Son derece açık, temiz, doğal (!) bir üslupla yazılmış, yazarın deyimiyle "çok manyak/kıyak" bir kitaptır. Kitabı sanki okumuyor da karşınızda oturan bir gençten bira eşliğinde dinliyor gibi olursunuz. Hiç bir şey anlatmayan lanet olası geveze bir kitaptır ve benim en sevdiklerim arasındadır!
çok fazla beklentiyle elime almıştım ama tam olarak istediğimi bulamadım kitaptan. gençlerin ruh haletini ve sıkıntılı dönemde ne hissettiklerini kendi gözlerinden anlatıyor. özellikle lise çağındaki arkadaşların daha çok beğeneceği düşünüyorum
Genç bir erkek çocuğunun "Ben" dili ile yazılmış, güzel bir kitap. Sonlara doğru fazla dramatik ve Amerikan olmasaydı çok daha iyi olabilirdi. "Amerikan" dememden kasıt, kitabın edebi olmaması veya beklenilen edebi/felsefi doyumluluğa ulaşamam diyebilirim. Sürekli "lanet xxx, nefret etmek, kapa çeneni yyy" gibi kalıplarla beraber pasif aile (çocuklarına sahip çıkmayan) yapısının reflekte edildiğini gördüm. Belki de detaylara değil de genele bakmak daha doğru olur. Dilimize "Çavdar tarlasında çocuklar" ve "Gönülçelen" olarak 2 şekilde geçmiş. Tavsiye ederim...
Anlatım tarzını beğendim. Gerçekten ergen ağzından başarılı bir şekilde anlatılmış... Fakat farklı bir son bekliyordum. Tatmin olamadım, konusu biraz saçma gelmedi değil
Roman tamamen asi bir çocuğunun anlatımından kendisine dayatılan düzene karşı çıkışı, insanların samimiyetten uzak halleriyle dalga geçilen güzel bir roman. Keşke hiç bitmese de romandaki kahraman sadece hayatındaki belirli bir dönemi değil tüm hayatını anlatsa diyebileceğimiz bir roman.
yatılı okulda okuyup böyle insanlar gördüğüm hatta bazen Holden gibi hissettiğim için bu kitap beni kendine bağladı hatta bazan benim diğer insanlar hakkında hala oyle hıssettiğim zamanlarda oluyor,
Çavdar Tarlasında çocuklar çok mutlu olduğun ve "bu anı asla unutmayacağım" dediğin şeyi unuttuğunu, bir arkadaşın sana "yaa anlatmıştın ya hani o günü.." diye hatırlattığında anımsamak, ama bir türlü o mutluluğu hissedememek gibi bir roman bence
Bu kitap hakkında sayfalarca yazılabilir ve yazılmış da. Daha da ne yazılabilir bilmiyorum ama sanırım Holden hiç unumayacağım bir karakter olarak hafızamda kalacak. Ek olarak çeviride bazı göze batan kısımlar olduğu doğru. Ancak bu, kültür ve dil bakımından var olan farklılıkların çeviriye yansımasının çok doğal bir sonucu.
"..büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta. ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. ne yapıyorum. uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum, nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor onları yakalıyorum. bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. çılgın bir şey bu biliyorum ama yalnızca böyle biri olmak isterdim. biliyorum. bu çılgın bir şey."
dünyayı unuttuğun gençliğin bakışı altında görmekten öte çatışmalarının hep varolduğunun yanlış izlenimlerinin doğrularına dönüşmesi ya da tersi olduğunu görebilmeni insanı etkileyen büyük olayların kadar ufak görünen olayların da etkisi olduğunu farkettiren kitap. erken kaybedenler de sanırım emrah bu kitabın etkisinde fazla kalmış gibi. aynı hissi uyandırdığı için böyle söyledim. bir gencin gözünü iyi anlatıyor.
Kitabı zor bitirdim açıkçası, fazlaca tekrara düşmüş gibi geldi, sıkıldım. Ara verdim, bir kaç ay sonra devam ettim. Sonlarına doğru kitabı sevdim ama..
