İlk başlarda Osmanlıca kelimelere ve denizcilik terimlerine alışmak zor geliyor. Fakat bir süre sonra hikayenin akışına öyle bir kapılıyorsunuz ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.
İhsan Oktay Anar'ın kitap yazarken bambaşka bir dünyada gezdiğini düşünüyorum. Bu kitabı yazarken o döneme gidip buna benzer bir gemide yaşamış sanki.
Hakkındaki yorumum: http://ebediyenedebiyat.blogspot.com/2012/12/amat-ihsan-oktay-anar.html
İhsan Oktay Anar'ın sık sık kullandığı eski kelimeler ve denizcilik terimleri için hazırladığım sözlük:
http://ebediyenedebiyat.blogspot.com/2012/12/amat-ihsan-oktay-anar-sozluk.html
insani adeta baska bir dunyaya dahil eden, bana gore asmis roman.. sahsen yazarin en basarili buldugum eseri oldu. bazi okurlarin sikayet ettigi bilinmedik terimlerle dolu anlatimini hic rahatsiz edici bulmadim ve kitabin hic bir bolumunde ne anlama geldigi hakkinda hic bir fikrim olmasa bile bu neymis yahu diye kelime anlami arastirma geregi duymadim. kitabin, yazarin uslubundan oturu cok surukleyici ve bir yerlerden tanidik gelen, sanki oyle bir kalyonla daha evvel sefere cikmissincasina, okurken "harbiden haa" gibi tepkiler vermene yol acan kisimlari agirlikli.. basiyla sonuyla turk edebiyatinin yuz aklarindan sayilabilecek, azicik tarihe ve masala ilgisi olupta bu kitabi henuz okumamis herkese siddetle tavsiye edilebilecek bir eser.
Keskin hayal gücüğ ve derin detaylar. Bir geminin gelgitlerle dolu seferi. Uğursuz bir salı günü başlar.
bir kitabın içeriği bu kadar ve dili bu kadar acayip olur ancak ama muhteşem bir atmosfere sokuyor adamı ihsan amca.
zaten ihsan oktay anar okumayan tarihi roman seviyorum demesin :)
Yorumum :
http://dortmevsimedebiyat.blogspot.com/2013/05/karayip-korsanlar-yahut-amat.html
Kurgusu ve diliyle akıcı bir kitap. Film izler gibi adete kafanızda canlanıyor her satır tek tek.
Yazarın 'Suskunlar' ve 'Puslu Kıtalar Atlası' ndan sonra okuduğum üçüncü kitabı. Harikulade bir tarz var. Dili biraz ağır olsa da okurken zevk alıyorum. Serisini toplayacağım yazarlardan.
Güzel kitap tavsiye ediyorum okumanızı. Üstat ın dili akıcılığı masalsı anlatımı harika. Bol miktarda denizcilik terimi var Amat da kendinizi bir yolculuğun içinde hissediyorsunuz. Eleştirim ;kitabın birden sonu geliyor. Sonu tatmin edici değil.
İhsan Oktay Anar ile tanıştığım kitap. Kötü bir dönemime denk geldiği için okuması oldukça uzun sürdü. Bilmediğim onlarca gemicilik terimi içinde kaybolduğum bir kitap.
Osmanlı denizci tabirleriyle okumayı zorlaştırsa da sembolik anlatımlarıyla enfes bir roman.
Siir gibi anlatimlar zaman zaman eglenceli oluyor fakat fazlasi hep beni sıkıyor Amat'ta bu konuda diğer İhsan Oktay Anar kitaplarından farksızdı benim için.
