayımlandığında (New York Review of Books, 27 Mart 1986) bir deneme şeklini alan bu yazıyı daha sonra gözden geçirip genişlettim. Ne var ki, bugün artık tam olarak katılmadığım bazı ifadeleri ve nitelemeleri olduğu gibi bıraktım, ne denli eksiklikleri olursa olsun, konu hakkında ilk düşüncelerimi olduğu gibi yansıtmayı tercih ettim. Üçüncü bölümü 1988 Martında, Gallaudetteki öğrenci boykotundan etkilenerek yazdım. 2 Haziran 1988de New York Review of Booksta yayımlanan bu bölümü de kitap için yeniden gözden geçirdim ve büyük ölçüde değiştirdim. Son olarak, 1988 sonbaharında ikinci bölümü yazdım; birçok bakımdan bu bölüm kitabın kalbi, en sistematik, ama aynı zamanda en fazla kişisel görüşlerimi yansıttığım bölümüdür. Şunu da eklemeliyim ki, bir hikâye anlatırken ya da bir düşünce zincirini takip ederken sayısız yan yollara sapmak âdetimdir; bence yolculuğum, bu sapmalarla daha da zenginleşiyor.3Bu alana tamamen dışarıdan bakan bir gözlemci olduğumu belirtmeliyim - sağır değilim, işaret dili bilmem, dil uzmanı ya da öğretmen değilim, çocuğun gelişimi benim konum değildir, tarihçi ya da dilbilimci de değilim. İleride görüleceği gibi bu, son derece hassas (bazen sıcak çatışmaların sürdüğü) bir alandır; yüzyıllardır ateşli tartışmalara sahne olmuştur. Özel bir bilgim ya da uzmanlığım yok, ama aynı zamanda, öyle sanıyorum ki, bu alanda herhangi bir önyargım, bir hesabım, bir incinmişliğim de yok.Sayısız kimsenin yardımları ve verdikleri ilham olmasaydı, değil bu kitabı yazmak, yolculuğumu tamamlayamazdım; bunların başında sağırlar -hastalar, denekler, çalışma arkadaşları, dostlar- gelmektedir, içten bir bakışı ancak onların sayesinde elde edebilirdim; onlardan sonra da bu kimselerle doğrudan ilişkide olanlar, aile çevresi, çevirmenleri ve öğretmenleri gelir. Burada özellikle büyük yardımlarını gördüğüm Sarah Elizabeth ve Sam Lewise, kızları Charlottea, Georgetown Üniversitesinden Deborah Tannena, Fremonttaki California Sağırlar Okulu ve Lexington Sağırlar Okulu yöneticilerine, sağırlara hizmet veren pek çok okul ve kuruma, özellikle Gallaudet Üniversitesinden David de Lorenzo, Carol Erting, Michael Karchmer, Scott Liddell, Jane Norman, John Van Cleve, Bruce White, James Woodward ve daha birçoklarına içtenlikle teşekkür ediyorum.Bütün hayatlarını sağırlar ve onların dilleri üzerinde çalışmaya, sağırları anlamaya adayan araştırmacılara çok şey borçluyum - özellikle düşüncelerini ve gözlemlerini benimle cömertçe paylaşan, benim düşüncelerimi şekillendiren Ursula Bellugi, Susan Schaller, Hilde Schlesinger ve William Stokoeye. Bana çocukların zihinsel ve dilsel gelişmeleri hakkında çok şey öğreten Jerome Bruner, yolculuğum boyunca eşsiz bir dost ve kılavuz oldu. Dostum ve meslektaşım Elkhonon Goldberg dilin ve düşüncenin sinirsel temellerini ve bunların sağırlarda aldığı özel biçimleri yeniden gözden geçirmeyi önerdi. 1986da, yola ilk çıktığımda kitapları beni çok etkileyen Harlan Lane ve Nora Ellen Groce ile tanıştım, 1988de de kitabından etkilendiğim Carol Padden ile - bu yazarların sağırlar üzerindeki perspektifleri benim düşüncelerimi genişletti. Ursula Bellugi, Jerome Bruner, Robert Johnson, Harlan Lane, Helen Neville, Isabelle Rapin, Israel Rosenfield, Hilde Schlesinger ve William Stokoe çeşitli aşamalarda bu metnin bazı bölümlerini okudular, eleştirilerini, desteklerini ve yorumlarını esirgemediler, bu yüzden onlara müteşekkirim. Bu insanlara ve daha pek çoklarına, beni aydınlattıkları ve yeni bakış açıları kazandırdıkları için çok şey borçluyum (ama kendi fikirlerim -ve hatalarım- tümüyle bana aittir).Mart 1986da University of California Pressten Stan Holwitz gönderdiğim ilk yazıya derhal yanıt verdi ve bunu bir kitap haline getirmem için beni yüreklendirdi; önerisini gerçekleştirebilmem için geçen üç yıl içinde bana sabırla destek verdi ve beni yönlendirdi. Paul Cizmar taslak metni okudu ve değerli önerilerde bulundu. Shirley Warren basılma aşamasına kadar bana yardım etti, giderek artan dipnotları ve son dakika değişikliklerini sabırla düzenledi.Kitabın adını öneren yeğenim Elizabeth Sacks Chasee müteşekkirim; Piramusun Thisbeye Bir ses gördümÉ diyerek seslenmesinden esinlenilmiştir.Bu kitabı bitirdiğimden beri, belki de ilk başta yapmam gereken şeyi yaptım - işaret dilini öğrenmeye başladım. Öğretmenim, New York Society for the Deaften Janice Rimlera ve yardımcıları Amy ve Mark Trugmana, benim gibi geç yaşta başlayan zor bir öğrenciyle başa çıktıkları ve hiçbir zaman çok geç olmadığına beni inandırdıkları için özellikle teşekkür ederim.Son olarak en derin şükranlarımı, çalışmamın ve yazılarımın ortaya çıkmasında büyük rolü olan dört kişiye -iki meslektaş ve iki editör- sunmak istiyorum. Öncelikle, Harlan Lanein kitabını bana göndererek, Dil hakkında fazla düşünmemişsindir; bu kitap seni bu konuya yönlendirecek, diyen ve haklı çıkan, New York Review of Booksun editörü Bob Silversa. Bob Silvers, bir medyum gibi, insanların henüz düşünmedikleri şeyleri keşfeder; ve bir doğum uzmanı gibi, bu düşüncelerin dünyaya gelmesini sağlar.İkinci olarak, Albert Einstein College of Medicineda yirmi yıldır meslektaşım ve en yakın arkadaşım olan Isabelle Rapine teşekkür ederim; kendisi çeyrek asırdır sağırlarla çalışıyor ve sağırlık üzerine düşünüyor. Isabelle beni sağır hastalarla tanıştırdı, sağır okullarına götürdü, sağır çocuklarla olan deneyimlerini benimle paylaştı ve onun yardımı olmadan asla kavrayamayacağım bir şekilde, sağırların sorunlarını anlamamı sağladı. (Kendisi, When the Mind Hearsden yola çıkarak uzun bir deneme-makale yazdı [Rapin, 1986].)Gallaudetin dilbilim kürsüsü başkanı Bob Johnsonla ilk kez, üniversiteyi ziyarete gittiğim 1986 yılında tanıştım; Johnson beni işaret diliyle ve sağırların dünyasıyla -dışarıdan çok zor girilebilen, hayal bile edilemeyen bir dil ve kültürle- tanıştırdı. Isabelle Rapin, Bob Silversla birlikte beni bu yolculuğa çıkardıysa, Bob Johnson yol arkadaşım ve kılavuzum oldu.Kate Edgar, çalışma arkadaşım, dostum, editörüm ve organizatörüm olmak gibi benzersiz bir görev üstlendi; beni, konuyu bütün yönleriyle gözlemlemeye, düşünüp yazmaya yöneltti; ama bunu yaparken konunun özünden uzaklaşmamama özen gösterdi. O halde, bu kitabı bu dört kişiye adıyorum.New York O.W.S.Mart 19891 İşaret dili terimiyle genellikle Amerikan İşaret Dili (American Sign Language, ASL) kastedilir. Ben bu kitapta geçmişte ve şimdi kullanılan bütün yerel işaret dilleri (Amerikan İşaret Dili, Fransız İşaret Dili, Çin İşaret Dili, Aşkenazi İşaret Dili, Kent Yöresi İşaret Dili) için kullanacağım; ama konuşma dillerinin işaret biçimleri için değil; bunların çoğu transkripsiyondan başka bir şey değildir ve gerçek bir işaret dilinin yapısından mahrumdur.2 Sağırlar toplumundan bazıları bu farklılığı vurgulamak için, işitme bozukluğuna işaret eden sağırlığı küçük d ile, dilsel ve kültürel bir durum olan sağırlığı büyük d ile göstermektedirler.3 Belki gereğinden fazla sayıdaki (ve kimileri fazlaca uzun) dipnotlar, okur-yolcunun istediği takdirde sapacağı zihinsel ve hayal ürünü yolculuklar olarak algılanmalıdır.

