'Beni daha da utandıran bir şey vardı. Bu sefer sanki bir bebekmiş gibi bir yastığı göğsüme bastırıyordum. Yavaş yavaş dans ediyordum, gözlerim kapalıydı, duyduğum dizeleri ben de söylüyordum:
"Ah bebeğim, bebeğim, beni asla bırakma..." '
http://morayrac.blogspot.com.tr/2012/06/yatl-okul-hailshamn-ogrencileri-bahce.html
çok farklı bir konuya sahip.hüzünlü bir bilimkurguda denilebilir.okuduktan sonra insanı acaba gerçeklik payı ne kadar diye düşünmeden edemiyor
Bu kitap çok sinsi. Sadece şaşırtıcı bir kurgusunun olduğunu düşünürken aslında yavaş yavaş alışkanlık yapıyor. Farklı bir kurgu kesinlikle. Fakat yine de eksik veya tam oturmamış şeyler olduğu hissine kapıldım. Belki kesitler az işlenmiş diye düşündüm.
Kitap okunurken sessizce ilerliyor fakat o son kısım için tavsiyem kendinizi düşünün. Ailenizi , yakınlarınızı bir kenara koyun ve az biraz Kathy olun. Sadecw son sayfaları yaşayın ve beni bırakma diye düşünün gidenlerin ardından
O kadar kasvetli bir kitaptı ki, ruhen çöktüm resmen okurken ama akıcı ilerlediği ve sardığı da bir gerçek.
Ishuguro, "buyuk bir duygusal guce sahip romanlarinda, dunyayla bir baglantimiz oldugu yanilsamasinin altinda yatan dipsiz ucurumu aciga cikaran " bir yazar olarak tanimlaniyor. 2017 de Nobel Edebiyat odulunu almasinda rol oynayan kriterlerden biri de bu olsa gerek.
Okudugum ilk kitabi "Beni Asla Birakma" bende cok buyuk bir etki yaratmadi maalesef... Beni icine alamadi, suruklemedi ordan oraya... Fakat sirada "Gunden Kalanlar" kitabi var okunmayi bekleyen.... Bakalim fikrim degisecek mi kendisi ile ilgili...
Yoksa su soruyu soracak miyim kendime:
"Romanlarinda bilim kurguya agirlik veren Ishuguro neden Nobel i aldi da, Murakami bu odule laik olmadi ??? Her bir kitabini (ki Murakami de olaganustu bilim kurgu tadinda yazar) buyuk bir keyifle okudugum Japon yazar Murakami"ye haksizlik olmuyor mu?" !!!
Öncelikle kitabı tek kelimeyle özetlemem istense vurucu derdim. Hakikaten konusu ve karakterleriyle çok etikileyici içe işleyici bir kitap.
Giriştende anlaşılacağı üzere kitabı çok beğendim. Ama bu beğenme tek yönlü de değil bu arada. Yani sadece konusu, anlatım tarzı, karakterleri değil de bunların bütünüydü beni etkileyen.
Bir kere kitabın tarzı distopya olmasına rağmen bence anlattığı konuya dünya tarihi olarak çok da uzak değiliz. Benzer şeyler defalarca yaşanmış tarihte ve hala da yaşanmakta bence. Neyse çok konuya girip spoiler vermemeyim.
Yazarın üslubu ise kitabı güzel kılan faktörlerin başında geliyor. Daha ilk çeyreğinde çok beğendiğimi hissettim ve kitap daha bitmeden yazarı favorilerime ekledim. Bitirdiğimde de yanlış karar vermediğimi anladım.
Normalde prensip olarak bir yazarın biden fazla kitabını pek okumasam da galiba Kazuo Ishiguro istisnai yazarlardan olacak.
Farklı konusu ve akıcı anlatımıyla bir çırpıda okunabilecek bir roman. Daha iyi bilim kurgular kesinlikle var ama bu da fena değil. Sadece aklımda tek soru var, neden kaçmayı denemiyorlar ?
Yarı distopik yarı bilimkurgu, çarpıcı bir eser. Hemen hemen Cesur Yeni Dünya'yı temel alan bir konusu var. Fakat yazar oldukça sade ve insani bir şekilde naklettiği için o kadar sert değil. Daha şiirsel hatta romantik denebilecek bir kitap.
Konuya dair açık vermeden irdelemek zor. Türün severleri ne olduğunu baştan çözeceklerdir. Habersiz okuyanlar içinse bu gizemi çözmek okuma eylemi adına keyifli hikayenin ilerleyişi adına hüzünlü olacaktır. Bence en iç acıtan yanı "öğrenciler"den hiçbirinin kaçmayı aklına bile getirmemesiydi. Bunu akıl etmeyecek şekilde yetiştirilmiş olmaları ve kitabın son cümlesiyle mühürlenen o kabullenmişlik taş gibi oturuyor insanın içine.
Romanın anlatım perfpektifi çok sevdiğim bir anlatım perspektifi. Şimdiki zamanda; hikayenin baş kahramanı geçmişini hikaye şeklinde anlatıyor. Bu anlatım perspektifinin güzelliğini ilk Cengiz Aytmatov'un romanlarında idrak edip sevmeye başlamıştım. Fakat Aytmatov şimdiki zamana ''çerçeve'' hikaye ekliyordu. ''Çerçeve'' hikaye derken anlatan karakterin şimdiki zamanda yeni ''hikayesi'' olmasını kast ediyorum. Bunun eksikliği bu kitapta - heyecanı ayakta tutan ''Galeri ne işe yarıyor?'' sorusu çözüldükten sonraki - son sayfalarını okumak için kendimi zorlarken iyice hissettim.