16 yaşında bir çocuğun bütün düşünceleri, beğenileri, üslubu. Her şey çok samimi ve olması gerektiği gibi anlatılmış. Holden karakterinin türk muadilleri ise erken kaybeden'lerde boldur.
Holden, dünyayı anlamlandırmada yaşıtlarından öteye gitmiş, yalnızlaşmış, tiyatro ve sinemada dahi rol yapılmasına katlanamayan -bence dünyanın en dürüst karakteri- ama dünyanın en deli, en yalancı insanı olabileceğini söyleyen içimdeki Küçük Prens'in, Zeze'nin argo seven arkadaşı... Seni onların yanında bir yere koydum.
Ömrüm yettiğince çok sevileceksin, çünkü sen de biliyorsun, böylesi pek bulunmuyor...
Hep,büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne.Binlerce çocuk,başka kimse yok ortalıkta-yetişkin hiç kimse,yani-benden başka.Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum.Ne yapıyorum,uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum;nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken,ben bir yerlerden çıkıyor,onları yakalıyorum.Bütün gün yalnızca bunu yapıyorum.Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim.
Gençliğe adım atmış birinin yaşadığı özellikle psikolojik sıkıntıları anlatıyor. Beğendiğimi söyleyemem.
okumassan bir şey kaybetmezsin.Ama okursan aslında hiç bir şey yaşamadığının farkına varacaksın.
Kitabın henüz başlarında gerek konuşma dili tarzındaki yazım türü gerekse de karakterin kopukluğundan ötürü aklıma ilk gelen, Holden'ın biraz daha büyüyünce Otomatik Portakal'ın Alex'i olmuş olabileceğiydi. Gerçekten esin verdiyse hiç şaşırmam şahsen.
İnsanoğlunun bitmek bilmez arayışına güzel bir örnek. Hepimizin içine var olan o boşluğa lise çağındaki bir veledin gözünden çarpıcı bir bakış atılmış. Bugüne göre yeni bir şey söylemiyor olabilir. Hatta karakterin zengin çocuğu olmasından girilip "rahat batıyor"a kadar gidilebilir. Ama bu tür eserleri yazıldıkları dönem şartları dahilinde değerlendirmeyi unutmamak gerek. Dolayısıyla bir klasik değerinde olmayabilir ama 50'lerin tutucu Amerikası için cesur bir çıkış.
Holden Caulfield'in Pencey'den atıldıktan sonraki 2 günün aktarıyor roman. Modern çağ klasikleri arasına girmiş olan roman 1. tekil üzerinden yazılmış.
Gündüz düşleri, içgörüler ve düşüncelerini paylaşan Holden'e göre herkes kasıntı, sahtekar, orospu, pezevenk ve gerizekalı. Bolca "falan filan" gibi kalıplar kullanan yazar, Holden'in düşüncelerini "yani.." diyerek tamamlıyor genel olarak. Yazım dilindeki tutarsızlık Holden'in 17 değilde 13 - 14 yaşında olduğu izlenimi yaratan aktarımından kaynaklanıyor. Karakter sadece ailesinden ve hoşlandığı kız olan Jane'den bahsederken samimi olduğu hissini veriyor. Kendinden yaşça büyük olan herkesin bin yaşında veya yüz bilmem kaç yaşında olduğunu düşünen karakter ölüm ve büyüme, olgunlaşma gibi kavramlara çok yabancı. Bu yabancılık hissini kırmak için boyundan büyük işlere kalkışıyor ve başarısızlığa uğruyor: Kaldığı otelde telekız çağırması ve aslında sevişmek bile istememesi, barlara girip yaşı tutmadığı halde içki almaya çalışması, arkadaşının annesi veya 30 yaşındaki kadınlara asılması gibi çok sayıda örneği var bu kalıbın.
