Walter Benjamin Üzerine, yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden Adornonun kaleminden ünlü yazar, düşünür ve kültür tarihçisi Walter Benjamini anlatıyor. Dilman Muradoğlunun özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırılan kitap, Gestapoya teslim edilmemek için intihar eden bu büyük Alman düşünürü daha iyi anlamamızı sağlayacak nitelikte. TADIMLIKWalter Benjaminin Portresi(1950)... ve günün tınılarına kulak vermek, sonsuzluğun akortlarıymışçasına Karl KrausHitlerin cellatlarından kaçarken hayatına son veren düşünürün adı, erken dönem çalışmalarının belli çevrelere açık olma özelliğine ve geç dönem çalışmalarının parçalar halinde olmasına rağmen, o zamandan bu yana geçen on beş yıl içinde saygınlık kazandı. Bir insandan ve yapıttan büyülenmek, bu insana doğru manyetik bir çekim ya da nefret dolu bir karşı koyuştan başka bir şeye olanak vermiyordu. Sözlerinin bakışları nereye çevrilirse, orası, adeta radyoaktiviteye maruz kalmış gibi değişime uğruyordu. Sürekli yeni görüşler üretme yeteneğini ki bunu eleştirel yoldan, kabul edilen düzeni aşmaktan ziyade, bu düzenin onun üzerinde hükmü yokmuşçasına konuya kendi içsel düzenlemesiyle yaklaşarak yapıyordu açıklamaya özgün kavramı dahi yetmezdi. Bitip tükenmeyen yeni fikirlerinin hiçbiri sıradan değildi. Çağdaş resmi felsefenin sadece biçimsel olarak tartıştığı tüm özgün deneyimleri bizzat yaşayan özne, aynı zamanda bu deneyimlerde hiç payı yokmuş gibi görünüyordu; tıpkı öznenin tavrında ve aynı zamanda anlık-kesin ifade sanatında alışılagelmiş anlamda kendiliğindenlik ve coşku unsurunun tamamen eksik olması gibi. Gerçeği üreten ya da düşünerek gerçeğe varan değil, bilgi edinmenin en iyi yolu olarak, gerçek üzerine düşünen ve gerçeğin, düşünceleri üzerinde tortusunu bıraktığı bir insan izlenimi yaratıyordu. Geleneksel ölçülerle felsefe yapmak onun işi değildi. Kendi bulduklarına katkısı, canlı ya da organik bir şeyler değildi. Yaratıcı benzetmesiyle uzaktan yakından alakası yoktu. Düşüncesinin öznelliği daralarak, özgül bir farklılığa dönüşmüştü. Zihninin isteksizlik unsuru, bunun biricikliği, geleneksel felsefi yöntemler açısından tesadüfi, geçici ve tamamen hükümsüz sayılabilecek bu reddedişteki öznellik, onda zorunluluk olarak ortaya çıkıyordu. Bilginin içinde en bireysel olan, en genel olandır tümcesi adeta onun için yazılmıştır. Toplumsal bilinçle müspet bilimler bilincinin birbirine kökten farklılık gösterdiği bu çağda her tür fiziksel benzetmeye yoğun bir şüpheyle yaklaşılmasaydı şayet, Benjaminde entelektüel atom parçalanmasının yarattığı enerjiden söz edilebilirdi gerçekten. Onun azmi, çözülemeyecek şeyleri çözüyordu; tam da burada, kuru gerçeğin ördüğü duvarın tüm tözsel aldatmaca olanı zorla engellediği yerde özü yakalıyordu. Alışılagelmiş şekilde ifade edilecek olursa, özeli genelin örttüğü ya da genelin sadece özelden soyutlandığı bir mantıktan kurtulmak, onu harekete geçiren şeydi. Benjamin, ne özün otomatik bir işlemle damıtılmaya razı olduğu, ne de özün şüpheyle karşılandığı yerde kavramak istiyordu özü: Onu, anlamca birbirlerine uzak olan öğelerin oluşturduğu yapıdan, bir yönteme bağlı olarak bulup çıkarmak istiyordu. Rebus*, Benjaminin felsefesinin modeli haline gelmiştir.Ancak Benjaminin felsefesinin zarif karşı konulmazlığı, felsefesinin kasıtlı hamlığıyla başa baş gider. Karşı konulmaz oluşu, ne Benjaminin kendisine hiç yabancı olmayan büyülü etkiden kaynaklanmaktadır, ne de öznenin söz konusu durumlarda çaresiz sonu olan nesnellikten. Karşı konulmazlığı daha çok, normal şartlarda aklın kendi bölünmüşlüğünden ötürü sanata terk ettiği, ama teoriye dönüştürüldüğünde hayal olmaktan çıkıp benzersiz bir değere, mutluluk vaadine yönelişinden kaynaklanıyordu. Benjaminin söylediklerinde ve yazdıklarında düşünce, sanki masal ve