Ishiguro şüphesiz anlatımı kuvvetli bir yazar ve istediğini anlatmasını biliyor. Fakat kuvvetli anlatımına rağmen roman benim hoşuma gitmedi. Roman boyunca bin bir türlü detayları anlatıyor. Bu detaylar - başta hoşuma gitsede - bir yerden sonra canımı sıkmaya başladı. O kadar detay yerine bazı yerde:
- O kadar klondan hiçbirinin ruhu asi değil mi? Yani kaçma çalışmaları veya önlerine sürülen hayata rest çekenler falan hiç olmuyor mu?
- Klonların ülkelerde istedikleri yerlere gittikleri halde niye büyük ses getiren Miss Emily ve Madame'ın çalışmalarına denk gelmiyorlar? Veya bir Allah'ın kulu tarafından klon muhabbeti duymuyorlar?
gibi sorulara değinseydi daha güzel olurdu bence. Bu yukardaki sorular zaten Ishiguro'nun detaylı anlatımından dolayı aklıma geldi. Yani can sıkıntısıyla okurken kafama takılan sorular.
Güzel başlangıcı ve Miss Emily'nin evindeki sahneler dışında fazla zevk almadığın bir eser.
Daha önce yazarın bir kısa öyküsünü okumuştum ve daha çok geleneksel bir öyküydü. Beni Asla Bırakma'yı da hakkında hiçbir fikrim yokken aldım ve öyküsü gibi olacağını düşünürken beni çokça yanılttı. Dili çok sade, okunması çok kolay, yormayan bir kitaptı.
Etkilendim. Ne kadar farklı bir dünya okumuş olsak da yazar bu dünyanın detayları yerine karakterlerin iç dünyasını yazmayı ve yansıtmayı tercih etmiş. Bu sebeple, bilim kurgu kitabı okuyormuş hissi vermedi. Çok dokunaklı bir konuydu, hüzne boğulmadım ya da ağlamadım ama yüreğim ince ince sızlamadı da değil.
Yazarı çok başarılı buldum, önyargımı paramparça etti.
Beni çok etkileyen ruhen bunalıma sokan ama iyi ki yazılmış ve ben okumuşum dediğim bir kitaptı, kitapta her şey vardı distopik öğeler biraz bilim kurgu fazlaca kasvet bolca çaresizlik ... Muhteşemdi keşke şurası şöyle olsa diyemem her şey böyle mükemmel , (bu kitap bir bilim kurgu eseri değil o yüzden burada yok niye kaçmadılar, niye isyan etmediler diye düşünmeyi anlamsız buluyorum).Yazar nobel alırken ' Dünyayla bağların aldatıcılığının altındaki boşluğu ortaya çıkaran büyük duygusal gücü bulunan romanlar yazan yazar' demişler . Daha iyi ifade edemezlerdi, derin anlamlı iç karartan ve dehşete düşüren bir kitap ama insan elinden bırakamıyor, kazuo ishiguro'yu çok sevdim ve diğer kitaplarını da okumayı planlıyorum
Kasvetli ve çarpıcı bir kitap. Okurken hem merak ediyorsunuz hem de bitmesin istiyorsunuz.
Genel yorumların aksine ben kaçma girişimi beklemedim. Bir Ishiguro romanından bu tip bir aksiyon beklemek biraz enteresan bile geldi bana.
Yazarı bir kenara bırakırsak karakterlerde fazlasıyla bir boyun eğmişlik var. Yani her konuyu halı altı yapıyorlar, kendi aralarındaki konuları bile kolayca sineye çekip düzenin bozulmaması için çabalıyorlar. Herkes aman ağzımızın tadı kaçmasın modunda olduğu için kaçma girişimi beklemedim.
Ama bir intihar bekledim. Kitap boyunca sanki ana karakterlerden biri olmasa bile, yan karakterlerden biri ya da ismini ilk kez duyacağımız biri intihar edecekmiş gibi geldi. Açıkçası bunun olmaması şaşırttı beni. Sanırım kitabı bu kadar kasvetli yapan da bu: hiç kimsenin hiçbir baş kaldırma belirtisi göstermemesi. Herkesin her şeyi kabullenmiş olması.
Kitap genel olarak aynı tempoda ilerliyor. Ama dili ve zaman zaman şaşırtması oldukça güzel. Okumaya başlamadan önce herhangi bir ön araştırma yapmamıştım spoiler yememek adına ve iyi ki de öyle yapmışım.
Tommy en sevdiğim karakter oldu. Bunca boyun eğen insan arasında en baş kaldıranı yine de oydu sanırım. Tüm aykırılığıyla... Sanırım ben de Kath gibi onu hiç unutmayacağım.
Ishiguro, Japon edebiyatının biraz dışlanmış bir yazarı. Okurken zaman zaman benim de içimden geçen şuydu açıkçası, eğer bu kitap Kenzaburo Oe'nin eseri olsaydı heyecan kesinlikle daha farklı bir boyutta olurdu! Ya bir cinayet olurdu ya bir intihar ya da bir başka kaos... Her neyse bir eseri başka bir yazara yamamak da doğru değil sanırım.
Japon edebiyatı güzeldir!