Yazar, karaktere sadece ailesiyle olan etkileşimlerinde boyut verebilmiş, özellikle küçük kız kardeşinin ölümü motifi tüm kitap boyunca en güçlü aktarılmış bölüm olarak göze çarpıyor. Genelinde masumiyetin kaybı teması işlenmiş olmasına rağmen masumiyet savunusu, karakterin öfke selinin altında kalmış gibi gözüküyor. Yalancı, ödlek, ikiyüzlü ve çıkarcı bir karakter olan Holden, kendi tüm kötü özelliklerine dünyaya ve kişilere yansıtarak, kendine olan öfkesinin acısını başkalarından alıyor. Kimi yerde ciddi oedipal göndermeler göze çarpıyor. Tüm roman boyunca yapmacıklığı yeren bir karakterin daha ağır basması, daha gerçekçi olması gerektiği halde Holden, çoğu yerde katmansız kalıyor.
Aktarım başarılı, herkes ve her şeyle ilgili , her şeyi bilen bir ergen olarak karakter, tüm yardım çabalarını sonuçsuz bırakıyor, sosyal kontrol mekaniklerinin irdelendiği bölümler ciddi eleştiriler içermekle beraber, karakterin hatalı genellemeleri bir kavram veya duruma yöneltilmiş değil. Bu durum eleştirinin ciddiyetinin sorgulanmasına neden oluyor. Karakterin Anti - kahraman olduğu tezine katılmıyorum. Topluma ve kendine yabancılaşan karakter motifi, kendini yitirme korkusuyla tavan yapıyor, ancak fazlasıyla abartılı işlenmiş.
Serdar Turgut'un bahsi üzerine okudum. Şöyle yazmıştı; "ben onu Türkçe'ye 'gönülçelen' olarak çevirmişlerdir diye düşünmüştüm". Katılıyorum...
Hayatımda okuduğum en gereksiz kitaplardan birisi.
Gene ABD'li bir yazar ve gene içi boş, anlamsız bir kitap... Kitap bittiğinde bize bu ergen karakterin aptal cümlelerinden oluşan bu aptal hikayeyi neden anlattığını cidden merak ettim. Kitabın amacı neydi? Bize ne öğretti, ne anlattı hiç anlayabilmiş değilim.
Vakit kaybı.
Bu kitap hakkinda ne düsünecegimi bilemiyorum. Bir cok yerde hep "harika bir kitap" yorumunu okumustum. Ayrica dün bahsettigim "ölmeden önce okunmasi gereken 1001 kitap" listesinde de en baslarda gelen bu kitabi merakimdan okudum fakat dedigim gibi hakkinda ne düsünüyorum karar veremedim. Internette arastirdiginizda kitabin edebi konusu hakkinda bir cok yazi bulacaksiniz fakat ben kitapta ki kahramandan zirvaliklar okudum. Aciklamada da dendigi gibi rezil bir cocuklugu okudum ...
“Ayrılığın üzüntülü ya da kötü olması umurumda değil, ama bir yerden ayrıldım mı, oradan ayrıldığımı bilmeliyim. Bilmezseniz, daha çok koyar insana.”
Sık sık düşünürüm bende sağır ve dilsiz olsam, kimseciklerle konuşmasam... Kendi halimde yaşasam öylesine... Acaba daha az mı kirlenirim ve de acı çekerim ??
Holden Caulfield isminin efsane olmasını sağlayan ve Murakami'ye de esin kaynağı olmuş eğlenceli bir kitap
Başlarda çok sıktı beni kitap.Çavdar Tarlasında Çocukları başka türlü hayal etmiştim.Karakterin sürekli herşeyden nefret ederim demesi,argo sözler falan bıktırdı.Kısa bir kitap olmasına rağmen ilerlemedi.Ama sonlara doğru kardeşi ile olan ilişkisini beğendim.Ödül alacak gibi harika bir eser değil fikrimce.Sonu da hayal kırıklığı oldu benim için .Böyle karakterede böyle son cuk oturmuş sadece
Olgunlaşmamış insanın özelliği,bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir.Olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.