i asından çıkan Karısını Şapka Sanan Adam ve Renkkörleri Adası kitaplarıyla bize yeni dünyaların kapılarını açan Oliver Sacks, Sesleri Görmekte sağırların ve işaret dilinin hiç farkında olmadığımız şaşırtıcı zenginliğiyle tanıştırıyor bizi. Yazarın bu konudaki araştırmaları ve tanıklıkları farkında olmadığımız bir başka kültürün inceliklerini, zenginliğini gözler önüne seriyor. Sağır olmayanların dünyası sağırların dünyasından nasıl görünüyor, sağır olmayanlar sağırlar ve sağırlık hakkında ne biliyor? Yazarın dışarıdan çok zor girilebilen, hayal bile edilemeyen bir dil ve kültür diye nitelendirdiği sağırların, Gallaudet Üniversitesinde 1988de ikisi sağır üç aday arasından işiten adayın müdür seçilmesi üzerine yaşadıkları isyan da kitapta yer alıyor. TADIMLIKÖnsözÜç yıl öncesine kadar sağırların durumu hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve bu durumun pek çok alanda, hepsinden öte de dil alanında bizlere ışık tuttuğunu düşünemezdim. Sağırların tarihini, onların olağanüstü (dilsel) mücadelelerini öğrenmek, bu arada tümüyle görsel bir dil olan işaret dili hakkında bilgi sahibi olmak beni derinden sarstı. Dil üzerine, kullandığımız dil üzerine fazla kafa yormayız; dilin harikalarının yeniden farkına varmak için başka bir dille, daha doğrusu başka bir dil biçimiyle karşılaşmamız gerekir.Sağırlar ve onların işaret dili üzerine yazılanları ilk kez okuduğumda, bir keşif yolculuğuna çıkma arzusu duydum. Bu yolculuk beni sağırlara ve onların ailelerine, sağırların okullarına, sağırlara... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
9750802160

Etiketler: makale

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Holden Caulfield nilufer510
2 kişi

Okumak İsteyenler

burçak Miray slvalacahan ozgeden Liger
7 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski