Eskisi yıkılırken yerine yenisinin konulmadığı bir çağda, nereye ve neye ait olduğuna karar vermek zorunda olmak! Üstelik, bu seçimi aşk acısı çekerken yapmak! 1970lerde, yirmili yaşlardayken hayatlarını yüreklerinin doğrultusunda biçimlendiren bir kuşağın temsilcisi sayılabilecek Kadirin, sosyalizmin dünya arenasında gerilediği dönemdeki hüzünlü öyküsü. Yürek Sürgünü her şeyden önce bir aşk romanı. Bir tarafta, 42 yaşında, sevdiği kadına ancak yürekle yaşanacak çalkantılı bir gelecek önerebilecek bir yazar, öteki tarafta, Kadirden -kendisi olmayı bırakıp- ona düz bir hayat ve gelecek vaat etmesini bekleyen Ayşe; yıllardır Almanyada siyasi mülteci olarak yaşayan kocası Muratın geri dönmesini beklerken hapishanede açlık grevinde ölüme yaklaşan oğluna destek olmaya çalışan Lale; devrimden umudunu kesip, insanların mutluluğu için, gerekirse Tanrının kutsallığına da katlanabilirim, diyerek kavgasını radikal Müslüman hareketle birleştiren Halit; sonradan edindiği zenginlikle eski arkadaşlarının saygısını satın almaya kalkışan dönek Nihat; Almanyadaki uzun sürgünde yalnızlığa dayanamayarak kurtuluşu mutlu olmayı bilen insanlarda arayan Murat... Yürek Sürgünü, Mehmet Eroğlunun -eylemci genç insanı araştırdığı- ilk dört romanını bir anlamda noktalayan eseridir. 1970 öncesinin genç adamları artık kırklı yaşlardadırlar ve -devrim rüyalarının görülmediği bir çağda- yabancısı oldukları bir yaşama, nesli tükenmeye yüz tutmuş canlılar gibi direnmeye çalışmaktadırlar. Kitabın önemli olan bir başka yönü de, Mehmet Eroğlunun 1990 başlarında, radikal Müslüman hareketinin 2000 yılında açığa çıkacak şiddet çılgınlığının işaretleri daha ortada yokken, ülkenin sonraki on yılına ilişkin kehanet sayılabilecek politik öngörüleridir: Eroğlu, solun politik arenada boşalttığı yerin kimler tarafından ve nasıl doldurulacağını, romanın önemli karakterlerinden Halit vasıtasıyla gözler önüne sererken, toplumumuzu ciddi bir biçimde bölen Müslüman-laik çizgisini özellikle Müslüman kadın gözünden, Zeyneple irdeler. Kadirin çocukluk kâbuslarını canlandıran, Osmanlı hanedanı mensubu Ebuzziya Beyin çevresinde gelişen, kayıp Klasik Türk Müziği ustalarından Hamparsumun besteleriyle ilgili sır ise romanın yan öyküsünü oluşturur. Roman, yüreğindeki sürgünden geri dönen Kadirin mırıltılarıyla, başladığı gibi sona erer: Kırk iki yaşındayım, dünyayı güzelleştirecek rüyalar görmekten vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim...
Eskisi yıkılırken yerine yenisinin konulmadığı bir çağda, nereye ve neye ait olduğuna karar vermek zorunda olmak! Üstelik, bu seçimi aşk acısı çekerken yapmak! 1970lerde, yirmili yaşlardayken hayatlarını yüreklerinin doğrultusunda biçimlendiren bir kuşağın temsilcisi sayılabilecek Kadirin, sosyalizmin dünya arenasında gerilediği dönemdeki hüzünlü öyküsü. Yürek Sürgünü her şeyden önce bir aşk romanı. Bir tarafta, 42 yaşında, sevdiği kadına ancak yürekle yaşanacak çalkantılı bir gelecek önerebilecek bir yazar, öteki tarafta, Kadirden -kendisi olmayı bırakıp- ona düz bir hayat ve gelecek vaat etmesini bekleyen Ayşe; yıllardır Almanyada siyasi mülteci olarak yaşayan kocası Muratın geri dönmesini beklerken hapishanede açlık grevinde ölüme yaklaşan oğluna destek olmaya çalışan Lale; devrimden umudunu kesip, insanların mutluluğu için, gerekirse Tanrının kutsallığına da katlanabilirim, diyerek kavgasını radikal Müslüman hareketle birleştiren Halit; sonradan edindiği zenginlikle eski arkadaşlarının saygısını satın almaya kalkışan dönek Nihat; Almanyadaki uzun sürgünde yalnızlığa dayanamayarak kurtuluşu mutlu olmayı bilen insanlarda arayan Murat... Yürek Sürgünü, Mehmet Eroğlunun -eylemci genç insanı araştırdığı- ilk dört romanını bir anlamda noktalayan eseridir. 1970 öncesinin genç adamları artık kırklı yaşlardadırlar ve -devrim rüyalarının görülmediği bir çağda- yabancısı oldukları bir yaşama, nesli tükenmeye yüz tutmuş canlılar gibi direnmeye çalışmaktadırlar. Kitabın önemli olan bi... tümünü göster