Mehmet Erikli, Sonbahar Bitimi adlı bu ilk deneme kitabında şehri, insanları, rüyaları, uzaklıkları, hayalleri ve yalnızlığı, aşk ile anlatıyor. Gün ışığının değdiği yer kadar şu yalnızlık ve onun iç kemiren eğri büğrü dişleri... Sokak direklerine sürtüne sürtüne geçen bir dilencinin kaldırımlar üzerinde bıraktığı ve sadece karıncaların taşıdığı umutlar... Böyle bir yalnızlık görülmedi ve hiç kimse dilencileri bu kadar perişan halde görmedi diyerek durduğu camın kıyısından ayrılarak binlerce umudun kaybolduğu ya da yeniden yeşerdiği otel odasının bir köşesine sanki bir anda vücuduna hastalık uğramış gibi çöküverdi; titriyordu... Nefes alıp verişleri sönmek üzere olan bir mumdan farksızdı ve beti benzi de sarıdan daha sarı haldeydi. Onun yüzü sarıyı doğuran renkti... Etrafına ve üfleyip yıkılabilecek kadar ince örülmüş tozdan duvarlara ürpererek baktı. Önce gözlerini kaybetti odaların içinde ve sonra bakışlarını kefenledi içindeki unutulmuşluk hissi. Kalemin kırılgan ucu gecenin bir yarısında dokununca kâğıtlara yepyeni bir dünya kuruldu kelimelerden... Kelimelerin içlerinde yalnızlığı topladı karıncalar tozdan ince elleriyle ve karıncaların karınlarında ezilmiş bir üzümün buruk suyu gün ışığının sıcağında buharlaşarak kimsesizliğe karıştı...
Mehmet Erikli, Sonbahar Bitimi adlı bu ilk deneme kitabında şehri, insanları, rüyaları, uzaklıkları, hayalleri ve yalnızlığı, aşk ile anlatıyor. Gün ışığının değdiği yer kadar şu yalnızlık ve onun iç kemiren eğri büğrü dişleri... Sokak direklerine sürtüne sürtüne geçen bir dilencinin kaldırımlar üzerinde bıraktığı ve sadece karıncaların taşıdığı umutlar... Böyle bir yalnızlık görülmedi ve hiç kimse dilencileri bu kadar perişan halde görmedi diyerek durduğu camın kıyısından ayrılarak binlerce umudun kaybolduğu ya da yeniden yeşerdiği otel odasının bir köşesine sanki bir anda vücuduna hastalık uğramış gibi çöküverdi; titriyordu... Nefes alıp verişleri sönmek üzere olan bir mumdan farksızdı ve beti benzi de sarıdan daha sarı haldeydi. Onun yüzü sarıyı doğuran renkti... Etrafına ve üfleyip yıkılabilecek kadar ince örülmüş tozdan duvarlara ürpererek baktı. Önce gözlerini kaybetti odaların içinde ve sonra bakışlarını kefenledi içindeki unutulmuşluk hissi. Kalemin kırılgan ucu gecenin bir yarısında dokununca kâğıtlara yepyeni bir dünya kuruldu kelimelerden... Kelimelerin içlerinde yalnızlığı topladı karıncalar tozdan ince elleriyle ve karıncaların karınlarında ezilmiş bir üzümün buruk suyu gün ışığının sıcağında buharlaşarak kimsesizliğe karıştı...
80 sayfa