Öyle bir kadın olsun ki, iri ela gözleri bir ceylanınki kadar masum ve bir o kadar da ürkek olsun; ölüm onları kapatsa bile kendisine aşık bir zavallıya sevgiyle baksın. Saçları, gökyüzünden denize dökülen ay ışığı gibi esrarengiz, gece kadar da siyah olsun. Kiraz gibi dolgun ve biçimli dudaklarında öyle bir tebessüm olsun ki, zavallı aşığının kalbi ısınsın. Aydınlık yüzündeki o hilal gibi kaşları, karanlık bir gecedeki çifte hilal kadar mucizevi görünsün. Sanki ak mermerden yapılmış gibi, bir kuğununki kadar uzun ve zarif bir boynu, bir meleğinki gibi nurlu yüzü, hokka gibi bir burnu, yanağında ise görenin yüreğini dağlayan masum bir gamzesi olsun. Hepsinden önemlisi, sevgiyle baksın! Baksın ki, zavallı aşığının gönlünde kalan yegane koru, ebediyete kadar sıcak tutsun. (AMAT-İhsan Oktay Anar)
17. yüzyıl İstanbul’unda başlayan hikâye Amat isimli bir geminin Akdeniz’de korsanların peşine düşmek ve yakalamak üzere sefer çıkmasıyla bir anda denizin uçsuz bucaksızlığına taşınır. Amat’ın mürettabatı, kaptanından gabyarlarına kadar ayrı ayrı hikâyeleri olan insanlardır. Yolculuk ilerledikçe kalyonda meydana gelen hadiseler garip bir hâl almaya başlar. Kaptan, reis ve gabyarlar; gemideki herkes birer günahkâr olarak gemiye bindiklerini farkederler. Amat’ın uğursuz olduğuna inanılır. Hakikattir ki gemi çok da normal değildir.
Meraklısına. Sayfa 185'e kadar kıyıdan kıyıdan devam ederken daha sonra başka bir kapıyı aralıyor. Sonunda ise; ben size bu kadar anlattım, kitap içerisinde de bir çok eserin adı geçti meraklısı iseniz kendi geminizin kaptanı olun açılın denizlere diyerek bitiyor.
yazrın okuduğum ikinci kitabı amat ta denzilikle ilgili bir çok terim olmasına rağmen asla dönüp şu kelimenin anlamı nedir diye bakmanıza gerek kalmıyor yazar ın dili öylesine iyiki kelimenin anlamını bilmesenizde ne olduğuna dair ipuçları ile hemen çözüveriyorsunuz..kurgusu çok iyi bir kitap kesinlikle okunmalı...
Yine mükemmel kurgusuyla kendini okutan bir İhsan Oktay Anar kitabı. Zamanın kendini tekrarı, Amat'ta küçük bir evren prototipi oluşturulması, iyi kötü ayrımı, okundukça daha anlaşılır gelmeye başlayan onlarca denizcilik terimi ve daha bir sürü detay...
İhsan Oktay Anar’ın masalsı diline, ilmek ilmek işlediği kurgusuna ilaveten sembolizmi de müthiş başarılı kullandığı eseri. Alt metne inmeden bile masalsı atmosferiyle merakla okutuyor. Denizcilik terimlerinin bolluğu başlarda birazcık kafa karıştırabilir ama hikaye ilerledikçe kavramlara alışıp, anlamaya başlıyor ve bu uğursuz seferin bir mürettebatı olarak buluyorsunuz kendinizi. Diğer açından asıl alt metne gelecek olursak zaten o seferin yolcularıyız. Herkese ve her şeye kafa tutan Kaptan “Diyavol”, “Nuh Usta’nın“ inşa ettiği “Amat Gemisi”, “geminin borucusu İsrafil”, 247 günahkar mürettebat... Kitabın tam olarak çözüm noktası “zaman döngüsel olduğu için sadece geçmişi değil, geleceği hatırlamak da mümkündü. Kısacası hatırlama ile kehanet aynı şeydi.” cümlelerinde yatıyor. Ayrıca cehennemi bir döngüyü bu kadar ince esprilerle -özellikle kurgu içinde kurgudaki tarihe mal olmuş eser isimlerindeki incelikle- ele almak da ayrı bir ustalık.