çocuk kitaplarının vaatlerini kaba bir olgunlukla reddetmek yerine olduğu gibi alıyor ve böylece bu vaatlerin gerçekleşmesi anlaşılır oluyordu. Benjaminin felsefi topografyasında vazgeçiş temelden reddedilir. Onunla ilgili bilgi edinen herkes, tıpkı kilitli kapıların çatlaklarından noel ağacının ışığını gören bir çocuk gibi hissederdi kendini. Ama bu ışık aynı zamanda aklın ışığı olarak, gerçeğin güçsüz aksini değil, bizzat kendisini vaat ediyordu. Benjaminin düşünce sistemi yoktan yaratmak değil, var olandan kucak dolusu armağan vermekti; uyum ve nefsi idamenin, duyular ve aklın birleştiği hazza dair yasakladığı her şeyi telafi etmek istiyordu. Proust üzerine bir makalesinde mutluluk istemeyi bu ülküdaşı yazarın güdüsü olarak göstermişti1. Burada Alman dilinin en mükemmel iki çevirisine A lombre des jeunes filles en fleurs ve Le côté de Guermantesin çevirileri borçlu olduğumuz bir tutkunun kaynaklarını görmek yanlış olmayacaktır. Ancak nasıl ki mutluluk isteği Proustta Recherche du temps perduda ölümle biten hayal kırıklığı romanının yoğun ağırlığı altında en dip noktasına ulaştıysa, Benjaminde de esirgenen mutluluktan vazgeçmemek, felsefe tarihinin aslında bulutsuz günlerin ütopyasında olduğu gibi çok az değindiği bir mateme mal olmuştu. Benjaminin Kafkaya olan yakınlığı Prousta olan yakınlığından daha az değildir. Yazmaya razı olsaydı şayet, bizim için değilse bile sonsuz umut olduğu, metafizik kitabının sloganı olabilirdi. Teorik olarak en gelişmiş eseri olan Barok Kitabının merkezinde, son gizli kurtuluş alegorisi olarak matemin oluşturulması da boşuna değildir. Anlamların uçurumuna yuvarlanan öznellik, mucizenin resmi kefili olur, çünkü bu ilahi olayı o haber verir2. Benjamin her döneminde öznenin yok oluşunu ve insanın kurtarılmasını birlikte düşünür. Bu, Benjaminin mikrokozmik figürlerinin izinden gittiği makrokozmik eğriyi tanımlar.Çünkü Benjaminin felsefesindeki farklılık, felsefesinin netleşme şeklidir. Nasıl ki Benjaminin düşünce biçimi, sürekli yeni yaklaşımlarla sınıflandırılmış olan felsefenin dışına çıkmaya çalışır, onun için tüm umutların ilkörneği de şeylerin ve insanların ismidir ve Benjaminin bilinci, bu ismi yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır.
Walter Benjamin Üzerine, yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden Adornonun kaleminden ünlü yazar, düşünür ve kültür tarihçisi Walter Benjamini anlatıyor. Dilman Muradoğlunun özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırılan kitap, Gestapoya teslim edilmemek için intihar eden bu büyük Alman düşünürü daha iyi anlamamızı sağlayacak nitelikte. TADIMLIKWalter Benjaminin Portresi(1950)... ve günün tınılarına kulak vermek, sonsuzluğun akortlarıymışçasına Karl KrausHitlerin cellatlarından kaçarken hayatına son veren düşünürün adı, erken dönem çalışmalarının belli çevrelere açık olma özelliğine ve geç dönem çalışmalarının parçalar halinde olmasına rağmen, o zamandan bu yana geçen on beş yıl içinde saygınlık kazandı. Bir insandan ve yapıttan büyülenmek, bu insana doğru manyetik bir çekim ya da nefret dolu bir karşı koyuştan başka bir şeye olanak vermiyordu. Sözlerinin bakışları nereye çevrilirse, orası, adeta radyoaktiviteye maruz kalmış gibi değişime uğruyordu. Sürekli yeni görüşler üretme yeteneğini ki bunu eleştirel yoldan, kabul edilen düzeni aşmaktan ziyade, bu düzenin onun üzerinde hükmü yokmuşçasına konuya kendi içsel düzenlemesiyle yaklaşarak yapıyordu açıklamaya özgün kavramı dahi yetmezdi. Bitip tükenmeyen yeni fikirlerinin hiçbiri sıradan değildi. Çağdaş resmi felsefenin sadece biçimsel olarak tartıştığı tüm özgün deneyimleri bizzat yaşayan özne, aynı zamanda bu deneyimlerde hiç payı yokmuş gibi görünüyordu; tıpkı öznenin tavrında ve aynı zamanda anlık-kesin ifade sanatında a... tümünü göster
164 sayfa